Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Vakıf ve derneklere kurban bağışlamak doğru bir davranış mı?

Vekâletle kurban kesilmesi caiz olduğu için vakıf veya derneklere kurban bağışlandığında kurban ibadeti yerine getirilmiş olur.

Kurban eti hakkında yapılacak işlemlerle alakalı olarak Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Olgun ve dolgun hayvanları sizin için Allah’a kulluğun simgelerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Sıra sıra dizili olarak keserken üzerlerine Allah’ın adını anın. Yere düşüp ölünce onlardan hem siz yiyin; hem de kanaatkârlık edip istemeyene de isteyene de yedirin. Şükredersiniz diye onları böylece sizin buyruğunuza verdik.” (Hac 22/36)

Buna göre kurban etinden hem sahibi yer hem de zengin – fakir akraba ve konu komşuya ikram eder. Dolayısıyla kurban kesmek durumunda olan kişilerin bu tavsiyeye uyarak kurbanlarını kendileri de istifade edebilecek şekilde kesmeleri/kestirmeleri daha iyi olur. Ama maddi durumu iyi olup da ikinci bir kurban kesebilecek olan ailelerin, birini bağış olarak göndermeleri de güzel bir davranıştır.

Kurbanlık hayvanın yaşı neye göre hesaplanır?

Hayvanın yaşı hesaplanırken kameri yıl esas alınır. Bu 354 gündür. Kurban bayramında doğan sığır cinsi bir hayvan, iki yıl sonraki kurban bayramında yaşını doldurmuş olur. Dolayısıyla kurban edilebilir.

Kurbanlık sığırlarda yaş tayini için aşağıdaki linkte bulunan bilgilerden istifade edebilirsiniz:

www.turkbesi.com/kurbanlik-sigirlarda-yas-tayini.html

Memelerinden biri kopmuş olan hayvandan kurban olur mu?

Memesi kesilmiş ve kurumuş hayvana “cezzâ/ceddâ” denir. Bunun kurban edilmesi caiz değildir. (Haskefî, ed-Dürrü’l-Muhtâr, c: 9, s: 469.)

İbn Âbidin bu konuda Hülâsa’dan şu nakilde bulunur:

“Memelerinin başları kopmuş bulunan hayvan kurban olamaz. Koyun ve keçide meme uçlarından biri; sığır ve devede ikisi yaratılıştan yoksa veya sonradan herhangi bir sebeple kopmuşsa câiz olmaz; bu konuda koyun-keçi ile sığır-deve arasındaki farklılık, ilk grubun iki, diğerinin dört memeli oluşudur. Ama memelerinden herhangi bir illet olmadan süt çıkmıyorsa kurban kesilebilir.” (İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, c: 9, s: 470.)

Kurban bayramı günü doğuran hayvan ve yavrusu kesilir mi?

Hanefi mezhebine göre “kurbanlık bir hayvan kesilmeden önce doğursa, yavrusu da kendisi ile beraber kesilir. Çünkü yavru anasına bağlıdır. Eğer yavru kesilmeyip satılırsa, parasını sadaka olarak vermek gerekir.” Fakat Hacc suresinin 36. ayetine göre bir hayvanın kurban edilebilmesi için yaşını doldurması gerekir. Yaşını doldurmamış bir hayvan kurban olmaz. Bu yüzden yavrunun kesilmeyip daha sonra kurban edilmek üzere beslenmesi veya satılıp parasının sadaka olarak verilmesi gerekir.

At, geyik gibi helal olan hayvanlardan kurban olur mu?

Attan, geyik vb. av hayvanlarından, tavuk, horoz, kaz gibi kümes hayvanlarından kurban olmaz. Zira Hacc suresinin 28 ve 34. ayetlerine göre kurban edilecek olan hayvanların en’âm cinsinden olması şarttır.  En’âm suresinin 143 ve 144. ayetlerinde bunların “sekiz eş” olduğu açıklanmıştır. Yani koyun, keçi, sığır ve devenin erkeği ve dişisi olmalıdır. Bu hayvanların dışında hiçbir hayvandan kurban olmaz.

Kurbanlık hayvanın sütünden, yününden istifade edilir mi?

