Blog
Kurbanlık hayvan satan kişinin Müslüman olması şart değildir. Önemli olan, sattığı hayvanın kurbanlık olmaya elverişli olması ve kurban ortaklarının hepsinin ibadet niyeti taşımasıdır. Buna dikkat edildikten sonra dini kimliğine bakılmaksızın herkesten kurbanlık hayvan satın alınabilir.
Kurban kesen kişi kestiği kurbanın etinden yiyebilir, bakmakla yükümlü olduğu ailesine yedirebilir. Bunun yanı sıra bir kısmını maddi durumlarına bakmaksızın akrabasına ve konu komşusuna, bir kısmını da kurban kesemeyen ve muhtaç durumda olan insanlara ikram eder. Bununla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Sizin için bedence gelişmiş kurbanlık hayvanları Allah’a kulluğun simgelerinden yaptık. Onlarda sizin için fayda vardır. Sıra sıra dururlarken üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları yere yapıştığı zaman onlardan hem siz yiyin hem kendi halinden memnun olana ve hem de isteyene yedirin. Onları bu şekilde sizin hizmetinize verdik ki görevlerinizi yerine getiresiniz.” (Hac, 22/36)
İşte bu ayetten dolayı kurban etlerinin üç kısma ayrılması; bir bölümünün kurbanı kesende kalması, bir bölümünün eşe dosta, diğer bölümünün de fakirlere verilmesi müstehap kabul edilmiştir. Fakat kurban kesen kişinin ailesinin kalabalık olması ve maddi durumlarının iyi olmaması durumunda etin az bir kısmını dağıtıp geri kalanını ev halkı için ayırmasında bir sakınca yoktur. Bu durumda olanların etin tamamını kendileri için ayırması da yasak olmamakla birlikte yardımlaşma ve dayanışma ruhunun tamamen yok olmaması için en azından bir kısmının muhtaç durumda olan insanlara dağıtılmasında fayda vardır.
Allah Teâlâ, İbrahim Aleyhisselâma hac ibadetini emrederken şöyle buyurmuştur:
“İnsanların içinde o haccı ilan et ki yürüyerek ve bitkin binekler üzerinde bütün derin vadilerden geçerek sana gelsinler.
Gelsinler de kendi menfaatlerini görsünler; belli günlerde de Allah’ın onlara rızık olarak verdiği hayvanlardan en’âm (koyun, keçi, sığır ve deve) üzerine Allah’ın adını ansınlar. Onlardan hem siz yiyin hem de darda olan yoksula yedirin.” (Hac 22/27–28)
İşte bu ayete göre, hacca gitmiş olanlar normal zamanda ikamet ettikleri yerde kesmeleri gereken kurbanı hac zamanında Mekke’de (Mina’da) keseceklerdir. Fakat maddi imkanları olmayanlar tabii ki bu ibadetten sorumlu olmazlar.
Ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/hac-kurbani-ile-kurban-bayrami-kurbani-ayri-seyler-midir.html
Evet, Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm’ın böyle bir duası vardır. O’nun şöyle dua ettiği rivayet edilir:
اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ وَأَعُوذُ بِمُعَافَاتِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْكَ
“Allah’ım! Gazabından rızana, cezandan affına ve senden yine sana sığınırım…” (Müslim, Salât, 222 (486)
Allah’ın kulları olarak yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımızdan ve yapmamamız gerektiği halde yaptıklarımızdan dolayı Allah’ın gazabını/cezasını hak etmekteyiz. Cenâb-ı Hakk’ın bu gazabından bizi kurtarabilecek olan hiçbir şey/kimse/makam da yoktur. Bu durumda sadece O’nun engin merhametine sığınarak bizi affedip bağışlamasını isteyebiliriz. İşte O’ndan yine O’na sığınmamız böyle olur.
Nebîmiz, Mekke hayatı boyunca tek eşliydi. Medine’de aldığı eşlerin her birinin farklı gerekçesi vardır. Mesela Aişe Validemiz gibi genç olanlar, onun en yakın öğrencisi gibi dini öğrenmiş ve insanlara öğretmişlerdir. Zeynep Validemiz ile evlenmesi, sırf evlatlık konusunun tamamen tarihe karışması içindir. Cüveyriye Validemiz ile evlenmesi, onun bütün kabilesinin Müslüman olmasına yol açarken esirlerle nasıl evlenileceği konusunda da insanlar örnek olmuştur. Bunlar tek tek incelendiğinde her birinin farklı bir sebebi olduğu ortaya çıkar.
