Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Anne ve babaların miras paylaşımını engelleme hakları var mıdır?

Geride miras bırakarak vefat eden kişinin ardından mirasçıların birbirlerine hakları geçmemesi için mirasın fazla vakit kaybetmeden taksim edilmesi gerekir. Eşleri ölen anne veya babalar miras taksimini talep eden çocuklarına darılmamalı, gücenmemelidirler. Zira miras taksimi, onların keyiflerine kalmış bir işlem değil, bizzat Allah’ın emridir.

Sizin durumunuza gelince: Terekenin/mirasın tamamı 40  hisse kabul edilirse 1/8’i olan 5 hisseyi anneniz alır. Kalan 35 hisseyi de her bir kız çocuk (evli-bekâr olmalarına bakmaksızın) 7 hisse alacak şekilde paylaşırlar.

Terekeye ev, araba, nakit para vs. mülkiyeti babanıza âit her şey dâhil edildikten sonra taksim yapılır. Fakat annenizin kocası sebebiyle devletten aldığı dul maaşı dâhil edilmez.

Mü’minlerin ruh ile desteklenmesini nasıl anlamalıyız?

İlgili âyet şöyledir:

“Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa- Allah’a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah’ın tarafında olanlardır.” (Mücâdele, 58/22)

Ruh ile desteklemekten maksat; meleklerle, doğru bilgiyle ve kendine güvenmesini sağlamasıyla desteklemektir.

Müminlerin meleklerle desteklendiğini belirten âyetlerden bazıları şöyledir:

“O gün Allah şöyle diyecek: Ey Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi düşün. Hani seni Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile desteklemiştim. Beşikte iken de yetişkin iken de insanlara konuşuyordun…” (Mâide, 5/110)

“Doğrusu siz Bedir’de düşkün bir durumda iken Allah size yardım etmişti. Allah’tan sakının ki şükredebilesiniz. O gün sen müminlere şunu diyordun: ‘Rabbinizin, indirilmiş üç bin melekle yardım etmesi size yetmez mi?’ Evet, yeter. Eğer sabreder ve sakınırsanız onlar da hemen üzerinize gelirlerse Rabbiniz size, nişanlı beş bin melekle yardım eder. Allah bunu size, sırf bir müjde olsun ve böylece kalpleriniz yatışsın diye yapmıştır. Yoksa zafer, ancak güçlü ve Hâkim olan Allah katından olur.” (Âl-i İmrân, 3/123-126)

“O gün Rabbin meleklere şunu vahyediyordu: Ben sizinleyim, haydi inananlara destek olun; ben inkâr edenlerin kalplerine korku salacağım. Haydi, vurun boyunların üstüne! Vurun onların her parmağına.” (Enfâl, 8/12)

Meleklerin savaşması ile ilgili başka bir cevabımızı aşağıdaki linkten okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/melekler-gelip-bir-insan-gibi-savasmislar-mi-yoksa-mecazi-bir-anlam-mi-var.html

Evlenmeden önceki günahımız evlilikle affedilir mi?

Dinimizde birbirine nikâh düşen kadın ile erkek nikâh olana kadar yabancı kabul edildiği gibi flört, sevgili olmak ve arkadaşlık gibi şeyler de bulunmamaktadır. Zinaya yaklaştıran her şey haram kılınmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çok çirkin bir iş ve kötü bir yoldur.” (İsrâ, 17/32)

“Mümin erkeklere söyle, gözlerini önlerine indirsinler ve edep yerlerini korusunlar….” (Nur, 24/30)

“Mümin kadınlara da söyle, gözlerini önlerine indirsinler ve edep yerlerini korusunlar….” (Nur, 24/31)

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/bir-erkegin-kiz-arkadasi-olabilir-mi.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/flort-zina-midir.html

Allah’a kesin söz verir, tevbe eder, evleninceye kadar birbirinizden uzak kalırsanız Allah Teala sizleri affeder. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Ancak, bunun ardından tevbe edip düzelen kimseler için söz yoktur. Çünkü Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir.” (Nur 24/5)

“… Ancak tevbe eden, inanan ve iyi iş yapan başka. Allah onların kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah bağışlar, ikram eder. Kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.” (Furkan 25/68–71)

Ramazanda bilerek orucumu bozdum? Ne gerekir?

Ramazan ayında akıl-bâliğ her Müslümanın orucunu tutması gerekir. Mazeretsiz olarak oruç tutmaması haram olup büyük günahtır. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Onu (orucu) sayılı günlerde tutun. Sizden kim hasta veya yolculukta olursa tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde tutsun (…) Sizden kim Ramazanı yaşarsa onu oruçlu geçirsin. Kim o ayda hasta yahut yolculukta olursa o günler sayısınca diğer günlerde oruç tutsun. (Bakara, 2/184-185)

Ayetlerde sadece hasta ve yolcuların oruç tutmamaları halinde kaza edebilecekleri bildirilmiştir. Ramazan ayında mazeretsiz olarak oruç tutmayan kişi, ömrünü oruçla geçirse o eksiği kapatamaz.  Peygamberimizin şöyle dediği rivayet edilmiştir:

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ، قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم ‏”‏ مَنْ أَفْطَرَ يَوْمًا مِنْ رَمَضَانَ مِنْ غَيْرِ رُخْصَةٍ وَلاَ مَرَضٍ لَمْ يَقْضِ عَنْهُ صَوْمُ الدَّهْرِ كُلِّهِ وَإِنْ صَامَهُ ‏”

“Kim Ramazan günü bir özrü ve hastalığı olmadan yiyip içerse bütün zamanlarını oruçlu geçirse bile o günün eksiğini kapatamaz.” (‏Buhârî, Savm, 29; Tirmizî, Savm ,27;  İbn Mâce, Sıyâm, 14; Dârimî, Savm, 18; Ahmed b. Hanbel, 2/458, 470.)

