Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Evleneceklerini herkese duyuran kişiler birlikte yaşayabilirler mi?

Bir kadınla erkeğin evleneceklerini duyurmaları evlenmiş oldukları anlamına gelmez. İlerisinde evlenmeye karar verdiklerini gösterir, o kadar. Ne zaman evlilik akdini yerine getirirlersa o zaman evlenmiş sayılırlar.

Nikâhta velinin şart kılınmış olması, nikâhın hukuki olarak denetlenmesi demektir. Bugün için nikâhın hukuki denetimi yetkili makamlarca yapılmaktadır. Bu açıdan kıyılacak olan nikâhın yetkili makam olan Nikâh Dairesi tarafından denetlenmesi gerekir.

İkincisi, mehir nikâhın şartlarından değil; sonuçlarındandır. Yani nikâh esnasında mehir belirlenmese bile nikâh geçerli olur. Bu takdirde mehir hakkı kendiliğinden doğar. Bu şekilde kendiliğinden doğan mehire mehr-i misil denir. Bunun miktarı ve ödeme şekli, o kadına denk sayılan diğer bir kadının aldığı mehire bakılarak tespit edilir.

Daha ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/resmi-nikah-dini-nikah.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/imam-nikahinin-sartlari-nelerdir.html

 

İbrahim aleyhisselâm hangi oğlunu kurban etmek istedi?

Hz. İbrahim’in kurban etmesi emredilen çocuğunun kim olduğu konusunda İslam âlimleri arasında bir ittifak yoktur. Bir kısmı bunun İsmail aleyhisselâm olduğunu söylerken bir kısmı ise İshak aleyhisselâm olduğunu söylemişlerdir. Her iki grubun delillerine yer verip “hangisinin kurban edilmek istendiğini en iyi Allah bilir” deyip herhangi bir görüşe meyledemeyenler de vardır.

Yahudilerin de Müslümanların da ittifakla kabul ettiklerine göre İbrahim aleyhisselâmın ilk oğlu İsmail’dir. Sâffât sûresinin 100. ayetinde İbrahim aleyhisselâmın “Rabbim, bana salihlerden olacak bir evlat nasip eyle” şeklindeki duasına yer verildikten sonra 101. ayette bu duasının kabul edildiği ve kendisine yumuşak başlı, uysal (halim) bir çocuk bahşedildiği belirtilmiştir. Buradan, İbrahim aleyhisselâmın daha önce hiç çocuğunun olmadığı anlaşılmaktadır. Öyleyse duasına karşılık kendisine ihsan edilen çocuk İsmail aleyhisselâmdır. Daha sonra 102. ve devamı olan ayetlerde bu çocuğun kurban edilmesi ve neticesinde hem çocuğun hem de İbrahim aleyhisselâmın imtihanı başarı ile geçtikleri anlatılmıştır. Demek ki İbrahim aleyhisselâmın rüyasında kurban etmesi emredilen oğlu, ilk oğlu İsmail’dir. Zaten o ayetlerin hemen devamında yer alan 112. ayette İbrahim’e ikinci bir müjde olarak ileride peygamber olacak olan ikinci oğlu İshak da müjdelenmiştir.

Bir de şuna dikkat etmek gerekir. Allah Teâlâ İbrahim aleyhisselâma, yaşı bir hayli ilerlemiş ve kısır olan eşi Sare validemizden bir çocuğu olacağı müjdesini verirken çocuğu “bilgin bir çocuk (ğulâmin alîm)” olarak nitelemiştir. (Bkz: Hicr, 15/53; Zariyat, 51/28) İbrahim’in Sare validemizden olan bu çocuğunun İshak aleyhisselâm olduğu konusunda da hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Fakat yukarıda da görüldüğü gibi kurban edilmesi emredilen çocuk için “halim selim bir çocuk (ğulâmin halîm)” nitelemesi yapılmıştır. Nitekim bu çocuk babasının kendisini kurban edeceğini duyduğunda bu duruma “Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın”(Sâffât, 37/102) şeklinde karşılık vererek kendisi için verilen halimlik vasfını ispat etmiştir.

Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izlemenizi tavsiye ederiz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/hz-ibrahimin-kurban-etmek-istedigi-oglu-hz-ismail-mi-hz-ishak-mi.html

İmam nikahı kıyıldıktan sonra boşanma olursa mehir verilir mi?

