Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Kabir Ziyareti

Bir Müslümanın gayrimüslim mezarlığına gömülmesi caiz mi?

Ölüler kabirlerinde kendilerini ziyarete gelecek olanları beklerler mi?

Ölmüşlerimiz için bizim yapabileceğimiz tek şey, onlar için hayır dualar etmektir. Dua etmek için de kabirlerine gitmek şart değildir.

Kabir ziyareti ölülerden ziyade diriler için gereklidir. Çünkü bu ziyaret hayatta olanlara ölümü ve ahireti hatırlatır. Nebîmiz, kabir ziyaretini bu sebeple tavsiye etmiş ve: “Kabirleri ziyaret edin, çünkü bu size ölümü/ahireti hatırlatır.” (Müslim, Cenâiz, 108; Tirmizî, Cenâiz, 60; Nesâî, Cenâiz, 101; İbn Mâce, Cenâiz, 47, 48) buyurmuştur.

Kabir ziyareti ve ölmüşlerimizin ardından yapabileceklerimize dair sitemizde geniş bilgiler bulunmaktadır. Lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

Kabir ziyareti nasıl olmalıdır?

Ölülerin ruhlarına Kur’an okunur mu?

Resimli mezar taşı yapmak ve yaptırmak caiz midir?

Bu iş dinen caiz değildir. Mezarların sade olması, yüksek olmaması ve israftan kaçınılması esastır. Kabirlerden asıl maksat, onlardan ibret almak, dünya hayatının geçiciliğini ve bir imtihan olduğunu hatırlamaktır.

Bir rivayette, Peygamberimizin yüksek taşlarla yapılmış mezarlıkların yükseltilerini yıktırdığı nakledilmektedir. (Bakınız. Müslim, “Cenâiz”, 93 (969); Ahmed b. Hanbel, 2/141)

Aişe radıyallâhu anhâ’dan nakledilen bir rivayet de şöyledir:

“Resulullah, ‘Allah, Yahudi ve Hristiyanlara lânet etsin! Onlar, peygamberlerinin kabrini mabet haline getirdiler.’ buyurdu. Aişe (ra) (rivayeti naklettikten sonra), ‘Eğer bundan korkulmasaydı, Hz. Peygamberin kabri dışarıdan belli olacak şekilde yapılacaktı.’ dedi. ” (Buhâri, Cenâiz, 94; Müslim, Mesâcid, 19 (529)

www.fetva.net/yazili-fetvalar/mezarligin-icinde-mescit-insa-edilmesi-caiz-midir.html

Mezarları yüksek ve şaşaalı yaparak resimler koymak, israf olmasının ötesinde önü alınamaz sakıncaları da beraberinde getirebilecektir. İnsanlar bir süre sonra sadece sevdiklerinin değil, din âlimi olarak bildikleri kişilerin, siyasi liderlerin çeşitli ebatlarda resimlerini mezarlara koyarak birbirleriyle yarışır hale geleceklerdir. Bunun örneklerini de çevremizde görmemiz mümkündür. Bunun neticesinde mezarların ibret alma ve ölümü hatırlamanın ötesine giderek bir yarış ve gösteriş yerini alacağı kesindir.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/mezarliklar-nasil-olmali-bir-mezara-sadece-bir-olu-mu-gomulur.html

Ölüler bizi işitmezlerse niçin onlara selam vermemiz tavsiye edilmiştir?

Bizler selamı, sesimizi kabirdekilere işittirmek veya onlardan bir cevap beklemek için vermiyoruz. Selam bir duadır. Biz Allah Teala’nın tavsiyesine ve Peygamberimizin uygulamalarına göre bizden önce imanla gelip geçmiş kardeşlerimize selam vererek onlar için hayır duada bulunuyoruz.

Ayrıca “Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirlerdekilere işittiremezsin!” (Fatır, 35/22) ayetine göre bizim selamımızı Allah Teala’nın bizzat kendisinin onlara işittiriyor olması da mümkündür. Yani biz işittiremeyiz ama Allah Teala işittirebilir.

