Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Zorunlu olarak kadınlarla tokalaşmanın hükmü nedir?

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Bu, kötülük yapanları, yaptıklarına karşılık cezalandırmak, iyi davrananları da daha iyisiyle ödüllendirmek içindir.

İyi davrananlar, büyük günahlardan ve fuhuştan kaçınanlardır, ufak tefek kabahatler olursa o başka.” (Necm Suresi 31-32)

Kadınlarla tokalaşma ufak tefek kabahatler kapsamına girer. Zaruret halinde tokalaşırsanız onu Allah’ın bağışlayacağını umarız.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/kadinla-erkegin-tokalasmasi-caiz-midir.html

Detaylı bilgi için sitemizde yayınlanan Kadın Erkek Tokalaşması Haram mıdır? başlıklı yazıyı okumanızı tavsiye ederiz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kadin-erkek-tokalasmasi.html

Kabir ziyareti nasıl olmalıdır?

Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, kabir ziyaretini tavsiye etmiş ve: “Kabirleri ziyaret edin, çünkü bu size ahireti hatırlatır.” (İbn Mâce, Sünen, Cenâiz, 47) buyurmuştur.

Kabir ve türbe ziyaretlerinde İslâm’ın özüne ve tevhid anlayışına ters düşen, itikâdî bakımdan da zararlı olan tutum ve davranışlardan uzak durmak gerekir. Bunun için dinimiz, kabir ziyaretleriyle ilgili bazı ölçüler koymuştur. Buna göre kabir ziyaretinde şunlardan sakınılması gerekmektedir:

1 – Türbelerde yatan kişileri beşer üstü varlıklar olarak görmek, bu kişileri “bunlar Allah’ın sevgili kullarıdır, bunların Allah’a sözü geçer, Allah bu zatları geri çevirmez” vs. diyerek Allah ile kendi arasında aracı kılmak.

2 – Bu ziyaretleri dini bir vecibe gibi telakki etmek,

3 – Çaput ve bez bağlamak, mum yakmak,

4 – Türbelere ve orada yatanlara adak adamak,

5 – Kurban kesmek,

6 – Şeker v.b yiyecek maddeleri dağıtarak onlardan yardım dilemek,

7 – Kabrin başında yüksek sesle ağlayıp gürültü yapmak,

8 – Kabrin etrafındaki demir ve taşları öpmek, onlara sarılıp ağlamak.

Bu gibi şeyler tevhit dini olan İslâmla bağdaştırılamaz. Ölen kişilerden medet ummak ve onlardan bazı şeyler beklemek ‘şirktir’. Şirk ise Allah’ın bağışlamayacağını bildirdiği tek günahtır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun altında olanı, şirkten uzak kalmayı tercih eden kişi için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa derin bir sapıklığa düşmüş olur.” (Nisâ, 5/116)

Kabir ziyaretinde bulunan kişi, ahireti hatırlamalı, dünyanın geçici olduğunu ve bir gün kendisinin de öleceğini düşünmelidir. Kabrin yanına gelince; “Müminler yurdunun sakinleri! Sizlere selam olsun. İnşâallâh biz de size katılacağız. Allah bizden ve sizden ölmüş ve ölmemiş olanlara ikramda bulunsun. Allah’tan bize ve size afiyet dileriz. Ey Allah’ım! Bunlara rahmet eyle, bunları bağışla. Cehennem azabından koru, onları Cennetine koy.” şeklinde dualar edilebilir.

Kabir ziyaretinde bulunacak olanların ne gibi dualar okuyabileceğine dair Nebîmizden nakledilen sahih hadisleri görmek için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/mezarlik-yanindan-gecerken-sarki-turku-dinlemek-caiz-mi.html

Âdetli kadın kabir ziyaret edebilir mi?

Hayızlı olmak kabir ziyaretine engel değildir. Bu durumda olan bir bayan kabirde yatan kişi için dua edebilir. Kur’an-ı Kerim’den de dua ayetlerini okuyabilirsiniz. Özellikle dua ayetlerini dedik ki bu da kabirde yatan kişiye dua etmeniz içindir. Yoksa Kur’an-ı Kerim’in okunup sevabının ölülere bağışlanacağına dair ne bir ayet ne de bir hadis mevcuttur. Kur’an’ın sevabı ancak onu anlayarak okuyan ve yaşamaya çalışan kişiye aittir. Ancak ölen kimse hayatta iken başka bir kimseye Kur’an okumayı öğretmişse veya öğrenmesine vesile olmuşsa, o öğrettiği kimse Kur’an’ı her okuduğunda o kimseye de sevap yazılır. Bu da zaten o güzel amele vesile olmanın sevabıdır.

