Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

“Bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten hayırlıdır” sözü hadis mi?

Bu rivayet, kaynaklarda şöyle geçmektedir:

تفكر ساعة خير من عبادة سنة

“Bir saat tefekkür, bir  sene ibadetten hayırlıdır.”

Rivayete eserinde yer veren Aliyyü’l-Kârî, bu sözün Serî es-Sakatîye ait olduğunu bildirmiştir. (Bkz: Aliyyü’l-Kârî, el-Esrâru’l-Merfûa, s. 175)

Çeşitli hadis âlimleri de bu rivayetin “uydurma” olduğunu söylemişlerdir. (Bkz: Suyûtî, el-Leâli’l-Masnûa, c: 2, s. 276; Şevkânî, el-Fevâidü’l-Mecmûa, s: 251)

Sonuç olarak böyle bir hadis yoktur.

İslam’da mut’a nikâhı var mıdır?

Mut’a, erkeğin kadına vereceği bir mala karşılık, sadece onun cinselliğinden yararlanmasına imkân veren sözleşmedir. Bununla taraflar karı-koca sayılmaz, aralarında nafaka, miras, boşanma vs. hükümler geçerli olmaz. Süre dolunca ayrılık gerçekleşir.

Mut’anın, Resûlullâh döneminde uygulandığı iddia edilir. Ehl-i Sünnete göre daha sonra yasaklanmıştır; ama Caferîlere göre geçerliliği devam etmektedir.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/muta-nikahinin-dinimizdeki-yeri-nedir.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/muta-nikahi-islamin-ilk-yillarinda-serbestti-de-sonradan-mi-yasaklandi.html

Her iki iddia da kabul edilemez. Çünkü. Mekke’de inen ayetlerde Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Müminler, ferclerini koruyan kimselerdir[1]. Onlar sadece eşlerine veya hâkimiyetleri altındaki esirlere karşı kınanmazlar.” (Mü’minûn, 23/1-6)

Ferc, iki bacak arasına ve çevresine; erkek, kadın ve gençlerin avret yerlerine verilen isimdir[2].  Mut’a, taraflardan birini diğerinin eşi yapmayacağı için âyet, onun yanında avret yerlerini açmayı yasaklamıştır. Yanında avret yerlerini açmanın yasak olduğu kişiyle de cinsel ilişkiye girilemez.

Yazının devamı için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.suleymaniyevakfi.org/nikah-evlilik/muta-nikahi.html


[1] Burada cinsel ilişki kast edilemez. Çünkü o manadaki ayetler, “fuhuş çeşitlerinden uzak duranlar” şeklinde ifade edilir. Buradaki anlam, edep yerlerinin örtülmesinden başka bir şey değildir.

[2] İbn Manzur, Cemalüddin Muhammed b. Mukerrem, Lisânu’l-Arab, Beyrut trs. فرج maddesi.

Tavuk kestirmeyi adayan birinin bu adağını yerine getirmesi gerekir mi?

Adağın geçerli olabilmesinin bir şartı, adanan şeyin cinsinden bir ibadetin bulunuyor olmasıdır. Tavuktan kurban olmayacağı için bu, adağa da konu olamaz. Dolayısıyla tavuk kestirmeniz gerekmez.

Tavuk veya horozların adağa konu edilmesi ile ilgili ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/adak-olarak-tavuk-ve-horoz-kesmek-dogru-mudur.html

Yıllar önce altınla borçlanan kişi günümüzde ödemeyi nasıl yapmalıdır?

İki çeşit para vardır: Mal para ve itibari para.

Altın ve gümüş mal paradır. Yani onların paralık özelliği, değeri, onların özünden, yapısından, maddi niteliğinden kaynaklanır; değerleri gramına göre belirlenir.

Günümüzdeki yaygın kâğıt paralar ise itibari paradır. Onların değeri, sahip oldukları malın (kâğıdın) özelliğinden değil, onları piyasaya süren otoritenin ona yazdığı rakam (aynı ebattaki bir kâğıt paranın 10 TL, diğer bir kâğıt paranın 100 TL değerinde olması gibi) ve ülkenin ekonomik gücünden (yani temsil ettikleri mal ve hizmetlerden) kaynaklanır.

Dolayısıyla mallar borç olarak alındığında veya mallara dayalı olarak borçlanıldığında, o malların fiyatları değişse dahi gene o mallar aynı miktarla ödenmek zorundadır. Fakat itibari paraların değeri, temsil ettikleri mallara orantılı olduğundan onların değerleri de dayandıkları mallara göre hesaplanmalıdır.

Bu sebeple uzun süreli ödenmeyen borçlarda enflasyon farkının dikkate alınması tavsiye edilmektedir. Ama borçlanma altınla olmuşsa ödeme de aynı miktarda altınla olmalıdır. Mesela 100 gr. altın alınmışsa -değeri artsın veya azalsın- ödeme yine 100 gr altın olmak durumundadır.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/tl-olarak-borc-verip-dolar-veya-altin-olarak-geri-almak-caiz-mi.html

Servet Bayındır

Kur’an’da adı geçen Haman ile Tevrat’taki Haman aynı kişiler mi?

