Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Kur’an-ı Kerim’e göre sadece aşırı orandaki faiz mi haram?

Kur’an-ı Kerim’e göre gelir amaçlı verilen her türlü borç faizli işlem; borçtan elde edilen gelir de miktarı, oranı ne olursa olsun faizdir.

Bakara Suresi’nin 275. ayetinde faizin haram kılındığı; 278. ayetinde faiz olarak belirlenen meblağın miktarına bakılmaksızın alınmayıp, borçluya terk edilmesi gerektiği; 279. ayetinde ise alacaklının sadece ana malını; sermayesini alabileceği, arta kalanın faiz olacağı belirtilir.

Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’de sadece aşırın faizin yasaklandığı, düşük orandaki faizin alınabileceği şeklindeki yaklaşımları meşru kılacak hiçbir delil yoktur.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Her şeyin öğretildiği insan cenaze defnetmeyi kargadan mı öğrendi?!

Aslında cevap, sorunuzun içinde gizlidir. Allah Teâlâ her şeyin ismini Âdem aleyhisselama öğretti, oğullarına değil! Eğer bu olay Âdem aleyhisselamın başına gelmiş olsaydı, o, cesedi ne yapması gerektiğini bilirdi.

Ayetlerden anlaşıldığına göre Kabil, Habil’i öldürdüğünde yanında hiç kimse bulunmuyordu. Dolayısıyla babasından ve o anda hayatta olan diğer insanlardan gizli bir şekilde kardeşini öldürmüş ama şimdiye kadar böyle bir durumla karşılaşmadığı için kardeşinin cesedini ne yapacağını bilememişti. Allah Teâlâ da Maide Suresinin 31. ayetinde buyurduğu gibi bir karga göndermek suretiyle cesedin gömülmesi gerektiğini ona göstermiştir.

Konuyla ilgili ayetler şöyledir:

“Onlara Âdem’in iki oğluna ait şu gerçek olayı anlat. Bir gün Allah’a birer sunuda bulunmuşlardı da birininki kabul edilmiş, diğerininki edilmemişti. (Sunusu kabul edilmeyen) “Seni kesinkes öldüreceğim” dedi. Öteki “Allah sadece kendinden çekinenlerinkini kabul eder.” dedi.

Beni öldürmek için el kaldırsan; seni öldürmek için ben el kaldırmam. Ben varlıkların sahibi Allah’tan korkarım.

Dilerim ki benim günahımı kendi günahınla birlikte sırtlanasın da cehennemi boylayasın. Zalimlerin cezası işte budur.

İçinden bir dürtü onu, kardeşini öldürmeye itti ve öldürdü. Böylece kaybedenlere karıştı gitti.

Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermesi için, yeri eşeleyen bir karga gönderdi. “Yazık bana, ne kadar aciz kaldım?! Şu karga kadar olup kardeşimin cesedini gömemedim?” dedi. Sonra ettiğine pişman oldu.” (Maide, 5/27-31)

Kâbe’nin örtüsü niçin siyah?

Kâbe’nin örtüsünün siyah olması dini bir gerekçeye değil, geleneğe dayanmaktadır. Peygamberimiz zamanından itibaren Kâbe’ye her yıl 10 Muharrem’de yani aşure gününde kırmızı örtü, 27 Ramazan’da da beyaz örtü asılırdı. Abbasi Halifesi Me’mun zamanında beyaz bir örtü ilavesi ile Kâbe yılda üç kez farklı örtü ile örtülmeye başlanmıştır. Abbasi halifelerinden Nasır Lidinillah halifeliğinin ilk yıllarında Kâbe’ye yeşil örtü gönderirken, son yıllarında gönderdiği örtü siyah renkli ve sarı yazılıdır. Bu durum zamanımıza kadar da böyle devam etmiştir.

Geniş bilgi için lütfen bkz: Sadettin Ünal, “Kâbe”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 24, s: 17-19.

Kâbe ile ilgili aşağıdaki linkte yer alan soru-cevabı da okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kabe%E2%80%99nin-icinde-ne-var.html

Rüya ile amel etmek gerekir mi?

Rüya ile amel etmek şart değildir. Rüyada gördüğünüzün aksine hareket etmeniz de günah değildir.

Nebimizin rüya ile ilgili olarak şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Rüya üç çeşittir: Biri sahih rüyadır ki bu, Allah’tan bir müjdedir.

İkincisi kişinin ruhuna konuşması yani bedenin ruha fısıldamasıdır;

üçüncüsü de şeytanın kişiyi üzmesidir. Biriniz (rüyasında) hoşlanmadığı bir şey görürse kalkıp namaz kılsın, onu kimseye anlatmasın.” (Müslim, Rüya 6 (2263).