Onun yapacağı tek şey, tevbe edip bir daha o işi tekrarlamamaktır.

Benzer soruya cevabımız için lütfen aşağıdaki adresi inceleyiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/keyfi-olarak-tutulmayan-ramazan-orucunun-cezasi-nedir.html

“Alimlerin uykusu, cahillerin ibadetinden hayırlıdır.” hadisi sahih mi?

Rivayet şöyledir:

نوم العالم خير من عبادة الجاهل

“Âlimin uykusu, cahilin ibadetinden hayırlıdır.”

Bu söz Peygamber (sav)’e isnad edilen bir rivayet olarak hadis kitaplarında geçmediği gibi sahabe ve tabiin sözü şeklinde kelâm-ı kibâr da değildir.

Aliyyü’l-Kârî, bazı kaynaklarda geçen “Âlimin uykusu ibadettir” rivayetinin de bir aslı bulunmadığını söylemiştir. Bkz. Aliyyü’l-Kârî, el-Esrâru’l-Merfûa fi’l-Ehâdîsi’l-Mevdûa (el-Mevdûatu’l-Kübrâ), Thk: Muhammed Lütfi es-Sabbâğ, 2. Baskı, Beyrut, 1986, s: 359, hadis no: 567.

İblis, meleklerin hocası mıydı?

İblis’in Allah’ın huzurundan kovulmadan önce meleklerin hocası olduğuna dair açık bir bilgi Kur’an’da ve sahih hadislerle bulunmamaktadır. Kur’an-ı Kerim 11 ayette İblis kelimesine yer verir ve bunların çoğunda Allah Teâlâ’nın meleklere Hz. Âdem’e secde etmeyi emrettiğinden ve onun buna karşı geldiğinden bahsedilir. (bk. el-Bakara 2/34; el-A’raf 7/11) Ayetlerde geçen secde emrinin umumi olarak melekleri kapsadığından hareketle İblis’in de bunlara dâhil olduğunu kabul edenler olmuştur.

Aşağıdaki adresi de inceleyebilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/iblis-cinlerdendi-de-isyan-edince-baska-bir-varliga-mi-donustu.html

Dört büyük melekten başka Kur’an’da melek ismi var mı?

İslâmî literatürde dört büyük melek olarak bilinen meleklerden Kur’an-ı Kerim’de sadece Cebrâil ile Mikâil’in adı geçmektedir. Azrâil Kur’an’da “ölüm meleği” olarak nitelenmekte, İsrâfil’den ise hadislerde bahsedilmektedir. Bunun dışında Kur’an-ı Kerim’de kirâmen katibin, mukarrebûn, hafaza, hamele-i arş ile cennet ve cehennemde görevli olan bazı meleklere işaret edilir. Soruda geçen isimler ise ne melek adı olarak ne de başka bir biçimde Kur’an’da ve hadislerde yer almaz. İslam dininde meleklerin varlığınan inanmak bir inanç esasıdır ve her Müslüman buna inanmak zorundadır. Melekler duyu organlarıyla algılanamayan ancak Allah’ın bildirmesi (vahiy) ile hakkında b ilgi edindiğimiz varlıklardır. Kur’an-ı Kerim’de ve peygamberimizin sözlerinde meleklerin özellikleri ve görevleri hakkında bilgiler verilmiştir. Melekler Allah Teâlâ’nın tabiattaki bazı hadiselerin gerçekleşmesine vesile kıldığı varlıklar olup, O’nun emri ve izni olmadan faaliyette bulunmaları söz konusu değildir.

İslam dininin esasını oluşturan Allah’ın birliği (tevhid) ilkesi, müminlerin yardım taleplerini ve ihtiyaçlarını doğrudan Yüce Allah’a iletmelerini ve bu hususta hiçbir varlığı O’na aracı kılmamalarını öngörür. Namazların her rekatında okunan Fatiha suresinde geçen “Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım bekleriz” (Fatiha 1/4) ayetinde bu husus belirtilmiş ve bir müminin günde beş defa bunu hatırda tutması istenmiştir. Tabiattaki her türden işleyiş Allah Teâlâ’nın kontrolü altındadır. Melekler sadece kendilerine verilen görevi yaparlar.

Allah’a aracılarla ulaşmaya çalışmak insanı müşrik yapar. Bir mümine düşen bu batıl inançlardan uzak olmaktır.