Bu arada, hayızlı kadının Kur’an okuyup okuyamayacağına dair www.suleymaniyevakfi.org sitemizin ARAŞTIRMALAR bölümünde FIKHİ YORUMLARLA ABDEST-İBADET İLİŞKİSİ adlı çalışmayı okumanızı tavsiye ediyoruz.

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/abdest-ve-hayiz.html

Kabirlerde bulunanlardan yardım istemek doğru olur mu?

İnsanlar öteden beri en çok dua ve ibadet konusunda yanılmışlar, büyük gördükleri kişilerin ve ölülerin ruhaniyetine sığınarak onlardan çeşitli konularda yardım talebinde bulunmuşlardır. Kur’an-ı Kerim dikkatle incelenirse bütün peygamberlerin bu konuda ümmetlerini uyardıkları görülür. Kıldığımız namazların bütün rekatlarında Fatiha suresini okumamız emredilmiş ve günde kırk kere “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım isteriz.” (Fatiha 1/5) ayeti tekrarlattırılarak Allah’tan başkasından yardım istenmeyeceği hususu zihinlerimizde canlı tutulmuştur. Havaya ve suya ve gıdaya olan ihtiyacımız, nasıl maddi hayatımızın canlı tutulması için gerekli ise Allah’tan başkasına ibadet edilmeyeceği, ondan başkasından yardım istenemeyeceği konusunun hava gibi, su gibi gıda gibi devamlı tekrarlanması manevi hayatımızın canlı tutulması için gereklidir.

Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’in bir çok ayetinde müşriklerin özelliklerini belirtirken “Allah’tan başkasına dua ettiklerini” (Nisa 4/117; En’am 6/40,41,56,71,108; Araf 7/37,194,195,197; Yunus 10/38,66, l06; Hûd 11/101; Ra’d 13/14; Nahl 16/20,86; İsra 17/56, 57,67; Kehf 18/14; Meryem 19/48; Hacc 22/12,13,62,73; Müminun 23/117; Furkân 25/68; Şuarâ 26/213; Kasas 28/64,88; Ankebût 29/42; Lokman 31/30; Sebe’ 34/22; Fatır 35/13,14,40; Saffât 37/125; Zümer 39/38; Mümin 40/20,66; Fussilet 41/48; Zuhruf 43/86; Ahkâf 46/4,5; Cin 72/18. 26 Surede toplam 47 ayet.) vurgulamış ve Hz. Peygamber (sallalahu aleyhi vesellem)’e verdiği bir emirde şöyle buyurmuştur: “De ki: Ben yalnızca Rabbime dua ederim. Ona hiç bir şeyi ortak koşmam.” (Cin 72/20)

Konu ile ilgili ayetlerin bır kısmı şöyledir:

“Hak olan dua yalnız Allah’a yapılan duadır. Onların Allah’tan başka dua ettikleri ise, hiç bir isteklerine cevap veremezler. Böylesi, ağzına gelsin diye avuçlarını suya doğru uzatan, fakat ona bir türlü ulaşamayan kimseye benzer.” (Ra’d 13/14)

“Onların Allah’tan başka dua ettikleri şeyler bir nesne bile yaratamazlar; zaten onların kendileri yaratılmıştır.” (Nahl 16/20)

“…Bu böyledir. Çünkü hak olan yalnızca Allah’tır. Ondan başka dua ettikleri şeyler ise batılın ta kendisidir. Her şeyden yüce ve her şeyden büyük olan yalnız Allah’tır.” (Hac 22/62)

“De ki: Eğer duanız olmasa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz olur?” (Furkan 25/77)

Kabirdekilerle ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Dirilerle ölüler bir olmaz. şüphesiz Allah dilediğine işittirir. Ama sen kabirdekilere bir şey işittiremezsin. “ (Fatır 35/22)

Şu ayet, ölmüş bulunan büyük zatların ruhaniyetine sığınan ve onlardan yardım isteyenlerin yanlış yolda olduklarının delilidir.

