Hayız
Kadının âdetli iken tırnak kesmesinde veya vücut temizliği yapmasında dinen herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.
Kadının âdetli iken yapamayacağı tek şey eşi ile cinsel ilişkiye girmektir. Bunun dışında herhangi bir yasak yoktur.
Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:
www.suleymaniyevakfi.org/ramazan-ve-oruc/detli-kadinin-orucu-ve-namazi.html
www.fetva.net/yazili-fetvalar/adetli-kadinlar-camiye-girebilirler-mi.html
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/adetli-kadinlar-kuran-okuyabilir-dua-edebilirler-mi.html
Tıbbi olarak kadında âdet kanaması, en fazla 7 gün sürer. Âdet kanamasının 7 günden uzun sürmesi veya beklenen âdet tarihi dışında ara kanama veya lekelenme hali görülmesi, bir hastalığa işaret olabilir. Doktora başvurup durum değerlendirilmesi yapılması gerekir. Muayene ve tetkik sonucu bir hastalık varsa tedavi edilir.
Lekelenme ve âdet süresinin uzaması, âdet kanama miktarının fazla olması, RİA (Rahim İçi Araç)’nın yan etkileri arasındadır. 7 gün dışında lekelenme ve beklenmedik ara kanama, âdet hali değildir. Bu durum namaza da karı-koca ilişkisine de engel olmaz.
Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/bir-kadinin-adeti-ne-zaman-bitmis-sayilir.html
Âdet döneminde kıyılan nikâh geçerlidir. Nikâh için kadının âdetli olmaması diye bir şart yoktur.
Daha geniş cevap için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/gerdek-gecesi-adetli-olan-gelinin-imam-nikahi-gecerli-olur-mu.html
www.fetva.net/yazili-fetvalar/imam-nikahinin-sartlari-nelerdir.html
Âdet içinde gelen kan tamamıyla kesilmedikçe, âdet son bulmuş olmaz. Bu kan, siyah, kırmızı, yeşilimtırak veya sarı olabileceği gibi bulanık ve toprak rengi de olabilir.
Âdetini tamamlamış olan bir kadından gelecek akıntı bembeyaz bir renkte bulunur. Bundan sonra gelecek olan bulanıklığa itibar edilmez.
Ümmü Atiyye’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Biz hayız bittikten sonra sarılığı ve bulanıklığı bir şey (hayızdan) saymazdık.” (Buhârî, Hayz, 26; Ebû Dâvûd, Taharet, 117; Nesâî, Hayz, 7)
Eşinizin âdeti sona ermiştir. O kan, âdet dışı bir kanamadır, muhtemelen bir damar çatlamasından dolayı geliyordur. Buna İslam Hukukunda “özür kanı” anlamına gelen “istihaza” adı verilir. Bu durumda olan bir kadından namaz sorumluluğu düşmez. İlişkiye de girebilir.
www.suleymaniyevakfi.org/ramazan-ve-oruc/adetli-kadinin-orucu-ve-namazi.html
Kadınların özel halleri konusunda sağlam ve geniş bilgi edinmek için kadın hastalıkları ve doğum uzmanı bir jinekolog doktor tarafından vakfımızda verilen semineri izlemenizi tavsiye ederiz. Bu seminerde kadınların âdet günleri, âdet düzensizlikleri, âdet dışı lekelenmeler, lohusalık, lohusalık müddeti ve günlük normal akıntılar hakkında bilgi verilmiştir. Semineri aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:
www.kurandersi.com/vakif-etkinlikleri/kadinin-ozel-halleri-2/
Fıkıh mezhepleri, âdetli bir bayanın mescide girmesini caiz görmezler; ama konuyla ilgili hadislerden bu sonuca varmak mümkün değildir.
Bizim görüşümüze göre kadınlar özel günlerinde de mescide girip vaaz, mukabele dinleyebilir, oturabilir. Bazı hadislerde görülen mescide girme yasağı, mescidi kirletmeme amacıyladır.
Âdetli bir kadının yapamayacağı tek şey eşi ile cinsel ilişkiye girmektir. Bunun dışında bir yasak yoktur.
www.suleymaniyevakfi.org/ramazan-ve-oruc/detli-kadinin-orucu-ve-namazi.html
Konuyla ilgili olarak bir bayan öğrencimize ABDEST VE HAYIZ başlıklı bir araştırma yaptırdık. O araştırmanın ÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜ’nün başlığı ABDESTSİZ MESCİDE GİRME‘dir. Orayı okumanızı tavsiye ederiz.
İki âdet arasındaki temizlik haline Tuhr (Temizlik) hali denir. Bunun müddeti on beş günden az olamaz.
Âdet görmekte olan bir kadından bir hastalık sebebi ile devamlı olarak kan gelecek olsa, onun hayız ve temizlik hallerindeki belli günlerine göre hüküm verilir.
Dolayısıyla siz daha önceki zamanlarınızda belli olan âdet günlerinize itibar edin. Diğer günlerde kan gelecek olsa bu, özür kanı olur, namaz kılmaya devam edersiniz.
