Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Engelliler

Ayağından engelli bir kimse imamlık yapabilir mi?

Engelli olarak dünyaya gelmek tamamen Allah’ın takdiri ile mi oluyor?

Bu dünyada görme engelli olanlar ahirette de mi o durumda olacaklar?

Çalışamayan engelliler paralarını faizde değerlendirebilirler mi?

Dinimizde faiz kesin bir şekilde ve tüm Müslümanlar için haram kılınmıştır. Kişinin engelli olması, çalışamaması, ticaretten anlamaması vs. gibi durumlar onun faiz almasını meşru kılmaz.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Faiz yiyenler, şeytanın içine sokulup aklını çeldiği kimsenin dav­ranışından farklı bir davranış göstermezler. Bu onların, ‘Alım satım da tıpkı faizli işlem gibidir’ de­meleri sebebiyledir. Allah alım-satımı helâl, faizli işlemi haram kılmıştır. Her kime, Rabbinden bir öğüt ula­şır da faize son verirse geçmişte olan kendinindir; artık onun işi Allah’a aittir. Kim de de­vam ederse, işte onlar cehen­nemliktir. Onlar orada temelli kala­caklardır.

Allah faizi eksiltir, sadakaları bereketlendirir. Allah, nankörlük edip duran günahkârların tamamını sevmez.

Kimler de inanmış, iyi işler yapmış, namazı kılmış, zekâtı vermiş olurlarsa onların Rableri katında ücretleri vardır. Üstlerinde ne bir korku olur, ne de üzüntü çekerler.

Müminler! Allah’­tan korkun, faizden ge­riye ne kalmışsa onu bıra­kın. Eğer inanmış kişilerseniz (böyle yaparsınız.)

Bunu yapmadınız mı bilin ki; Allah ve Elçisi tarafından bir savaşla yüz yüze gelirsiniz. Eğer tövbe eder­seniz, ana mallarınız sizindir. Ne haksızlık edersiniz ne de haksızlığa uğrarsınız.” (Bakara, 2/275-279)

Kişi parasını, bizzat kendisi ticaret yaparak değerlendirme imkânına sahip değilse helal bir şekilde yatırım yaparak, güvendiği kişilerle çeşitli ortaklıklar yaparak veya faizsiz çalıştığı kesin olan finans kurumlarıyla kâr-zarar ortaklığı prensiplerine göre değerlendirebilir.

Cuma namazını kılabilen engelliler farz görevini yerine getirmiş olurlar mı?

Cumaya gidebildiğiniz sürece farzı yerine getirmiş olursunuz. Cuma kendisine farz olmayanlar, meşru mazeretlerinden dolayı cumaya gidemeyecek durumda olanlardır.

Fıkıh kitaplarında hasta olduğundan dolayı cuma namazına çıktıkları takdirde hastalığının artmasından veya uzamasından korkan kimselere, kötürüm veya ayakları kesilmiş olan kimselere cumanın farz olmadığı ama gidip cuma namazını kılmaları halinde  o günün öğle namazını kılmakla yükümlü olmadıkları ifade edilmektedir.

Cuma namazını kılamayanlar o günün öğle namazını kılmak zorundadırlar.

Cumanın farzından sonra kılınacak namaz hakkındaki cevaplar için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/cuma-namazi-kac-rekattir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/zuhr-i-ahir-namazi.html

Kur’an-ı Kerim’de engelli doğmakla ilgili ayetler var mıdır?

Kur’an-ı Kerim’de direkt olarak özürlü doğma konusunda bir ayet bulunmamaktadır. Fakat aşağıdaki ayetler incelendiğinde dünya hayatının gereği olan imtihan için bazı insanlarda bazı bedensel engeller bulunduğuna dikkat çekilmekte; ama bunlar gerçek kusur olarak kabul edilmemektedir. Allah’a göre gerçek kusur fiziksel olarak görememek/duyamamak vs. değil; hakka karşı bile bile görmezlik/duymazlık etmektir.

Bakara, 2/155: “Mallarınızdan, canlarınızdan ve ürünlerinizden eksilterek, sizi biraz korku ve biraz açlıkla yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz, bundan kaçış olmaz. Sen sabırlı davrananlara müjde ver.”

Hacc, 22/46: “Öyle yerleri gezip dolaşmadılar mı ki düşünecek kalpleri ve dinleyecek kulakları olsun. Gözler kör olmaz; ama onların göğüslerindeki kalpleri kör olur!”

Bunun yanı sıra Kur’an’da bedensel engelliler için birçok kolaylıklar bulunmaktadır. İlgili ayetler şöyledir:

Tevbe, 9/91: “Allah’a ve Elçisine karşı samimi oldukları sürece güçsüzlerin, hastaların, harcayacak bir şey bulamayanların kendilerini sıkıntıya sokmaları gerekmez. Güzel davranan kimselerin aleyhine yapılacak bir şey yoktur. Allah bağışlar, ikramda bulunur.”

Nûr, 24/61: “Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya da size de güçlük yoktur (Bunlara yapamayacakları görev yüklenmez; yapamadıklarından dolayı günahkâr olmazlar.)”

Fetih, 48/17: “Köre sıkıntı yok, topala sıkıntı yok, hastaya da sıkıntı yoktur. Kim Allah’a ve elçisine boyun eğerse onu, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de yüz çevirirse onu da acıklı bir azaba sokar.”

Namazla mükellef olmayan zihinsel engelliler gusülle mükellef midirler?