Hanefî mezhebine göre kesimden önce kurbanlığın sütünden ve yününden yararlanmak mekrûhtur (Kâsânî, Bedâi’, c: 6, s: 320; Merğinânî, el-Hidâye, c: 4, s: 358); yararlanılmışsa kıymetinin sadaka olarak verilmesi gerekir. Çünkü insan onu kurban niyetiyle alınca sanki onu her şeyiyle Allah için ayırıp belirlemiş, yani tayin etmiş olur. Binaenaleyh, yününü kırkması adeta ibadet için belirlediği hayvanın bir parçacığını bu niyetten çıkarmış ve onu dünya için kullanmış olur. Sütünü de bazıları böyle saymışlar ve “az olup, memeye su serpmekle hayvana zarar vermeden kurutulabilecekse kurutulur. Bu mümkün değilse sağı­lıp, sadaka olarak verilir. Böylece ibadet için aldığı kurbanlığının her parçası ibadet amacıyla kullanılmış olur” demişlerdir.

Malikilere göre kurbanlık hayvanın sütünü sağmak ve içmek mekruhtur.

Şafiilere ve Hanbelîlere göre ise yavrusunun ihtiyacından fazlasını alması ve içmesi caizdir. (İbn Kudame, el-Muğnî, c: 6 s: 445’e bkz.) Delilleri ise Beyhaki’nin rivayet ettiği şu hadistir:

Muğire b. Hazf el-Absî’den şöyle rivayet edilmiştir: Ali ile Rahbe’deydik. Hemedan’dan bir adam yanında bir inek ve yavrusu ile birlikte çıkageldi ve dedi ki: “Ben bu ineği kurbanda kesmek için satın almıştım, inek yavruladı. (Ne yapayım?)” Ali de ona dedi ki: “Onun sütünden içme ama yavrusunun içebileceğinden fazlasını içebilirsin. Sonra kurban bayramında ineği de yavrusunu da yedi kişiye kadar kurban edebilirsin.” (Beyhaki, c: 9, s: 288.)

Bize göre ise kurbanlık hayvanların sütünden, yününden istifade edilebilir. İlgili ayette şöyle buyurulur:

“Olgun ve dolgun hayvanları sizin için Allah’a kulluğun simgelerinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Sıra sıra dizili olarak keserken üzerlerine Allah’ın adını anın. Yere düşüp ölünce onlardan  yiyin; kanaatkârlık edene de isteyene de yedirin. Şükredersiniz diye onları böylece sizin buyruğunuza verdik.” (Hac 22/36)

“Onlarda sizin için hayır vardır” (لَكُمْ فِيهَا خَيْرٌ) ifadesi, kurban kesmeden önce ondan yararlanabileceğimizi gösterir. Bu da sütlerinden veya diğer hizmetlerinden yararlanma olur. Yukarıdaki rivayet Peygamberimize değil Hz. Ali’ye nispet edilmiştir. Ayette yaşını doldurmamış hayvanın kurban edilmeyeceği açıkça bildirilmiş olduğu halde yavrunun kesilmesinin riayette yer alması, rivayeti şüpheyle karşılamamızı gerektirmektedir.

Süt dişleri dökülmemiş hayvandan kurban olur mu?

Hayvanın süt dişlerinin dökülmüş olması onun yaşını doldurduğunu kesin olarak gösterir. Fakat bazı hayvanların yaşı dolduğu halde dişleri dökülmemiş olabilir. Bunun için kesin bir şey bir şey söylemek zordur. Fakat hayvanın kesin olarak yaşını doldurmadığı anlaşılırsa bu ibadet, kurban değil; sadaka olur.

Hayvanların dişlerinden yaş tayini yapabilmek için aşağıdaki linkte bulunan bilgilerden istifade edebilirsiniz:

www.turkbesi.com/kurbanlik-sigirlarda-yas-tayini.html

Kurban derisini ne yapmamız gerekiyor?

Kurban derisi kurban kesen kişiye aittir. Onu satmadan dilediği gibi kullanma ve onu bir başkasına bağışlama hakkına sahiptir. Derinin hayır işlerinde çalışan kurum ve kuruluşlara bağışlanıp onların istifadesine sunmak güzel bir davranıştır. Dolayısıyla kurban derisinin orta yerde sahipsiz bir şekilde bırakılmaması gerekir.