Nebimizin rüya ile ilgili diğer bir sözü de şöyledir:

“Sizden biri sevdiği bir rüya görürse bilsin ki o Allah’tandır. Bunun için Allah’a hamd etsin ve rüyayı anlatsın. Bunun dışında hoşuna gitmeyen bir şey görürse bilsin ki o da şeytandandır; şerrinden Allah’a sığınsın ve kimseye anlatmasın. O rüya ona zarar vermez.” (Buhârî, Rüya, 3)

Eğer gördüğünüz rüya ile ilgili olarak içiniz rahat bir şekilde uyanmışsanız o, sizin için bir müjdedir; ama bu rüyanın hemen çıkacağı anlamına gelmez. Tefsirlerde Yusuf aleyhisselamın rüyasının 40 veya 80 yıl sonra çıktığı rivayet edilir. Rüyadan sıkıntı duymuşsanız hadiste belirtildiği gibi bundan Allah’a sığınır, geçersiniz.

Rüyanın insan hayatındaki yeri ve önemi hakkında geniş bilgi edinmek için lütfen aşağıdaki linki tıklayın:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/ruyanin-insan-hayatindaki-yeri-ve-onemi.html

Ölülerin ardından verilen sadakanın sevabı onlara ulaşır mı?

Sorunuzdaki hadiste yer alan “şayet konuşabilseydi, sadaka verilmesini vasiyet ederdi” cümlesi, “şayet konuşsaydı, sadaka verecekti = لَوْ تَكَلَّمَتْ تَصَدَّقَتْ” şeklindedir. Anlaşıldığına göre ölümün ansızın gelmesi, kadının sadaka vermesine engel olmuş. Kadının oğlu, annesinin vermek istediği sadakayı vermek istemiş, Peygamberimiz de bunun sevabının annesine ulaşacağını söylemiştir.

Nebîmizden konuyla ilgili şöyle hadisler rivayet edilmiştir:

Ebû Habibe et-Taî radıyallahu anh şöyle demiştir: “Bir adam (ölümü esnasında) Allah yolunda harcanmak üzere bir miktar para vasiyet etti. Ebu’d Derdâ radıyallâhu anh’a bu durum sorulunca o, Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’den şu hadisi nakletti:

“Ölümü sırasında sadaka veren veya bir esiri hürriyetine kavuşturan, doyduktan sonra ikramda bulunana benzer.” (Nesâî, Vesâyâ, 1)

Ebû Hureyre radıyallahu anh’tan: Resûlullâh’a bir adam gelerek:

“Ya Resûlallâh!  (Sevap itibarı ile) sadakanın hangisi daha büyüktür?” diye sordu. Resûlullâh da şöyle buyurdular:

“Senin sıhhatli, son derece cimri olduğun, fakirlikten korkar ve zenginliği umar bir halde verdiğin sadakadır. (Bu işi), can gırtlağa gelip de filâna şu kadar, filâna da şu kadar (verilsin) deyinceye kadar geri bırakma. Dikkat et ki (o mal) zaten filanın olmuştur.” (Buhari, Zekât, 10; Müslim, Zekât, 92 (1032)

Bu kadın, ölüm emareleri ortaya çıkmadan, ansızın öldüğü için bu gruba girmemiş, kendi niyet ve kararından dolayı sevap almıştır. Bu durumda olmayanların ardından yapılan iyilikler onlara ulaşmaz.

Öldükten sonra hayır ve hasenatı devam edecek olanlar, ölmeden geride bir şeyler bırakanlardır.  Onlarla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Ölüleri diriltecek olan biziz. Yaptıkları şeyi de geride bıraktıklarını da yazmaktayız…” (Yasin, 36/12)

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/olen-kisinin-mali-ile-hayir-yapilmasi-ona-bir-fayda-saglar-mi.html

Ebû Hureyre radıyallahu anh’dtan rivayet edildiğine göre Resûlullâh şöyle buyurmuştur:

“İnsan ölünce, şu üç ameli dışında bütün amellerinin sevabı kesilir:

1. Sadaka-i cariye, (bir kimsenin ölümünden sonra da devam eden ve Allah rızası için insanların istifadesine sunulmuş olan sadaka).

2. Kendisinden istifade edilen ilim,

3. Arkasından dua eden hayırlı evlât.” (Müslim, Vasiyyet 14 (1631). Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vasâyâ 14; Tirmizî, Ahkâm 36; Nesâî, Vasâyâ 8)

Ölülerin ardından yapılması gerekenlerle ilgili bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/olulerin-ruhlarina-kuran-okunur-mu.html

Katılım bankalarının gayrimenkul finansmanı faizli midir, değil midir?

Vekâlet, bütün hak ve sorumluluklarıyla uygulansa, yapılacak bir sözleşme ile katılım bankası alıcı ve satıcı sıfatını kazansa bu alım satımın bir sakıncası olmaz. Tapu kayıtları konusu, buna uygun olarak bir kanunla düzenlenebilir.

