Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Bankaların likit fonlarında para değerlendirmek caiz midir?

Faizli bankalara ait likit fonlara gelir amaçlı olarak yatırım yapmak caiz değildir. Çünkü bu tür bankacılık sisteminde likit fonlara yatırılan paralar, helal-haram ölçüsü dikkate alınmaksızın çok büyük bir oranda faizde değerlendirilmekte ve bu şekilde elde edilen gelirin bir kısmı yatırımcılara yansıtılmaktadır. Faiz gibi haram yollarla gelir elde etmek ise caiz değildir.

KAYNAK: Yahya Şenol, “Bize Soruyorlar”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Nisan-Haziran 2016, Sayı: 13, s. 105.

Banka hesaplarında istenmeden oluşan faiz fakirlere verilebilir mi?

Faiz parasından hiçbir şekilde istifade edilmesi caiz değildir. Bunun ihtiyacı olanlara verilmesi uygun olur. Çünkü o para, sahibi bilinmeyen mal hükmünde olur. Zira banka o parayı geri alamaz. Faiz de haramdır, tek yol onu muhtaçlara vermektir.

İslam hukukunda haramlar ikiye ayrılır.

Birine haram li aynihî denir ki bu, “kendi yapısında haramlık olan şey” demektir. Domuz eti, şarap ve ölü hayvan eti böyledir. Bir Müslüman bunları tüketemeyeceği gibi bir başkasına da veremez.

Diğerine haram li gayrihî denir ki bu da “kendisinde haramlık olmayan; ama kazanma şekli haram olan şey” demektir. Faizden kazanılan para böyledir. O para ile, alın teri silinerek kazanılan para arasındaki tek fark; onu kazanma şeklidir. Bu da sadece kazanan kişiyi ilgilendirir.

Haram nedir, çeşitleri nelerdir?

Bakara sûresinin 278. ayeti, tahakkuk eden faizin alınmamasını emreder. Ancak halihazırdaki bankalar alınmayan faizleri kendi hesaplarına iade edemezler. Onları ayrı bir hesapta biriktirerek başka yerlere aktarırlar. Bu sebeple banka faizleri, sahibi bilinmeyen mal hükmüne girer. Bu durumda o paranın bankadan alınıp maddi açıdan zor durumda olanlara verilmesi caiz olur. Verirken de bunun faiz parası olduğunu söylemek gerekmez. Çünkü alan kişi, onun faiz parası olduğunu bilirse bundan rahatsızlık duyabilir. Ayrıca bu parayı veren kişinin faiz aldığının bilinmesi de iyi olmaz. Zira günahları açıklamak değil; örtmek gerekir.

KAYNAK: Yahya Şenol, “Bize Soruyorlar”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Nisan-Haziran 2016, Sayı: 13, s. 105.

Bankaların “yüzde sıfır faizli” dedikleri kredileri almak caiz midir?

Kredi faizli borç demektir. Hiçbir banka faizsiz borç vermeye yanaşmaz. Dosya masrafı adı altında da olsa verdikleri borçtan gelir elde etme yoluna giderler. Bugün 100 lira verip daha sonra 101 lira almak faizdir. Bankaların “komisyon”, “dosya masrafı” adı altında aldıkları da faizdir. Bu, insanları kandırmaktan başka bir şey değildir. Dikkatli olmak gerekir.

KAYNAK: Yahya Şenol, “Bize Soruyorlar”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Nisan-Haziran 2016, Sayı: 13, s. 105.

Dârülharp sayılan bir ülkede faiz almak caiz midir?

Hanefi mezhebinden İmam Ebû Hanife ile İmam Muhammed’e göre gayrimüslimlerin ülkesinde (dârülharp) bulunan bir Müslüman, o ülkenin vatandaşıyla faizli işlem yapabilir. O şahıs isterse orada Müslüman olmuş ve henüz İslam ülkesine (dârülislam’a) göç etmemiş olsun..

Fakat Hanefilerden İmam Ebû Yusuf bu görüşte değildir. Çünkü İslam ülkesine girmesine müsaade ettiğimiz bir gayrimüslim (müste’men) burada faizli işlem yapamayacağına göre bir Müslüman da onların ülkesinde bu işlemi yapamaz.

Mâlikî, Şâfiî, ve Hanbelî mezheplerine göre de faiz her yerde yasaktır. Çünkü faizi yasaklayan ayet ve hadislerde “dârülislam’da haramdır, dârülharp’ta değil” gibi herhangi bir yer ayrımı yoktur.

