İslam’ı Seçme
Dinin temel amacı, insanın Allah’tan başkasına kul olmamasını temindir. Allah’tan başkasına kul olmaması, hür yaratılmış insanın, yaratılışına uygun yaşaması demektir. Ahlak da yaratılışa uygun yaşamaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın fıtratına çevir. O, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. Ama insanların çoğu bunu bilmezler.” (Rûm, 30/30)
Dolayısıyla bu dine uyan kişi, yaratılışına uygun davranacağı için son derece ahlaklı da olur. Bunu en iyi yapan Allah’ın Elçisidir, Allah Teâla şöyle buyurmuştur:
وَإِنَّكَ لَعَلَى خُلُقٍ عَظِيمٍ
“Sen büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem, 68/4).
Aişe validemiz bir soru üzerine Allah’ın Elçisinin ahlakının Kur’ân olduğunu bildirmiştir. (Müslim, Salâtü’l-Müsafirîn, 139 (746).
Konuyla ilgili olarak aşağıdaki linkte yer alan soru-cevabı da okumanızı tavsiye ederiz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/ahlakimi-guzellestirmek-istiyorum-bana-ne-tavsiye-edersiniz.html
İnsanlar âlim de olsalar yanlış yaparlar. Biz, bu yanlışları tespit edip düzeltmeye çalışıyoruz. Ama yaptığı yanlışlarından dolayı kimseye “müşrik” denmez. Eğer, “Allah’ın açık ayetlerine rağmen mürtedin öldürülmesi gerektiğine inanıyoruz” derlerse o zaman müşrik olurlar. Yanlış da olsa kendilerine göre ayet ve hadisten delillere dayanmışlardır.
Şu an o kitapları yazan âlimler ölmüşlerdir. Bizler onları mü’min bildiğimiz için arkalarından hayır dualar etmeliyiz. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Onlardan sonra gelenler: «Rabbimiz! Bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde müminlere karşı kin bırakma; Rabbimiz! Şüphesiz Sen şefkatlisin, merhametlisin» derler.” (Haşr, 59/10)
“Rabbimiz; hesabın görüldüğü günde beni, anamı, babamı ve tüm mü’minleri bağışla.” (İbrahim, 14/41)
Mürtedlere verilecek ceza ile ilgili fetvalarımız için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/murtedler-oldurulmeli-mi.html
www.fetva.net/yazili-fetvalar/dinden-donenin-boynu-vurulur-sozu-dogru-mu.html
İnsanlara doğruları tebliğ etmeden, anlatmadan onları müşrik diye damgalamak doğru olmaz. Bizim insanları müşrik olanlar-olmayanlar diye ikiye ayırmak gibi bir hakkımız da yok yetkimiz de… Biz elimizden geldiği kadar doğruları yaşamak ve anlatmakla sorumluyuz. Bundan sonrası insanlara kalmıştır. Bu esnada onlarla bayramlaşmalar dâhil her türlü ilişkilerimizi sürdürmeye devam etmek durumundayız. Bu ilişkiler bizim imanımızı asla zedelemez. Bu gibi kişilerle görüşmenizde, arkadaşlık etmenizde dinen herhangi bir sakınca olmaz. Evinize de çağırabilirsiniz. Birlikte olduğunuz zamanlarda doğruları onlara anlatmaya çalışırsınız. Sadece farklı düşünüyor ve inanıyorlar diye onları dışlamanız doğru olmaz. Neticede Allah Teâlâ insanları inanıp inanmama konusunda serbest bırakmıştır.
İmanı zedeleyecek olan ilişkiler; Müslümanlarla savaş halinde olan, Müslümanları yurtlarından sürüp çıkaran ve onlara destek verenlerle olan ilişkilerdir. Bunlar bizim üç kırmızı çizgimizdir. Bunları ihlal etmeyenler gayrimüslim dahi olsalar onlarla iyi ilişkiler içinde olmalıyız. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Allah, din hususunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik etmenizi ve değer vermenizi yasaklamaz. Allah değer bilenleri sever. Allah sadece, din hususunda sizinle savaşmış, sizi yurdunuzdan çıkarmış ve çıkarılmanıza destek vermiş kimselere yakınlık göstermenizi yasaklar. Onlara yakınlık gösterenler zalimlik etmiş olurlar.” (Mümtahine, 60/8–9)
Müslüman olmayanlarla ilişkiler konusunda sitemizde bulunan bir yazıyı okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/musluman-olmayanlarla-iliskiler.html
Munâfikûn sûresinde Abdullah b. Übeyy ve arkadaşlarının mürted olduğu açıkça ifade edilmektedir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Bunun sebebi şudur: Onlar inandılar, sonra kâfir oldular, bu yüzden kalplerinde yeni bir huy oluştu; artık onlar anlamazlar.
Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Onlar sanki dayanmış keresteler gibidirler. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın. Allah onları kahretsin! Nasıl olup da döndürülüyorlar?” (Munâfikûn, 63/3-4)
Allah Teâlâ onların müminken kâfir olduklarını ama yine de mümin gözükmeye çalıştıklarını açıkça beyan ettikten sonra onlara karşı olan davranış biçimini şöyle bildirmektedir:
“…Onlar düşmandır, onlardan sakın…”
Nebîmiz bu emre uygun olarak davranmıştır.
“Resûlullâh’ın Abdullah b. Übey gibileri öldürtmemesinin sebebi, “Muhammed güçlendi, şimdi arkadaşlarını öldürtüyor” diye konuşmalarına engel olmak içindir.” şeklindeki iddia öteden beri yapılır. Ancak bu, Nebîmizin, bazı şartlarda Allah’ın emirlerini uygulamadığı anlamına gelir ki bu, ona yapılacak en büyük iftira olur.
NOT: Mürtedlerin öldürülüp öldürülmeyecekleri ile ilgili olarak aşağıdaki linkte yer alan cevabımızı okumanızı tavsiye ederiz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/murtedler-oldurulmeli-mi.html
Bunun yanı sıra gayrimüslimlerle ilişkiler konusunda www.suleymaniyevakfi.org sitemizde bulunan “Müslüman Olmayanlarla İlişkiler” başlıklı yazıyı da okumanızı tavsiye ederiz. Yazıya aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/musluman-olmayanlarla-iliskiler.html
Peygamberimiz (s.a.v) Ali (r.a)‘a şöyle demiştir:
“Senin elinle bir kişinin Müslüman olması dünyadan ve dünyada bulunan her şeyden daha hayırlıdır.“
Allah Teala ehli kitaptan olan Yahudi ve Hristiyanların müslüman olmaları halinde iki kat sevap alacaklarını bildirmiştir. Kasas 52-54. ayetlerde şöyle buyurulur:
“O kimseler ki Kur’an’dan önce kendilerine Kitap verilmiştir, onlar Kur’an’a inanacaklardır. Onlara Kur’an okununca şöyle derler: Biz ona inandık, çünkü bu bizim rabbimizden gelen doğrunun kendisidir. Çünkü bizler bundan önce de zaten Allah’a teslim olmuştuk. İşte onların karşılıkları, sabırlı davrandıklarından ötürü, iki kat olarak verilir. Onlar kötülüğü iyilikle karşılarlar. Kendilerine azık olarak verdiklerimizle de başkalarını doyururlar.”
Mezhepler, dinden dönen, Nebîmize söven veya hakaret eden kişilerin öldürülmesi konusunda ittifak etmişlerdir[1]. Dinden dönüp kâfir olanlarla ilgili olarak şöyle buyrulmuştur:
“Ey inanıp güvenenler! Sizden kim dininden dönerse Allah, çok geçmeden onların yerine sevdiği bir topluluk getirir; onlar da O’nu severler. İnanıp güvenenlere karşı saygılı, âyetleri görmezden gelenlere karşı başları dik olur. Allah yolunda mücadele eder ve kınayanın kınamasından korkmazlar. İşte Allah’ın lütfu budur; onu, tercihini doğru yapana verir. Allah’ın imkanları geniştir, her şeyi bilir.” (Mâide, 5/54)
Mukâtil b. Süleyman’ın (öl. 150/767) bildirdiğine göre 12 kişi Müslüman iken kâfir olmuşlar, düşünceli bir şekilde Medine’den çıkmış, Mekke yolunu tutmuşlar ve Mekke kâfirlerine karışmışlardı. Sonra içlerinden Hâris b. Süveyd pişman olup geri döndü ve kardeşi Cülâs’a haber gönderdi: “Ben tevbe ederek geri döndüm, Resûlullâh’tan öğren bakalım, tevbeye hakkım var mı, yoksa Şam’a gideyim, dedi. Cülâs durumu Resûlullâh’a bildirdi; ama cevap alamadı. Sonra şu ayetler indi[2]:
“Kendilerine açık belgeler geldikten ve Allah’ın elçisinin/Kitabının hak olduğuna şahit olarak inanıp güvendikten sonra da âyetleri görmezlikte direnen (kâfir olan) bir topluluğu Allah hiç yola getirir mi? Allah, yanlışlar içinde olan bir topluluğu yola getirmez.
Onların cezası, Allah, melekler ve bütün insanlar tarafından dışlanmaktır.