“Allah’ı bırakıp da kendisine Kıyamete kadar cevap veremeyecek olanlara dua edenlerden daha sapık kim olabilir? Oysaki bunlar onların dualarından habersizdirler.“ (Ahkâf 46/5)

Hz. Peygamberi hatırladığımızda ve kabrini ziyaret ettiğimizde ona salat ve selam getiririz. Bu halimizle, Peygamberimize olan ikramını artırmasını Allah’tan talep etmiş oluruz. Ama hiç bir duamızda Hz. Peygamberden ve onun ruhaniyetinden bir dilekte bulunmayız. Çünkü böyle bir şey Hırıstiyanların Hz. İsa’ya yaptığını bizim Hz. Peygambere yapmamız olur ki; bu, yoldan çıkmaktan başka bir şey değildir.

Yüzü suyu hürmetine diye dua etmek caiz midir?

“Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin yüzü suyu hürmetine…. şu veli zatın yüzü suyu hürmetine duamı kabul et.” diye Allah’a dua edenler vardır. Bazı kitaplarda da bu gibi dualar yer almıştır. Ama böyle dua yapılmaz. Bu konuda Hanefî mezhebine mensup alimlerden İbn Ebi’l-İzz (öl.792 h. 1390 m.) şöyle demiştir:

“Kişinin, Allah’tan başkasını duasının kabulüne sebep kılması ve onunla tevessülde bulunması caiz değildir… O şöyle demek ister, “Falanca senin salih kullarından olduğu için duamı kabul eyle.” Onun Allah’ın salih kulu olmasıyla berikinin duası arasında ne ilgi, ne bağlantı olabilir? Bu, duada taşkınlıktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Rabbinize için için ve yalvararak dua edin. O, taşkınlık yapanları gerçekten sevmez.” (A’râf, 7/55)

Bu ve benzeri dualar, sonradan uydurulmuş dualardandır. Böylesi ne Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden, ne sahabeden, ne tabiînden, ne de imamların birinden aktarılmıştır. Allah onların hepsinden razı olsun. Bu, ancak cahillerin ve bazı tarikatçıların yazdığı tılsımlarda bulunur.” (Ali b. Ali b. Muhammed b. Ebi’l-İzz ed-Dimaşkî, Şerh’ül-Akîdet’it-Tahâviyye, Beyrut, 1408/1988, c: 1, s. 295-297.)

Mezarlık yanından geçerken şarkı, türkü dinlemek câiz mi?

Bir şeye haram diyebilmek için hakkında kesin bir delil olması gerekir. Bu konu hakkında yasaklayıcı kesin bir delil olmadığı için “haramdır” denilemez.

Mezarlıktan geçerken veya orayı ziyaret ederken orada bulunan müslümanlara selam verip dua etmek gerekir. Bu konuda Peygamberimizden nakledilen sağlam uygulamalar mevcuttur. İlgili hadislerden birkaçı şöyledir:

Aişe radıyallâhu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resulullah sallallâhu aleyhi ve selem, her gece, gecenin sonuna doğru, Bakî’ Mezarlığı’na gider ve şöyle derdi:

السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ دَارَ قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ وَأَتَاكُمْ مَا تُوعَدُونَ غَدًا مُؤَجَّلُونَ وَإِنَّا إِنْ شَاءَ اللَّهُ بِكُمْ لاَحِقُونَ اللَّهُمَّ اغْفِرْ لأَهْلِ بَقِيعِ الْغَرْقَدِ

OKUNUŞU: Esselâmu aleyküm dâra kavmin mü’minîn. Ve etâküm mâ tûadûne ğaden mueccelûn. Ve innâ inşâallâhu bikum lâhikûn. Allâhumma’ğfir li ehli Bakîi’l-Ğargad.

ANLAMI: “Selâm size ey Mü’minler diyarı! Size yarın verileceği vaat olunan şey verilmiştir. Sizler bekletilmedesiniz. İnşaallah biz de size katılacağız. Allah’ım! (Şu) Bakî’-ı Garkat’ta yatanlara mağfiret buyur.” (Müslim, Cenâiz, 102 (974).

Sahih-i Müslim’de geçen başka bir rivayette Aişe radıyallahu anhâ, Peygamberimize kabirdekiler için nasıl dua etmesi gerektiğini sorunca O, şöyle cevap vermiştir: Şöyle söyle:

السَّلاَمُ عَلَى أَهْلِ الدِّيَارِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُسْلِمِينَ وَيَرْحَمُ اللَّهُ الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنَّا وَالْمُسْتَأْخِرِينَ وَإِنَّا إِنْ شَاءَ اللَّهُ بِكُمْ لَلاَحِقُونَ

OKUNUŞU: Esselâmu alâ ehli’d-diyâri mine’l-mü’minîne ve’l-müslimîn. Ve yerhamullâhu’l-müstakdimîne minnâ ve’l-müste’hirîn. Ve innâ inşâallâhu bikum lâhikûn.