Dinimize göre ibadetlerle mükellef olmanın şartlarından biri akıllı olmaktır. Eğer o çocuk namaz kılamayacak derecede zekâ özürlü ise onun gusül abdesti almasına gerek yoktur. Çünkü gusül abdesti namaz için şart kılınmıştır. (Maide, 5/6) Bu yüzden annesi onu her cünüp olduğunda değil, yıkanması gerektiği zamanlarda yıkasın, yeterlidir.

Abdest, gusül ve teyemmüm ile ilgili ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Müminler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınıza meshedin ayaklarınızı da topuklarınıza kadar. Eğer cünüpseniz yıkanın. Hasta veya yolcu olur veya sizden biri ayakyolundan gelir ya da kadınlara temas etmiş olur da su bulamazsanız temiz toprağa teyemmüm edin; onunla yüzünüzü ve ellerinizi meshedin. Allah, sizi sıkıntıya sokmak istemez. Onun isteği sizi arındırmak ve size olan nimetini tamamlamaktır. Belki şükredesiniz.” (Maide, 5/6)

Sorunuzla yakından ilgili olan aşağıdaki linkteki cevabı da okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/akil-nedir-islam-ile-mukellef-olmak-icin-gereken-akil-miktari-nedir.html

Akıl nedir? İslam ile mükellef olmak için gereken akıl miktarı nedir?

Bir hukuk terimi olarak iyi ile kötüyü, kâr ile zararı ayırt etmeye yarayan zihnî melekeler açısından yeterli kimseyi ifade eden kavram âkil veya akıl sahibi kavramıdır.

Akıl ve temyiz kabiliyeti arızalanınca, kişinin dinî yükümlülükleri kalkar. Burada dikkat edilecek husus, tasarruf sırasında, iyi ile kötüyü ayırt etme kabiliyetinin mevcut olup olmadığıdır. Çünkü bazı akıl hastalıkları temyiz kudretini devamlı surette kaldırırken, bazı hastalıkların temyiz gücünü kaldırması sürekli değildir. Hasta aklı başında iken yaptığı iş ve tasarruflardan sorumludur. Meselâ, saralıların iki sara nöbeti arasındaki zamanda aklı başındadır. Yahut uykuda gezenler, diğer zamanlarda temyiz kudretine sahiptirler.

(KAYNAK: Hamdi Döndüren’in Diyanet ve Şamil İslam Ansiklopedileri’ndeki “Âkıl”  ve “Akıl Hastalığı” maddeleri)

Görme özürlüler imamlık yapabilir mi?

İmamlık bilgi ve yeteneğine sahip olan âmâ bir insanın bu görevi yapmasında bir sakınca yoktur. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem, Medine dışına çıktığı zamanlarda yerine vekil ve imam olarak âmâ bir sahabî olan Abdullah İbn Ümmi Mektûm’u bırakırdı.

Âmâların imamlık yapmasını mekruh gören bazı Hanefî fakihler vardır. Onlar bunun sebebini, âmâların gözleri görmediği için elbiselerini temiz tutamama ihtimali olarak belirtirler.

Şafii mezhebine göre imamlık konusunda gözleri gören ile görmeyen arasında herhangi bir fark yoktur.

Maliki ve Hanbelî mezheplerine göre de âmânın imamlığı caizdir; yalnız temizlik konusunda gerekli titizliği göstermesi bakımından sağlam kimsenin imamlığı tercih edilir.[1]

Demek ki elbisesinde namaza mani olacak bir pislik bulunmayan ve imamlık bilgi ve yeteneğine sahip bulunan âmâların imamlık yapmasında herhangi bir sakınca yoktur.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 146.

[1] Ahmet Özel, “A’mâ”, DİA, İstanbul, 1989, c: 2, s: 554.

Hastalar nasıl abdest alır?

Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Allah, kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez.” (Bakara, 2/286)

Dinin emrettiği konular hususunda Allah Teâlâ insanlara hiçbir zorluk yüklememiştir. O şöyle buyurmaktadır:

“Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi arındırmak ve size olan nimetini tamamlamak istiyor. Belki şükredersiniz.” (Mâide, 5/6)

“Din konusunda size hiçbir zorluk yüklemedi.” (Hacc, 22/78)

“Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur.” (Fetih, 48/17)

Siz ancak yapabileceklerinizden sorumlusunuz. Size hastalığı veren de Allah, emirleri veren de. Dolayısıyla gücünüz neye yetiyorsa onu yapmakla mükellefsiniz. Buna göre sizin yapmanız gerekenler şunlardır:

  1. Yanınızda yardımcınız bulunduğu zaman size abdest aldırır, namazınızı öyle kılarsınız.
  2. Yardımcınız yoksa ve yüzünüzü yıkayabiliyorsanız, yalnız yüzünüzü yıkar namazınızı kılarsınız.
  3. Bunu yapamıyorsanız önünüze konulacak ve yüzünüzü sürebileceğiniz bir miktar toprak olur, bu toprağa, yalnız yüzünüzü sürmek suretiyle teyemmüm alabilirsiniz.
  4. Bunu da yapamazsanız teyemmüm de almaksızın namazınızı öylece kılarsınız.

Bu konuda Büyük İslam İlmihalinde şu bilgi verilmektedir:

“Eli çolak olup suyu kullanamayan kimse, yardımcısı yok ise yüzünü ve kollarını yere sürmek suretiyle teyemmüm edebilir. Elleri ve kolları kesilmiş kimse de yalnız yüzünü yere sürerek teyemmüm yapar, yüzünde yara bulunsa teyemmüm etmeksizin namazı kılar.” (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, İstanbul, 1986, s. 91, paragraf: 208)