Dr. Osman Demir

Benzer sorularla ilgili olarak aşağıdaki adresleri de inceleyebilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/azrail-ismi-kur%e2%80%99an%e2%80%99da-veya-hadislerde-geciyor-mu.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/azrail-sadece-bir-tane-mi-yoksa-birkac-tane-mi.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/meleklerle-iletisime-gecmek-onlardan-yardim-istemek-mumkun-mudur.html

Kişi engelli çocuğuna fazla mal bırakabilir mi?

Anne veya babanın hayattayken hasta ve engelli çocuğunun tedavisi için gerekli harcamayı ve tedaviyi yaptırır. Bu doğal ve tabii bir durumdur.

Bununla birlikte ölüme bağlı olarak ya da hayattayken çocukları arasında adaletsizlik yapmaması gerekir.

Bu konuda şöyle bir hadis bulunmaktadır:

Âmir eş-Şa’bî şöyle demiştir: Ben Nûmân İbn Beşîr’den kendisi (Kûfe’de) minber üzerinde hutbe okurken işittim; şöyle diyordu: “Babam Beşîr, (anamın zorlamasıyla) bana bir köle hibe etmişti. Anam Ravâha kızı Amre (babama): Sen bu hibeye Resûlullah’ı şâhit yapmadıkça inanmam, razı olmam, dedi. Bunun uzerine babam Beşîr, Resûlullah’a gidip: Yâ Resûlallah! Ben Amre binti Ravâha’dan doğan oğluma bir esir hediye verdim. Fakat yâ Rasûlallah, Amre bana bu hibeye seni şahit tutmamı emretti, dedi. Resûlullah: “Sen Nûmân’a verdiğin hediyen gibi öbür çocuklarına da verdin mi?” diye sordu.

Beşîr: Hayır (vermedim), dedi.

Bunun üzerine Peygamber, Beşîr’e: “Allah’tan korkun da çocuklarınız arasında adaletli davranın.” buyurdu.

Nûmân şöyle dedi: Artık babam, Peygamber’in yanından dönüp geldi ve bana verdiği hediyesini geri aldı. (Buhari, Hibe, 11.)

Miras, Allah Teâlânın belirlediği miras hükümlerine göre taksim edilir. Babanın miras oranlarını belirleme hakkı yoktur. 

Konuyla ilgili benzer sorulara cevaplar aşağıdaki gibidir:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/bir-kisi-mirasini-cocuklarindan-sadece-birine-birakabilir-mi.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/miras-konusunda-cocuklar-arasinda-ayirim-yapmanin-hukmu-nedir.html


Nebîmizin başkasının affı için dua etmesi ne anlama geliyor?

Ayetin meali şöyledir:

“Biz hangi elçiyi gönderdiysek bizim bilgimiz altında kendisine boyun eğilsin diye göndermişizdir. Onlar, kendilerini kötü duruma düşürdüklerinde sana gelseler ve (senin huzurunda) Allah’tan bağış dileselerdi sen de onların bağışlanması için dua etseydin[1], o zaman Allah’ın kendine yönelenlerin dönüşünü (tevbesini) kabul ettiğini ve ne kadar merhametli olduğunu elbette göreceklerdi.”

Tevbe,  dönüş yapmak demektir. Kişinin yaptığı günahtan pişmanlık duyup bir daha işlememeye karar vermesi tevbedir. Allah’tan bağış dilemesi de istiğfardır. Bu, onun tek başına yapacağı bir iştir. Onun için Kur’an’da, tevbe ile ilgili emirler, doğrudan günahı işleyenlere yöneliktir. Çünkü bizde, Hristiyanlar gibi günah çıkarma yoktur. Tevbe için bir hocanın yanına gitmek de gerekmez.

Bu ayet tevbe ve istiğfardan bahsetmektedir. Yanlış bir iş yaptıkları zaman Resûlullâh’a gelmeleri pişman olmaları demektir. Bu bir tevbedir. Allah’dan bağış dilemeleri de istiğfardır. Resûlullâh’ın bağış dilemesi ise onlar için Allah’a dua etmesidir. Allah’ın elçisinin duasını almak pek güzeldir. Burada bir aracılık söz konusu değildir.

Allah Teâlâ şu emri vermiştir:

Bil ki, Allah’tan başka tanrı yoktur. Senin günahın için; mümin erkek ve mümin kadınların günahı için bağışlanma dile. Allah, dolaştığınız yeri de durduğunuz yeri de bilir.” (Muhammed, 47/19).

(Bu konuda ayrıntı için bakınız. Abdülaziz Bayındır, Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış, Süleymaniye Vakfı Yayınları, s. 24-25.


[1]  Ayetin asıl meali, “Resûl de onların bağışlanması için dua etseydi” şeklindedir. “Sen de onların bağışlanması için dua etseydin” yerine böyle denmesi, Arap edebiyatındaki iltifat sanatından dolayıdır. Bu tarz, Arapçada ifadeye güzellik kattığı halde Türkçede şaşkınlık doğurur. Çünkü bizde bu sanat yoktur. Bu sebeple ayete cümlenin akışına göre anlam verilmiştir.