ANLAMI: “Selâm Mü’min ve Müslümanlardan bu diyarda yatanlara! Allah, bizim geçmişlerimize de geleceklerimize de rahmet eylesin. Bizler de inşaallah sizlere katılacağız.” (Müslim, Cenâiz, 103. Ayrıca bk: Nesâi, Cenâiz, 103).

Yine Müslim’de geçen bir rivayette Peygamberimizin ashab-ı kirama kabirdekiler için şöyle dua etmelerini öğrettiği nakledilmektedir:

السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ أَهْلَ الدِّيَارِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُسْلِمِينَ وَإِنَّا إِنْ شَاءَ اللَّهُ لَلاَحِقُونَ أَسْأَلُ اللَّهَ لَنَا وَلَكُمُ الْعَافِيَةَ

OKUNUŞU: Esselâmu aleyküm ehled-diyâri mine’l-mü’minîne ve’l-müslimîn. Ve innâ inşâallâhu bikum lâhikûn. Es’elullâhe lenâ ve lekümü’l-âfiyete.

ANLAMI: “Selâm size ey bu diyarın Mü’min ve Müslüman olan halkı! Bizler de inşaallah (size) katılacağız. Allah’tan bize ve size afiyet dilerim.” (Müslim, Cenâiz, 104 (975).

İbn Abbâs radıyallâhu anh’tan rivâyet edildiğine göre, o şöyle demiştir: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine mezarlıklarına uğradı ve yüzünü kabirdekilere doğru çevirerek şöyle buyurdular:

السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ يَا أَهْلَ الْقُبُورِ يَغْفِرُ اللَّهُ لَنَا وَلَكُمْ أَنْتُمْ سَلَفُنَا وَنَحْنُ بِالأَثَرِ

OKUNUŞU: Esselâmu aleyküm yâ ehle’l-kubûr. Yağfirullâhe lenâ ve leküm. Entüm selefünâ ve nahnu bi’l-eser.

ANLAMI: “Ey bu kabirlerde yatanlar! Allah’ın selamı sizlerin üzerine olsun. Allah bizi de sizi de affetsin. Siz bizim önden gidenlerimizsiniz, biz de sizin izinizden geleceğiz.” (Tirmizi, Cenâiz, 59. Ayrıca bk Nesâi, Cenâiz, 103)

İbn Mace’de geçen bir rivayet ise şöyledir:

السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ دَارَ قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ أَنْتُمْ لَنَا فَرَطٌ وَإِنَّا بِكُمْ لاَحِقُونَ اللَّهُمَّ لاَ تَحْرِمْنَا أَجْرَهُمْ وَلاَ تَفْتِنَّا بَعْدَهُمْ

OKUNUŞU: Esselâmu aleyküm dâra kavmin mü’minîn. Entüm lenâ feratun ve innâ bikum lâhikûn. Allâhumme lâ tahrimnâ ecrahum ve lâ teftinnâ ba’dehum.

ANLAMI: “Selâm sizlere ey mü’min bir kavmin kabristan (halk)ı! Siz bizim öncülerimizsiniz. Şurası kesin ki biz de size katılacağız. Allah’ım! Bizi onların sevabından mahrum etme. Ve bizi onlardan sonra hak yoldan saptırma.” (İbn Mace, Cenâiz, 36)

Eşimin müslüman olmasına vesile oldum, doğrudan cennete mi gidecek?

Peygamberimiz (s.a.v) Ali (r.a)‘a şöyle demiştir:

“Senin elinle bir kişinin Müslüman olması dünyadan ve dünyada bulunan her şeyden daha hayırlıdır.“

Allah Teala ehli kitaptan olan Yahudi ve Hristiyanların müslüman olmaları halinde iki kat sevap alacaklarını bildirmiştir. Kasas 52-54. ayetlerde şöyle buyurulur:

“O kimseler ki Kur’an’dan önce kendilerine Kitap verilmiştir, onlar Kur’an’a inanacaklardır. Onlara Kur’an okununca şöyle derler: Biz ona inandık, çünkü bu bizim rabbimizden gelen doğrunun kendisidir. Çünkü bizler bundan önce de zaten Allah’a teslim olmuştuk. İşte onların karşılıkları, sabırlı davrandıklarından ötürü, iki kat olarak verilir. Onlar kötülüğü iyilikle karşılarlar. Kendilerine azık olarak verdiklerimizle de başkalarını doyururlar.”