Eğer bu nikâhtan kızın ailesinin haberi ve izni yoksa (ve cinsel birliktelik gerçekleşmemişse) nikâh geçersiz olduğu için herhangi bir mehir ödenmesi gerekmez. Fakat ailesinin izni dâhilinde kıyılmış ve mehir belirlenmişse resmi nikâh olmasa da belirlenen mehirin yarısının verilmesi gerekir. Henüz mehir belirlenmeden boşanma olursa o zaman erkeğin, kıza yararlanacağı bir mal vermesi gerekir. 

 İlgili ayetler şöyledir:

 “Kadınları, mehirlerini belirleyinceye kadar el sürmeden boşarsanız, bunun size günahı yoktur. Onlara yararlanacakları bir şey verin. İmkânı olan, gücü ölçüsünde, darlık içinde olan da gücü ölçüsünde, marufa uygun olarak, onları yararlandırsın. Bu, güzel davrananlar üzerine bir borçtur.

 Kadınları, mehirlerini belirledikten sonra, el sürmeden boşarsanız, belirlediğiniz mehrin yarısı gerekir; kadınlar veya nikâh düğümü elinde olan taraf hakkından vazgeçerse başka. Sizin vazgeçmeniz, korunmak için daha uygundur. Aranızdaki üstünlüğü unutmayın. Allah yaptığınız her şeyi görür.” (Bakara, 2/236-237) 

Radyo, televizyon ve cd’den Kur’an dinlemek hatim yerine geçer mi?

Kur’an’ı okuyanlar okuma sevabı alırlar, dinleyenler ise dinleme sevabı alırlar. Fakat Kur’an okumada asıl olan hiçbir şey anlamadan hatim indirmek değil; onu anlamaya ve yaşamaya çalışmaktır. Kur’an’a bu şekilde yaklaşanlar çok sevap alırlar. Bir kasetten, cd’den Kur’an dinleyecekseniz mealli olanlardan dinleyin. Yani önce ayetin Arapçasını, ardından Türkçe mealini… Böylece yavaş yavaş Kur’an’ı anlamaya başlarsınız.

Kur’an dinlerken tahiyyattaki gibi oturmak gerekmez. Önemli olan o anda başka bir şeyle uğraşmıyor olmanızdır. Kur’an dinleyecekseniz okunan ayetlere yoğunlaşmanız gerekir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Kur’ân okunduğu zaman onu dinleyin ve susun; belki ikram görürsünüz.” (A’raf, 7/204)

Daha geniş bilgi için aşağıdaki linklerde yer alan yazılara da müracaat edebilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kurani-arapca-olarak-mi-okumak-daha-iyi-yoksa-mealinden-okumak-mi.html

www.suleymaniyevakfi.org/ramazan/ramazan-ve-kuran.html

NOT: Mealli Kur’an hatmi için www.kurandersi.com/ sitemizden yardım alabilirsiniz. Oradan bilgisayarınıza, cep telefonunuza, MP3’e meal indirebilir veya site üzerinden dinleyebilirsiniz.

Bir Müslüman meslek olarak mankenlik yapabilir mi?

Bir Müslüman erkek veya bayan sadece Allah’ın helal kıldığı şekilde para kazanmak zorundadır. Buna göre bir Müslüman kumar oynayarak ve oynatarak, içki, domuz vs. satarak para kazanamayacağı gibi başkaları için açması yasak olan avret bölgelerini açarak da para kazanamaz! Bu, haramdır.

Bu yüzden size gelen teklifi ve ailenizin endişelerini helal-haram açısından düşünerek karar vermelisiniz. Helal yollardan kazanma fırsatı varken Allah’ın yasakladığı yollardan para kazanmayı asla düşünmeyin. Ama avret bölgelerinizi açmadan ve açanlarla birlikte olmadan çalışabileceğiniz bir işi yapabilirsiniz.  

Aşure günü alışveriş yapmak bereketi artırır mı?

Aşure günü alışveriş yapmanın bereket getireceğine, o gün gusül abdesti alanların bir yıl boyunca hasta olmayacağına dair herhangi bir ayet, hadis, sahabe veya tabiin uygulaması bulunmamaktadır. Bunlar halk arasında yaygın; ama herhangi bir mesnedi olmayan inanışlardır. Herhangi bir dini değerleri yoktur.