“Hâmân adı Kur’ân-ı Kerim’de altı ayette Firavun’la birlikte zikredilmektedir (Kasas 28/6, 8, 38; Ankebût 29/39; Gâfir 40/24, 36). Bu ayetlerden anlaşıldığına göre Allah Hz. Musa’yı ayetler, mucizeler ve delillerle Firavun, Hâmân ve Karun’a göndermiş, fakat onlar Musa’yı “çok yalancı bir sihirbaz” diye suçlayarak tebli­ğini reddetmişlerdir (Ankebût 29/39; Gâfir 40/23-24). Hatta ilâhlık iddiasında bulunan Firavun, Musa’nın kendisini yü­ce Allah’ı kabule davet etmesi üzerine kavminin ileri gelenlerine, “Sizin için benden başka bir tanrı tanımıyorum” de­miş, Hâmân’dan da Musa’nın tanrısına ulaşıp O’nu bulmak için kendisine bir ku­le yapmasını istemiştir (Kasas 28/38; Gâfir 40/36-37). Nihayet Kârûn, Firavun ve Hâmân günahları sebebiyle cezalan­dırılmıştır (Ankebût 29/39).

Kur’an’da adı geçen Hâmân, Hz. Musa’nın muha­tap olup mücadele ettiği Firavun’un ve­ziri veya onun sarayındaki önemli şahsi­yetlerden biri ya da Amon kültünün başrahibi olmalıdır.

Hâmân adı Ahd-i Atîk’in Ester kitabın­da İran Kralı Ahaşveroş’un (İbrânîcede Ahasuerus, Latince’de Assuerus, Grek­çe’de Xerxes) veziri olarak geçmektedir. Buna göre Hâmân imparatorluktaki bü­tün Yahudilerin öldürülmesini planlamış, bu konuda kraldan izin almış, fakat Yahudi asıllı olan kraliçe Ester’in son anda­ki müdahalesi üzerine Yahudilerin yerine onların düşmanları katledilmiş, vezir Hâ­mân da oğullarıyla birlikte asılmıştır (Es­ter, 7/10; 9/7-10).

Kur’ân-ı Kerîm’de bahsedilen Hâmân ile Ahd-i Atîk’teki Hâmân aynı şahıs değildir; çünkü bunlar farklı yerlerde ve farklı asırlarda yaşamıştır. Bazı şarkiyat­çılar, Ahd-i Atîk’te anlatılan olayları ve şahısları gerçek kabul ederek Kur’an’ın yanlış bilgi verdiğini ve Pers kralının vezi­ri olan Hâmân’ı Firavun’un veziri olarak göstermekle bu iki olayı ve dönemi bir­birine karıştırdığını iddia etmektedirler. Hâlbuki Ester ki­tabının yazarı ve yazılış tarihi hakkında kesin bilgi bulunmadığı gibi anlatılan olayların gerçekliği de şüphelidir. Ester kitabında anlatılanların milâttan önce V. yüzyılda İran’da vuku bulmuş gerçek olaylar olduğunu kabul edenlerin yanın­da birçok araştırmacı, bu olayları Babilonya ve Elam ilâhları arasındaki mito­lojik mücadelenin bir yansıması olarak düşünmektedir. Bunlara göre Hâmân is­mi Elamlılar’ın ilâhı Humman’ı (Hamman) ifade etmektedir. Bazı araştırmacılar da Hâmân’ın Purim bayramıyla ilgili hayali bir kahraman olduğunu söylemektedir. Şuşan (Süse) krallık sarayı­nın ve İran’ın yönetimine dair Ester kita­bında verilen bazı bilgilerin doğru olma­sına karşılık hayali olayların da yer aldığı ileri sürülmektedir. A. Bentzen bu kitabı “tarihî roman” olarak nitelendirmiştir. Ester kitabında adı Ahaş-veroş olarak geçen İran kralının I. Xerxes (m.ö. 486-465) olduğu kabul edilir. Herodotos’un verdiği bilgiye göre kraliçenin adı da Amestris’tir. Bu krallık dönemine ait yıllıklarda Ester kitabında adı geçen kraliçe Vaşti ve Ester’den hiç söz edil­mez. Esasen Ester kitabının yahudi kut­sal kitabına alınması da uzun tartışma­lar sonucunda gerçekleşmiştir. Tarihî gerçekliği tar­tışmalı olan bir bilgiyi esas alıp Kur’an’daki bilgileri ona göre değerlendirmek yanlıştır. Kur’ân-ı Kerim’in bahsettiği Hâmân’ın Kitab-ı Mukaddes’te zikredilen Hâmân’la isim benzerliği dışında bir alâ­kası yoktur.”