Diyanet İslam Ansiklopedisi’nde konuyla ilgili şu bilgiler yer almaktadır:
“Çok evlilik konusunda Hz. Peygamber’in özel bir durumu olduğu şüphesizdir. Onun hayatının sonlarına doğru dokuz hanımı bir nikâh altında toplamış olması, bazı araştırmacılar tarafından dünyevî zevklere düşkünlükle yorumlanmak istenmiş ve konuyla ilgili bazı iddialar ileri sürülmüştür. Kendisinden önceki birçok peygamberin uygulamalarına, yaşadığı dönemle içinde bulunduğu çevrenin geleneklerine uyarak birden fazla kadınla evlenen ve evlât sahibi olan Hz. Peygamber’in çok evlilik sebeplerini şöylece özetlemek mümkündür:
1. Hz. Peygamber’in ilk evliliği, kendisi yirmi beş yaşında iken kırk yaşında olan ve yetimleri bulunan dul bir kadınla olmuştur. Hz. Hatice ile olan bu beraberliği yirmi beş yıl sürmüş, hayatının bu zinde döneminde başka bir kadınla evlenmemiştir. Onun vefatının ardından birkaç yıl yalnız yaşadıktan sonra elli beş yaşında bir dul olan Sevde ile evlenmiştir. Daha sonra da Hz. Âişe dışında evlendiği kadınların hepsi duldu. Bütün gençlik ve olgunluk çağını kendisinden on beş yaş büyük dul bir kadınla geçiren Hz. Peygamber’in evliliklerini beşerî zevklerini tatmin için yaptığını söylemek mümkün değildir.
2. Çok evliliği dört kadınla sınırlandıran âyet nâzil olduğunda Hz. Peygamber dokuz hanımla evli bulunuyordu. Âyet gereği, dörtten fazla hanımla evli olanlar dört tanesini seçmek zorundaydı. Bu durumda kocalarından ayrılan kadınların başka erkeklerle evlenmeleri mümkün olduğu halde Hz. Peygamber’in eşleri müminlerin anneleri sayıldığından boşanmaları halinde başkalarıyla evlenmeleri söz konusu değildi (bk. el-Ahzâb 33/53). Bu sebeple Resûl-i Ekrem’e has bir ruhsat olmak üzere hanımlarını nikâhı altında tutmasına izin verilmiştir.
3. Son peygamberin getirdiği yeni vahiy şüphesiz erkekler kadar kadınları da ilgilendiriyordu. Kadınlara yönelik tebliğlerde Hz. Peygamber’in hanımları eğitici ve öğretici görevi ifa ediyorlardı. Özellikle kadınlara has olup erkeğe sormaktan kaçınacakları şeyler hususunda Resûl-i Ekrem’in hanımları birer ilim ve fetva mercii olarak hizmet görüyordu. Bu alanda Hz. Âişe’nin özel bir yerinin olduğu bilinmektedir. Hz. Âişe Resûlullah’ın ölümünden sonra her yaştan insanların, bilhassa kadınların rahatlıkla başvurdukları bir merci olmuştur. Kendisine uzak bölgelerden bazı kişiler de mektupla başvurarak sorular yöneltirlerdi. Hz. Âişe bunlara yazılı olarak cevap verirdi.