Beyhakî ve Taberânî’de Aşure günü ailesine karşı cömert olanlara Allah’ın da yıl boyu cömert davranacağına dair bir hadis rivayet edilmektedir. Bu rivayetin tüm senetleri zayıf yollarla nakledilmiştir. İmam Suyûtî, “bu zayıf yolların hepsi birbirini destekler ve hadisi kuvvetlendirir” dese de İmam Zerkeşî bu rivayet hakkında “aslı yoktur, bu söz Muhammed b. el-Münteşir’e aittir.” demiştir. (Bkz: Aliyyu’l-Kârî, el-Esrâru’l-Merfûa, s: 345-346, hadis no: 532; Sehâvî, Mekâsıdü’l-Hasene, s: 504-505, hadis no: 1193; Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, c: 2, s: 283-284, hadis no: 2642)

Zayıf da olsa nakledilen bu hadisten aşure gününde alışveriş yapmanın bereket getireceği sonucuna varılamaz.

Benzer bir rivayet de şöyledir:

“Allah İsrailoğullarına senede bir gün oruç tutmayı emretti ki o gün Aşure günüdür. O da Muharrem’in onuncu günüdür. O günü oruç tutun ve ailenize karşı cömert olun. Çünkü o gün Allah Âdem’in tevbesini kabul etmiştir.”

Bu rivayet ise uydurmadır. (Bkz: Şevkânî, Fevâidü’l-Mecmûa, s: 96, hadis no: 283)

Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin “Âşûrâ” maddesinde şu bilgiler yer almaktadır:

“Âşûrâda oruç tutmanın fazileti konu­sunda sahih hadislerin bulunmasına kar­şılık o gün yıkanmak, gözlere sürme çek­mek, süslenmek, kına yakmak, bayram­laşmak, hububat karışımı aş (aşure) pi­şirmek, sadaka vermek, mescidleri ziya­ret etmek, kurban kesmek gibi fiiller hakkında sahih bir rivayete rastlanma­mıştır. Hadis olduğu öne sürülen metin­lerin birçoğunun gerçekte hadis olmayıp Câhiliye âdetlerine ve Yahudi gelenekle­rine dayanması kuvvetle muhtemeldir. Zira bu âdetleri Resûlullah’ın ve asha­bının yaptığına dair herhangi bir kayıt yoktur. Meselâ, “Âşûrâ günü sürme çe­ken helak olmaz”, “Âşûrâ günü gusle­den o yıl hasta olmaz” tarzındaki riva­yetler son devir kitaplarında yer almış ve İbn Teymiyye’nin ifadesine göre bu gibi hususlar Ehl-i beyte buğzeden Nâsibîler tarafından uydurulmuştur.” (Yusuf Şevki Yavuz, “Âşûrâ”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 4, s: 25)

www.fetva.net/yazili-fetvalar/asure-gununde-oruc-tutmanin-hukmu-nedir.html

Karısının kendisini aldattığından emin olan koca ne yapmalıdır?

Öncelikle evli bir kadının veya evli bir erkeğin zinasının cezasının taşlanarak öldürülme yani recim olmadığını özellikle belirtmek isteriz. Kur’an ve sünnete göre evli veya bekâr olup olmadığına bakılmaksızın her kim zina ederse onun cezası yüz değnektir. Bu konu hakkında sitemizde bulunan Nesih ve Zina Cezası başlıklı araştırmayı okumalısınız. Yazıya şu linkten ulaşabilirsiniz:

www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/nesih-ve-recim-cezasi.html

Sorunuzun ikinci bölümüne gelince:

Öncelikle kocanın bu konuda oldukça dikkatli olması gerekir. Zira kişinin kendi eşi hakkında zina iddiasında bulunması oldukça riskli bir iştir ve 4 şahitle ispatlanmadıkça koca iftiracılıkla suçlanır! Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmaktadır:

“ Karılarına zina suçu atan ve kendileri dışında şahitleri olmayanlar… Böyle birinin şahitliği, kesinkes doğru söylediğine dair dört defa Allah’ı şahit tutması ile olur

Beşincisinde, eğer yalan söylüyorsa Allah’ın lanetine uğramayı diler.

Kadından o azabı (el- azâb) giderecek olan şu şekilde dört defa şahitlik etmesidir: Allah şahit, kocası kesinkes yalan söylüyor.

Beşincisinde, eğer doğru söylüyorsa Allah’ın gazabına uğramayı diler.” (Nûr, 24/6-9)

Zinanın tespiti halinde koca, olayı gizlemekle mahkemeye gitme arasında kalır. Mahkemede olayı ispatlasa karısı bundan dolayı hem itibarını kaybeder hem de 100 değnek yer.

