Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Namaz vakitleriyle ilgili fecr ve felak kelimeleri aynı manaya mı geliyor?

Fecr (الْفجْر) kelimesi mastar olarak ‘yarma’, ‘akıtma’ ve ‘fışkırma’ anlamlarına gelir. İsim olarak ise ‘sabahın erken saatlerinde güneşten doğu ufkuna ulaşan kızıllık’ demektir. Gecenin sonuna doğru ufkun üst tarafında görülmeye başlayan kızıl ve beyaz ışıklar, zayıf bir ışık kubbesi oluşturarak yavaşça ufka iner. Giderek renkler ayrışmaya ve ufuk açılmaya başlar. Sonra fecrin, yani ufka gelen kızıl ışıkların, ufuk boyunca kümeleşerek bir kızıl ışık kuşağı oluşturduğu görülür. Onun üstünde de beyaz ışık kuşağı oluşur. Bu sırada yeryüzü karanlık olduğu için kara parçası, ufuk boyunca uzayan siyah bir kuşak gibi gözükür. Bu kuşaklar şüpheye yer kalmayacak şekilde netleşince ışıklar ikiye ayrılmış, ikinci doğuş başlamış olur. O ana kadar olan aydınlık, seher vakti aydınlığıdır, onunla sabah namazı ve oruca başlama vakti girmez. O aydınlık insanları yanılttığı için ona “fecr-i kâzib” denir.

“Fâliq’ul-ısbâh (فَالِقُ الْإِصْبَاحِ) sabahı bölen Allah” anlamına gelir. Allah, seher vaktinin başından itibaren ufuktaki karanlıkla karışık olan kızıl ve beyaz ışıkları,  kızıl ve beyaz ışık kuşağıyla böler. Dolayısıyla “fecr” ufku yararak seheri ayıran kızıl ışığın adı, Fâliq de o yarmayı yapan zat yani Allah Teala’dır.

Ölen kişinin ruhununun bedeni ile ilişkisini biraz daha anlatır mısınız?

İnsan, ruh ile vücudun birleşmiş halidir. Vücut, ruhun evi gibidir; oturulacak hale gelince oraya yerleştirilir. Ruh, vücudu bir uykuda iken bir de ölümü sırasında terk eder. Kur’ân her iki durumu da “vefat” kelimesi ile ifade eder. Şu ayet bunu anlatmaktadır:

“Allah ölüm esnasında ruhları vefat ettirir, ölmeyen­lerinkini de uykuda vefat ettirir. Ölümüne hükmettiğini tutar, ötekini belli bir vakte kadar salıverir Bunda düşünen bir toplum için ayetler vardır.” (Zümer, 39/42)

“Geceleyin sizi vefat ettiren, gündüzün ne yap­tığınızı bilen odur. Sonra belirli süre doluncaya kadar gündüzün sizi kaldırır.” (En’âm, 6/60)

Vefat, ruhun bedenden alınmasıdır. Uyuyan ve ölen ruh değil bedendir. Uyku, vücudun dinlenmesi, ölüm de sonsuz ahiret hayatına uygun olarak yeniden yaratılması için zorunludur.

Kur’ân’a göre ölüm bir uyku, kabir bir uyuma yeri, öldükten sonra dirilme de uykudan uyan­ma­dan başka bir şey değildir. Uyuyan kişi, uykuda ne kadar zaman geçti­ğini bilemez. Ölü de aynıdır. Nitekim Kur’ân’da biri ölü, diğeri uyu­yanla ilgili iki örnek vardır.

Ashab-ı Kehf, mağarada 309 yıl uyumuştu (Kehf, 18/25) Allah Teâlâ onlarla ilgili olarak diyor ki:

“Birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: ‘Ne kadar kaldınız?’ diye sordu. ‘Bir gün, belki de daha az kaldık’ diye cevap verdiler.” (Kehf, 18/19)

Ölümle ilgili ayet de şudur:

“Şuna da bakmaz mısın? O, tavanları çök­müş ve duvarları üzerlerine yıkılmış bir kente uğramıştı da ‘Allah burayı ölümünden sonra nasıl dirilte­cek?’ demişti. Bunun üzerine Allah onu orada yüz yıl ölmüş halde bıraktı, sonra kaldırdı ve ‘Ne kadar kal­dın?’ diye sordu. O da ‘Bir gün, belki de bir günden az kaldım.’ dedi. Allah buyurdu ki: ‘Yok, tam yüz yıl kaldın. Şimdi yiyeceğine ve içeceğine bak­, bozulmamışlar bile. Bir de şu eşeğine bak. Seni insanlara bir ibret yapalım diye bunu yaptık. Kemiklere bak, on­ları nasıl birleştirecek, sonra onları ete büründürece­ğiz.’ Bunlar apaçık belli olunca şöyle dedi: ‘Ben artık anladım ki, Allah’ın gücü gerçekten her şeye yeter.’” (Bakara, 2/259)

Yüz sene ölü kalıp dirilen ile 309 sene uy­kuda kalanlar orada “Bir gün veya bir günden az.” kaldık­larını sanıyorlar.

Uyuyan kişi, vücudundan nasıl habersizse ölü de habersizdir. Beden canlı olduğu için uyuyanın ruhu gelip tekrar aynı bedene gire­r. Yukarıdaki ayette; “Ölümüne hükmettiğini tutar” (Zümer, 39/42) buyurulmuştur. Yani Allah ölümüne hükmettiği bedenden ayrılan ruhu tutar, bedene geri göndermez. Ahirette vücut yeniden yaratılıp ruh ile eşleşince kişi, ken­dini uykudan uyanmış gibi hisseder ve “Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı?” (Yasin, 36/51-52) der. Beden toprakta çürü­müş, yeniden yaratılmış; ama o bunun farkında değil, uyuyup uyandı­ğını zannediyor! Aradan geçen zamanın da far­kında değil. İşte ölüm bize bir uyku kadar, kıyâmet de uykudan uyanmak kadar yakındır.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir:

“Her kul, ne üzere öldüyse o şekilde dirilti­lir.” (Müslim, Cennet, 83 -(2878)

Veda Haccı’nda birisi bineğinden düşmüş, boynu kırılmıştı. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Onu su ve sidr ile yıka­yın, iki parça bez içinde kefenleyin, koku sür­meyin ve başını örtmeyin. Çünkü o, kıyamet günü telbiye getirir durumda kaldırılacaktır.” (Buhârî, Cenâiz, 20)

Peygamberimiz o şahsın ölümünü, ihramlı bir hacının uyuması gibi saymıştır. İhramlı koku sürünmez, uyurken başını örtmez. Uykudan kalkınca da telbiye getirir.

Görüldüğü gibi aşağıdaki linkte verilen cevapla Tarikatçılığa Bakış kitabının “Ölüden Yardım İsteme” bölümünde anlatılanlar arasında herhangi bir çelişki yoktur. Dirilerin ölülere seslerini işitememeleri ve ölülerin dirilere yardım edememesi başka bir şeydir; ölen ruhun, ölmüş bedenin parçalarının bulunduğu kabirle ilgisini kesmemiş olması başka bir şeydir.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/insan-olunce-ruhu-ile-bedenin-iliskisi-tamamen-kesiliyor-mu.html

İş yerinde namaz kılmak için patrondan izin almak şart mıdır?

Farz namaz için işverenden izin alınmaz. Bu, sizin insan olmanızdan kaynaklanan hakkınızdır. Ancak size farz olmayan ibadetler için izin almanız gerekir. Mesela öğle namazının dört rekâtı için değil; ama başında ve sonundaki sünnetler için izin almanız icap eder. Fakat “Nasıl olsa izin alınması gerekmiyormuş” diyerek farz namazları da uzatamazsınız. 4 rekâtlık bir namaz, bir kişinin ortalama 4 dakikasını alır. Selam verir vermez işinizin başına dönersiniz. Eğer işyerindeki molalar namaz vakitlerine denk geliyorsa namazları bu vakitte kılmalısınız.

Konu hakkında daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/isveren-musaade-etmedigi-takdirde-mesai-saatinde-namaz-kilmak-caiz-mi.html

Memur maaşı ile geçinen kimseler fitre kabul edebilirler mi?

Fıtır sadakasında zekâtta olduğu nisap miktarı mala sahip olma şartı yoktur. Ramazan ayında oruç tutmaya gücü yeten zengin-fakir her Müslümanın fitre vermesi gerekir. Buna fitre alma durumunda olan fakir Müslümanlar da dâhildir.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kimlerin-fitre-vermesi-gerekir.html

Fitre, muhtaç durumda kalmış olan kimselere verilir. Zekât veya fitre alabilmek için “miskin” olmak, yani işsiz güçsüz olmak veya geçimine yetecek kadar bir geliri olmamak gerekir. Verdiğiniz bilgiye göre sizin geliriniz iyi olduğu için fitre alamazsınız.