Yukarıda bahsi geçen cevabımızı aşağıdaki linkten okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/mezarlik-yanindan-gecerken-sarki-turku-dinlemek-caiz-mi.html

Mezarlıklar şehrin dışında mı, yoksa içinde mi olmalıdır?

Mezarlıkların şehrin dışına yapılması dinin bir emri veya tavsiyesi değildir. Medine’de bulunan ve Peygamberimiz zamanından beri kullanılan Bakî’ Mezarlığı (Cennetü’l-Bakî’) Peygamberimizin evinin yaklaşık 50 m yakınında bulunmaktadır. Bu da mezarlıkların evlerin yakınında bulunabileceğini göstermektedir.

Bunun yanı sıra Peygamberimizin, Ebu Bekir ve Ömer radıyallahu anhumanın (üçünün yan yana) Peygamberimizin yaşadığı eve defnedilmesi de ayrı bir delil olarak kabul edilebilir.

Bu açıdan yukarıda adı geçen eserdeki tespitler yerindedir.

Mezarlığın içinde mescit inşa edilmesi caiz midir?

Mezarlıkta boş bir alanda mescit yapılmasında bir sakınca yoktur. Sakıncalı olan, bir kabri mescit edinmek veya kabre doğru namaz kılmaktır.

Şunu da hatırlatmakta fayda vardır:

Hz. Peygamber’in son hastalığı sırasında söy­lediği, “Allah Yahudi ve Hristiyanlara la­net etsin. Bunlar peygamberlerinin ka­birlerini mescit edinip mabet haline ge­tirdiler” (Buhârî, Cenâiz, 62; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 76) sözü mescitlerin etrafında kabristan bulunmasını değil, kabirlerin mescit haline getirilmesini yasaklamaktadır.

Türbenin içinde Fatiha okumakla dışında okumak arasında fark var mı?

Ölmüşlerin ardından onlar için edilen duanın mekânı önemli değildir. Kabir ziyaretinin önemi, ziyaret eden kişiye ölümü hatırlatmasıdır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, kabir ziyaretini tavsiye etmiş ve: “Kabirleri ziyaret ediniz, bu size ahireti hatırlatır.” (İbn Mâce Sünen, Cenâiz, 47) buyurmuştur.

Kabir ziyaretinde bulunan kişi, ahireti hatırlamalı, dünyanın geçici olduğunu ve bir gün kendisinin de öleceğini düşünmelidir. Kabrin yanına gelince; “Müminler yurdunun sakinleri! Sizlere selam olsun. İnşâallâh biz de size katılacağız. Allah bizden ve sizden ölmüş ve ölmemiş olanlara ikramda bulunsun. Allah’tan bize ve size afiyet dileriz. Ey Allah’ım! Bunlara rahmet eyle, bunları bağışla. Cehennem azabından koru, onları Cennetine koy.” Şeklinde dualar edilebilir. Bunlar Peygamberimizin davranışları ve bizlere tavsiyesidir.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/mezarlik-yanindan-gecerken-sarki-turku-dinlemek-caiz-mi.html

Ölmüşlerimizin ardından yapılması gerekenlerle ilgili olarak lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/olulerin-ruhlarina-kuran-okunur-mu.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/geceleyin-mezarliktan-gecerken-fatiha-okumak-gunah-midir.html

Cesetlerin çürümesi meselesine gelince:

Allah Teala şöyle buyurmuştur:

“Sizi topraktan yarattık, yine ona döndüreceğiz ve sizi bir kere daha topraktan çıkaracağız.” (Taha 20/55)

Ayete göre bütün insanlar eninde sonunda toprak olacaklardır. Cesedin çürümesi, çeşitli fiziki şartlara bağlıdır. Yeniden yaratılışa kadar çürüyüp toprak olma işlemi tamamlanacaktır. Cesedin çürümesi ile kişinin iyiliği veya kötülüğü arasında bağlantı da yoktur. Nitekim firavunların cesetleri mumyalandığı için çürümemiştir. Ama kıyamet öncesi şartlar gerçekleşince onlar da çürüyeceklerdir.

