Hadis
Ebû Saîd el-Hudrî’den rivayet edildiğine göre Nebîmiz şöyle buyurmuştur:
“Mescitlere devam etmeyi alışkanlık haline getiren bir kişiyi gördüğünüz zaman, onun gerçek mümin olduğuna şahitlik edin”. Allah Teâlâ şöyle buyurur: Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanıp güvenen, namazı özenle ve sürekli kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından çekinmeyenler imar eder/canlandırırlar. İşte bunların doğru yolda olmaları umulur.” [Tevbe, 9/18] (Tirmizî, Îman 8, Tefsîru sûre(9), İbn Mâce, Mesâcid, 19)
Nebîmizin Tevbe suresi 18. ayet ışığında yaptığı izaha göre namaza, camiye, cemaate devamlılık bir kişinin mümin olduğunun en güçlü göstergelerinden biridir. Fakat biz insanlar o kişinin içini bilemediğimiz için zahire yani dış görünüşüne bakarak onunla ilgili bir karar veririz. Camiye ve cemaate devam eden biri hakkında bize “o kişi Müslüman mı değil mi” diye sorulsa vereceğimiz cevap “Müslümandır” demektir. Hadiste anlatılan da budur.
NOT: Cemaatle namazın önemine dair aşağıdaki bağlantıda bulunan “Haydi Hep Birlikte Namaza!” başlıklı yazımızı okumanızı tavsiye ederiz:
www.suleymaniyevakfi.org/namaz/haydi-hep-birlikte-namaza.html
Yaptığımız taramada bu rivayete hadis kaynaklarında rastlayamadık. Ancak bazı tefsirlerde İhlâs sûresinin isimleriyle ilgili bölümde onun bir isminin de “Nûr” olduğu belirtilirken bu rivayete yer verilmektedir.
Mesela müfessirlerden Fahreddîn er-Râzî, tefsirinde İhlâs sûresinin isimlerini sayarken bu sûrenin bir isminin de “Nûr” olduğunu söylemiş ve Nebîmizin: “Her şeyin bir nuru vardır. Kur’an’ın nuru ise Kul Huvallâhu Ehad’dır” dediği belirtilen bu rivayete yer vermiştir. (Bkz: Razi, Tefsîru’l-Kebîr, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut-Lübnan, 1999/1420, c: 11, s. 358. Ayrıca bkz: İbn Aşur, et-Tahrir ve’t-Tenvir, c: 30, s. 610)
Fakat tefsir kitaplarında dahi bu rivayetin kaynağına rastlayamadığımızı bir kez daha ifade etmeliyiz.
İhlâs sûresi ile ilgili olarak aktarılan başka bir rivayete dair cevabımızı da aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:
“Siz nasıl (kimseler) olursanız öyle yönetilirsiniz (كَمَا تَكُونُوا يُوَلَّى عَلَيْكُمْ)” sözü ana hadis kaynaklarında yer almamakta, tâlî derecedeki hadis kaynaklarında geçmektedir. (Rivayetin geçtiği yerler için bkz: Aclûni, Keşfu’l-Hafâ, c: 2, s. 126-127, hadis no: 1997; Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, c: 5, s. 47, hadis no: 6407; Albâni, Silsiletü Ehâdîsi’d-Daîfe ve’l-Mevdûa, c: 1, 320, s. 491)
Şevkâni Fevâidu’l-Mecmûa adlı eserinde bu rivayetin senedinde hadis uyduran biri olduğunu ve ayrıca senette kopukluk olduğunu belirterek rivayetin zayıflığına işaret etmiştir. (Şevkani, Fevâidu’l-Mecmûa, s. 210, hadis no: 624)
Son dönem hadis âlimlerinden Nâsıruddîn el-Albâni bu hadisin senet açısından “zayıf” olduğunu belirttikten sonra şu açıklamaları yapmıştır:
“Bu hadisi Deylemi merfû’ (senedi Resûlullâh’a dayandırılan rivayet) olarak zikretmiştir. İbn Cemî’ Mu’cem adlı eserinde ve Kadâî de Müsned’inde yine bu hadisi merfû’ olarak zikretmişlerdir. Beyhakî ise bu hadisi Şuabu’l-İman adlı eserinde “mürsel” (tabîinden birinin sahabeyi zikretmeksizin doğrudan doğruya Resûlullâh’ın adını anarak rivayet ettiği hadis) olarak zikretmiştir ve hadisin ravilerinden biri olan Yahya b. Hişâm’ın hadis uyduran kişiler arasında olduğunu zikretmiştir. İbn Tâhir, hadisi Mübarek b. Fudâle’den rivayet eden kişinin “meçhul” olduğunu ve nitekim Münavi’nin de aynı değerlendirmede bulunduğunu zikretmiştir. İbn Hacer de Tahrîcu’l-Keşşâf adlı eserde bu hadisin senedinde bulunan ravilerin Mübarek’e kadar olanlarının “meçhul” olduğunu söylemiştir.”