Olayı yalnız koca görmüş olur da dört şahitle ispatlayamazsa o zaman liân yaparak evliliğe son verebilir. Liânda kadının kendini korumasına imkân verilir. Ama gerek liân ve gerekse suçun mahkemede şahitle ispatı hem kadın için hem de aile için yıpratıcı olur. Bu sebeple erkek davayı mahkemeye taşımak istemeyebilir. Hatta kimi zaman eşini boşaması bile uygun olmayabilir. Bu durumda kadının yanlış davranışını da kimseye söyleyemez. Çünkü söyler de dört şahitle ispatlayamazsa ya iftira cezası giyer, ya da liân yapmak zorunda kalır.

Başörtüsüz kılınan namazın kabul olmayacağına dair hadis sahih mi?

Ebû Dâvûd’da geçen “Allah, hayız gören bir kadının namazını ancak başörtüsü ile kabul eder” hadisi biri mevsûl (senedinde herhangi bir kopukluk olmayan hadis), diğeri ise mürsel (tâbiîn’den olan ravinin sahabî’yi zikretmeden rivayet ettiği hadis) olmak üzere iki yolla rivayet edilmiştir. (Bkz: Halil Ahmed es-Sehârenfûrî, Bezlu’l-Mechûd fî Halli Ebî Dâvûd, Beyrut, trs, c: 4, s. 305, Bâbu’l-Mer’eti Tusallî bi gayr-i Hımârin)

Hadiste “hayız gören kadın” ifadesi ile “hayız görme çağına ulaşmış kadın” kastedilmiştir. Hadisten “adetli kadınların namaz kılabileceği” şeklinde bir sonuç çıkarılabilmesi için ibarede “hayız gördüğü günlerde” (fî eyyâmi hayzihâ) cümlesinin olması gerekirdi. (Bkz: Hattâbî, Meâlimu’s-Sünen (Sünen-i Ebî Dâvûd ile Birlikte), Salât, 85, 641. hadisin şerhi) Hâlbuki hadiste öyle bir ifade yoktur. Dolayısıyla ifadenin “hayız çağına gelmiş bir kadın” şeklinde anlaşılması gerekir.

NOT: Soruda adı geçen Başörtüsü ve Örtünme başlıklı yazıya aşağıdaki linkten ulaşılabilir:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/basortusu-ve-ortunme.html

Bir erkek, kendi ablasının sütkız kardeşi ile evlenebilir mi?

Kadından emen kız, o kadının süt çocuğu olur. Dolayısıyla onun erkek çocukları ile evlenemez, haramdır. Fakat emen kızın diğer kardeşleri ile emziren kadının hiçbir ilgisi yoktur. Dolayısıyla emen kızın erkek kardeşi, emziren kadının kızı ile evlenebilir.

Evlilikte süt akrabalığı konusunda geniş bilgi için aşağıdaki linklerde yer alan dersimizi izlemenizi tavsiye ederiz:

www.kurandersi.com/konulu-kuran-sohbetleri/2009/sut-akrabaligi-1.html

www.kurandersi.com/konulu-kuran-sohbetleri/2009/sut-akrabaligi-2.html

Doğum günü kutlamak günah mıdır?

“Doğum günü kutlamalarını yapılış amacı ve doğurduğu sonuçları açısından değerlendirmek gerekir. Bu kutlamalarda amaç, bir kişinin doğmuş veya o anda kutlamış olduğu yaşa gelmiş olmasının sevincini çevresi ile paylaşmaktan, bir araya gelip hoşça vakit getirmekten ibaret ise kutlamanın meşru ölçüler içinde yapılması şartıyla makul ve caiz olduğu söylenebilir. Fakat yılbaşı eğlence ve kutlamalarında olduğu gibi, bu tür kutlamaların yabancı kültüre imrenme ve taklit unsurları galip gelirse, kutlamalarda meşru ölçüler dışına çıkılırsa sakıncalı olacağı tabiidir.” (H. Yunus Apaydın, Diyanet İlmihal: II, İslam Ve Toplum, s: 483)

Hz. Peygamber’in kaç hadisi vardır? Hadis sayısında artma var mıdır?