Mezardan toprak almak ve çiçek koparmak günah mı?

Ölmüş bir yakının veya evliya (Allah dostu) olarak bilinen kişilerin mezarından (türbeler de buna dâhildir) toprak alıp eve götürmek, o toprağı saklamak, kutsal addetmek batıl inanç ve hurafeden ibarettir. O topraktan bir şey beklemek, insanı şirke sokar.

Mezarlara çiçek götürmek ve mezarın üzerine koymanın da dinimizde bir yeri yoktur. Çiçek ve benzeri şeylerin ölenle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Bu sadece kalanların kendilerini tatmin etmeleri için yapılan bir şeydir. Bu gibi şeyler bizim kültürümüze yabancıdır.

Mezar ziyaretleri konusunda ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kabir-ziyareti-nasil-olmalidir.html

Hurafelerle ilgili fetvalarımızı ise aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/hurafe

“Zor durumlarda kabirlerden yardım isteyin” diye bir hadis var mı?

Bazı tarikat müntesipleri,  “bu konuda hadis var” diyerek aşağıdaki rivayetleri delil getirmekte ve kabir ehlinden yardım istemeyi meşru görmektedirler:

إِذا تَحَيَّرْ تُم فِي اْلأمُورِ فاَسْتَعِينُوا بِأَهْلِ اْلقُبُورِ

إِذا أَعْيَتْكُمْ الأمُورُ فَعَلَيْكُمْ بِأهْلِ الْقُبُورِ ، أوْ فاَسْتَعِينُوا بِأَهْلِ اْلقُبُورِ

“İşlerinizde ne yapacağınızı şa­şırdığınızda kabirlerdeki ölülerden yardım isteyiniz”

Hâlbuki İbn Teymiye’nin de belirttiği gibi “Nebîmizin hadislerini iyi bilen ulemanın ittifakıyla bu söz yalandır, Nebîmize yapılmış bir iftiradır. Hadis ulemasından hiçbiri bunu hadis diye rivayet etmemiştir. Güvenilir hadis kitaplarının hiçbirinde bulunmamaktadır. (İbn Teymiye, Mecmû-u Fetâvâ, c: 1, s. 356) Şirk kapısını açan biri tarafından yapılmış bir uydurmadır.” (Mecmû-u Fetâvâ, c: 11, s. 293)

Aclûnî’nin Keşfü’l-Hafâ adlı kitabında (c: 1, s: 85, hadis no. 213) geçen bu söz hakkında daha geniş bilgi edinmek için Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış kitabımızın ilgili bölümünü okumanızı tavsiye ederiz:

 

MÜRİT– Şu hadisi kabul etme­diğini söylemiş­sin:

“İşlerinizde ne yapacağınızı şa­şırdığınızda kabirlerdeki ölülerden yardım is­teyiniz.” (Mahmut USTAOSMANOĞLU (Mahmut Efendi) başkanlığında bir heyet, Ruhu’l-Furkan Tefsiri, İstanbul 1992, c. II, s.82)

Bunun nesine karşı çıkıyorsu­n? Kabirlerdeki ölü­den yardım is­temek ondan ibret almak demektir.

BAYINDIR – Öyleyse neden ölüler­den ibret alın, denmiyor da onlardan yardım is­teyin deniyor?

Hadis diye uydurul­muş o sö­zün Arapçasında “إستعينوا” “istiânede bulunun” emri geçer. Hâlbuki Fatiha sure­sinde “Yalnız senden istiânede bu­lunuruz.” yani yar­dım is­teriz an­lamında “iy­yâke nestaîn” إياك نستعينâyeti var­dır. Bu âyet, yardımı tek bir yer­den, yani yalnız Allah’tan istememizi emreder. Hadis dediğiniz yukarıdaki sözle bu ayet açıkça çatışmıyor mu?

