Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Nefsi müdafaa sonucu adam öldürülmesi durumunda diyet ödenir mi?

Kur’an-ı Kerim bir kişinin kasten ve haksız olarak öldürülmesini kesin bir dille yasaklamış ve haksız yere bir kişinin yaşamına son vermenin, aynı şekilde yaşam hakkıyla karşılanabileceğini hükme bağlamıştır. Maktul yakınlarının haklarından bedelli ya da bedelsiz olarak feragat etmeleri bunun dışındadır. (Bkz. Bakara, 2/178) Nefsi müdafaa sonucu bir kişinin öldürülmesi ise, zorunluluktan kaynaklanan ve bu durumda kalan kişiye tanınan bir haktır dolayısıyla; nefsi müdafaa kapsamında bir kişiyi öldürenin maktul yakınlarına herhangi bir bedel ya da diyet ödemesi gerekmez.

Hatâen (yanlışlıkla) bir kişinin öldürülmesinde de her ne kadar kasıt yoksa ise de meşru bir hakkın karşılığı olmaksızın öldürüldüğü için, hak kaybına karşılık olarak diyet söz konusu olmaktadır.

Nefsi müdafaa durumunda adam öldürmenin hükmü ile ilgili cevabımız için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/nefsi-mudafaa-durumunda-birini-oldurmenin-hukmu-nedir.html

Dr. Suat Erdoğan

Kredi kartı ile döviz alım satımı yapmak caiz midir?

Farklı cinsten kağıt paraların alım satımına döviz satışı veya kambiyo denir. Bunu yaparken miktarların eşit olması gerekmez ama bedellerin peşin ödenmesi gerekir. Mesela 1 Amerikan doları satın almak için çok miktarda Türk Lirası verilebilir ama bedellerin peşin ödenmesi şarttır. Bunların her ikisi de para olduğundan bedellerden birinin ödenmesinde meydana gelecek gecikme faiz veya haksız kazanç olur.

Dolayısıyla kredi kartı ile döviz alım satımı caiz değildir.

Konu hakkında geniş bilgi edinmeniz için aşağıdaki linkten ulaşabileceğiniz TİCARET VE FAİZ kitabımızı okumanızı tavsiye ederiz:

www.suleymaniyevakfi.org/e-kitaplar/ticaret_ve_faiz.pdf

Resûlullâh hiç nebî olduğu konusunda şüpheye düşmüş müdür?

İlgili ayet mealen şöyledir:

Sana indirdiğimiz şeyden dolayı şüphen varsa senden önce indirilmiş kitabı okuyanlara sor. Doğrusu, Rabbinden sana aynı gerçek gelmiştir. Sakın şüphelenenlerden olma.” (Yunus, 10/94)

Bu ayette, Resûlullâh’ın şüphe duyduğu belirtilen husus, imanla ilgili değildir. Zaten Sana indirdiğimiz şeyden dolayı şüphen varsa” ifadesinden de bu net olarak anlaşılmaktadır. Resûlullâh’ın Allah’a iman konusunda hiçbir zaman şüphesi olmamıştır. Dahası, ayetlerde O’nun muhataplarının da bu konuda herhangi bir şüphe içinde olmadıkları önemle vurgulanan hususların başında yer almaktadır. Müşrikler açısından asıl sorun, onun risaletle ilgili vahiy alıp almadığı, yani Allah’ın gönderdiği bir nebi olup olmadığı meselesidir. Muhatapları işte bunu kabul etmiyorlardı. Ona yaptıkları itiraz şuydu: “Muhammed, Allah’tan vahiy alan biri değil, belki cin vb. varlıkların etkisinde kalıp onların verdiği esin sebebiyle insanları etkileyen sözler söyleyen bir kişidir.” Bu itiraz, özellikle Mekke döneminde çok yoğundu. Hatta Mekke döneminde bu ve benzeri itirazlara değinmeyen sure neredeyse yok gibidir. Nihayetinde etten kemikten bir insan olan Resûlullâh da bu itirazlarda haklılık payının olup olmadığı hususunda şüphe yaşamış olmalıdır. Nitekim tarihi rivayetler, onun ilk vahiy tecrübesinin hemen akabinde kendisinden şüphe duyduğunu ve bu tedirginliğinin uzun bir müddet devam ettiğini aktarır. Birçok Mekkî surede de defalarca onun “mecnun”, “sihirbaz”, “kâhin” ya da “şair” olmadığı bildirilir. İşte Resûlullâh’a, yaşamış olduğu vahiy tecrübelerinin, insanların iddia ettiği gibi cin vb. varlıkların esinleri değil; bizzat Allah Teala’nın vahyi olduğu, bu konuda bir şüphe içinde bulunması halinde kendisine bildirilen vahiylerin önceki kitaplarda da olduğunu, bunu kitap ehline (ehl-i kitap) sorarak öğrenebileceği tavsiye edilmiştir.

Ormanda yetişen çilek, böğürtlen ve kestaneleri toplayıp yemek caiz mi?

Bahsedilen alanlar kamunun malıdır, oralardan yararlanma şekil ve kurallarını koymak da kamuya aittir. Şayet bahsedilen ürünlerden faydalanılması yetkili makamlarca serbest bırakılmışsa bu durumda onları toplayıp menfaatlenmek helal olur. Şayet kamu tarafından yasaklanmışsa caiz olmaz. Mesela ormandan odun kesmek, belli göl veya denizden balık tutmak kamu tarafından yasaklanmışsa buralardan elde edilen gelirler de fıkhen yasak olur.

Fakat böğürtlen ve kestane gibi ürünlerin kamu otoritesi tarafından yasaklama amacı bu ürünlerin bizzat kendileri değil de ormana zarar verilmemesi ise ve ayrıca bu ürünler toplanıp kamu adına da değerlendirilmiyorsa, toplanmadığında zayi olup gidecek türden ürünleri ormana zarar vermeksizin toplayıp yemekte yahut satıp değerlendirmekte bir sakınca olmaz.