Fitreler vekâlet yoluyla ödenebilir mi?

Fitrelerin en geç bayram namazı vaktine kadar ödenmesi gerekir. Bu konudaki hadisler, fitrenin, bayramın birinci günü sabah namazı ile bayram namazı arasındaki vakitte verilmesinin uygun olacağını belirtse de fakihler, muhtaçların lehine olacağını düşünerek bayramdan bir kaç gün önce de verilebileceğini söylemişlerdir.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/fitir-sadakasi-ramazandan-sonra-da-verilebilir-mi.html

Fakat fitrenizi vekâletle verebilirsiniz. Buna göre vekil kıldığınız kişi, sizin yerinize vaktinde ihtiyaç sahiplerine verir, siz de daha sonra ona verirsiniz.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/fitre/fitreler-vekalet-yoluyla-odenebilir-mi-2.html

Ağır işlerde çalışan kişiler oruçlarını kazaya bıraksalar olur mu?

Zor işlerde çalışıyor olmak orucu tutmaya engel değildir. Dinimizde sadece hasta ve yolculara oruç tutmama ruhsatı verilmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Onu (orucu) sayılı günlerde tutun. Sizden kim hasta veya yolculukta olursa tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde tutsun. (…) Sizden kim Ramazanı yaşarsa onu oruçlu geçirsin. Kim o ayda hasta yahut yolculukta olursa o günler sayısınca diğer günlerde oruç tutsun. (Bakara, 2/184-185)

Sıcakta çalışma, oruç saatlerinin uzun olması, ağır işte çalışma vb. gibi durumlar oruç tutmamak için meşru mazeret değildir. Fakat bu gibi kişiler hastalanırlarsa o takdirde oruçlarını bozabilirler.

Zaten orucun hikmetlerinden biri de (sıcak, soğuk, uzun günler vs. gibi) her türlü şart ve ortam altında kişilerin Allah’ın emirlerini yerine getirip getirmeyeceklerinin belirlenmesidir. Yukarıda meali verilen ayetlerden görülebileceği gibi dinimizin oruç ibadetindeki kolaylık prensibi, sadece hasta ve yolcuları kapsamaktadır. Yoksa oruç tutmak istemeyen herkes kendince haklı bir sebep bulabilir ve kolaylık prensibinden yararlanabilirdi.

Lütfen aşağıdaki linklerde bulunan soru-cevapları da gözden geçiriniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/doktorluk-itfaiyecilik-vs-gibi-zor-meslek-erbabi-nasil-oruc-tutacaklar.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/asiri-sicak-ve-uzun-gunler-oruc-tutmaya-engel-midir.html

 

Ramazan ayında tatile gidenler oruçlarını kazaya bırakabilirler mi?

Oruç, tamamen kişi ile Allah arasında kalmış bir ibadettir. O, hasta veya yolcu olanların oruç tutmayabileceklerini bildirmiştir. Kişinin hangi amaçla yolculuğa çıktığını Allah Teâlâ mutlaka bilir. Eğer kişinin niyeti oruçtan kaçmak ise bunun hesabını Allah’a verir. Buna biz kullar karar veremeyiz. Bize göre zâhirde bu kişi yolculuğa çıkmışsa amacına bakmaksızın biz onun orucu kazaya bırakabileceğini söyleriz. Fakat seferi olmalarına rağmen oruçlarını tutarlarsa tabii ki daha iyi olur.

YAYIMLANDIĞI YER: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Bs., Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 91.

Seferlikte oruç tutulması ile ilgili başka bir cevabımız için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/yolculukta-oruc-tutmak-caiz-midir.html

Mazeretsiz yere oruç tutmayanlar Allah’a isyan mı etmiş oluyorlar?

Siz sadece büyük günahların anlatıldığı ayetlere bakmışsınız. Peki, Allah’ın yapılmasını kesin olarak emrettiği farzların terk edilmesinin hükmü nasıl küçük günah olabilir! Allah’ın kesin olan bir emrini yerine getirmemek, Allah’a isyan etmek demek değil de nedir? İsyan zaten ‘söz dinlememek, emri tutmamak’ demektir. Allah’ın “yapma” dediklerini yapanlar nasıl büyük günah işliyorlarsa “yap” dediklerini yapmayanlar da büyük günah işlemiş oluyorlar.