Fatiha’yı her namazda okuyup bu anlamı hep zih­nimizde diri tutmamızın bir sebebi yok mu­dur?

Yukarıdaki sözü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem söyledi diye iftira edenlerin yanında yer almak size ağır gelmiyor mu? Hiç düşünmez misiniz, temel görevi Kur’an’ı anlatmak olan Hz. Muhammed’in Kur’an’a aykırı bir sözü olur mu? Sonra bu sözü ondan duyan yok. Onunla birlikte ya da ondan sonra yaşayanlardan böyle bir söz söylemiş olan yok. Bunu nakletmiş sahih bir hadis kitabı da yok. Bunların hiç biri yok.

Bunu size duyuralı çok oldu ama bu konuda siz de bir şey bulamadınız. Çünkü olmayan şey bulunamaz.

MÜRİT- Aclûnî’nin Keşf’ül-Hafâ adlı kita­bında var ya. Onun kitabında olması bizim için yeterlidir. Aclûnî büyük bir hadis âlimidir. O da İbn-i Kemâl’in el-Erbaîn’inden almış.

BAYINDIR- Aclûnî o kitabı, halk ara­sında hadis diye bilinen sözlerin doğrusu ile asılsız ola­nını ayırmak için yazmıştır. Bu sebeple o kitapta çok sayıda uydurma ha­dis vardır. Aclûnî, kitabının başında Hafız İbn-i Hacer’in şu sözünü nakleder:

“Aslı olmayan hadisi kim naklederse Buhârî’nin rivayet ettiği, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin şu sözü­nün kap­samına girer: “Kim benden söylemediğim bir şeyi naklederse cehennemde oturacağı yere hazırlansın.” (İsmail b. Muhammed el-Aclûnî, Keşf’ul-hafâ, Beyrut 1988/1408, c. I, s. 8)

Aclûnî, kitabına aldığı hadislerin kaynaklarını verir. Bu sözle ilgili olarak sadece “İbn-i Kemal Paşa’nın el-Erbaîn’inde böyle geçmiştir.” der. İbn-i Kemal’in el-Erbaîn’ine baktığımızda da hadis diye söylediği o söz için hiçbir kaynak gös­termediğini görürüz. (İbn-i Kemal Paşa, el-Erbeûn, v. 360. Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi, 1694. İbn-i Kemal, Yavuz Sultan Selim’in meşhur Şeyhülislamı’dır. 1469’da Tokat’ta doğmuş, 1534’te İstanbul’da ölmüştür. Peygamberimizle ara­sında 900 seneden fazla bir zaman varken hiçbir kaynak göster­meden ve anlamı da Kur’an’a taban tabana zıt olan bir sözü hadis olarak önümüze sürmesi kabul edilemez. İbn-i Kemal bu eserinde, kaynak gösterme yerine, bu sözün hadis olduğunu ispat için hiçbir dini dayanağı olmayan felsefi izahlara girmiştir.) Yavuz Sultan Selim’in Şeyhülislam’ı İbn-i Kemâl, Hz. Peygamberi görmüş olamayacağına göre, aslı astarı olmayan bu söze hadis diyenlerin “cehennemde oturacakları yere ha­zır­lanmaları” gerekir. (Abdulaziz Bayındır, Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2007, s: 12-14)

Bayram günü kabir ziyareti yapmak uygun mudur?

Bayramlarda kabristan ziyareti dinimizin emri değil, bir gelenektir. Bu konuda bir yasak da yoktur. Bayramlar, sevinç ve neşe günleri olduğu için bazı yerlerde kabir ziyaretinin arife günlerinde yapılması adet olmuştur.

Kabir ziyareti nasıl olmalıdır?

Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, kabir ziyaretini tavsiye etmiş ve: “Kabirleri ziyaret edin, çünkü bu size ahireti hatırlatır.” (İbn Mâce, Sünen, Cenâiz, 47) buyurmuştur.

