Blog
Enfâl sûresi 64. ayetteki “Ey Nebî! Allah, sana da sana tabi olan mü’minlere de yeter!” ifadesi genel manada mutlak bir tabiiyeti değil, askeri manada tabiiyeti ifade eder. Bunu maddeler halinde izah etmeye çalışalım:
1. Bu bir hüküm/inşâ cümlesi değil, haber cümlesidir. Yani Nebî’nin yanında bulunan asker sayısının (ki Nebî aynı zamanda ülülemr ve komutandır) savaşmak için yeterli olduğu haber verilmektedir.
2. İlgili ayetler (Enfâl, 8/60-66) okunduğu (siyak-sibaka/bağlama dikkat edildiği) zaman görüleceği üzere, konu tümüyle savaştır ve Nebî’ye askeri olarak tabi olan müminlerin (asker sayısının) Allah’ın yardımı sayesinde yeterli olduğu/olacağı haber verilmektedir. Yeter ki savaş için gerekli hazırlığı yapsınlar ve iyi motive olsunlar.
3. Nebî’ye askeri olarak tabi olan bu müminler ayette “mü’minîne” ifadesi ile değil, “mü’minlerin bir bölümü, bir grup mü’min” manasına gelen “mine’l-mü’minîne” ifadesi ile yer almaktadır. Demek ki Nebî’nin yanında bulunan (askeri olarak ona tabi olan) müminler, müminlerin tümü değil, bir bölümüdür. Eğer bu ayette tüm müminleri bağlayan genel bir ittibadan bahsedilmiş olsa idi –bir grup müminden değil- tüm müminlerden bahsedilmiş olurdu. Ama öyle olmadı.
4. Nebî ve beraberindeki Ashâb, Kur’an’daki en şiddetli ikazı esirler/savaş konusunda Enfâl 67. ayette almışlardır. Yani Enfâl 64’ten 3 ayet sonra… Eğer müminler Enfâl 64. ayet ile “Nebî’ye tabi olun” emri almış olsalardı Nebî ile birlikte hareket ettikleri (Nebî’ye tabi oldukları) için -3 ayet sonra- böyle bir ikaza ve hatta azap tehdidine muhatap olmazlardı. Ama oldular! Çünkü Enfâl 64 veya başka bir ayet ile böyle bir emir almadılar. Allah, Nebî ve ona askeri olarak tabi olan müminleri Enfâl 67. ayet ile ikaz ettiğine göre Enfâl 64 ile “Nebî’ye tabi olun” emrini vermiş olamaz. Yani Enfâl 64. ayetteki tabiiyetin genel manada bir tabiiyeti (ittiba emrini) ifade etmesi mümkün değildir.
5. Nebî’ye askeri olarak tabi olan bu müminlerin (Ashabın) Nebî ile tartıştıkları ayetle sabittir (Enfâl, 8/5-6). Üstelik bu tartışma da askeri konudadır. Eğer Nebî’ye mutlak manada bir ittiba emri var olsa idi -Nisâ, 4/95 ve Tevbe, 9/88,100. ayetlerde olduğu gibi- ayetlerde cennetle müjdelenen ve derece bakımından diğer müminlerden üstün tutulan bu müminler Nebî ile tartışmazdı. Ama tartıştılar!
6. Aynı durum Nebî ile tartışan/mücadele eden kadın (Mücâdele, 58/1) ve Nebî’ye hile yapan Nebî eşleri (Tahrîm, 66/4-5) için de söylenebilir.
7. Netice itibari ile Enfâl 64. ayetteki “Nebî’ye tabi olan mü’minler” ifadesi şu ayetteki “muhacir ve ensara tabi olanlar” ifadesi gibidir:
“Muhacir ve ensarın öncüleri ile güzellikle onlara tabi olanlar (var ya); Allah onlardan razı olmuştur…” (Tevbe, 9/100)
Görüldüğü üzere muhacir ve ensara tabi olanlar Allah’ın rızasını kazanmışlardır. Allah rızası ise en büyük mertebedir (Tevbe, 9/72). Ama bugüne kadar hiç kimse Tevbe 100. ayete dayanarak Kur’an’ın muhacirlere tabi olmayı emrettiğini söylememiştir. Çünkü böyle bir şey söylenemez. Niçin? Çünkü bu ayet, tüm muhacirlere tabi olmayı emreden genel bir hüküm ayeti değil, muhacir ve ensara tabi olanların (yani onlarla birlikte hareket edenlerin, onlara yardımcı olanların) faziletini bildiren özel bir haber ayetidir. Dolayısıyla Tevbe 100. ayete dayanarak Kur’an’ın muhacirlere tabi olmayı emrettiği söylenemeyeceği gibi benzer nitelikteki Enfâl 64. ayete dayanarak Kur’an’ın Nebi’ye tabi olmayı emrettiği de söylenemez.
8. Zira Kur’an, Nebî ile biatlaşan kadınlara bile isyan yasağını maruf işlerle sınırlamış ve Nebî’ye karşı mutlak itaati şart koşmamıştır (Mümtehine, 60/12). Bu kadınlara Nebî’nin maruf olmayan işlerinde isyan hakkı tanınmıştır (üstelik onlar Nebî’nin siyasi otoritesini/ülülemirliği kabul etmişlerdi, yani Nisâ sûresi 59. ayet kapsamında ona itaat ile yükümlü idiler).
Konu hakkında ayrıntılı bilgi için lütfen bkz:
Zeki Bayraktar, Kur’an ve Sünnet Ama Hangi Sünnet, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016.
Nebî ve resûl kavramları ile ilgili olarak aşağıdaki linkte yer alan cevabımızı da okumanızı tavsiye ederiz:
Mahiyetinin ne olduğu, hangi iktisadi ihtiyaca cevap verdiği, herhangi bir olumsuz durumda muhatabın kim olduğu, bugün bahsedilen güvenceler yarın ihlal edildiğinde kime ne gibi müeyyidelerin ve kim tarafından uygulanacağı, para ise bunu ihraç yetkisinin hangi hakka dayanılarak ve kimden alındığı vs. gibi meçhul olan bu tür finansal araçlara yatırım yapmak şu an itibarıyla doğru değildir. Dolayısıyla bu bahsedilen sorulara haklı ve mantıklı cevaplar verilmedikçe yatırım caiz olmaz.
Daha ayrıntılı bilgi ve açıklamalar için lütfen aşağıdaki videoyu izleyiniz:
Ev sahibi olmak veya olmamak tek başına zenginlik ya da fakirlik göstergesi değildir. Kendisine ait bir evi olmayan nice zenginler bulunduğu gibi ev sahibi olup da yiyecek bir lokma ekmeğe muhtaç nice fakir fukara da vardır.
Dinimize göre zengin, aslî/zaruri ihtiyaçları haricinde nisap miktarı mala sahip olan kişidir. Nisap da 85 gr altın veya 595 gr gümüş ya da buna denk para veyahut ticaret malına sahip olmaktır. Yani yiyecek, giyecek, yakacak, eğitim giderleri vs. gibi zaruri ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra kıyıda köşede birikmiş nisap miktarı altını, gümüşü, parası, malı olan kişiler dinen zengin sayılırlar ve onlar artık zekât vermekle yükümlü tutulurlar.
Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:
www.fetva.net/zekat-fitre-yazili-fetvalar/kirada-oturanlarin-zekat-vermesi-gerekir-mi-2.html