Dişi koyundan kurban olur mu?

Dişi koyundan da kurban olur. Bir sakıncası yoktur. Fakat Peygamberimizin mümkün mertebe koç kesmesini dikkate alan fakihler, koç kesmenin koyun kesmeye göre daha faziletli olduğunu söylemişlerdir. Yoksa dişi koyunun kurban olmayacağı diye bir şey söz konusu değildir.

Müslüman müslümana şaka yapar mı?

Hoşça vakit geçirme, insanları rahatlatma, gönül­lere ferahlık verme, dostluk ve muhabbeti geliştirme gibi yararları göz önüne alınarak esas itibariyle şakalaşma meşru sayılmıştır. Bununla birlikte, yalana dayanan, insanları inciten, alaycı, küçültücü, müstehcen, aşırı güldürücü ve ifrata kaçan şakalar günah ve haramdır. (Mustafa Çağrıcı, “Şaka”, İslam’da İnanç İbadet Ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, İlmî Müşavir Ve Redaktör: İbrahim Kâfi Dönmez, İstanbul, 1997, c: 4, s:183)

Konuyla ilgili birkaç hadis şöyledir:

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayete göre, o şöyle demiştir: “Ey Allah’ın Resûlü sen bizimle şakalaşıyorsun olacak şey mi bu! Dedik. Bunun üzerine buyurdular ki: “Ben şakalaşırken bile ancak gerçekleri ve doğruları söylerim.” (Tirmizi, Birr, 57)

Enes b. Malik radıyallahu anh’den rivayete göre, bir adam Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden binmek için bir binek hayvan istemişti de Resulullah: “Seni dişi devenin yavrusuna bindireceğim” demişti. Adam: Ey Allah’ın Resulü! Dişi devenin yavrusunu ben ne yapayım? Deyince Resulullah şöyle buyurdu: “Tüm develeri dişi develer doğurmuş değil midir? (Tirmizi, Birr, 57; Ebû Dâvûd, Edeb, 84)

Enes b. Mâlik radıyallahu anh’den rivayete göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisine şöyle derdi: “Ey iki kulaklı.” (Tirmizi, Birr, 57; Ebû Dâvûd, Edeb, 84)

Müslümanları kırıcı veya korkutucu şakalar, kesici delici aletlerle, silahlarla şakalaşmak da haramdır. Nitekim bu, örfümüze “silahla şaka olmaz” şeklinde yerleşmiştir. Bununla ilgili hadisler de şöyledir:

Abdullah İbn Abbâs radıyallahu anh’den rivayete göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kardeşinle tartışmaya girme, onunla kırıcı şekilde şakalaşma ve yerine getiremeyeceğin sözü ona verme.” (Tirmizi, Birr, 57)

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz silâhını (ortaya çıkarıp) din kardeşine işaret etmesin. Çünkü o bilmez, belki şeytan silâhı elinden çıkarır da, bu yüzden cehennemin bir çukuruna yuvarlanır.”  (Buhârî, Fiten 7; Müslim, Birr 126 (2617)

Ebû Hureyre dedi ki:

Ebü’l-Kâsım sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir kimse kardeşine bir demirle işaret ederse, elinden onu bırakıncaya kadar melekler ona lânet eder. Ana baba bir kardeşine olsa bile.” (Müslim, Birr 125 (2616)

Ölü balıklar ayetlerde haram kılınan meyte kapsamına girer mi?

Bakara 173; Mâide 3; En’âm 145 ve Nahl 115. ayetlerde bahsi geçen meyte; “kesilmeden ölen hayvan”, “kendi eceliyle ölen yahut boğazlanmadan öldürülmüş bulunan hayvan”, “ister ehlî, ister vahşi olsun yenilmesi mubah olan kara hayvanı ve kuşlardan akıcı kanı olan ve kesilmeksizin kendi başına ölen hayvandır.”

Meyte kelimesinin Türkçe karşılığı leştir.