Hadislerin sayısı konusunda doktora yapan ve bunu bir kitap halinde yayınlayan Doç. Dr. Mustafa Karataş,  Peygamberimiz döneminde rivayet sahasında dolaşan hadis sayısının 5.000’den (beş yüz değil, beş bin) fazla olduğunu söylemenin mümkün olmadığı sonucuna varmıştır. Tabii ki bu sayı tekrarsız hadisler için verilmiş bir sayıdır. Karataş, bu sayının tekrarları ile birlikte Kütüb-i Tis’a* denilen meşhur dokuz hadis kitabında 10.000 civarında olduğunu, sahabe ve tabiin sözleri de dâhil tekrarsız toplam hadis sayısının 30.000’i geçmediği kanaatindedir. Daha sonra farklı rivayet veya tekrarlanma suretiyle hadisler artmış ve hicri 3. asırda 1.500.000’e ulaşmıştır. (Mustafa Karataş, Rivayet Tekniği Açısından Hadislerin Artması ve Sayısı, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul, 1998, s: 230-231)

İlk dönemdeki 5.000 hadisi tespit eden ve bunların “sahih”, “zayıf”, “uydurma” şeklinde sınıflandırmasını yapan herhangi bir çalışma olup olmadığını bilmiyoruz.

* Kütüb-i Tis’a: Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, İbn Mace, Nesai, Darimi, Muvatta, Ahmed b. Hanbel.

Abdestte organları peş peşe yıkamanın hükmü nedir?

Abdest organlarının peş peşe yıkanması demek olan müvâlât/vilâ Hanefi ve Şâfiî mezheplerine göre sünnet, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre ise farzdır. (Bkz: Vehbe ez-Zuhaylî, el-Fikhu’l-İslâmî ve Edilletuh, c: 1, s. 233-234) Yani bir organ yıkandıktan sonra başka bir şeyle uğraşmadan hemen diğer organı yıkamak veya mesh etmek gerekir.

Abdesti tarif eden Mâide sûresi 5. ayetten ve konuyla ilgili hadislerden hareketle bunun farz olduğu söylenemez. Fakat yine de başka bir işle uğraşmadan hemen diğer organa geçmek ve daha önce yıkanan organları kurulamayı en sona bırakmak gerekir.

Leasing nedir? Caiz olup olmadığı hakkında bilgi verir misiniz?

Leasing, yani finansal kiralama, bir malı satın alarak ona ihtiyaç duyan kişi ve kuruluşlara kiralamaktır. Bu, faize girmeden yatırım yapma imkânı sağlar. Kiralama ya normal şekilde, ya da mülkiyetin devriyle sonuçlanacak şekilde yapılır.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/leasing-sistemi-nedir-islama-gore-caiz-midir.html

Normal kiralama, kiraya verilen malın, kira müddeti bitiminde geri alınması şeklinde olur. Meselâ bir leasing şirketi, sanayicinin ihtiyaç duyduğu bir fabrika binasını yaptırır veya satın alır, ona 10 yıllığına kiraya verir. Süre sonunda sözleşme yenilenmezse binayı geri alır. Şirketle sanayici arasında bu konuda bir ön sözleşme yapılabilir. Böylece taraflar, karşılıklı taahhüde girmiş olurlar. Bu taahhüt taraflardan birinin diğerini zarara sokmasını önleyecek biçimde yapılabilir. Fabrikanın kurulması için gerekli takım ve tezgâhlar vs. de aynı usulle alınıp kiralanabilir.

Katılım bankalarının ve leasing şirketlerinin yaptığı, mülkiyetin devriyle sonuçlanan kiralamadır. Bu, satış ile kiranın birleşmesinden doğan yeni bir akit sayılmaktadır. Buna göre, kiralanan mal 100 hisse itibar edilirse ilk taksitte bunun 1 hissesinin bedeli, 99 hissesinin kirası alınır. Yani yapılan her ödemenin bir kısmı mal bedeli, bir kısmı da kira bedeli olur. Taksitler ödendikçe kiracının o maldaki payı artar. Bu pay yüzde yüze ulaşınca kiracı, malın sahibi olur.

Bize göre bu, vadeli satıştan başka bir şey değildir. Bu sebeple hukuki ilişkiler, vadeli satışa göre düzenlenmelidir. (KAYNAK: Abdülaziz Bayındır, Ticaret ve Faiz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2007, s: 265-266)

Yaratmak kelimesini kullanmak doğru mu?