Mürtedler öldürülmeli midir?

Mezhepler, dinden dönen, Nebîmize söven veya hakaret eden kişilerin öldürülmesi konusunda ittifak etmişlerdir[1]. Dinden dönüp kâfir olanlarla ilgili olarak şöyle buyrulmuştur:

“Ey inanıp güvenenler! Sizden kim dininden dönerse Allah, çok geçmeden onların yerine sevdiği bir topluluk getirir; onlar da O’nu severler. İnanıp güvenenlere karşı saygılı, âyetleri görmezden gelenlere karşı başları dik olur. Allah yolunda mücadele eder ve kınayanın kınamasından korkmazlar. İşte Allah’ın lütfu budur; onu, tercihini doğru yapana verir. Allah’ın imkanları geniştir, her şeyi bilir.” (Mâide, 5/54)

Mukâtil b. Süleyman’ın (öl. 150/767) bildirdiğine göre 12 kişi Müslüman iken kâfir olmuşlar, düşünceli bir şekilde Medine’den çıkmış, Mekke yolunu tutmuşlar ve Mekke kâfirlerine karışmışlardı. Sonra içlerinden Hâris b. Süveyd pişman olup geri döndü ve kardeşi Cülâs’a haber gönderdi: “Ben tevbe ederek geri döndüm, Resûlullâh’tan öğren bakalım, tevbeye hakkım var mı, yoksa Şam’a gideyim, dedi. Cülâs durumu Resûlullâh’a bildirdi; ama cevap alamadı. Sonra şu ayetler indi[2]:

“Kendilerine açık belgeler geldikten ve Allah’ın elçisinin/Kitabının hak olduğuna şahit olarak inanıp güvendikten sonra da âyetleri görmezlikte direnen (kâfir olan) bir topluluğu Allah hiç yola getirir mi? Allah, yanlışlar içinde olan bir topluluğu yola getirmez.

Onların cezası, Allah, melekler ve bütün insanlar tarafından dışlanmaktır.

Sürekli dışlanmış olarak kalırlar. Azapları hafifletilmez, yüzlerine de bakılmaz.

(Ölmeden) Dönüş yapıp kendini düzelten olursa başka. Allah onları bağışlar ve iyilikte bulunur.” (Âl-i İmrân, 3/86-89)

Demek ki, dinden dönüp kâfir olanın cezası, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lanetidir. Tevbe eden olursa lanetten kurtulur. Hüküm bu olduğu halde mezheplerin, dinden döneni öldürme konusunda ittifak etmeleri şaşırtıcıdır. Hanefilerin bu konuda dayandıkları âyet şudur:

“ Çöl araplarından o geride bırakılanlara de ki: Savaşma gücü üstün bir topluluğa karşı çağrılacaksınız. Onlarla savaşacaksınız veya (savaşmanıza gerek kalmadan) teslim de olabilirler. Bu emre(sefer çağrısına) uyarsanız Allah size güzel bir ödül verir. Daha önce yüz çevirdiğiniz gibi yine yüz çevirirseniz, sizi acıklı bir azaba uğratır.” (Fetih, 48/16)

Bu ayetin “onlarla savaşacaksınız veya teslim de olabilirler” bölümünü, dinden dönenin öldürülmesinin delili sayılmıştır[3]. Bu ayetten böyle bir hüküm çıkarmak imkânsızdır.

Ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linkte bulunan “Kutsanan Gelenek ve Kur’an: Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Cezası” başlıklı yazıyı okuyun:

www.suleymaniyevakfi.org/kutsanan-gelenek-ve-kuran/kurna-ve-gelenege-gore-dinden-donmenin-cezasi.html
——————————————————————————–
[1] Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fıkh’ul-İslâmî ve Edilletuh, 3. Baskı, Dımaşk 1409/1989, c. VI, s. 184.
[2] Tefsîru Mukâtil b. Süleymân, Tahkîk: Ahmed Ferîd, Beyrut, 1424/2002, c. 1, s. 180-181.
[3] Kâsânî, Bedâiu’s-Sanâi’, c. VII, s. 111.

Dinden dönenin boynu vurulur sözü doğru mu?

Hadisler Kur’an’da Allah’ın açıkladığı ama bazılarını bulmakta zorlanacağımız birçok hususu açıklar ve her konuda bize örnek olacak uygulamalar içerir. Bu bakımdan Kur’an’ı anlama hususunda son derece önemli bir kaynaktır.