Bugün katılım bankalarının iddia ettikleri vekâletin hiçbir hukuki sonucu yoktur. Dolayısıyla onların yaptığı gayrimenkul finansmanı ile faizli bankaların yaptığı aynıdır; her ikisi de faizli işlemdir.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/katilim-bankalarindan-arac-ve-konut-kredisi-alinir-mi.html

Cünüp olan kişinin dokunduğu eşyalar pislenmiş mi sayılır?

Cünüplük hali “maddi” değil namaza engel olan “manevi” bir pislik halidir. Dolayısıyla cünüp olan birinin herhangi bir eşyaya dokunması halinde o eşya pis olmaz, yıkanması da gerekmez.

Cünüpken yemek yemek veya hazırlamak da yasak değildir.

Benzer soru-cevapları okumak ve konu hakkında daha geniş bilgi edinmek için aşağıdaki linkleri tıklayabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/cunupken-giyilen-elbise-gusul-abdesti-aldiktan-sonra-tekrar-giyilir-mi.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/cunupken-yattigimiz-yataga-gusul-aldiktan-sonra-yatarsak-ne-olur.html

Ümmet kelimesi Kur’an’da kaç farklı manada kullanılmıştır?

Ümmet kelimesi Kur’ân’da farklı manalarda kullanılmıştır. Bunları dört başlık altında toplamak mümkündür:

1. “Din, akide” anlamında: Yunus, 10/19; Enbiya, 21/92

2. “Cemaat, topluluk” anlamında: A’raf, 7/159 ve 181

3. “İmam, önder” anlamında: Nahl, 16/ 120

4. “Zaman”, “uzun zaman” anlamında: Hud, 11/8; Yusuf, 12/45.

Hud Suresi 8. ayet ile Yusuf Suresi 45. ayette geçen ümmet kelimesi “zaman topluluğu” yani “uzun bir süre” anlamında kullanılmıştır. Bu kelimenin neden kullanıldığına dair söylenecek olanlar, nihayet bir yorumdan öteye geçemez. Neticede her dilde olduğu gibi Arap dilinde de bir kelimenin birden fazla manaya gelmesi ve aynı manayı ifade eden birden çok kelime bulunması normaldir.

Hanefi olan bir kişi Şafii olan bir imama uyabilir mi?

Hanefi olan birinin Şafiî imamın arkasında Cuma veya diğer namazları kılması konusu, Hanefi fıkıhçılar arasında farklı şekillerde değerlendirilmiştir. Rivayetlerden anlaşıldığına göre ilk dönemlerde bu tür konular bir sorun teşkil etmiyormuş. Mesela İmam Ebû Yusuf, hacamat yaptırıp abdest almadan imamlık yapan ve bu konuda İmam Malik’ten fetva alan Halife Harun Reşid’in arkasında namaza durmuş ve namazını iade etmemiştir. (Ali b. Muhammed b. Ebi’l-İzz ed-Dimaşkî, Şerhü’l-Akîdeti’t-Tahâviyye, Beyrut, 1408/1988, c: 2, s: 530)

Ancak Hanefilerin sonra gelen âlimleri, böyle bir namazın sıhhati için belirli şartlar öne sürmüşlerdir. Fetavay-ı Hindiyye kitabında şöyle bir ibare geçmektedir:

“Şafii mezhebinden olan bir imama uymak, muhakkak ki sahihtir. Ancak —arkasında, Hanefi mezhebinden olan bir kimsenin namaz kılma ihtimali olan— Şafiî bir imam ihtilaflı yerlerden sa­kınmalıdır. Mesela: Bir yerinden kan çıkınca abdest almalı, kıble istikametinden fazla dönmemeli ve bunlar gibi diğer ihtilafı husus­lara dikkat etmelidir.” (el-Fetâvâ el-Hindiyye, Dâru Sâdır, 1991, Beyrut, c: 1, s: 84)

Kısacası, son dönem Hanefi âlimlerine göre Cuma ve diğer namazlarda Hanefi birinin Şafii imamın arkasında namaza durabilmesi için, imamın Hanefilerce abdesti ve namazı bozan şeylerden uzak durması gerekir. Cemaatten biri imamın Hanefi mezhebine göre namazı veya abdesti bozan bir eylemde bulunduğu bilgisine sahip ise, o imamın arkasında namaza durması sahih değildir.

Fakat bu iddiaların ayet veya sahih hadislerde herhangi bir dayanağı yoktur. Hanefi Şafiye, Şafii de Hanefi’ye (veya diğer mezhep mensuplarına) tabi olarak namaz kılabilir.

Arkasında namaz kılınması caiz olmayan kişi, inancında “kesin olarak” şirk unsurları taşıyan kişidir. Fakat imamlık görevinde bulunan kişide esas olan, inancının sahih olmasıdır. Aksi sabit oluncaya kadar -fıkhî ihtilaflara bakılmaksızın- her imamın arkasında namaz kılınabilir.

Sen olmasaydın kainatı yaratmazdım sözü hadis-i kutsi midir?