İnsanlar bu kelimeyi yoktan var etme anlamında değil de var olana yeniden şekil verme manasında kullanırlarsa bir sakıncası olmaz. Zira Allah’tan başka hiçbir kimse yoktan var edemez. Her şeyin yaratıcısı O’dur. İnsanlar sadece var olanı keşfeder, icat eder ve yeni bir şekil verir. Olana şekil verme anlamında yaratma kelimesi, Kur’an-ı Kerim’de İsa aleyhisselam için de kullanılmıştır. İlgili ayet şöyledir:

“(İsa) elçi olarak gelecek ve şöyle diyecektir: “Size Rabbinizin mucizesi ile geldim. Sizin için çamurdan bir kuş heykeli yaratacağım, sonra ona üfleyeceğim. O, Allah’ın izni ile bir kuş olacaktır. Doğuştan kör ve alaca hastalığına tutulmuş olanları iyileştireceğim. Allah’ın izni ile ölüleri dirilteceğim. Evlerinizde neler yediğinizi ve neleri biriktirdiğinizi size bildireceğim. Bu sizin için tam bir belge olacaktır; eğer inanacaksanız.”  (Âl-i İmran, 3/49)

Ayrıca Mu’minûn suresi 14. ayet ile Sâffât suresinin 125.  ayetlerinde “Allah yaratanların en güzelidir” ifadesi kullanılmıştır. Bu ayetlerde de “halk/yaratma” kelimesi, “olana yeni bir şekil verme” anlamında kullanılmıştır.

Network marketing niçin caiz değil?

Bir ürünün zincirleme ağ sistemi ile pazarlanmasında bir sakınca yoktur. Network marketing denen sistem böyle değildir. Bu sistem, ticaret görüntüsü altında insanları birbirine sömürterek para kazanmaktır.

Network marketingin alışverişe benzeyen tarafları vardır. Onu farklılaştıran, sisteme girenlerin bir mal alıp satmak için değil, bu görüntü altında sisteme sokabileceği yeni kişilerden elde edeceği komisyonlardır. O komisyonlar, sattığı mallardan elde ettiği kâr değildir. Bir hüküm verilirken benzerliklere değil; farklılıklara bakmak gerekir. İki şeyi ayıran, aradaki farklardır. Bir erkekle bir kadının ne kadar çok ortak noktası vardır: Eller, ayaklar, gözler, kulaklar… Ama aradaki birkaç fark birine erkek, diğerine kadın dememizi gerektirmektedir. Bu sistem de alışveriş görüntüsü altında insanları aldatmak, sömürmek ve bu yollarla haksız kazanç elde etmek için kurulmuştur. Bu da dinimize göre haramdır.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/network-marketing-caiz-midir.html

Bu konuda Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın yazdığı bir yazıyı da aşağıdaki linkten okumanızı tavsiye ederiz:

www.yenisafak.com/yazarlar/hayrettinkaraman/network-marketing-19852

EK BİLGİ

Network Marketing hakkında Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun mütalaası şöyledir:

“Network marketing” (internet üzerinden satış) diye adlandırılan sistem belli bir malın satın alınarak ilgili pazarlama şirketine “üye” olunması, her üyenin zincirleme yeni üyeler bulması, bu yolla bir üye/müşteri ağının oluşturulması ve her üyenin, bu ağı oluşturan müşterilerden kendi altında bulunanların ödediği üyelik aidatının (satın aldığı mal karşılığı şirkete ödemiş olduğu paranın) belli bir kısmına sahip olması esasına dayalı olarak işlemektedir.

İlk bakışta sistem, mal pazarlaması esasına dayalı yani temelde bir alım satım işlemine benzer görünmekte ise de sistemin detaylarına inildiğinde haksız kazanca kapı aralayabilecek bir yapının varlığı fark edilmektedir. Şöyle ki;

İlgili şirketin bir ürününü satın alan kişi ilke olarak bu ürünü ihtiyacı olduğu için değil, adı geçen şirkete üye-müşteri olmak ve sonra da bulacağı yeni üye-müşterilerin yapacağı ödemelerden belli bir pay elde etmek için satın almaktadır. Bu kişinin söz konusu payı elde edebilmek için başka üye-müşteriler bulması, bu payın daha da büyümesi için, yeni üye-müşterilerin de başka üye-müşteriler bulması ve bu zincirin sürüp gitmesi gerekmektedir. Görüldüğü üzere sistem görünüşte mal pazarlama gibi ise de aslında yeni üye-müşterilerin yatıracakları sıcak para havuzundan pay alma esasına dayalı bulunmaktadır. Bu durumda yapılan işlem sadece şeklen alışveriş olmakta ve satın alman mal bir ihtiyacı kaşılamaktan çok yatırılan sıcak paranın paravanı işlevini görmektedir. Bütün olarak düşünüldüğünde yeni üye-müşteriler bulmak, para kazanma hevesindeki başka insanları bir şekilde ikna etmek ve onlara -aslında hiç de ihtiyaç duymadıkları- malları satmak anlamına gelmektedir.