Kabir ve türbe ziyaretlerinde İslâm’ın özüne ve tevhid anlayışına ters düşen, itikâdî bakımdan da zararlı olan tutum ve davranışlardan uzak durmak gerekir. Bunun için dinimiz, kabir ziyaretleriyle ilgili bazı ölçüler koymuştur. Buna göre kabir ziyaretinde şunlardan sakınılması gerekmektedir:

1 – Türbelerde yatan kişileri beşer üstü varlıklar olarak görmek, bu kişileri “bunlar Allah’ın sevgili kullarıdır, bunların Allah’a sözü geçer, Allah bu zatları geri çevirmez” vs. diyerek Allah ile kendi arasında aracı kılmak.

2 – Bu ziyaretleri dini bir vecibe gibi telakki etmek,

3 – Çaput ve bez bağlamak, mum yakmak,

4 – Türbelere ve orada yatanlara adak adamak,

5 – Kurban kesmek,

6 – Şeker v.b yiyecek maddeleri dağıtarak onlardan yardım dilemek,

7 – Kabrin başında yüksek sesle ağlayıp gürültü yapmak,

8 – Kabrin etrafındaki demir ve taşları öpmek, onlara sarılıp ağlamak.

Bu gibi şeyler tevhit dini olan İslâmla bağdaştırılamaz. Ölen kişilerden medet ummak ve onlardan bazı şeyler beklemek ‘şirktir’. Şirk ise Allah’ın bağışlamayacağını bildirdiği tek günahtır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun altında olanı, şirkten uzak kalmayı tercih eden kişi için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa derin bir sapıklığa düşmüş olur.” (Nisâ, 5/116)

Kabir ziyaretinde bulunan kişi, ahireti hatırlamalı, dünyanın geçici olduğunu ve bir gün kendisinin de öleceğini düşünmelidir. Kabrin yanına gelince; “Müminler yurdunun sakinleri! Sizlere selam olsun. İnşâallâh biz de size katılacağız. Allah bizden ve sizden ölmüş ve ölmemiş olanlara ikramda bulunsun. Allah’tan bize ve size afiyet dileriz. Ey Allah’ım! Bunlara rahmet eyle, bunları bağışla. Cehennem azabından koru, onları Cennetine koy.” şeklinde dualar edilebilir.

Kabir ziyaretinde bulunacak olanların ne gibi dualar okuyabileceğine dair Nebîmizden nakledilen sahih hadisleri görmek için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/mezarlik-yanindan-gecerken-sarki-turku-dinlemek-caiz-mi.html

Âdetli kadın kabir ziyaret edebilir mi?

Hayızlı olmak kabir ziyaretine engel değildir. Bu durumda olan bir bayan kabirde yatan kişi için dua edebilir. Kur’an-ı Kerim’den de dua ayetlerini okuyabilirsiniz. Özellikle dua ayetlerini dedik ki bu da kabirde yatan kişiye dua etmeniz içindir. Yoksa Kur’an-ı Kerim’in okunup sevabının ölülere bağışlanacağına dair ne bir ayet ne de bir hadis mevcuttur. Kur’an’ın sevabı ancak onu anlayarak okuyan ve yaşamaya çalışan kişiye aittir. Ancak ölen kimse hayatta iken başka bir kimseye Kur’an okumayı öğretmişse veya öğrenmesine vesile olmuşsa, o öğrettiği kimse Kur’an’ı her okuduğunda o kimseye de sevap yazılır. Bu da zaten o güzel amele vesile olmanın sevabıdır.

Bu arada, hayızlı kadının Kur’an okuyup okuyamayacağına dair www.suleymaniyevakfi.org sitemizin ARAŞTIRMALAR bölümünde FIKHİ YORUMLARLA ABDEST-İBADET İLİŞKİSİ adlı çalışmayı okumanızı tavsiye ediyoruz.

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/abdest-ve-hayiz.html

Kabirlerde bulunanlardan yardım istemek doğru olur mu?