Ancak herkesçe malum olduğu üzere birçok uydurma hadis vardır ve bunların bir kısmı siyasi veya başka sebeplerle sahih kitaplara da girmiştir. Bundan dolayı ilim adamlarının çok dikkatli olması ve hadislerin Kur’an’a tabi olduğunu unutmayarak Kur’an ile bütünlük sağlayacak şekilde ele alması gerekir. Aksi taktirde, dinden dönenin öldürülmesi olayında olduğu gibi hadis, Kur’an’ı nesh edecek (hükmünü iptal edecek) konuma gelir.

Kur’an’ın konu ile ilgili hükümleri çok açıktır. Bu sebeple ona zıt bir hadis olamaz. Zaten sizin gönderdiğiniz hadislerde ciddi problemler vardır. Mesela “Dinini değiştirenin boynunu vurun.” şeklindeki rivayet geneldir. Ölüm cezası gibi çok önemli bir ceza böyle bir ifadeye dayanılarak verilemez. O zaman gayrimüslimken müslüman olanlar da din değiştirmiş olacaklarından onların da boyunlarını vurmak gerekir. Bu sebeple İmam Mâlik, şu ilaveyi yapma ihtiyacı duymuştur: “Bu hadisin mânası şudur: “Her kim İslâm’dan çıkarak zındıklık ve benzeri bir dine girecek olursa, kendisine galebe çalındığı takdirde öldürülür.”

Bu, İmam Malik’e ait bir açıklamadır ve hadisin aslına dahil edilemez.

Hadislerde böyle bir problem olmasa dahi ayetlerin açık hükümleri karşısında onlara dayanılarak yine böyle bir hüküm verilemez. Yukarıda belirttiğimiz gibi hadisler ayetleri nesh etmiş olur ki, böyle bir şeyin kabul edilemeyeceği açıktır.

Bu gibi hususlarda uyguladığımız metodu görme açısından, sözünü ettiğiniz kitapta (Kur’an Işığında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar) yer alan “Nesh ve Recm Cezası” başlıklı yazımızı okumanızın faydalı olacağını umuyoruz.

İlgili yazıyı okumak için lütfen tıklayınız:

www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/nesih-ve-recim-cezasi.html

Kazancımızın helal olması için özellikle nelere dikkat edelim?

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını, günaha girerek, bile bile yemek için mallarınızla yetkililere ulaşmayın.” (Bakara, 2/188)

“Mümin­ler, mallarınızı aranızda batıl yolla değil, karşılıklı rızaya dayalı ticaretle yiyin. Kendinizi öldürmeyin; Allah size karşı çok merhametlidir.

Kim bunu, sınırı aşarak ve yanlışa saparak yaparsa onu bir ateşe sokarız. Bu, Allah’a kolaydır.

Size konan yasakların büyüklerinden kaçınırsanız, kusurlarınızı örter ve sizi şerefli bir yere yerleştiririz.

Allah’ın birinizi diğerine üstün kıldığı şeylere imrenmeyin. Erkeklere ait olan, onların kazandıklarından bir paydır. Kadınlara ait olan da onların kazandıklarından bir paydır. Siz Allah katında üstün olanı isteyin. Çünkü Allah her şeyi bilir.” (Nisâ, 4/29-32)

Alım satım, karşılıklı rıza ile yapılacağı için tarafların dürüst olması ve karşı tarafa yanlış beyanda bulunmaması gerekir. Müşterinin bilgisizliğinden ya­rar­lanarak piyasa fiyatının üstünde fiyat uygulamak ya da satıcının bilgisizliğinden yararlanarak malı piyasa fiyatının altında almak caiz olmaz. Buna gabn denir. Karşı taraf bilerek böyle bir farka razı olmuşsa yapılacak bir şey yoktur. Ama bu fark, taraflardan birinin diğerini aldatması suretiyle doğmuşsa bundan elde edilen kazanç helal olmaz.

Allah’ın Elçisi piyasa­nın serbestçe oluşmasını engelleyen şeyleri yasaklamıştır. Bunlar; malları yolda karşılayıp pazara ulaşmadan alma, ihtikâr, mev­cut ol­mayan malları sa­tma, malı teslim almadan satma ve müşteri kızıştırmadır.

Allah’ın Elçisi, ona dua ve selâm olsun şöyle demiştir:

“Malları yolda karşılamayın da pa­zara kadar ulaşsın.”