Allah Teâlâ kara hayvanlarının aksine, suda yaşayan hayvanların helal olduğunu -hiçbir istisna koşmaksızın- şöyle bildirmiştir:

“Siz ve yolcular yararlansın diye deniz avı ve yiyeceği size helal kılındı. …” (Mâide, 5/96)

Bu ayete göre “deniz hayvanlarının, yani suyun altından başka yerde yaşayamayanların hepsi, nerede ve nasıl bulunursa bulunsun; helaldir. Bu hayvanların ismi ne olursa olsun, yakalayan Müslüman veya gayrimüslim olsun, diri veya ölü olmasına itibar edilmeden aynı hüküm verilmiştir; helaldir.

Allah, belirli bir kısmını haramlaştırmadan ve başka hayvanlar gibi boğazlanma şartını koşmadan bütün deniz hayvanlarının helal olduğunu bildirmekle kullarına kolaylığı ve genişliği temin etmiştir.” (Yusuf el-Karadavi, İslam’da Helal ve Haram, Terc: Mustafa Varlı, Hilal Yayınları, 3. Baskı, Ankara, 1971, s. 64)

Nebîmizden nakledilen hadislere göre balığın ölüsü, meyte kapsamına girmemektedir. Bir defasında Nebîmize deniz suyunun hükmü sorulmuş, O da şöyle cevap vermiştir:

“Denizin suyu temiz; meytesi de helâldir.” (Muvatta, Tahâret, 12, Sayd, 12; Ahmed b. Hanbel, 2/237, 361, 378, 393; İbn Mâce, Tahâret, 38; Ebû Dâvûd, Tahâret, 41; Tirmizî, Tahâret, 52; Nesâî, Tahâret, 46, Miyâh, 4, Sayd, 35)

Bu hadis de genel olarak bütün deniz hayvanlarının ölüsünün helal olduğunu göstermektedir.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/deniz-urunlerinden-hangisi-yenir-hangisi-yenmez.html

Balığın tezkiyesiz (kesilmeden) olarak yenileceği ve ölüsünün helal olduğu bütün mezhepler tarafından da “ittifakla” kabul edilmiştir.

Balıkla birlikte çekirge de meyte kapsamına girmemektedir. Bununla ilgili olarak aşağıdaki linkte bir cevabımız bulunmaktadır:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/cekirge-yemek-caiz-midir.html

 

NOT: Deniz ürünleri ile ilgili olarak Süleymaniye Vakfı Yayınlarından çıkan “Kur’an ve Sünnet Işığında Helal Gıda” kitabını okumanızı tavsiye ederiz. O kitapta konuyla ilgili lehte ve aleyhteki tüm deliller mukayeseli olarak ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir.

Kitabı edinmek için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.suleymaniyevakfi.com/kuran-ve-sunnet-isiginda-helal-gida

Cennette Allah’ı görebilecek miyiz?

Aşağıdaki ayet ve hadislere göre Cennete giren Mü’minlere verilecek nimetlerden biri de Allah Teâlâ’nın cemalini görmek olacaktır.

 “Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır. Rablerine bakacaklardır (O’nu göreceklerdir).” (Kıyamet, 75/22-23)

 Cerir b. Abdullah el Becelî radıyallahu anh’tan rivayete göre, o şöyle demiştir: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin huzurunda oturmakta idik. Resulullah, dolunay durumundaki aya baktı ve şöyle dedi:

“Siz Rabbinizin huzuruna varacaksınız ve şu ayı gördüğünüz gibi onu görecek ve görme konusunda bir zorluk ve sıkıntıyla karşılaşmayacaksınız. Dolayısıyla gün doğmadan önceki namaza ve gün batmadan önceki namaza gücünüz yettiği sürece devam edin dedi ve şu ayeti okudu: “…Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbinin sınırsız kudret ve yüceliğini tüm eksiksiz övgüleriyle an…” (Tirmizi, Cennet, 16)

 Ebû Hureyre radıyallahu anh’tan rivayete göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Dolunay gecesi ayı görmekte güçlük çeker misiniz? Veya her zaman güneşi görmekte bir güçlükle karşılaşır mısınız? Ashab: “hayır” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Resulullah:  “Siz Rabbinizi dolunay gecesinde gördüğünüz gibi rahatlıkla görecek ve hiçbir zorlukla karşılaşmayacaksınız.” (Tirmizi, Cennet, 17)