Eğer yiyorlarsa dârülharp ahalisine ölmüş hayvan eti ve domuz satmada ve onlarla kumar oynamada da aynı ihtilaf geçerlidir. Ebû Hanife ve İmam Muhammed’e göre bunlar da yapılabilir.

Her iki tarafın da görüşleri incelendiğinde faizin herhangi bir yer ayrımı olmaksızın her yerde haram olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Bu konudaki ayet ve hadisler kesinlikle dârülislam – dârülharp ayırımı yapmamaktadır. Dolayısıyla bir Müslümanın hiçbir ülkede faiz alıp vermesi caiz değildir.

KAYNAK: Yahya Şenol, “Bize Soruyorlar”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Nisan-Haziran 2016, Sayı: 13, s. 104-105.

NOT: Bu konu ile ilgili olarak www.suleymaniyevakfi.org sitemizde “Daru’l-Harbde Faizin Hükmü” başlıklı bir araştırmamız bulunmaktadır. Her iki görüşün delillerini ve bu delillerin değerlendirmesini o yazıdan okuyabilirsiniz.

Aşağıdaki linke tıklayarak ilgili yazıya ulaşabilirsiniz.

www.suleymaniyevakfi.org/islam-iktisadi/darul-harbde-faizin-hukmu.html

Ticarette nakit sıkıntısını aşmak için bankadan kredi çekilebilir mi?

Ticaret kolay bir şey değildir. Birçok sorunların yaşanması normaldir. Tabii bunların ilki, para, yani nakit sıkıntısıdır. Zora düşmeyen hiçbir insan sadece keyif olsun diye faizli borç almaz! Faizli borç arayan, zaten sıkıntıya düşmüş kişidir. Ama Allah Teâlâ buna rağmen kesin bir dille faizi haram kılmış ve bunu bile bile alanları, bunda ısrar edenleri kendisine ve resulüne savaş açmış saymaktadır.

Ticaretle uğraşanlar nakit sıkıntılarını daima göz önünde bulundurmalı ve ayaklarını yorganlarına göre uzatmalıdırlar. Bu tür ticari sıkıntılar karşısında hemen faize yönelmek doğru değildir. Mümkün olan her şeyi denemek ve sabretmek gerekir. Bunun da dünya imtihanının bir parçası unutulmamalı, tercihler buna göre yapılmalıdır.

KAYNAK: Yahya Şenol, “Bize Soruyorlar”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Nisan-Haziran 2016, Sayı: 13, s. 104.

Koç yumurtası yemek caiz midir?

Sorunuzun cevabına dair helal gıda konusunda yapılmış bir çalışmanın ilgili bölümü şöyledir:

Tâbiûn’dan Mücâhid (ö. 104/722), Hz. Peygamber’in hayvanların kanları ile birlikte erkeklik ve dişilik organları, yumurtalıkları, idrar ve safra keseleri ile bezelerinin yenilmesini mekruh gördüğünü rivayet etmiştir (Abdurrezzâk, Musannef, Thk: Habîburrahmân el-A’zamî, Beyrut, 1403 h., c: 4, s. 535; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Zeyl: el-Cevheru’n-Nakî, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, 1992, c: 10, s. 7).

Hz. Peygamber’den bir sahabinin değil de tâbiûndan olan Mücâhid’in rivayet etmesinden de anlaşıldığı gibi bu, “mürsel” bir rivayettir ve zayıftır (İmam Nevevî, el-Mecmû’, c: 9, s. 49).

Beyhakî (ö. 458/1066), bu hadisin Hz. Peygamber’e ulaştırılarak/mevsûlen de rivayet edildiğini; ama bunun sahih olmadığını belirtmiştir. Bu yüzden hadis âlimlerinden Hattâbî (ö. 388/998), kesilen hayvanın akmış olan kanının kesin olarak haram olduğunu; fakat yukarıda ismi geçen şeylerin sadece mekruh olduğunu söylemiştir (Beyhakî, a.g.e., c: 10, s. 8).