Kadınların özel halleri ile ilgili geniş bilgi edinmek için lütfen aşağıdaki linkte yer alan konuşmayı izleyiniz:
www.kurandersi.com/vakif-etkinlikleri/kadinin-ozel-halleri-2/
Hayızlı olmak kabir ziyaretine engel değildir. Bu durumda olan bir bayan kabirde yatan kişi için dua edebilir. Kur’an-ı Kerim’den de dua ayetlerini okuyabilirsiniz. Özellikle dua ayetlerini dedik ki bu da kabirde yatan kişiye dua etmeniz içindir. Yoksa Kur’an-ı Kerim’in okunup sevabının ölülere bağışlanacağına dair ne bir ayet ne de bir hadis mevcuttur. Kur’an’ın sevabı ancak onu anlayarak okuyan ve yaşamaya çalışan kişiye aittir. Ancak ölen kimse hayatta iken başka bir kimseye Kur’an okumayı öğretmişse veya öğrenmesine vesile olmuşsa, o öğrettiği kimse Kur’an’ı her okuduğunda o kimseye de sevap yazılır. Bu da zaten o güzel amele vesile olmanın sevabıdır.
Bu arada, hayızlı kadının Kur’an okuyup okuyamayacağına dair www.suleymaniyevakfi.org sitemizin ARAŞTIRMALAR bölümünde FIKHİ YORUMLARLA ABDEST-İBADET İLİŞKİSİ adlı çalışmayı okumanızı tavsiye ediyoruz.
Hayızlı bir kadının, temizleninceye kadar hac ve umre menâsikinin hepsini yapabileceğine; fakat tavaf yapamayacağına dair bazı hadisler mevcuttur:
Hz. Aişe’den rivayet edilmiştir:
“Ben âdetli olduğum bir halde Mekke’ye geldim. Kâbe’yi tavaf etmedim, Safâ İle Merve arasında da sa’y etmedim. Bu durumu Peygamberimize ilettim. O şöyle buyurdu:
“Diğer hacılar ne yapıyorlarsa sen de aynısını yap. Fakat temizleninceye kadar Kâbe’yi tavaf etme!” (Buhârî, Hacc, 81; Müslim, Hacc, 120; Ahmed b. Hanbel, 6/39, 219, 273)
“Hayızlı ve nifaslı kadınlar boy abdesti alır, ihrama girer ve Beytullâhı tavaf dışında haccın bütün menâsikini ifa ederler.” (Tirmizî, Hac, 98; Ebû Dâvûd, Menâsik, 9; Ahmed b. Hanbel, 1/364)
Bu konuda alimlerden İbn Kayyim el-Cevziyye -özetle- şu tespitte bulunur:
“Hac ibadetinin ifa edildiği ilk zamanlarda hacca gelen kafile, bireylerinin hepsi görevlerini bitirmedikçe memleketine dönmezdi. Mesela kafileden bir kadın hayız görür de tavafını yapamazsa kafile o kadının hayızdan temizlenmesini bekler, kadın temizlenir, tavafını yapar, ondan sonra memleketlerine dönerlerdi. Fakat günümüzde durum böyle değildir. Dünyanın bir köşesinden ibadet için hacca gelmiş bir kadın, tavaf günlerinde hayızlı olursa tavafını yapamaz. Fakat hayızdan temizleninceye kadar kafilesi onu beklemeyebilir, ülkesine döner. Kadın da onlardan ayrılamayacağına göre, tavaf yapmadan ülkesine dönme tehlikesi ile karşı karşıya kalır. O zaman burada bir zaruret durumu vardır. Ve zaruretler haramları mubah kılar. Eğer kafile, kadının temizleneceği güne kadar Mekke’de kalacaksa kadın temizleninceye kadar haccın tüm gereklerini yerine getirir ama tavaf etmez. Temizlendiği zaman tavafını yerine getirir. Fakat kafile kadının temizleneceği zamana kadar Mekke’de kalmayacaksa o zaman kadın hayızlı olduğu halde ziyaret tavafını yerine getirir.” (İbn Kayyım el-Cevziyye, İ’lâmu’l-Muvakkıîn, Beyrut, 1986, c. 3, s. 25-40)
Bize göre de en uygun görüş budur.
Caizdir. Ashâb-ı Kirâm’ın hanımlarına taharet, cinsellik, kadınların özel halleri vs. gibi konularda her türlü açıklamaları Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem yapardı. Peygamberimizin vefatından sonra ise bu görevi, eşlerinden Aişe validemiz üstlenmişti. Bu defa erkekler ona gelir; abdest, gusül ve cinselliğe dair her türlü sorularını sorar, cevaplarını alırlardı. Burada cevap verenin cinsiyeti değil; o bilgileri vermeye ehil olup olmadığı önemlidir. Konunun uzmanı olduktan sonra erkekler kadınlara veya kadınlar erkeklere bu konularda bilgi verebilirler.
Sözün özü: İlmin cinsiyeti yoktur; dolayısıyla utanma da söz konusu değildir. Aşağıdaki rivayet bu konuda örnek teşkil etmektedir.
Aişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Enes b. Mâlik’in annesi Ümmü Süleym el-Ensâriye (Peygamber aleyhisselâma gelerek):
“Ya Resûlallâh! Muhakkak Cenab-ı Allah gerçeğin sorulması konusunda utanmayı emretmez. Kadın uykusunda erkeğin gördüğünü görürse gusleder mi, etmez mi? (Bu hükmü) bana bildirir misin?
Resûlullâh: “Evet suyu görürse yıkansın” buyurdu.
Ben Ümmü Süleym’e dönüp, “Of! Hiç kadın bunu görür mü?” dedim. Bunun üzerine Resulullah bana döndü ve:
“Allah hayrını versin ya Aişe (çocuğu ona) neden benziyor ya?” buyurdu. (Müslim, Hayz, 31 (312); Ebû Dâvûd, Tahâret, 96)
Bakara sûresinin 222. ayetinde Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
“Sana kadınlardaki kanamaları soruyorlar. De ki, o bir eziyettir; kanamanın olduğu günlerinde onları rahat bırakın. Temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayın. Tertemiz oldular mı, onlara Allah‘ın size buyurduğu yerden yaklaşın. Allah tevbe edenleri sever, tertemiz olanları da sever.”
Yukarıdaki ayete göre âdet esnasında yasak olan cinsel ilişkinin helal olabilmesi için iki şart bulunmaktadır:
1. Kadının âdetinin bitmesi gerekir.
2. Kadının tertemiz olması, yani gusletmesi/yıkanması gerekir.
Âdeti sona eren kadın gusletmedikçe kendisiyle cinsî münasebette bulunmanın helâl olmadığı hususunda Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhepleri başta olmak üzere ulemanın büyük çoğunluğu görüş birliğine varmıştır. Yalnız Hanefîler, âdet kanının belirli âdet süresinin sonunda kesilmesi halinde bir namaz vakti geçtikten sonra gusül yapılmasa da cinsî münasebetin caiz olacağını söylemişlerdir. (Yunus Vehbi Yavuz, “Hayız”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 17, s. 53.)
Hanefilere göre âdetin azami süresi olan on gün geçince, boy abdesti almadan da cinsel ilişkide bulunmak helal olur. Fakat âdeti bu süreden daha kısa olan bir kadının, âdeti bitip kanının kesilmesiyle hemen cinsel ilişkide bulunması helal olmaz. Böyle bir durumda cinsel ilişkide bulunmanın helal olabilmesi için kadının ya gusletmiş olması veya üzerinden bir namaz vakti geçmiş olması veyahut da bir özründen dolayı teyemmüm edip onunla nafile de olsa bir namaz kılması gerekir. (Mehmet Şener, “Hayız”, İslam’da İnanç İbadet Ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, İlmî Müşavir Ve Redaktör: İbrahim Kâfi Dönmez, İstanbul, 1997, c: 2, s. 218)
Ebû Hanife’nin bu görüşte olmasının delili şudur:
“Allah Teâlâ’nın, “Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın” hitabı, onlara yaklaşmayı yasaklamış ve bu yasağın, onların âdetten kesilmeleriyle son bulacağını ifade etmiştir. Kadınların âdetten kesilmeleri bu yasağın sona ermesine sebep olunca, âdetleri sona erdiğinde yasağın söz konusu olmaması gerekir.”
Râzî, tefsirinde el-Kâdî’nin (muhtemelen Kadı Abdulcebbâr ?), Ebû Hanife’nin görüşüne şu şekilde cevap verdiğini kaydeder:
“Eğer Cenab-ı Hak ayette sadece, “Temizleninceye kadar” ifadesini söylemiş olsaydı, sizin söylediğiniz son derece uygun olurdu. Ama Hak Teâlâ bu emrine, “İyice temizlendiklerinde…” kaydını da ilâve edince, bu iki ifadenin hepsi birden bu yasağın sona erme sebebi olmuş olur. Bu, bir kimse “Eve girinceye kadar, falancayla konuşma. Girdikten sonra gönlü hoş olursa onunla konuş” demesi gibidir. O kimsenin konuşabilmesinin, bu iki şartın ikisine birden bağlanmış olması gerekir. Bu böyle olunca, âdetten kesildikten sonra onun mutlaka temizlenmesi de gerekir. (Fahreddîn er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, c: 6, s. 419, Bakara sûresi 222. ayetin tefsiri)
Delillere bakıldığında çoğunluğun görüşünün isabetli olduğu, yani âdeti biten kadının gusül abdesti almadan eşi ile ilişkiye giremeyeceği anlaşılmaktadır.
Bakara 222. ayette yasaklanan sadece karı koca ilişkisidir. Âdet hali cünüplük olmadığından âdetli kadının yıkanması, cünüplükten yıkanma gibi değil, sadece temizlenmedir. Ama yine de yıkanmalıdır.
Kadınların adet dönemlerinde saçlarına, ellerine veya ayaklarına kına yakmalarında hiçbir sakınca yoktur. Çünkü kına, gusül abdestine engel değildir.