Teyemmüm
Teyemmüm “yemm” (يَمّ) kökünden türemiş olup, sözlükte “kastetmek” anlamına gelmektedir. Fıkıhtaki anlamı ise “su bulunmadığı veya suyu kullanmaya güç yetirilemediği zaman, toprak cinsinden temiz bir şeyle abdestsizliği gidermek için yapılan bir işlemdir.”
Kur’an-ı Kerim’de teyemmümden şöyle söz edilir:
“… Hasta veya yolcu olur veya sizden biri ayakyolundan gelir ya da kadınlara temas etmiş olur da su bulamazsanız temiz toprağa teyemmüm edin; onunla yüzünüzü ve ellerinizi mesh edin…” (Maide, 5/6)
Teyemmüm şu durumlarda alınır:
1. Mukim veya seferi iken su bulunamadığında
2. Su bulunup da hastalık veya başka bir sebepten dolayı kullanılmadığında.
Yukarıdaki ayette “temiz toprağa teyemmüm edin; onunla yüzünüzü ve ellerinizi mesh edin…” buyurularak teyemmümün temiz toprakla yüzü ve elleri mesh etmekten ibaret olduğu öğretilmiştir.
Maide suresinin 6. ayetinde abdest alınacağı zaman kolların dirseklerle beraber yıkanması emredilirken teyemmümde bu şart yoktur. Hanefiler abdeste kıyasen teyemmümde de kolların dirseklerle beraber mesh edilmesi gerektiğini söylerler. Hâlbuki onların da kabul ettiği meşhur bir kurala göre “ibadetlerde kıyas olmaz”. Doğrusu, teyemmümde ellerin bileklere kadar mesh edilmesidir.
Konuyla ilgili hadislere gelince:
1- Tek vuruşla ve ellerin bileklere kadar mesh edileceğini gösteren hadisler:
Ammar b. Yasir aktarmaktadır: Ben Hz. Peygambere (s.a.v) teyemmümün nasıl alındığı sordum. O’da şöyle cevap verdi:
“Yüz ve eller için tek bir defa yere vur ve teyemmüm al” diye buyurdu.” (Ebu Davud, Taharet, 123)
Ömer b.Hattâb radıyallahu anha biri geldi. “Ben cünüp oldum ve su da bulamadım. Ne yapmam gerek?” diye sordu Ömer, “namaz kılma” cevabını verdi. Bunun üzerine Ammâr b. Yâsir, Ömer b. Hattâb’a şöyle dedi: “Hatırlamaz mısın? İkimiz bir seferde idik. Cünüp olmuş ve su bulamamıştık. Bu yüzden sen namaz kılmamıştın ama ben toprakta yuvarlandıktan sonra namazı kılmıştım. Daha sonra bu yaptığım işi Peygamber’e (s.a.v) arz ettim. Peygamber (s.a.v), iki elini yere vurdu, ellerine üfürdü, sonra iki avucu ile yüzüne ve iki eline mesh etti. Ve “Sana bu kadarı yeterdi” diye buyurdu. (Buhari, Teyemmüm, 3; Müslim, Hayız, 112 (368); Ebu Davud, Taharet, 123; İbn Mâce, Taharet, 91)
2. İki vuruşla ve ellerin dirseklere hatta omuzlara kadar mesh edileceğini gösteren hadis:
Ammâr b. Yâsir (r.a) şöyle haber vermiştir:
“Sahâbîler, Resûlullah (s.a) ile beraber oldukları halde, sabah namazı için yeryüzü (toprak) cinsinden bir şeyle teyemmüm ettiler. Şöyle ki: Ellerini yere vurdular sonra yüzlerini bir kere mesh ettiler. Bilahare ellerini tekrar yere vurdular ve her iki ellerini omuzlarına ve koltuk altlarına kadar avuçlarının içiyle mesh ettiler. (Ebu Davud, Taharet, 121)
İbn Hacer el-Askalanî, Fethu’l-Bari adlı eserinin teyemmüm bölümünde şöyle demektedir:
“Teyemmüm konusunda Ebû Cüheym ve Âmmar hadisi dışındaki hadisler ya zayıftır ya da merfu mu mevkuf mu oldukları tartışmalıdır. Tercih edilen görüş, merfu olmadıkları yönündedir.