 Suheyb radıyallahu anh’tan rivayete göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem; “İyi ve yararlı işler yapmakta devamlı ve kararlı olanlara karşılık olarak iyisi ve ondan daha fazlası vardır.” (Yunus sûresi: 26) ayeti hakkında şöyle buyurdu:

“Cennetlikler Cennete girdiklerinde bir tellal: Sizin için Allah’ın verdiği bir sözü vardır diye bağıracak… Cennetlikler de diyecekler ki: “Bizim yüzümüzü ak etmedi mi? Bizi ateşten kurtarmadı mı? Bizi Cennete sokmadı mı?” Melekler “evet” diye cevap verecekler. Bundan sonra perde açılacaktır. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle sözünü sürdürdü: “Allah’a yemin ederim ki, Allah o gün Cennetliklere, kendisini görmekten daha sevimli bir şey vermemiştir.” (Tirmizi, Cennet, 16)

Bu görmenin nasıl olacağına gelince: “Biz, yerküresi benzeri olan ayı ve dünyamızdan bir milyon katı büyük olan güneşi ne ölçüde görebiliyorsak Allah’ın cemalini/güzelliğini de o ölçüde görebileceğiz.

 Sevgili Peygamberimiz bile Allah’ı ancak bir nur tecellisi halinde görebilmiştir. Ona “Rabbini gördün mü?” diye sorulduğunda “O bir nurdur, Onu nasıl görebilirim?” buyurmuştur. Üstelik ay ve güneş yeryüzünden görüldüğü gibi mekândan münezzeh olan Allah da Cennette değil; Cennetten görülecektir.  Kaldı ki Kur’an’da görme değil; nazar/bakma ifadesi kullanılmaktadır. Ayrıca “Gözler Onu idrak edemez” (En’am, 6/103) buyurulmaktadır.” (Ali Rıza Demircan, Kur’an ve Sünnet Işığında Cennet Hayatı, İstanbul, 2009, s: 88)

Yapılan bu izahtan da anlaşılacağı gibi cennete giren mü’minler Allah Teâlâ’yı görebileceklerdir. Tabii ki bu görme onu tam manasıyla idrak etme şeklinde olmayacaktır. Ali Rıza Demircan Hocamızın güneşin görülmesiyle ilgili örneği yerinde bir tespittir.

Küsuf namazı niçin kılınıyor? Hâşâ Güneş’e mi tapılıyor?

“Hadis kaynaklarında, aralarında bazı rivayet farklılıkları bulunmakla birlikte güneş tutulduğu zaman Hz. Peygamber’in küsûf namazı kıldırdığını ifade eden çok sayıda hadis mevcuttur. Bu ha­dislerde Resûl-i Ekrem’in bu namaz sıra­sında kıraati uzun tuttuğu, namazı ta­mamlayınca güneş ışığının tekrar ortaya çıkmasından sonra cemaate hitap ede­rek, “Ay ve güneş Allah’ın varlığını ve kud­retini gösteren alâmetlerdendir. Bunlar hiç kimsenin ölümünden veya yaşama­sından doğmasından dolayı tutulmaz. Ay veya güneş tutulmasını gördüğünüz zaman açılıncaya kadar namaz kılın, dua edin” dediği, bazı rivayetlerde ise Allah Resulü’nün bu iki hadiseye şahit olundu­ğunda tekbir getirilmesi, sadaka veril­mesi ve köle azat edilmesini istediği ifa­de edilir.” (Kamil Yaşaroğlu, “Küsuf”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 26, s: 577)

Bu namazın güneşe tapmakla herhangi bir ilgisi yoktur. Eğer öyle olsaydı her gün doğan güneşe her gün tapmak icap ederdi!

“Küsûf namazına kıyas edilerek sel, dep­rem, fırtına vb. tabii âfetlerin meydana geldiği zamanlarda bu namaza benzer bir namaz kılmanın müstehap olduğunu ifade edenler de vardır. Nitekim İbn Abbas’ın deprem sırasında bu şekilde bir namaz kıldığı nakledilir. Ancak araların­da İmam Mâlik ve İmam Şafiî’nin de bu­lunduğu çoğunluk bu görüşe katılmaz.