Hanefîlerden Kâsânî (ö. 587/1191) de hayvanların yenilmeyecek organlarını sayarken Hz. Peygamber’den nakledilen yukarıdaki rivayete yer verdikten sonra Ebû Hanife (ö. 150/767)’nin “Kan (kesin olarak) haramdır, diğer altı şeyi ise mekruh görüyorum.” sözüne yer vermiş ve şu açıklamayı yapmıştır:

“Ebû Hanife akıtılmış kana “haram”, diğerlerine “mekruh” demiştir. Çünkü mutlak haram, kesin bir delille haram olan şeydir. Akıtılmış kanın haramlığı, kesin bir delille sabittir. O da Cenâb-ı Hakk’ın şu sözüdür:

“De ki: Bana vahyolunanda, leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki pistir- ve Allah yolundan çıkarak Allah’tan başkasının adı anılarak kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum…” (En’âm, 6/145)

Akıtılmış kanın haramlığı konusunda icmâ oluşmuş olması da ayrı bir delildir. Ama diğer altı şeyin haramlığı, kesin bir delille sabit olmamıştır. Aksine, onların hükmü ictihadla veya başka bir şekilde de tevil edilmesi mümkün olan ayetin zahiri veya hadisle sabit olmuştur. Bu yüzden (Ebû Hanife) isim(lendirme) konusunda akıtılmış kanla diğerlerini ayırmış, birine “haram”, diğerlerine “mekruh” demiştir.” (Kâsânî, Bedâiu’s-Sanâi’, Thk: Muhammed Muhammed Tâmir, Muhammed es-Saîd ez-Zeynî, Vecîh Muhammed Ali, Dâru’l-Hadîs, Kahire, 2005, c: 6, s. 256)

Bize göre kan dışında kalan şeyler eğer sağlık açısından yiyene zarar vermeyecekse mekruh olarak da nitelendirilmemelidir. Zira konuyla ilgili hadisin zayıf olduğu yukarıda görülmüştü. Dolayısıyla fıkıhtaki meşhur “Eşyâda aslolan ibâhadır” kuralı gereği yukarıdaki altı şeyin mubah olması gerekir. Nitekim yeme başta olmak üzere birçok amaçla hayvan kesimi asırlardır süregelen yaygın bir uygulamadır. Doğal olarak Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemde de yoğun bir şekilde hayvan kesimi yapıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Eğer yukarıda sayılan şeyler mekruh olmuş olsaydı sadece Mücâhid’den değil, çok sayıda sahabiden bu konuda rivayetlerin gelmesi gerekirdi. Fakat kaynaklarda bu yönde rivayetlere rastlanılmamaktadır.

KAYNAK: Yahya Şenol, Kuran ve Sünnet Işığında Helal Gıda, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 2. Bs., İstanbul, 2015, s. 294-296.

www.suleymaniyevakfi.com/kuran-ve-sunnet-isiginda-helal-gida

Namazda namaz sûrelerini okumak şart mıdır?

Her Müslümanın namazını kılabilecek kadar Kur’an’dan ayet veya sûre bilmesi gerekir. Madem siz bu miktarda sûre biliyorsunuz namaz için bu size yeterlidir. Fil sûresinden aşağısı, kısa sûrelerden meydana geldiği için halk arasında “namaz sûreleri” olarak meşhur olmuştur. Halkımızın büyük çoğunluğu sadece bu sureleri ezbere bildiği için namazda bunları okumaktadır. Ama namazda sadece bunların okunacağı şeklinde bir şart yoktur!

Çevrenizdekilerin namaz sûrelerini “mutlaka ezberlemen lazım” demesi bu alışkanlıklarından dolayıdır. Tabii ki bunları ezberlemeniz arzu edilir. Zira Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’den ne kadar fazla ayet ezberlerseniz sizin için o kadar iyi olur. İbadetlerinizi daha şuurlu bir şekilde yerine getirirsiniz. Fakat bundan da önemlisi metnini ezberlediğiniz ayet veya sûrelerin anlamlarını da bilmenizdir. Çünkü bir şeyin “zikir” olmasının önemli özelliklerinden biri onun ne manaya geldiğinin biliniyor olmasıdır. Bu açıdan namazda okuyacak kadar ezberleyebildiğiniz yerlerin anlamlarını da bilmeniz namazı daha bir huşû içerisinde kılmanız açısından hayli önemlidir.

Son olarak Kur’an’da geçen dua ayetlerini anlamlarıyla birlikte ezberleyip bunları namazda zamm-ı sûre olarak okumanızı da bir tavsiye olarak buraya kaydedebiliriz.

KAYNAK: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 165-166.