Çünkü pazara ulaş­mayan mal, bilgisizlikten ucuza satılabilir. Bir başka hadiste, malını yolda satan satı­cının, pazara gel­diğinde fiyatı yüksek bulması ha­linde satıştan cayabileceği bildirilmiştir. (el-Bedâi’, c.V, s.232. Bu konudaki hadisler için bkz. Ebû Cafer et-Tahâvî, Şerhu Maanî’l-Âsâr, M. Zihnî en-Neccâr’ın tahkikiyle, Beyrut, 1407/1987, c.IV, s.7 vd.)

Allah’ın Elçisi ihtikârı da yasaklamış ve şöyle demiştir:

“Dışardan mal getiren kazançlı olur, ihtikâr yapan da lânete uğ­rar.” (İbn Mâce, Ticârât, 6; Dârimî, Büyû’, 12.)

Onun bir sözü de şöyledir:

“İhtikâr yapan suçlu­dur.”  (Müslim, Müsâkât, 130)

İhtikâr, sözlükte zulüm ve haksızlık anlamına gelir. Terim olarak farklı tanımları vardır. Hanefî mezhebinden Ebû Yusuf’a göre ihtikâr, “Satın aldığı bir malı, halkın çok ihtiyaç duymasına rağmen satmamaktır. Böyle bir kişiye, kendine ve ailesine yetecek miktardan fazlasını satması emredilir. Satmaz da ihtikârda direnirse yetkili mahkemeye çıkarılır. Hâkim ona nasihat eder ve onu tehdit eder, ikinci kez hâkimin huzuruna çıkarılınca böyle yapmaması için onu hapseder ve tazirde bulunur. Ama hâkim o malı, ne zorla satabilir ne de narh koyabilir. (el-Bedâi’, c: 5, s: 129 ve 232)

Müşteri kızıştırmak da caiz değildir. Peygamberimiz, mal almaya niyetli olmayan birinin, müşteri gibi davranarak malı övmesini ve diğer müşterileri heyecana getirip fiyatın artmasına yol açmasını yasaklamıştır. (Bkz: el-Bedâi’, c: 5, s: 232)

Satıcı, ölçüye ve tartıya çok dikkat etmelidir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Küçük eksiltmeyle ölçüp tartanların çekeceği var.

İnsanlardan alırken ölçünün tam olmasını isterler,

Kendileri ölçerken veya tartarken onları zarara sokarlar.

Bunlar yeniden diriltileceklerini hiç hesaba katmazlar mı?

O muazzam günü?

Her insanın varlıkların sahibi için kalkacağı günü.” (Mutaffifîn 83/1-6)

Daha geniş bilgi için sitemizde de bulunan TİCARET VE FAİZ adlı kitabı okumanızı tavsiye ederiz.

Vergi iadesi için parayla fiş alınır mı?

Vergi iadesi çalışan veya emeklinin bizzat kendisinin veya 18 yaşından küçük çocuklarının yaptıkları gerçek harcamaların karşılığıdır. Devlet yapılan bu harcamalardan kesilen vergileri belli oranlarda çalışan veya emekli vatandaşına geri ödemektedir. Fakat gerçek olmayan harcamaların devlete gerçekmiş gibi bildirilmesi doğru değildir. Devlet bu davranışı “sahtecilik” olarak nitelemiş ve bu işi yapanlar hakkında Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunarak 6 (altı) ay ile 3 (üç) yıla kadar hapis cezası öngörmüştür. Bir kişinin sahte beyanlarla hakkı olmadığı malı almaya çalışması dinimizce de caiz görülecek bir davranış değildir.

Müşterilerine fatura kesmeyen bir iş yerinde çalışmanın hükmü nedir?

Şirkette olan biten işlerden siz değil; patronunuz sorumludur. Siz uyarınızı yaparsınız, bunu dinleyip dinlememek onun bileceği bir iştir. Sizin göreviniz yanlış gördüğünüz hususlarda uyarıda bulunmaktır. Bununla birlikte elinizden gelenin en iyisini yapmaya çalışmalısınız.

Turistlerle ticaret sonrası helalleşmek caiz mi?

Dinimizde gayrimüslim de olsa hiç kimsenin hakkını yememek esastır. Hatta ve hatta müslüman olmayanlar konusunda çok daha dikkatli davranmak gerekmektedir. Aksi halde sizin yapacağınız bir hata onların gözünde müslümanlara ve İslam’a bir leke getirebilir.