Konuyla ilgili rivayetlerden anlaşıldığı kadarıyla güneş ve ay tutulması sırasın­da namaz, dua ve Allah’ı anma ile meş­gul olmak, sırf  Hz. Peygamber’in sünne­tine uymayı göstermesinin yanı sıra çok seyrek olarak gerçekleşen bu tür olayla­rın insanlar üzerinde meydana getirece­ği korku ve endişeyi Allah’a sığınmak su­retiyle gidermek, bu vesileyle gerçek ya­ratıcıyı hatırlamak ve O’na şükran duy­gularını ifade etmek, O’ndan hayırlar ta­lep etmek gibi hikmetler de içermektedir.” (Yaşaroğlu, “Küsuf”, a.g.e., c: 26, s: 577.)

Kurban kesecek olanlar Zilhicce ayında tıraş olup tırnaklarını kesemez mi?

Konuyla ilgili hadis şöyledir:

Ümmü Seleme radıyallahu anha,  Resulullah sallallâhu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

“Kimin kesecek bir kurbanı varsa, Zilhiccenin hilali yenilenince kurbanını kesinceye kadar saçından ve tırnaklarından bir şey al­masın.” (Müslim, Edâhî 39-42 (1977); Ebu Davud, Dahâyâ, 2-3; İbn Mâce, Edâhî 11)

“Hadisin zahirine göre, kurban bayramında kurban kesmek isteyen bir kimsenin, Zilhiccenin ilk gününden itibaren, kurbanını kesmesine kadar geçen süre içerisinde, saçlarını, sakallarını veya vücudundaki kıllarını kesip kısaltması ya da tıraş etmesi ve tırnaklarını kes­mesi yasaklanmıştır. (…)

Fıkıh âlimlerinin bu husustaki görüşlerini şu şekilde özetlemek müm­kündür:

1. İmam Ahmed’le İshak, Said b. el-Müseyyeb, Dâvûd Zahirî ve Şafiîlerden bazılarına göre; kurban sahibinin kurbanlığı bayram gününün kuş­luğunda, kesmesine kadar, vücudundaki kıl ve tırnaklardan bir şey alması haramdır. Delilleri; mevzuumuzu teşkil eden hadis-i şeriftir.

2. Hanefilere göre; kurban sahibinin sözü geçen süre içerisinde vücu­dundaki, kıllarını veya tırnaklarını kesmesi tenzîhen mekruhtur. İmam Şa­fiî’nin meşhur olan görüşü de bu olduğu gibi bu görüş İmam Mâlik’ten de rivayet olunmuştur.

Bu görüşte olan âlimlere göre; konumuzla alakalı hadis-i şerifteki kılla­rı ve tırnakları kesmekle ilgili yasak, tahrim için değil, tenzih içindir. Bu ya­sağın hükmünü haramlıktan çıkarıp tenzihen mekruhluğa çeviren delil ise; başka bir hadistir. Sözü geçen hadis-i şerifte Fahr-i kâinat Efendimizin Medine’den Mekke’ye kurbanlık gönderdiği, kendisinin Medine’de kaldığı ve kurbanlığı daha Mekke’ye ula­şıp kesilmeden önce kendisinin ihramlılar için geçerli olan yasaklara uyma­dığı ifade edilmektedir. Bu sebeple, Hattâbî de, sözü geçen hadisin konumuzu ilgilendiren hadisteki yasağın haramlık ifade etmeyip, tenzihen mekruhluk ifade ettiğine delil olduğunu söylemiştir. Ayrıca bu görüşte olan âlimlere gö­re; “kurban sahibinin kurbanı kesmeden önce, elbisesini giyip güzel kokular sürünmesinin caiz olduğunda, tüm âlimlerin ittifak etmiş olmaları da, tır­nakların ve saçların kesilmesiyle ilgili sözü geçen yasağın kerahet-i tenzihiyye ile ilgili olduğuna delâlet eden hususlardandır.” (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Necati Yeniel, Hüseyin Kayapınar, Necat Akdeniz, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1990, c: 10, s: 467-468.)