Diğer taraftan sistem, insanları heyecanlandıran vaatlere dayalı olarak çalıştığı için satış veya üye kaydetmede ortaya çıkan ani tırmanış ve düşüşler kaygan bir zemin oluşturmaktatır. Bu durum iş hayatında var olan normal risk unsurunpdan farklı bir nitelik arz etmekte, spekülasyonlara açık bulunmaktadır. Ayrıca önceki üye-müşterinin bulduğu üyeden alman paradan pay alışı, komisyon gibi değerlendirilebilir görünmekte ise de, sisteme daha sonra giren alt üye-müşterilerin ödediği paralardan da pay alması, onun aldığını komisyon olmaktan çıkarmaktadır.

Sadece yeni üyeler kaydetme esasına dayalı bu sistem, kaydedilecek yeni üyelerin istismarına kapı aralayabilecek niteliktedir. Yalnızca sisteme ilk katılan çok küçük bir azınlık kazanabilmekte, sonradan katılanların kazançları ise temel özelliği itibari ile “yüksek risk”e maruz kalmaktadır.

Sistemin aksamadan nihâi olarak çalışması söz konusu olmayacağına göre uzun vadede müşteri bulma işleminin tıkandığı noktada üye olmuş olan geniş bir kitlenin paraları ilgili şirket ve onun üst düzey müşterileri açısından haksız kazanca dönüşebileceketir.

Yukardaki mülahazalarla “Network Marketing” diye adlandırılan sistem üzerinden işlem yapılmasının haksız kazançtan sakınmak, kazancın meşru mal, hizmet, üretim ve emeğe dayanması, zarar vermeme ve zarar görmeme gibi genel ilkelere uygun düşmediğinden caiz olmayacağı mütalaa edilmiştir.

KAYNAK: 29.12.2009 tarih, B.02.1.DIB.0.10.105-1300 sayı ve Dini Soru konulu resmi belge.

Safer ayında yapılan evlilikler kısa olur diyorlar, doğru mu?

Safer ayının uğursuzluğuna dair söylenen şeylerin hepsi Cahiliye kaynaklı, batıl inanışlardır. Bunun dinimizde yeri yoktur.

“Cahiliye devrinde safer ayı uğursuz kabul edildiğinden bu ayda umre yapmak büyük günahlardan sayılıyordu. Yine bu ayda yapılan evliliklerin uzun ömürlü olmayacağı, başlanan işlerin sonuçsuz kalacağı ya da kötü biteceği şeklindeki bâtıl inançların İslam’da da varlığını sürdürdüğü anlaşılmaktadır. Safer ayı hakkındaki Cahiliye anlayışını reddeden hadis (Buhârî, Tıp, 19; Ebû Dâvûd, Tıp, 24) daha çok nesî uygulanarak saferin haram ay kabul edilmesinin yasaklandığı şeklinde yorumlanmıştır; ancak bağlam bu ayla ilgili batıl inanışların geçersiz olduğu anlamının çıkarılmasına da elverişlidir.” (M. Kamil Yaşaroğlu, “Safer”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 35, s: 451.)

Faizli bankaların faizsiz bankacılık ürünlerini kullanmak caiz midir?

Bugün Dünya üzerinde ikili bankacılık sistemi diye adlandırılan yani hem faizli hem de faizsiz bankacılık ürünlerini ya aynı çatı altında ya da ayrı branşları aracılığıyla sunan bankalar oldukça yaygınlaşmış durumdadır. Hatta son global finansal krizden sonra IMF ve Dünya Bankası düzeyinde İslami finansal uygulamalara yönelme konusunda teşvik edici yaklaşımlara, açıklamalara şahit olunmaktadır. Fakat genelde birçok İslami diye adlandırılan banka ile özelde bahsi geçen faizli bankaların İslami Bankacılık ürünü diye pazarladıkları finansal ürünlerin büyük bir kısmı öz olarak faizli olup sadece isim ve ambalaj olarak faizsizdir.

Dolayısıyla faizli bankaların İslam’a uygun finansal ürünlere yönelmeleri, onların reklamını yapıp müşterilerini bu ürünleri kullanmaya teşvik etmeleri olumlu bir gelişmedir. Şayet bu bankaların sundukları ürünler özü itibariyle de faizsiz ise bu ürünlerden yararlanmanın bir mahzuru olmaz. Çünkü İslam alışverişte tarafların inancına değil bizzat alışverişe konu olan işlemin yapısına bakar; şayet o işlem İslam’ın yapısına uygun ise müslümanın bu işlemi yapmasında bir sakınca yoktur. Nitekim Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bizzat kendisi Yahudi, müşrik vb. diğer din mensuplarıyla alışveriş yapmıştır.

