Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Kız çocuklarına Lara ismini koymakta bir sakınca var mıdır?

Lara isminin kökenini ve ne manaya geldiğini bilmiyoruz. Fakat bunun yerine Türk Dil Kurumu Kişi Adları Sözlüğü’nde de geçen ve Farsça kökenli olduğu bildirilen Gülara (anlamı: gül süsleyen, gül bezeyen) ismini tavsiye ederiz.

Çocuk isimleri hakkında geniş bilgi edinmek için aşağıdaki linkte bulunan soru cevapları incelemenizi tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/isim

İş yerimizde yılbaşında erzak dağıtılıyor. Almamızda bir sakınca var mı?

Erzakları iş yeri verdiği için size bir sakıncası yoktur. Verilen şeyler helal ise alabilirsiniz, helal olmayan şeyler de varsa helallerini kullanabilirsiniz/tüketebilirsiniz. Diğerlerini ise almamanız veya almışsanız imha etmeniz gerekir.

Yılbaşı kutlamakla alakalı cevabımız için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/yilbasi-kutlamak-caiz-midir-muslumanlar-yilbasini-kutlayabilirler-mi.html

Evde 7 fil biblosu bulundurmak uğur getirir mi?

Evde 7 fil biblosu bulundurmanın insanlara uğur getireceği inancı, bir hurafeden ibarettir. Bunun dinimizle uzaktan yakından alakası bulunmamaktadır. Bu gibi bilgilere itibar edilmemesi gerekir.

Hurafeler hakkında bilgi edinmek için lütfen bu kategoride bulunan diğer soru-cevapları da okuyunuz.

Allah her günahkâra tevbe etmesi için bir süre tanır mı?

Bizim konumuz günahkâr müminlerdir. İşaret ettiğiniz aşağıdaki âyetler ise kâfirlerle ilgilidir.

Allah Teala şöyle buyurmuştur:

وَالَّذِينَ كَفَرُوا لَهُمْ نَارُ جَهَنَّمَ لَا يُقْضَى عَلَيْهِمْ فَيَمُوتُوا وَلَا يُخَفَّفُ عَنْهُم مِّنْ عَذَابِهَا كَذَلِكَ نَجْزِي كُلَّ كَفُورٍ . وَهُمْ يَصْطَرِخُونَ فِيهَا رَبَّنَا أَخْرِجْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا غَيْرَ الَّذِي كُنَّا نَعْمَلُ أَوَلَمْ نُعَمِّرْكُم مَّا يَتَذَكَّرُ فِيهِ مَن تَذَكَّرَ وَجَاءكُمُ النَّذِيرُ فَذُوقُوا فَمَا لِلظَّالِمِينَ مِن نَّصِيرٍ .

“Kâfirlerin payına düşen Cehennem ateşidir. Ölümlerine hükmedilmez ki ölsünler, ateşin azabı da hafifletilmez. İşte kâfirlik edip duran herkesi böyle cezalandırırız.

Onlar orada; ‘Rabbimiz, bizi çıkar, yapıp ettiklerimizi değil, iyi şeyler yapalım.’ diye feryat ederler. ‘Sizi orada, doğru bilgisini kullanmak isteyene yetecek kadar yaşatmadık mı, hem size uyarıcı da geldi, öyleyse keyfinize bakın, yanlış yapanlara yardımcı olacak kimse yoktur.’ (denir).” (Fâtır, 35/36-37)

Günahkâr mü’minlerin cehenneme girip girmeyecekleri konusunda yukarıdaki bahsi geçen dersimizi aşağıdaki linkten izleyebilir, bilgisayarınıza indirebilirsiniz:

www.kurandersi.com/mukayeseli-fikih-muzakereleri/2011/muminler-cehenneme-girecekler-mi.html

Âmâ bir sahabi Peygamberimizi vesile ederek mi Allah’a dua etmiştir?

Sorunuzla ilgili olarak Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış kitabımızda şu bilgiler bulunmaktadır.

ŞEYH EFENDİ – Sen vesileyi kabul etmi­yor­sun. Vesileye dair delilimiz vardır. Bir zatın göz­leri âmâ olmuştu.  Muhammed sallal­lahu aleyhi ve selleme geldi, ona dua etmesini söy­ledi. O da:

“Abdest al, iki rekât namaz kıl ve ‘Ya Rabbi! Elçini ve­sile ede­rek senden şifa istiyo­rum.’ diye dua et, buyurdu.

O şahıs bu dua ile beraber “Ya Rabbi peygambe­rini hak­kımda şefaatçi kıl.” dedi. Bu sahih ha­distir. Bu hadisi kabul etmezsen biz de seni kabul etme­yiz.

BAYINDIR– Bu hadis, Tirmîzî’de, İbn Mâce’de ve Ahmed b. Han­bel’in Müsned’inde geçer.

“Gözleri kör bir adam Muhammed sallallahu aleyhi ve sel­leme gelir ve şöyle der:

– ‘Allah’a dua et, bana şifa versin.’ Allah’ın Elçisi buyurur ki:

– ‘İstersen dua ederim, istersen durumuna sab­redersin daha iyi olur.’ Adam:

– ‘Dua et’ der.

Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ona, güzelce abdest al­masını, iki rekât namaz kılmasını ve şöyle dua etme­sini emreder:

Allah’ım! Senden istiyorum, rahmet peygam­beri Muhammed ile birlikte sana yö­neliyorum.’

– Ya Muhammed, şu ihtiyacımın görülmesi için seninle Al­lah’a yö­neldim. Ya Rabb! Onu benim hakkımda şefaatçi kıl.”[1]

“… Onu benim hakkımda şefaatçi kıl…” demek, “onun benimle ilgili duasını kabul et” demektir. Çünkü şefaat, yardımcı olmak ve istekte bulunmak için birine eşlik etmektir.[2] O,  Peygamberden, duasına eşlik etmesini istemiş, O da dua etmeye söz ve­rmiş ve onun da kendisiyle birlikte şöyle demesini istemiştir:

اللهم إني أسألك وأتوجه إليك بنبيك محمد نبي الرحمة

Allah’ım senden istiyorum, rahmet peygam­beri Muhammed ile birlikte sana yö­neliyorum.”

“Nebi” keli­mesinin başındaki bâ harf-i cerri, yanıl­tıcı olabilir. Bu harf “ilsâq” anlamı verir. İlsâq, yapış­tırmak ve bir şeyi öbürünün parçası haline getirmek demektir. Bu se­beple duanın doğru ma­nası yukarıda yazıldığı gibidir.

Aksini düşünmek şu ayete aykırı olur:

“(Ya Muhammed) De ki: Allah’ın dilemesi dışında ben ken­dime bile bir fayda ve zarar verecek durumda değilim.” (A’râf, 7/188)

KAYNAK: Abdulaziz Bayındır, Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 6. Baskı, İstanbul, 2010, s: 22-24.


[1] Tirmizî, Daavât, 119. Hadis no 3578. Tirmizi hadisin sonuna şu notu düşmüştür: “Bu hasen, sahih, ga­rib bir hadistir. Hadisi sadece bu vecih­ten biliyoruz, Hatmî’li Ebu Cafer hadisinden.

İbn Mace, İkâmet’us-salât (hacet namazı), 189, no 1385; Ah­med b. Hanbel, c. IV s.138.

[2]  الشفاعة: الإنضمام إلى آخر ناصرا له وسائلا عنه Rağıb el-İsfahânî, el-Müfredât, Safvân Adnan Davudî’nin tahkikiyle) Dımaşk ve Beyrut 1412/1992, ş-f-a maddesi.

Safer ayında yapılması gereken özel bir ibadet var mıdır?

Bazı gün ve gecelerde kılınması gereken namazlarla ilgili hadisler uydurma hadislerdendir. Mesela Pazar günü ve gecesi, Pazartesi günü ve gecesi ve haftanın diğer gün ve gecelerinde kılınması gereken (sadece bu günlere mahsus) namazlarla ilgili hadisler bunlardandır.

Safer ayına özel namaz, dua vb. ibadetlerle ilgili rivayetlerin aslı yoktur. (M. Kamil Yaşaroğlu, “Safer”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 35, s: 451.)

Siz beş vakit namazınızı eda edin. Bununla birlikte geceleri teheccüd namazına kalkabilirseniz teheccüd namazı kılın. Bunun dışında “Falanca gün veya gecede şu kadar rekât namaz kılınması gerekir.” gibi söz veya bilgilere de itibar etmeyiniz.

“Bu ayda şöyle ibadetler yapılmalıdır” diyenlere delil sorarsanız kafanız karışmaz. Zira ibadetler ancak ve ancak nass ile yani ayet ve sahih hadis ile sabit olur.

Safer ayının uğursuzluk getireceğine dair olan inancın da bir kaynağı yoktur. Safer ayının diğer aylardan hiçbir farkı yoktur. Bununla ilgili cevabımızı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/safer-ayinda-yapilan-evlilikler-kisa-olur-diyorlar-dogru-mu.html

Kur’an’ı belden aşağıda tutmayı yasaklayan bir ayet veya hadis var mıdır?

Kur’an-ı Kerim’i göbek altında tutmayı, yere koymayı yasaklayan bir ayet veya bir hadis bulunmamaktadır. Fakat toplumumuzda Kur’ân, ekmek vs. gibi şeyleri göbek altında tutmak, onlara saygı açısından hoş görülmez ki bu, yanlış bir davranış değildir.

Kur’ân’a karşı asıl saygı onu okumak, anlamını kafaya yerleştirmek ve yüklenen görevleri yerine getirmektir.  Bunu yapmadıktan sonra ne yaparsak yapalım, Kur’ân’a karşı görevimizi yapmış olmayız.

Kur’an’ın nasıl okunması gerektiğine dair aşağıdaki linkte bulunan yazıyı okumanızı tavsiye ederiz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kurani-nasil-okumaliyiz.html

Ahir zamanda kocakarı imanı gibi mi iman etmek gerekiyor?