Kız arkadaşımla evlenmeden ilişkiye girdik. Şimdi ne yapmalıyız?

Allah insanı imtihan etmek için dünyaya göndermiştir. Bu imtihanın amacı da kimin daha iyi kul olduğunu ortaya çıkarmaktır. İmtihanın neticesinde kazananlar ödüllendirilecek, kaybedenler de cezalandırılacaktır.

İmtihan araçları çeşit çeşittir. Bunlardan bir tanesi de Allah’ın koyduğu yasaklardır. Din dilinde bu yasaklara haram denilir. Müslüman bir kişi, yaşadığı hayatta Allah’ı dikkate alan insan olduğu için, O’nun koyduğu haramları işlemekten kaçınır. Müslüman, Allah yokmuş gibi davranamaz. Her şeyi veren Allah emir de verir. Müslüman, bu ilkeyi asla göz ardı etmez.

Bu haramlardan bir tanesi de birbirlerine yabancı olan kız ve erkeğin baş başa kalmaları, el ele tutuşmaları ve cinsel beraberlik yaşamalarıdır. Birbirlerine nikâh düşen iki farklı cinsin nikâhsız olarak bu tür davranışlarda bulunması büyük günahlardandır. Siz bu büyük günahı işlemişsiniz. O halde derhal Allah’a tevbe etmeli, bağışlanmanız için O’na yalvarmalısınız. Bu tür bir davranış iyi kulların özellikleri arasındadır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“O güzel kullar onlardır ki ‘çirkin bir hayâsızlık’ işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isterler. Allah’tan başka günahları kim bağışlayabilir ki? Bir de onlar yaptıkları üzerinde bile bile ısrar etmezler.” (Al-i İmran, 3/135)

Eğer birbirinizi seviyorsanız bunu ailelerinize açmak zorundasınız! İslam dini öncelikle aile tarafından denetlenmeyen bir evliliği asla onaylamaz ve günah içinde bocalayıp durursunuz. Ailelerinize danışın, onların yönlendirmelerine göre hareket edin.

Eğer evlenmeniz için okulunuzu engel gösterirlerse evlenme dairesine başvurun ve aranızda resmi nikâh kıydırın, düğününüzü daha sonra yapabilirsiniz.

Benzer bir cevabımızı okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/birbirimizi-seviyoruz-bundan-sonra-ne-yapmamiz-gerekiyor.html

Şeytanın kandıramadığı Adem’i Havva mı kandırdı?

Buhari ve Müslim başta olmak üzere bazı hadis kitaplarında “eğer Havva olmasaydı hiçbir kadın kocasına ihanet etmezdi” şeklinde bir hadis bulunmaktadır. (Buhari, Enbiyâ; 1; Müslim, Radâ, 62 (1470) Bu hadisi yorumlayan âlimler, Havva’nın ihanetinin Âdem’e yasak meyveyi yemesi için teşvikte bulunması ve onu kandırması olduğunu söylemişlerdir.

Âdem aleyhisselam ve İblis kıssasının yer aldığı Bakara, 2/34-39; A’raf, 7/11-25 ve Tâhâ, 20/116-123. ayetlerde Şeytan’ın Âdem ve eşini (Havva) kandırdığı ve yasak ağaçtan yemelerini sağladığı anlatılmaktadır. Bu ayetlerin hiçbirinde yasak ağaçtan ilk defa yiyenin kim olduğundan ve kimin kimi teşvik edip aldattığından bahsedilmemektedir. Aksine, Şeytan’ın her ikisini de aldattığından ve her ikisinin de yasak ağaçtan yediğinden bahsedilmektedir. Fakat aynı kıssa Tevrat’ın Yaratılış (Tekvîn) 3. bölümünde şu şekilde anlatılmaktadır:

1 RAB Tanrı’nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu.

2 Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı,

3 “Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.”

4 Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi,

5 “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.”

6 Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi.

7 İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar.

8 Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı’nın sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler.

9 RAB Tanrı Âdem’e, “Neredesin?” diye seslendi.

10 Âdem, “Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi.

