Fetva
Fetvalarda yaşanan farklılıklar, bu konuda birlik sağlanmasının mümkün olup olmadığı ve mükellefin ne yapması gerektiği hakkında aşağıdaki linklerde daha önce verdiğimiz cevaplar bulunmaktadır. Okumanızı tavsiye ederiz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/dunyadaki-muslumanlarin-fetva-konusunda-ortak-dili-var-mi.html
www.fetva.net/yazili-fetvalar/hangi-fetvaya-uyacagimizi-sasirdik-ne-yapmamiz-gerekir.html
O linklerde yazılanlara ilaveten şunları söyleyebiliriz: Siz kimin ne dediğine değil; neyi nasıl söylediğine bakmakla mükellefsiniz. Mesela sorulan bir sorunun cevabı için önce “caizdir” diyenlerin delillerine bakın. Ardından “caiz değildir” diyenlerin delillerine… Hangisinin delilleri daha kuvvetli ise ona göre hareket edersiniz. Bunu yapmadan işinize geleni seçerseniz tabiî ki siz mesul olursunuz.
Bizim araştırmalarımızda ve fetvalarımızda takip ettiğimiz usul hakkında geniş bilgi edinmek isterseniz aşağıdaki linkte bulunan yazıyı okuyabilirsiniz:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kurani-aciklamada-usul.html
Kaynaklara inip delil mukayesesi yapamayacak olan kişiler ilmine güvendikleri kişilerin, hocaların, mezheplerin görüşleri ile amel ederler. Bunda dinen hiçbir sakınca yoktur. Taklit edilen şey ayet veya hadislerin açık hükümlerine ters olmasın yeter.
Diş dolgusunun abdest veya gusül abdestine mâni olduğu görüşü, maalesef halkımızın kafasını karıştıran konulardan biridir. Aşağıdaki linke tıklayarak bu konuda daha önce verdiğimiz cevabı, Hanefi mezhebinin muteber kaynaklarından İbn Abidin’den okuyabilirsiniz. Cevabı okuyunca içinizde herhangi bir kuşkuya yer vermeden ibadetlerinize devam edeceğinizi umuyoruz.
www.fetva.net/yazili-fetvalar/dis-dolgusu-ve-kaplama-disler-gusle-mani-midir.html
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem zamanında bugünkü anlamda fetva-takva ayrımı yoktu. Peygamberimiz, doğru ne ise onu yapıyor; ashabı da onu takip ediyordu. Bir sorunu olan, derhal Peygamberimize başvuruyor ve aldığı fetvaya göre amel ediyordu. Yani o dönemde fetva aynı zamanda takva idi. Fakat zamanla tasavvuf ve zühd anlayışının İslam âlemine hâkim olmaya başlaması ile fetva-takva ayrımı oluşmuş, mutasavvıflar Allah’ın kendilerine helal kıldığı şeyleri dahi terk etmeyi birer fazilet kabul etmeye başlamış ve bunun takvadan kaynaklandığını iddia etmişler ve yanlış bir yola girmişlerdir. Dolayısıyla fetva ve takva ayrımı diye bir şey olamaz.
Eğer öncekilerin delillerini biliyorsanız ve size sağlam geliyorsa onlara devam edebilirsiniz. Ama bizim sitemizden okuduklarınız eğer sağlam delile dayanıyorsa onları kabul etmeniz gerekir. Çünkü sizin göreviniz doğrulara uymaktır.
Fetva, dinî ve hukukî bir konuda görüş bildirmek demektir. Fetva verenler (müftîler/müftüler) birer hocadır, görüşlerini bildirirler. Görüşlerini tutarlı ve mantıklı bulanlar buna göre amel eder; tutarsız bulanlar da başka bir müftüye sorar, onun fetvasıyla amel ederler. Bu konuda herkesin ortak bir karar vermesi düşünülemez. Zira fetva, ayet ve hadislerde açık bir hüküm bulunmadığı zaman verilir. Bu durumda da her âlimin ortak bir görüş bildirmesi eşyanın tabiatına aykırıdır. İçlerinde doğru fetva verenler olacağı gibi yanlış fetva verenler de olacaktır. Mükellefe düşen ise bu konuda araştırma yapmaktır. Fetva verenlere delili sorulur ve bu delillere göre biri tercih edilir.
Fetva, dinî veya hukukî bir konuda görüş bildirmek demektir. Bunun için bir İslam devletine gerek yoktur. Fetva verenler (müftîler/müftüler) birer hocadır, görüşlerini bildirirler. Görüşlerini tutarlı ve mantıklı bulanlar buna göre amel eder; tutarsız bulanlar da başka bir müftüye sorar, onun fetvasıyla amel ederler.
Süleymaniye Vakfı’na her gün telefonla veyahut internet üzerinden onlarca soru gelmektedir. Bu sorular -konularına göre- her biri kendi branşında uzman bir ilim adamı heyeti tarafından cevaplandırılır. Hazırlanan cevaplar, İstanbul Müftülüğü’nde 21 yıl süre ile Fetva Heyeti Başkanlığı’nı yürüten Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır tarafından kontrol edilir ve ilgililerine yollanır.
Fetva vermek, dinî ve hukukî bir konuda görüş bildirmektir. Bu sebeple dinin kaynakları olan Kur’an’ı, Hz. Peygamberin sözlerini, ashabın görüş birliği ettiği konuları genel olarak bilmek gerekir. Fetva verilen konuda İslam alimlerinin görüşlerinden de yararlanmalıdır. Bununla birlikte soruyu soran kişinin özel durumu ve içinde bulunduğu şartlar da önemlidir. Son olarak fetva veren kişinin olayları yorumlayabilecek kabiliyette olması gerekir.
Çağı herkes kendine göre tanımladığı için onun ilerisinde veya gerisinde olmanın önemi yoktur. Önemli olan bütün çağların yaratıcısının emrine uygun davranmaktır.
İnsanlar başkalarını kandırsalar da kendilerini kandıramazlar. Yetkili olmadıkları konularda fetva verirken suç işlediklerini bilirler. Allah dünyada herkese cehenneme gitme hürriyeti tanıdığı için böyleleri yanlarına başkalarını da almak isteyeceklerdir.
Dinî konularla sağlık konularında çok kimse kendini yetkili sayar. Halbuki bunlarla ilgili yanlış tavsiyeler kişinin dünyasını da ahiretini de karartır. Bunun önü alınamaz ama bu, ne doktorların makamını sarsar ne de fetvaya yetkili olanları işsiz bırakır. Çünkü aklı başında olanlar kime başvuracaklarını bilirler.