Sürekli dışlanmış olarak kalırlar. Azapları hafifletilmez, yüzlerine de bakılmaz.
(Ölmeden) Dönüş yapıp kendini düzelten olursa başka. Allah onları bağışlar ve iyilikte bulunur.” (Âl-i İmrân, 3/86-89)
Demek ki, dinden dönüp kâfir olanın cezası, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lanetidir. Tevbe eden olursa lanetten kurtulur. Hüküm bu olduğu halde mezheplerin, dinden döneni öldürme konusunda ittifak etmeleri şaşırtıcıdır. Hanefilerin bu konuda dayandıkları âyet şudur:
“ Çöl araplarından o geride bırakılanlara de ki: Savaşma gücü üstün bir topluluğa karşı çağrılacaksınız. Onlarla savaşacaksınız veya (savaşmanıza gerek kalmadan) teslim de olabilirler. Bu emre(sefer çağrısına) uyarsanız Allah size güzel bir ödül verir. Daha önce yüz çevirdiğiniz gibi yine yüz çevirirseniz, sizi acıklı bir azaba uğratır.” (Fetih, 48/16)
Bu ayetin “onlarla savaşacaksınız veya teslim de olabilirler” bölümünü, dinden dönenin öldürülmesinin delili sayılmıştır[3]. Bu ayetten böyle bir hüküm çıkarmak imkânsızdır.
Ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linkte bulunan “Kutsanan Gelenek ve Kur’an: Geleneğe Göre Dinden Dönmenin Cezası” başlıklı yazıyı okuyun:
www.suleymaniyevakfi.org/kutsanan-gelenek-ve-kuran/kurna-ve-gelenege-gore-dinden-donmenin-cezasi.html
——————————————————————————–
[1] Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fıkh’ul-İslâmî ve Edilletuh, 3. Baskı, Dımaşk 1409/1989, c. VI, s. 184.
[2] Tefsîru Mukâtil b. Süleymân, Tahkîk: Ahmed Ferîd, Beyrut, 1424/2002, c. 1, s. 180-181.
[3] Kâsânî, Bedâiu’s-Sanâi’, c. VII, s. 111.
Hadisler Kur’an’da Allah’ın açıkladığı ama bazılarını bulmakta zorlanacağımız birçok hususu açıklar ve her konuda bize örnek olacak uygulamalar içerir. Bu bakımdan Kur’an’ı anlama hususunda son derece önemli bir kaynaktır.
Ancak herkesçe malum olduğu üzere birçok uydurma hadis vardır ve bunların bir kısmı siyasi veya başka sebeplerle sahih kitaplara da girmiştir. Bundan dolayı ilim adamlarının çok dikkatli olması ve hadislerin Kur’an’a tabi olduğunu unutmayarak Kur’an ile bütünlük sağlayacak şekilde ele alması gerekir. Aksi taktirde, dinden dönenin öldürülmesi olayında olduğu gibi hadis, Kur’an’ı nesh edecek (hükmünü iptal edecek) konuma gelir.
Kur’an’ın konu ile ilgili hükümleri çok açıktır. Bu sebeple ona zıt bir hadis olamaz. Zaten sizin gönderdiğiniz hadislerde ciddi problemler vardır. Mesela “Dinini değiştirenin boynunu vurun.” şeklindeki rivayet geneldir. Ölüm cezası gibi çok önemli bir ceza böyle bir ifadeye dayanılarak verilemez. O zaman gayrimüslimken müslüman olanlar da din değiştirmiş olacaklarından onların da boyunlarını vurmak gerekir. Bu sebeple İmam Mâlik, şu ilaveyi yapma ihtiyacı duymuştur: “Bu hadisin mânası şudur: “Her kim İslâm’dan çıkarak zındıklık ve benzeri bir dine girecek olursa, kendisine galebe çalındığı takdirde öldürülür.”
Bu, İmam Malik’e ait bir açıklamadır ve hadisin aslına dahil edilemez.
Hadislerde böyle bir problem olmasa dahi ayetlerin açık hükümleri karşısında onlara dayanılarak yine böyle bir hüküm verilemez. Yukarıda belirttiğimiz gibi hadisler ayetleri nesh etmiş olur ki, böyle bir şeyin kabul edilemeyeceği açıktır.
Bu gibi hususlarda uyguladığımız metodu görme açısından, sözünü ettiğiniz kitapta (Kur’an Işığında Doğru Bildiğimiz Yanlışlar) yer alan “Nesh ve Recm Cezası” başlıklı yazımızı okumanızın faydalı olacağını umuyoruz.
İlgili yazıyı okumak için lütfen tıklayınız:
www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/nesih-ve-recim-cezasi.html