Ebû Cüheym hadisinde eller “mücmel” (belirsiz) bir şekilde zikredilmiştir. Ammar hadisinde ise, Buhari ve Müslim’de “bileklere kadar”, Sünen kitaplarında “dirseklere kadar” şeklinde geçmektedir. Bir rivayette, “dirseklerin yarısına kadar”, başka bir rivayette ise “koltuk altına kadar” şeklinde geçmiştir.
“Dirseklere” ve “dirseklerin yarısına kadar” rivayetleri hakkında birçok söz söylenmiştir. “Koltuk altlarına kadar” rivayeti için ise, İmam Şafiî ve diğer bazı kişiler şöyle demişlerdir: “Eğer bu emir peygamberimizden (s.a.v) gelmişse, daha sonra peygamberimizden sabit olan teyemmüm alma şekli bunu neshetmiştir. Şayet Peygamberden (s.a.v) gelmemişse, bu durumda hüccet olan onun verdiği emirdir.”
Bir de Sahihayn’da geçen rivayetlerin doğruluğunu güçlendiren, Âmmar’ın Peygamberden sonra teyemmümde yüz ve ellerin bileklere kadar mesh edileceği şeklinde fetva vermesidir. Hadisin ravisi müçtehit bir sahabi ise tabiî ki olayın gerçek yüzünü diğerlerinden daha iyi bilir.” (İbn Hacer el-Askalânî, Fethu’l-Bari, c: 2, s: 265, 339. hadisin şerhi)
İbn Hacer’in söyledikleri doğrudur. Teyemmümde önce yüzün, daha sonra ellerin bileklere kadar mesh edilmesi yeterlidir. “Dirseklere kadar” ifadesi abdest için geçerli olup teyemmümde böyle bir şart bulunmamaktadır.
Her ne kadar fıkıh ve ilmihal kitaplarında “su bulununca teyemmüm bozulur” dense de suyun bulunması ile ne abdest bozulur ne de gusül. Çünkü suyun bulunması, abdesti veya guslü gerektiren bir şey değildir; sadece yeni bir teyemmüme engeldir o kadar.
Abdesti bozan şeyler –tuvalet dışında olsa da- tuvalette olan şeylerdir. Bunlar yellenme, büyük abdest ve küçük abdestten ibarettir.
Guslü gerektiren durumlar da cinsel ilişki, rüyada veya uyanıkken boşalma ve kadınların adet ve lohusalık bitimidir.
Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Allah, kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez.”(Bakara, 2/286)
Dinin emrettiği konular hususunda Allah Teâlâ insanlara hiçbir zorluk yüklememiştir. O şöyle buyurmaktadır:
“Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi arındırmak ve size olan nimetini tamamlamak istiyor. Belki şükredersiniz.” (Maide, 5/6)
“O, din konusunda size hiçbir zorluk yüklemedi.” (Hacc, 22/78)
“Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur.” (Fetih, 48/17)
Eğer bu süre içinde vücudunuzun hiçbir yerine su değmemesi gerekiyorsa o zaman teyemmüm edebilirsiniz. Bu, Allah’ın sizin için verdiği bir kolaylıktır. Ama ışın tedavisinin uygulandığı bölge çok küçük bir bölge ise ve vücudun geri kalan bölümlerinin yıkanması zarar vermeyecekse o bölge bir sargı ile sarılır ve diğer yerler yıkanır. Tabii bunun şartı tedavinize zarar gelmemesidir. Zarar gelecekse başta da dediğimiz gibi teyemmüm almanız gerekir.