Albânî bu açıklamalardan sonra kendisi bu hadisin mana açısından da sahih olmadığını belirterek şunları söylemiştir:
“Zaten vakıa da bunu yalanlamaktadır. Halk aynı halk olduğu halde, yani hiç değişmedikleri halde bazen iyi yöneticiler bazen de kötü yöneticiler başa geçebilmektedir.” (Bkz: Albâni, Silsiletü Ehâdîsi’d-Daîfe ve’l-Mevdûa, c: 1, 320, s. 491-492)
Albânî’nin bu tespiti bizce de oldukça makuldür.
Sonuç olarak bu bilgiler ışığında hadise baktığımızda hadisin hem senet hem de metin açısından zayıf olduğu anlaşılmaktadır.
İslam hukukunda yerleşik bir kaide vardır: Harama götüren yollar da haramdır. Allah Teâlâ hiçbir ayette “zina yapmayın” dememiş; ama zinaya yaklaşmayı bile haram kılmıştır (İsrâ, 17/32). Dinen birbirlerine yabancı sayılan bir erkekle bir kadının kapalı bir ortamda baş başa kalmaları, zinaya yaklaşma suçunun ihlalinden başka ne anlam taşıyabilir? Nebîmiz de farklı kelimelerle tam olarak bu durumu izah etmiş, ayetlerden farklı bir hüküm koymamıştır.
Ukbe b. Âmir’den gelen mevzubahis rivayet şöyledir: Nebîmiz şöyle buyurmuştur:
“Sizleri (beraberinde mahremi bulunmayan) kadınların yanlarına girmekten men ederim.” Bunun üzerine Ensâr’dan bir adam “Ya Resûlallâh! (Kocanın babası ve çocuklarının haricinde diğer) erkek akrabalarına ne dersin (onlar kadının yanına girebilir mi)?” diye sordu. Resûlullâh cevaben şöyle buyurdu:
“Onlarla baş başa kalmak ölümdür!” (Buhârî, Nikâh, 112; Müslim, Selâm, 20 (2172).
Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/bekar-bir-erkekle-bekar-bir-kizin-ayni-evde-kalmalari-gunah-midir.html
www.fetva.net/yazili-fetvalar/bayanlarin-erkek-akrabalariyla-hic-konusmamasi-dogru-mu.html
“Sabır üç çeşittir…” şeklinde başlayan rivayet temel hadis kaynaklarında yer almamakta, ikinci-üçüncü derece olarak tabir edilebilecek bazı hadis kitaplarında değişik şekillerde geçmektedir.
Rivayetlerden biri, Nebîmizin, Hz. Ali’ye tavsiyelerini içermekte olup İbnü’l-Cevzî senette yer alan Abdullah b. Ziyâd (İbn Sem’ân)’dan dolayı bu rivayetin “uydurma” olduğunu söylemiştir. (Bkz: İbnü’l-Cevzî, Kitâbu’l-Mevdûât, Dârul-Kütübi’l-İlmiyye, 2. Bs., Beyrut, 2003, c: 2, s. 363)
Rivayetin iki farklı versiyonu daha bulunmaktadır. Fakat İbn Arrâk bunlardan biri için “mechûl”, diğeri için “senedinde tanımadığım kişiler var” demiş, yani iki versiyonun da sahih olmadığını söylemiştir. (İbn Arrâk, Tenzîhu’ş-Şerîa, c: 2, s. 340)
Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:
“Allah’tan sabır isteyen bela istemiş olur” diye bir hadis var mı?