Belki bu noktada Müslümanlara ait bankalar dururken gayri müslim sermayeli bankaların desteklenmesinin uygunluğu konusu gündeme gelebilir. Bu konuda da şayet Müslümanlara ait bankalar gerek finansal ürünün özü gerekse kârlılık ve hizmet kalitesi gibi diğer unsurlar bakımından diğer bankalarla aynı veya daha kaliteli hizmet sunuyorlarsa bu durumda diğer bankalardansa İslami bankalarla işlem yapılması tavsiye edilebilir.

Yapılacak işlemin mahiyetini ve uygulanacak sistemi bize bildirirseniz daha geniş bilgi verme imkânımız olabilir.

Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/bankalarin-bankacilik-hizmetlerinden-de-mi-yararlanmak-caiz-degildir.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/faizle-is-yapan-bankalarla-faiz-almadan-calismak-caiz-mi.html

Nebîmiz Yahudilerden alışveriş yapar mıydı?

Aişe radıyallahu anhâ: Resulullah sallallâhu aleyhi ve sellem, zırhı bir Yahudi’nin yanın­da otuz sâ’ (bir rivayete göre yirmi sâ’) arpaya karşılık rehin edilmiş bulunduğu hâlde ve­fat etti, demiştir. (Buhari, Cihad, 89, Megazi, 86; Tirmizi, Büyû’, 7; Nesai, Büyû’ 58.)

Görüldüğü gibi bu olay hadis kitaplarında nakledilmektedir ve sahihtir. Buradan anlaşılan, gayrimüslimlerden alışveriş yapılmasında ve alışverişte rehin alınmasında bir sakınca olmadığıdır.

Abdest alırken lenslerimi çıkarmalı mıyım?

Gözlerin içi namaz abdestinde de gusülde de yıkanmaz. Dolayısıyla gözünüzde lens olup olmamasının abdestinize ve guslünüze bir etkisi yoktur. Onları çıkarmadan aldığınız abdestle namaz kılabilirsiniz.

Benzer bir cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/abdest-alirken-gozlerin-ici-yikanir-mi.html

Şeytan niçin kâfir oldu?

Kâfir, Allah’ı var ve bir olarak bilen ama onu “görmezlikten gelen” kimsedir. Kâfirlik şuurlu bir eylemdir, her kâfir kendi konumunun farkındadır. Bu sebeple hiçbiri sağlam bir gerekçeye dayanmaz. Kendini savunmak zorunda kaldı mı, gerçekleri saptırır. İblis’in yoldan çıkması ile ilgili ayetler bunun için iyi bir örnektir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Sizi yaratmıştık, sonra şekil vermiştik; sonra meleklere: “Âdem’e secde edin” demiştik. Hemen secde ettiler, İblis öyle yapmadı. O secde edenler arasında yoktu.

Allah dedi ki: “Emrettiğim zaman seni secdeden alıkoyan neydi?” “Beni ateşten, onu çamurdan yarattın. Ben ondan üstünüm” diye cevap verdi.” (A’râf, 7/11-12)

İblis, Âdem’e secde etme emrinden hoşlanmamıştı. Emri verenin Allah olduğunu görmezlikten gelerek Âdem’e karşıymış gibi davrandı. Doğrudan Allah’a karşı çıkma cesaretini gösteremedi. Çünkü her şeyi Allah’a borçlu olduğunu ve kendini onun yarattığını biliyordu. Bunlar, İblis’in şu sözlerinde gizlidir:

“Ben ondan üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.” (Sâd, 38/76)

“Balçıktan, işlenebilen kara topraktan yarattığın insana secde edemem.” (Hicr, 15/33)

Hak ettiği ceza gecikmedi. Allah ona şöyle dedi:

“İn oradan! Orada büyüklenmeye hakkın yok. Defol! Sen alçağın tekisin.” (A’râf, 7/13)

İblis böyle kâfir olmuştu. Hâlbuki Allah’ın varlığından ve birliğinden şüphe etmiyordu. Ahiretin varlığını da kabul ediyordu. Çünkü kovulmasından sonra şöyle yalvarmıştı:

“Rabbim! İnsanların tekrar dirilecekleri güne kadar bana süre tanı.” (Sâd, 38/79)

Allah’ın bir tek emrini görmezlikten gelmesi, İblis’in kâfir olması için yetmişti. İnsan da öyledir; bilmediği için değil, Allah’ın emirlerini görmek istemediği için kâfir olur.