İnsanlar öteden beri en çok dua ve ibadet konusunda yanılmışlar, büyük gördükleri kişilerin ve ölülerin ruhaniyetine sığınarak onlardan çeşitli konularda yardım talebinde bulunmuşlardır. Kur’an-ı Kerim dikkatle incelenirse bütün peygamberlerin bu konuda ümmetlerini uyardıkları görülür. Kıldığımız namazların bütün rekatlarında Fatiha suresini okumamız emredilmiş ve günde kırk kere “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım isteriz.” (Fatiha 1/5) ayeti tekrarlattırılarak Allah’tan başkasından yardım istenmeyeceği hususu zihinlerimizde canlı tutulmuştur. Havaya ve suya ve gıdaya olan ihtiyacımız, nasıl maddi hayatımızın canlı tutulması için gerekli ise Allah’tan başkasına ibadet edilmeyeceği, ondan başkasından yardım istenemeyeceği konusunun hava gibi, su gibi gıda gibi devamlı tekrarlanması manevi hayatımızın canlı tutulması için gereklidir.

Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı Kerim’in bir çok ayetinde müşriklerin özelliklerini belirtirken “Allah’tan başkasına dua ettiklerini” (Nisa 4/117; En’am 6/40,41,56,71,108; Araf 7/37,194,195,197; Yunus 10/38,66, l06; Hûd 11/101; Ra’d 13/14; Nahl 16/20,86; İsra 17/56, 57,67; Kehf 18/14; Meryem 19/48; Hacc 22/12,13,62,73; Müminun 23/117; Furkân 25/68; Şuarâ 26/213; Kasas 28/64,88; Ankebût 29/42; Lokman 31/30; Sebe’ 34/22; Fatır 35/13,14,40; Saffât 37/125; Zümer 39/38; Mümin 40/20,66; Fussilet 41/48; Zuhruf 43/86; Ahkâf 46/4,5; Cin 72/18. 26 Surede toplam 47 ayet.) vurgulamış ve Hz. Peygamber (sallalahu aleyhi vesellem)’e verdiği bir emirde şöyle buyurmuştur: “De ki: Ben yalnızca Rabbime dua ederim. Ona hiç bir şeyi ortak koşmam.” (Cin 72/20)

Konu ile ilgili ayetlerin bır kısmı şöyledir:

“Hak olan dua yalnız Allah’a yapılan duadır. Onların Allah’tan başka dua ettikleri ise, hiç bir isteklerine cevap veremezler. Böylesi, ağzına gelsin diye avuçlarını suya doğru uzatan, fakat ona bir türlü ulaşamayan kimseye benzer.” (Ra’d 13/14)

“Onların Allah’tan başka dua ettikleri şeyler bir nesne bile yaratamazlar; zaten onların kendileri yaratılmıştır.” (Nahl 16/20)

“…Bu böyledir. Çünkü hak olan yalnızca Allah’tır. Ondan başka dua ettikleri şeyler ise batılın ta kendisidir. Her şeyden yüce ve her şeyden büyük olan yalnız Allah’tır.” (Hac 22/62)

“De ki: Eğer duanız olmasa Rabbim katında ne ehemmiyetiniz olur?” (Furkan 25/77)

Kabirdekilerle ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Dirilerle ölüler bir olmaz. şüphesiz Allah dilediğine işittirir. Ama sen kabirdekilere bir şey işittiremezsin. “ (Fatır 35/22)

Şu ayet, ölmüş bulunan büyük zatların ruhaniyetine sığınan ve onlardan yardım isteyenlerin yanlış yolda olduklarının delilidir.

“Allah’ı bırakıp da kendisine Kıyamete kadar cevap veremeyecek olanlara dua edenlerden daha sapık kim olabilir? Oysaki bunlar onların dualarından habersizdirler.“ (Ahkâf 46/5)

Hz. Peygamberi hatırladığımızda ve kabrini ziyaret ettiğimizde ona salat ve selam getiririz. Bu halimizle, Peygamberimize olan ikramını artırmasını Allah’tan talep etmiş oluruz. Ama hiç bir duamızda Hz. Peygamberden ve onun ruhaniyetinden bir dilekte bulunmayız. Çünkü böyle bir şey Hırıstiyanların Hz. İsa’ya yaptığını bizim Hz. Peygambere yapmamız olur ki; bu, yoldan çıkmaktan başka bir şey değildir.