Konuyla ilgili olarak Peygamberimiz döneminde yaşanan bir olay şöyledir:
Cabir b. Abdillah radıyallahu anhden rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:
Bir sefere çıkmıştık, içimizden bir adama taş isabet etti ve başını yardı. Sonra bu zat ihtilam oldu. Arkadaşlarına: “Benim teyemmüm etmeme ruhsat buluyor musunuz?” diye sordu. Onlar da: “Sen suyu kullanabilirsin, sana (teyemmüm için) ruhsat bulmuyoruz” dediler. Bunun üzerine adam yıkandı ve akabinde de öldü. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna geldiğimizde bu hâdise (kendisine) haber verildi. Bunun üzerine Peygamberimiz şöyle buyurdu:
“Adamı öldürmüşler, Allah da onların canını alsın! Madem bilmiyorlardı, niye sormadılar? Bilgisizliğin şifası sualdir/sormaktır. Ona teyemmüm yeterli olurdu. Yarasına bir bez sarılmalı ve üzerinden mesh edilmeli, sonra da bedeninin geri kalan kısmı yıkanmalıydı.” (Ebu Dâvûd, Taharet, 125, hadis no: 336)
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Müminler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınıza meshedin ayaklarınızı da topuklarınıza kadar. Eğer cünüpseniz yıkanın. Hasta veya yolcu olur veya sizden biri ayakyolundan gelir ya da kadınlara temas etmiş olur da su bulamazsanız temiz toprağa teyemmüm edin; onunla yüzünüzü ve ellerinizi meshedin. Allah, sizi sıkıntıya sokmak istemez. Onun isteği sizi arındırmak ve size olan nimetini tamamlamaktır. Belki şükredersiniz.” (Maide, 5/6)
Ayette altı çizili olan yerden anlaşıldığı üzere teyemmüm edilebilmesi için suyun bulunamaması veya bulunsa bile hastalık vs. gibi olağandışı sebeplerden dolayı suyun kullanılamaması gerekir. Dolayısıyla yolculukta iken bile olsa suyu kullanma imkânı varsa teyemmüm edilemez. Aynı şey misafirlik için de geçerlidir. Ayette teyemmüm edilebilmesi için “utanmak” şartı olmadığına göre bu gibi durumlarda gusül abdesti alınır.
Kendinizi lüzumsuz sıkıntılara sokmamanız gerekir. Bundan 20-25 sene öncesine anne-baba, çocuk-gelin, görümce-kayın herkes bir arada ve aynı evde yaşardı. Banyolar ortaktı ve üstelik sıcak su için ne zahmetler çekilirdi. Ama her şeye rağmen hayat devam etti ve bu günlere gelindi. Bu tür şeylerin utanması olmaz. Hangi sebeple olursa olsun gusül abdesti alınması gerekiyorsa gusül alınmalıdır. Bu imkân varken sadece abdest alınmaz, teyemmüm edilmez.
Islak bezle vücudunuzu sildiğinizde derinin üzerinden su akarsa yıkanmış sayılırsınız. Aksi taktirde gusül olmaz.
Bununla ilgili görüntülü bir cevabımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:
Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Allah, kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez.” (Bakara, 2/286)
Dinin emrettiği konular hususunda Allah Teâlâ insanlara hiçbir zorluk yüklememiştir. O şöyle buyurmaktadır:
“Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi arındırmak ve size olan nimetini tamamlamak istiyor. Belki şükredersiniz.” (Mâide, 5/6)
“Din konusunda size hiçbir zorluk yüklemedi.” (Hacc, 22/78)
“Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur.” (Fetih, 48/17)
Siz ancak yapabileceklerinizden sorumlusunuz. Size hastalığı veren de Allah, emirleri veren de. Dolayısıyla gücünüz neye yetiyorsa onu yapmakla mükellefsiniz. Buna göre sizin yapmanız gerekenler şunlardır:
- Yanınızda yardımcınız bulunduğu zaman size abdest aldırır, namazınızı öyle kılarsınız.
- Yardımcınız yoksa ve yüzünüzü yıkayabiliyorsanız, yalnız yüzünüzü yıkar namazınızı kılarsınız.
- Bunu yapamıyorsanız önünüze konulacak ve yüzünüzü sürebileceğiniz bir miktar toprak olur, bu toprağa, yalnız yüzünüzü sürmek suretiyle teyemmüm alabilirsiniz.
- Bunu da yapamazsanız teyemmüm de almaksızın namazınızı öylece kılarsınız.
Bu konuda Büyük İslam İlmihalinde şu bilgi verilmektedir:
“Eli çolak olup suyu kullanamayan kimse, yardımcısı yok ise yüzünü ve kollarını yere sürmek suretiyle teyemmüm edebilir. Elleri ve kolları kesilmiş kimse de yalnız yüzünü yere sürerek teyemmüm yapar, yüzünde yara bulunsa teyemmüm etmeksizin namazı kılar.” (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, İstanbul, 1986, s. 91, paragraf: 208)