4. Bu genel amaç ve sebeplerin dışında Hz. Peygamber’in, eşlerinin hemen her biriyle ilgili özel evlenme sebepleri de bulunmaktadır. Bunlar arasında, kocasının ölümü üzerine dul ve desteksiz kalan ve İslâm’a bağlılıkta sebat eden sahâbî kadınları himayesine alma, onları ödüllendirme (meselâ Sevde bint Zem‘a, Zeyneb bint Huzeyme, Hind bint Ebû Ümeyye), Araplar’ın içinde yerleşmiş yanlış anlayışları değiştirmede fiilen öncülük etme (meselâ Zeyneb bint Cahş), ashabın ileri gelenleriyle, köklü Arap kabileleri ve komşu topluluklarla akrabalık kurarak İslâm toplumunun bütünleşmesini sağlama (meselâ Hafsa bint Ömer b. Hattâb, Ümmü Habîbe bint Ebû Süfyân, Safiyye bint Huyey) gibi amaç ve sebepler sayılabilir.” (Kevser Kâmil Ali – Salim Öğüt, “Çok Evlilik”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 8, s. 368)
Bakara sûresi 196. ayette hac zamanı yapılan umreden bahsedilmektedir. Hac yapmaya gidip de hac zamanı gelinceye kadar umre yapanlar “hedy” (hacının yanında getirdiği kurbanlık hayvan) keserler. Fakat hac zamanı dışında yapılan umreden dolayı kurban kesilmesi gerekmez. Yani kısacası “umre kurbanı” diye bir şey yoktur.
Bakara sûresi 196. ayetin ilgili kısmı mealen şöyledir:
“… Güven içinde olursanız hacca kadar umreden yararlanan kişi, kolayında olan bir “hedy” keser. Bulamayan, üç gün hacda, yedi gün de geri döndüğünde oruç tutar. Toplamı on gün eder. Bu, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah’tan çekinerek kendinizi koruyun. Bilin ki Allah, vereceği sevap ile yapılan iş arasında sıkı bir bağ kurar.”
Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki de tıklayın:
Allah’ın vermiş olduğu bir nimete, kulun teşekkür etmesi gayet normal bir davranıştır. Bu teşekkür makbul bir ibadet tarzı olabilir. Bunun için kurban da kesebilirsiniz, namaz da kılabilirsiniz, sadaka da verebilirsiniz. Eğer kurban keserseniz bundan fakirlere, konu komşuya verebileceğiniz gibi kendiniz ve aileniz de yiyebilirsiniz.
Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/yeni-bir-araba-alininca-kurban-kesmek-sart-midir.html
www.fetva.net/yazili-fetvalar/sukur-kurbaninin-etinden-ben-ve-cocuklarim-yiyebilir-miyiz.html
Hayır, bunun bir aslı yoktur. Büyükbaş bir hayvan en az bir, en fazla yedi kişi tarafından kurban edilebilir. 2, 3, 4, 5 veya 6 kişi de kurbana ortak olabilir. Mutlaka 7 ortak olması şart olmadığı gibi çift sayıda da ortak olabilir. Bunda hiçbir sakınca yoktur.
Kurban ortaklığı ile ilgili olarak aşağıdaki linkte bulunan soru-cevabı da okumanızı tavsiye ederiz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/buyukbas-hayvanlari-yediden-fazla-kisi-ortak-olarak-kesebilir-mi.html
Sorunuzdan anlaşıldığına göre borç için belli bir para birimi ve ödeme tarihi belirlenmemiş. Bu durumda normal şartlarda borcun, alındığı para birimi üzerinden ve alındığı miktarla ödenmesi gerekir. Fakat borcun ödenme zamanı geldiğinde veya ödenmesi gecikmişse (mesela bir yıl gibi) bu durumda sadece alınan meblağ değil, o meblağın değer kaybı da hesaplanıp verilmelidir. Bunun için her bir borcun alındığı tarihten ödenme gününe kadar geçen sürede gerçekleşen enflasyon farkı hesaplanarak bugünkü değeri bulunur ve o meblağda bir paranın ödenmesi gerekir.
Şayet taraflar rıza gösterirlerse alınan borç meblağları altın ve başka bir para/mala da endekslenip bugünkü değeri hesaplanabilir.
Borçlanmalarda ve borç ödemelerinde nelere dikkat edilmesi gerektiğine dair ayrıntılı bilgilere aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/tl-olarak-borc-verip-dolar-veya-altin-olarak-geri-almak-caiz-mi.html
İsim olarak “Gök rengi, mavi, maviye çalar renk, mavimsi”; sıfat olarak ise “Mavi renkte olan”, “Gökle ilgili, semavi” ve “Güzel, hoşa giden” anlamlarına gelen Gökçe isminin kız çocuklarına isim olarak konulmasında dinen bir sakınca yoktur.