Yüzü suyu hürmetine diye dua etmek caiz midir?

“Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin yüzü suyu hürmetine…. şu veli zatın yüzü suyu hürmetine duamı kabul et.” diye Allah’a dua edenler vardır. Bazı kitaplarda da bu gibi dualar yer almıştır. Ama böyle dua yapılmaz. Bu konuda Hanefî mezhebine mensup alimlerden İbn Ebi’l-İzz (öl.792 h. 1390 m.) şöyle demiştir:

“Kişinin, Allah’tan başkasını duasının kabulüne sebep kılması ve onunla tevessülde bulunması caiz değildir… O şöyle demek ister, “Falanca senin salih kullarından olduğu için duamı kabul eyle.” Onun Allah’ın salih kulu olmasıyla berikinin duası arasında ne ilgi, ne bağlantı olabilir? Bu, duada taşkınlıktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Rabbinize için için ve yalvararak dua edin. O, taşkınlık yapanları gerçekten sevmez.” (A’râf, 7/55)

Bu ve benzeri dualar, sonradan uydurulmuş dualardandır. Böylesi ne Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemden, ne sahabeden, ne tabiînden, ne de imamların birinden aktarılmıştır. Allah onların hepsinden razı olsun. Bu, ancak cahillerin ve bazı tarikatçıların yazdığı tılsımlarda bulunur.” (Ali b. Ali b. Muhammed b. Ebi’l-İzz ed-Dimaşkî, Şerh’ül-Akîdet’it-Tahâviyye, Beyrut, 1408/1988, c: 1, s. 295-297.)

Mezarlık yanından geçerken şarkı, türkü dinlemek câiz mi?

Bir şeye haram diyebilmek için hakkında kesin bir delil olması gerekir. Bu konu hakkında yasaklayıcı kesin bir delil olmadığı için “haramdır” denilemez.

Mezarlıktan geçerken veya orayı ziyaret ederken orada bulunan müslümanlara selam verip dua etmek gerekir. Bu konuda Peygamberimizden nakledilen sağlam uygulamalar mevcuttur. İlgili hadislerden birkaçı şöyledir:

Aişe radıyallâhu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resulullah sallallâhu aleyhi ve selem, her gece, gecenin sonuna doğru, Bakî’ Mezarlığı’na gider ve şöyle derdi:

السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ دَارَ قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ وَأَتَاكُمْ مَا تُوعَدُونَ غَدًا مُؤَجَّلُونَ وَإِنَّا إِنْ شَاءَ اللَّهُ بِكُمْ لاَحِقُونَ اللَّهُمَّ اغْفِرْ لأَهْلِ بَقِيعِ الْغَرْقَدِ

OKUNUŞU: Esselâmu aleyküm dâra kavmin mü’minîn. Ve etâküm mâ tûadûne ğaden mueccelûn. Ve innâ inşâallâhu bikum lâhikûn. Allâhumma’ğfir li ehli Bakîi’l-Ğargad.

ANLAMI: “Selâm size ey Mü’minler diyarı! Size yarın verileceği vaat olunan şey verilmiştir. Sizler bekletilmedesiniz. İnşaallah biz de size katılacağız. Allah’ım! (Şu) Bakî’-ı Garkat’ta yatanlara mağfiret buyur.” (Müslim, Cenâiz, 102 (974).