11 RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” diye sordu, “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?”

12 Âdem, “Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı.

13 RAB Tanrı kadına, “Nedir bu yaptığın?” diye sordu. Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi.

14 Bunun üzerine RAB Tanrı yılana, “Bu yaptığından ötürü Bütün evcil ve yabanıl hayvanların en lanetlisi sen olacaksın” dedi, “Karnının üzerinde sürünecek, yaşamın boyunca toprak yiyeceksin.

15 Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, Sen onun topuğuna saldıracaksın.”

16 RAB Tanrı kadına, “Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim” dedi, “Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, Seni o yönetecek.”

17 RAB Tanrı Âdem’e, “Karının sözünü dinlediğin ve sana, Meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için Toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi, “Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın.

18 Toprak sana diken ve çalı verecek, Yaban otu yiyeceksin.

19 Toprağa dönünceye dek Ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın Ve yine toprağa döneceksin.”

Görüldüğü gibi Âdem aleyhisselamı kandıranın Havva validemiz olduğuna dair bilgiler Kur’an değil, Tevrat kaynaklıdır. Büyük ihtimalle bu bilgiler bizim kaynaklarımıza da “hadis” olarak girmiş ve öylece rivayet edilmiştir.

Koca, kendisini aldatan eşini boşarsa mehrini de vermek zorunda mı?

Eşinizi haklı bir sebeple boşamışsınız. Sizin verdiklerinizden başkasını da almamışsınız. Bu sebeple yaptığınız davranış şu ayetin kapsamına girer.

“Müminler! Kendilerinden hoşlanmadığınız halde kadınlara mirasçı olmaya kalkmanız size helal değildir. Onlara verdiğinizden geri almak için baskı da yapmayın; açık fuhuş yapmış olurlarsa o başka. Onlarla marufa uygun geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız bakarsınız ki, siz bir şeyden hoşlanmıyorsunuz ama Allah onda birçok hayırlar yaratacak olabilir.” (Nisa 4/19)

Cenaze evinde yemek yemek günah mıdır?

Dinimizde cenaze evine taziye için giden akraba, komşu veya dostların orada yemek yemeleri değil, beraberlerinde yemek götürmeleri tavsiye edilmiştir. Peygamberimizden nakledilen bir rivayet şöyledir:

Abdullah b. Cafer’den… Demiştir ki: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cafer’in ev halkına yemek hazırlayınız. Çünkü onların başına kendilerini meşgul eden bir iş gelmiştir.” (Ebu Davud, Cenâiz, 25-26; Tirmizî, Cenaiz 21; İbn Mace, Cenaiz 59; Ahmed b. Hanbel, 6/380)

Bu hadis sebebiyle cenaze sahiplerinin kendilerine taziye için gelen misafirlerine yemek hazırlaması mekruh kabul edilmiştir. Hatta Cerir b. Abdullah el-Becelî radıyallahu anh tarafından söylenen “Biz ölünün ailesi yanında toplanmayı ve onların yemek hazırlamasını onun üzerine feryad-ü figan ederek ağlamaya denk (bir günah) olarak görürdük.” (İbn Mace, Cenâiz, 60) rivayeti de dikkate şayandır. Fakat uzaktan gelip de geceyi ölü evinde geçirmek mecburiyetinde kalan kimselere, ölünün ev halkı tarafından yemek hazırlanması bazı ulema tarafından caiz görülmüştür ki bizce de bu doğrudur.

Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/cenaze-evinde-uc-gun-yemek-icmek-haramdir-deniyor-dogru-mu.html

Kulaktan çıkan kirler gusül abdestini bozar mı?

Gusül abdestinde yıkanması gereken yerler, bedenin dış yüzüdür. Kulağın dış yüzeyini yani parmağınızla kolaylıkla dokunabileceğiniz, temizleyebileceğiniz yerleri de ıslatırsanız guslünüz tamam olur. Daha sonra çıkan kulak kirleri gusle engel değildir. Bu konuda vesveseye kapılmayın.

Lütfen aşağıdaki linkte yer alan görüntülü cevabımızı izleyiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/banyo-konusunda-vesvese-yapiyorum-ne-yapmam-lazim.html