Ulaşabildiğimiz tüm hadis kaynaklarında “îmânu’l-acûze” yani “kocakarı imanı” gibi bir tabire rastlayamadık.

Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde nasıl inanmamız gerektiğini beyan etmiştir. İmanımızın bizi dünya ve ahiret mutluluğuna ulaştıracak şekilde olması için Allah’ın koyduğu ölçülere uygun olması gerekir. İlgili ayetlerin biri şöyledir:

“Müminler o kimselerdir ki Allah anılınca yürekleri titrer, Allah’ın ayetleri okununca, o ayetler onların imanlarını artırır ve yalnız Rablerine güvenip dayanırlar.

Namazlarını kılar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden hayra harcarlar.

Gerçek müminler işte onlardır.  Onlar için Rableri katında dereceler, bağışlanma ve değerli rızık vardır.” (Enfâl, 8/2-4).

İslam dininde bilginin önemini anlamak için vahyin ilk olarak “oku” emri ile başlamasının hikmetini düşünmek yeterlidir.  Ayrıca Allah Teâlâ, bilgili kişilerin derecesinin yüksek kıldığını beyan buyurmuştur. Bir ayet şöyledir:

“Allah, sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltir.” (Mücâdele, 58/11).

İnsanın bilinçli olarak inanması gerekir. İmanda şüphesizlik yani kesinlik şarttır. Bilinçsiz, körü körüne inanmanın dinimizde yeri yoktur. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

“Müminler ancak Allah’a ve Resulüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.” (Hucurât, 49 / 15).

İnanan insanın çok derin araştırmalar yapmasa da neye ve niçin inandığının farkını varması yeterlidir. Elbette iman konusunda bilgi çok önemlidir. Ancak İslam’ın genel ilkelerini kabul ettikten sonra Allah’a teslimiyet gerekir. Başka bir deyişle inanmanızı gerektiren delillere ikna olduysanız emirlerin hikmetine vakıf olmanız şart değildir. Şer’î bir emri yerine getirme konusunda “Bunun ne hikmeti var, bana ne yarar getirir?” şeklinde sorgulama yapmadan “Allah böyle emretmiş, imanım gereği yerine getirmem gerekir.” Demek gerekir İşte bu, İslam’dır. Allah şöyle buyuruyor:

“Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Resulüne davet edildiklerinde müminlerin sözü ancak ‘İşittik ve itaat ettik.’ demeleridir. İşte asıl kurtuluşa erenler bunlardır.” (Nûr, 24 /51).

“Bedevîler ‘İnandık.’ dediler. De ki: ‘Siz iman etmediniz; ama ‘Boyun eğdik.’ deyin. Henüz iman tam olarak kalplerinize yerleşmedi. Eğer Allah’a ve elçisine itaat ederseniz Allah işlerinizden hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü Allah çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.” (Hucurât, 49/14).

Mehmet RUZİBAKİ

Benzer soru-cevaplar için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/imanimiz-akilla-mi-olmalidir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/suphenin-iman-karsisindaki-konumu-nedir.html

Allah Teâlâ bazı insanların kâfir olarak ölmelerini mi istiyor?

Bahsettiğiniz ayetler münafıklarla ilgilidir ve ortak mealleri şöyledir:

“Onların ne malları seni imrendirsin ne de evlatları. Allah ister ki yaşadıkları bu hayatta bunlar sebebiyle onlara azap etsin ve ruhları, üzüntü içinde kâfir olarak çıksın.” (Tevbe, 9/55 ve 85)

Bu, Allah Teâlâ’nın koyduğu kuraldır. Şartları değiştirmek için çaba göstermezlerse bu kural işler. Ama tevbe kapısı da daima açıktır; dönüş yapmak isteyen dönebilir.

Aşağıdaki ayetlerden bunu anlayabiliriz.

“İnandıktan sonra kâfir olan bir topluma, Allah hiç dirlik ve düzenlik verir mi? Bunlar, kendilerine açık belgeler gelince o Elçi’nin doğru olduğuna şahit olmuş kimselerdir. Allah yanlışlar içinde olan bir topluluğu yola getirmez.

Onlar var ya onların cezası Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lanetidir. Sürekli o lanet içinde kalırlar. Sıkıntıları hafifletilmez; onlara göz de açtırılmaz. Olup bitenden sonra tevbe edip durumunu düzeltmiş olanlar başka. Çünkü Allah çok bağışlar ve ikramı boldur.” (Âl-i İmrân, 3/86-89)

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/allah-teala-insanlari-yoldan-cikarmak-ister-mi.html

Kendi isteği ile işten ayrılanların işsizlik maaşı almaları caiz olur mu?

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kendi isteği ile işten çıkanlara değil, işini kaybedenlere maaş vereceğini belirtiyor. Kendi isteği ile işten ayrılıp işveren tarafından çıkarılmış gibi görünerek işsizlik maaşı almak caiz değildir. Bu durumda alınacak para haram olur.

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/sigortasiz-calisip-issizlik-maasi-almak-caiz-midir.html