Sahih-i Müslim’de geçen başka bir rivayette Aişe radıyallahu anhâ, Peygamberimize kabirdekiler için nasıl dua etmesi gerektiğini sorunca O, şöyle cevap vermiştir: Şöyle söyle:

السَّلاَمُ عَلَى أَهْلِ الدِّيَارِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُسْلِمِينَ وَيَرْحَمُ اللَّهُ الْمُسْتَقْدِمِينَ مِنَّا وَالْمُسْتَأْخِرِينَ وَإِنَّا إِنْ شَاءَ اللَّهُ بِكُمْ لَلاَحِقُونَ

OKUNUŞU: Esselâmu alâ ehli’d-diyâri mine’l-mü’minîne ve’l-müslimîn. Ve yerhamullâhu’l-müstakdimîne minnâ ve’l-müste’hirîn. Ve innâ inşâallâhu bikum lâhikûn.

ANLAMI: “Selâm Mü’min ve Müslümanlardan bu diyarda yatanlara! Allah, bizim geçmişlerimize de geleceklerimize de rahmet eylesin. Bizler de inşaallah sizlere katılacağız.” (Müslim, Cenâiz, 103. Ayrıca bk: Nesâi, Cenâiz, 103).

Yine Müslim’de geçen bir rivayette Peygamberimizin ashab-ı kirama kabirdekiler için şöyle dua etmelerini öğrettiği nakledilmektedir:

السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ أَهْلَ الدِّيَارِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُسْلِمِينَ وَإِنَّا إِنْ شَاءَ اللَّهُ لَلاَحِقُونَ أَسْأَلُ اللَّهَ لَنَا وَلَكُمُ الْعَافِيَةَ

OKUNUŞU: Esselâmu aleyküm ehled-diyâri mine’l-mü’minîne ve’l-müslimîn. Ve innâ inşâallâhu bikum lâhikûn. Es’elullâhe lenâ ve lekümü’l-âfiyete.

ANLAMI: “Selâm size ey bu diyarın Mü’min ve Müslüman olan halkı! Bizler de inşaallah (size) katılacağız. Allah’tan bize ve size afiyet dilerim.” (Müslim, Cenâiz, 104 (975).

İbn Abbâs radıyallâhu anh’tan rivâyet edildiğine göre, o şöyle demiştir: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Medine mezarlıklarına uğradı ve yüzünü kabirdekilere doğru çevirerek şöyle buyurdular:

السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ يَا أَهْلَ الْقُبُورِ يَغْفِرُ اللَّهُ لَنَا وَلَكُمْ أَنْتُمْ سَلَفُنَا وَنَحْنُ بِالأَثَرِ

OKUNUŞU: Esselâmu aleyküm yâ ehle’l-kubûr. Yağfirullâhe lenâ ve leküm. Entüm selefünâ ve nahnu bi’l-eser.

ANLAMI: “Ey bu kabirlerde yatanlar! Allah’ın selamı sizlerin üzerine olsun. Allah bizi de sizi de affetsin. Siz bizim önden gidenlerimizsiniz, biz de sizin izinizden geleceğiz.” (Tirmizi, Cenâiz, 59. Ayrıca bk Nesâi, Cenâiz, 103)

İbn Mace’de geçen bir rivayet ise şöyledir:

السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ دَارَ قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ أَنْتُمْ لَنَا فَرَطٌ وَإِنَّا بِكُمْ لاَحِقُونَ اللَّهُمَّ لاَ تَحْرِمْنَا أَجْرَهُمْ وَلاَ تَفْتِنَّا بَعْدَهُمْ

OKUNUŞU: Esselâmu aleyküm dâra kavmin mü’minîn. Entüm lenâ feratun ve innâ bikum lâhikûn. Allâhumme lâ tahrimnâ ecrahum ve lâ teftinnâ ba’dehum.

ANLAMI: “Selâm sizlere ey mü’min bir kavmin kabristan (halk)ı! Siz bizim öncülerimizsiniz. Şurası kesin ki biz de size katılacağız. Allah’ım! Bizi onların sevabından mahrum etme. Ve bizi onlardan sonra hak yoldan saptırma.” (İbn Mace, Cenâiz, 36)