Namaz, oruç, hac, zekât vd… Bu ibadetlerle ilgili hükümleri bütüncül bir bakış açısıyla okursanız farzları mazeretsiz yere terk edenlerin Allah’a isyan etmiş olacaklarını gayet rahat bir şekilde anlayabilirsiniz.

Ayrıca oruçla ilgili hükümlerin en ince ayrıntısına kadar anlatıldığı ayetlerin sonuncusunda Allah Teâlâ: Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır (hudûdullâh); onlara yaklaşmayın.” (Bakara, 2/187) buyurmuştur. Hiçbir mazereti olmadığı halde oruç tutmayanlar, bu sınırlara yaklaşmakla kalmayıp onları aşmış olurlar. Allah, sınırlarına uyan ve uymayanlarla ilgili olarak ise şöyle buyurmuştur:

“Bunlar Allah’ın sınırlarıdır (hudûdullâh). Allah’a ve elçisine kim itaat ederse onu içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, orada temellidirler. Büyük kurtuluş budur.

Kim de Allah’a ve elçisine baş kaldırır ve sınırlarını aşarsa onu temelli kalacağı cehenneme sokar. Alçaltıcı azap onadır.” (Nisâ, 4/13-14)

Kadir gecesinde melekler ve ruhun yeryüzüne inmesinin sebebi ne?

Kadir suresinin tarafımızdan yapılan meali şöyledir:

İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla

1) Biz Kur’ân’ı kadir gecesinde indirdik.

2) Kadir gecesi nedir, nereden bileceksin?

3) Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır.

4) O gece melekler, yanlarında o ruh (emir) olduğu halde Rablerinin izniyle her bir emir için inerler.

5) O, tanyeri ağarıncaya kadar esenlik gecesidir.

 

Meleklerin ve ruhun ineceğinin belirtildiği 4. ayetle ilgili açıklamamız ise şöyledir:

“Hâ, Mîm. Her şeyi açıklayan Kitaba yemin olsun,

Biz onu mübarek bir gecede indirdik, biz insanları uyarırız.

Karara bağlanmış görevler o gece taksim edilir.

Tarafımızdan verilmiş bir emre göre elçileri (melekleri) yerlerine göndeririz.

Bu, Rabbinin bir ikramıdır, o işitir ve bilir.” (Duhân, 44/1-6)

O gece meleklere görev taksimatı yapılır ve her biri, aldığı emirle görev yerine gitmek için Arş’tan ayrılırlar.

Ruh 20 âyette geçer ve oldukça kapsamlı bilgiler verilir. Bu suredeki ruh, emir kelimesiyle birlikte geçmiştir. Bu şekilde üç âyet daha vardır. İlk âyet şöyledir:

“Sana o ruhu soruyorlar. De ki: ‘Ruh Rabbimin emridir. Size ilimden sadece az bir şey verilmiştir.'” (İsrâ, 17/85)

Bize verilen az ilim ile ilgili olarak şöyle buyurulur:

“… Onlar Allah’ın bilgisinden onun imkân verdiği kadarı dışında bir şey kavrayamazlar…” (Bakara, 2/255)

“De ki: ‘Rabbimin sözleri için denizler mürekkep olsaydı; bir o kadarını daha katsaydık, Rabbimin sözleri tükenmeden denizler tükenirdi.'” (Kehf, 18/109)

Allah’ın emri olan ruhun bir kısmı Allah’ın indirdiği kitaplardır. Bunu Nahl suresinin ikinci âyeti bildirmektedir.

“Allah, kendi emrinden olan o ruhu meleklerle kullarından seçtiği kimseye indirir ve der ki, “İnsanları uyarın; benden başka ilah yoktur. Öyleyse benden çekinin.” (Nahl, 16/2)

Kadir gecesi Cebrail aleyhisselamın Muhammed aleyhisselama getirdiği de Allah’ın emrinden bir ruh yani Kur’ân âyetleri idi. Bunu konunun üçüncü âyeti açıkça ifade etmektedir.