Ticarette ufak tefek hesap bakiyelerine her zaman rastlanabilir. Bu gibi durumlarda karşı taraf (turist) mutlaka durumdan haberdar edilmelidir. Rıza gösterirse herhangi bir sakınca olmaz fakat razı olmazsa hakkını ödemek gerekir.

Doktorlar, tedavi edemediği hastalardan ücret alabilirler mi?

Doktorlar hastaya tedavi uyguladıklarında bu tedavinin muhakkak olumlu sonuçlanması gerekmez. Hastanın başka rahatsızlıkları olabilir, doktorun verdiği ilaçları kullanmamış veya yanlış kullanmış olabilir, kendisine dikkat etmemiş olabilir vs. Doktor eğer üzerine düşen görevi yaptıysa ücret almaya hak kazanmıştır.

Kahvehane çalıştırmak caiz midir?

Kumar ve kumara alet olabilecek oyunlar gibi Allah’ın yasakladığı davranışlara müsaade etmediğiniz müddetçe kahvehane işletebilirsiniz. Bu arada işletmenizde halka yararlı kitaplar, dergiler, yayınlar bulundurmanız uygun olur.

Malın menşeini değiştirmek caiz midir?

Çin’den alınan malın Malezya’ya götürülüp menşeinin değiştirilmesi, o malı satın alacak kişiyi aldatmaya yönelik bir davranıştır. Çünkü o mal bu işlemden sonra Türkiye’ye getirilip “Çin malı” olarak değil; “Malezya malı” olarak satışa sunulacaktır. Bunun caiz görülmesi mümkün değildir. Bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

“Kim bizi aldatırsa o bizden değildir.” (Müslim, İman 164, (102); Tirmizî, Büyû 74; Ebu Dâvud, Büyû, 52; İbnu Mâce, Ticarât, 36)

Ticarette doğruluk esastır. Ebû Saîd (r.a.)’den gelen bir rivayete göre Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuştur:

“Dürüst ve güvenilir tüccar; Peygamberler ve peygamberleri tasdik eden doğru kimseler ve şehîdlerle beraberdir.” (Tirmizi, Büyû’, 4)

Rifâa (r.a.)’ın babasından ve dedesinden naklettiğine göre; kendisi Resulullah sallallâhu aleyhi ve sellem ile birlikte namazgâha çıkmıştı. Resulullah bazı insanların alışveriş yaptıklarını gördü ve onlara: “Ey tüccarlar topluluğu!” diye seslendi Onlar da Resulullaha icabet ederek boyunlarını doğrultarak gözlerini ona çevirdiler. Bunun üzerine Resulullah şöyle buyurdu:

“Tüccarlar kıyamet gününde günahkâr ve rezil bir vaziyette diriltileceklerdir. Ancak kendini koruyup günahlardan sakınanlar, yemininde durup iyilik yapanlar ve doğru dürüst olanlar bunun dışındadır.” (Tirmizi, Büyû’, 4; İbn Mâce, Ticârât: 3; Ebu Davud, Büyû’, 1)

Bir Müslüman internet cafe işletebilir mi?

İnsanlar vakit harcasın, porno sitelere girsin, karşı cinsle müstehcen konuşmalar yapsın diye internet cafe açılamaz. Fakat gençleri başıboş dolanmaktan, kahve köşelerinden çekip çıkarmak ve hiç olmazsa hayırlı bir işe yönlendiririz düşüncesi ve niyeti ile olursa bu mazur görülebilir. Bunda da fevkalade dikkatli olmak zorundadır. Ahlaksız sitelere, kumar sitelerine girilmemesi için gerekli önlemler alınmalıdır.

Bize göre chat de engellenmelidir. Zira chat insanlarda tedavi edilemez psikolojik hastalıklara, ahlaksızlıklara, isimleri gizleyerek yalancılığa, karşı cinslerle yapılan müstehcen konuşmalarla cinsel ahlaksızlıklara ve ailelerin dağılmasına vs. yol açmaktadır. Bir müslüman, bu tür tuzaklara düşmemelidir.

Boş zamanları değerlendirmek hususunda insanların çoğunun aldanmakta olduğunu bildiriyor peygamberimiz. Buna göre müslüman bir birey, boş zamanlarını faydalı şeylerle değerlendirmelidir. Chat yapmak sureti ile boş zamanları faydasız şeylerle heba etmek de müslümana yakışacak işlerden değildir. Dolayısıyla böyle faydasız işlere vesile olmak da mazur görülecek bir iş değildir.