“İşte bu şekilde sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Yoksa sen bu Kitap nedir, o iman nedir, bilmezdin. Ama onu bir nur yaptık, düzenimize uyduğunu gördüğümüz kullarımızı onunla yola getiririz. Elbette sen doğru yolu gösterirsin.” (Şûrâ, 42/52)

Allah’ın emrinden olan ruh, Allah’ın kitaplarıyla sınırlı değildir. Çünkü Cebrail aleyhisselam, Kadir Gecesi inen ve sayısını bilmediğimiz meleklerden sadece bir tanesidir. Meryem örneğinde olduğu gibi melekler Peygamber olmayana da inerler. Konuyla ilgili dördüncü âyet böyle bir durumu bildirir.

“Bütün katların üstünde olan, hâkimiyeti elinde tutan Allah, insanlara yüzleşme günü uyarısı yapmak için emrinden olan o ruhu kullarından düzenine uyanın içine atar.” (Mü’min, 40/15)

O ruh ile kişi güçlenir ve her konuda Allah’tan yana tavır koymaya başlar. Bu kişilerin özellikleri şu âyette açıklanmıştır:

“Tek bir toplum bulamazsın ki hem Allah’a ve ahiret gününe iman etmiş olsunlar hem de Allah’a ve Elçisine sınır koyan kimseleri sevsinler. Onlar isterse babaları, oğulları, kardeşleri veya aşiretleri olsun. Bunlar Allah’ın kalplerine iman yazdığı ve kendisinden bir ruh ile desteklediği kimselerdir. Onları ebedi kalmak üzere içinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Allah onlardan razı, onlar da ondan razı olmuştur. İşte onlar, Allah’tan yana olanlardır. Bilin ki, Allah’tan yana olanlar umduklarına kavuşurlar.” (Mücâdele, 58/22)

Bütün bu âyetlerden anlaşıldığına göre emir kelimesiyle birlikte zikredilen ruh o emrin içeriğidir. Kadir gecesinde indirilen emirlerden birinin içeriğinin de Kur’ân âyetleri olduğunu gördüğümüze göre Kadr suresinin 4. Âyetinin meali şöyle olur:

تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ وَ (معهم) الرُّوحُ ( مِّن كُلِّ أَمْر) فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِم

“O gece melekler, yanlarında o ruh (emir) olduğu halde Rablerinin izniyle her bir emir için inerler.”

Kadir gecesinde hakkımızda iyi ölçülerin belirlenmesi için Allah’a çok dua etmeliyiz. İtikâfın Ramazan’da olması ve onun son on gününe tahsis edilmesi de bu tür duaların o günlerde yoğunlaşmasının önemini gösterir. Peygamberimiz her yıl bu günlerde itikâfa girerek bunu yapmıştır. Fecr suresindeki 10 gece, Ramazan’daki itikâf geceleridir.

KAYNAK: Abdulaziz Bayındır, Fıtrat Kitabı Kur’an-ı Kerim Meali 30. Cüz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, Genişletilmiş 2. Baskı, İstanbul, 2011, s: 78-79.

Kadir gecesi ile ilgili başka bir yazımızı aşağıdaki linkten okumanızı tavsiye ederiz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kadir-gecesi.html

Oruçluyken abdest alındığında ağız ve buruna su verilmese olur mu?

O bir vesvesedir; ağzınızdaki suyu boşalttıktan sonra hemen yutkunun ve yutkunmaya devam edin; yoksa şeytan sizi rahat bırakmaz. Kısacası vesvese yapmanıza gerek yoktur.

Ağız ve buruna su vermek abdestin farzlarından değil, sünnetlerindendir. Dolayısıyla bunları terk etmeniz halinde abdestiniz yine de tamam olur. Fakat Peygamberimizin oruçlu iken de abdest esnasında ağzına ve burnuna su verdiğini hatırlatmamız gerekir.

Kendi isteği dışında istifra eden kişi orucunu bozabilir mi?

Kusmak orucu bozmaz. Dolayısıyla sadece bu sebepten dolayı yemek-içmek caiz değildir. Fakat kustuktan sonra hastalanmış olursanız o takdirde orucunuzu bozabilir, Ramazandan sonra da kaza edersiniz.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/orucluyken-ilac-alan-kisiye-ne-lazim-gelir.html

Kusmanın orucu bozup bozmayacağına dair daha geniş bir cevap için lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/agiz-dolusu-da-olsa-kusmak-orucu-bozar-mi.html