(KAYNAK: Şaban Kuzgun, “Hâmân”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul, 1997, c: 15, s: 436-437)

Aişe Validemiz dokuz yaşındayken mi Resûlullâh ile evlendi?

Öncelikle bu gibi konuda onlarla tartışmaya girmemenizi tavsiye ederiz. Zira onlar bu gibi konuları anlayamadıkları için iman etmiyor değiller ki! Onların amacı, bu gibi tuzak sorularla iman etmiş bireylerin akıllarını karıştırmak ve onları imandan çevirmektir. Siz ne kadar izah etmeye çalışırsanız çalışın, onlar sizin dediklerinizi dinlemezler.

Kur’an’a göre Nebîmizin eşlerinin, mü’minlerin “anneleri” olduğu ve onlarla kimsenin evlenemeyeceği hükme bağlanmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Bu Nebi, müminler için kendi canlarından önce gelir; eşleri de onların anneleridir…” (Ahzâb, 33/6)

“… Allah’ın elçisini üzmeye ve onun arkasından eşlerini nikâhlamaya asla hakkınız yoktur. Böyle yapmanız Allah katında ağır bir kusur olur.” (Ahzâb, 33/53)

Her ne kadar bazı hadis kitaplarında Aişe Validemizin Nebîmizle dokuz yaşındayken evlendiği ve onun vefatında 18 yaşında olduğu bildirilmekte ise de (Bkz: Buhârî, Nikâh, 38,39; Müslim, Nikâh, 70; Tirmizî, Nikâh, 18; Ebû Dâvûd, Nikâh, 32; Nesâî, Nikâh, 29; İbn Mâce, Nikâh, 13) farklı rivayetler, tarihi olaylar arası mukayese ve çıkarımlar ve tarihi kaynaklardan hareketle Aişe Validemizin zifaf yaşının 18-21 aralığında olduğuna dair tespitler vardır. Kur’an’a uygun olan da budur. Çünkü Kur’an, Arap halkının konuştuğu dil ile inmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Biz, her resûlü kendi halkının dili ile gönderdik ki onlar için her şeyi ortaya koysun. Bundan sonra Allah, sapıklığı tercih edeni sapık sayar, hidayeti tercih edeni de yoluna kabul eder. Daima üstün ve bütün kararları doğru olan O’dur.” (İbrahim, 14/4)

Arap halkının dilinde “nikâh çağı” kavramı vardı. O kavram, buluğa ermiş ve reşit olmuş kişileri ifade ediyordu. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Yetimleri, evlenme çağına gelene kadar deneyin. Onlarda olgunlaşma (rüşd) görürseniz mallarını kendilerine verin; büyüyüp geri alacaklar diye onları israf ederek ve tez elden yemeyin..” (Nisâ, 4/6)

Evlenmek için erkeğin kadına mehir vermesi gerekir. Bu, Araplarda da uygulanmaktaydı. Kadının da mehri teslim alacak durumda olması gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Kadınlara mehirlerini cömertçe verin. Eğer mehir olarak verdiğinizden bir şeyi gönül hoşluğu ile size bağışlarlarsa onu da gönül rahatlığıyla yiyin.” (Nisâ, 4/4)

Buna göre Arap kültüründe de evlenmek için reşit olmak gerektiği anlaşılmaktadır. Nebîmizin Aişe Validemiz ile evlenmesi, o çağda dedikodu sebebi olmadığına göre Aişe Validemizin reşit olması gerekirdi. Reşit bir kız, bugün de istediği kişi ile evlenebilir.

Hem Aişe Validemizin evlilik yaşı hem de küçüklerin evlendirilmesi konusunda geniş bilgi edinmek için aşağıdaki linkte bulunan dersimizi izlemenizi tavsiye ederiz:

www.kurandersi.com/mukayeseli-fikih-dersleri/cocuklarin-evlendirilmesi/

Küçüklerin evlendirilmesi konusunda daha önce verdiğimiz cevabı da aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kiz-cocugunun-evlendirilme-yasi-minimum-kac-olabilir.html

Kardeş torunlarının birbirleriyle evlenmesi caiz midir?

Eğer aranızda süt kardeşliği yoksa evlenebilirsiniz.

Süt kardeşi olmadıkları sürece sadece kardeş torunları değil, kardeş çocukları yani amca, hala, dayı ve teyze çocukları da birbirleriyle evlenebilirler.

Akraba evlilikleri hakkında geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/akraba-evlilikleri-hangi-batna-kadar-haramdir.html

Pazartesi ve perşembe oruçlarını tutarken sahura kalkmak şart mıdır?

Sahura kalkmak orucun şartlarından değildir. Tavsiye edilir, sünnettir, sağlık açısından da son derece faydalıdır. Bununla ilgili olarak Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

“Sahur yemeği yiyin. Çünkü sahurda bereket vardır.” (Buhari, Savm, 20; Müslim, Sıyâm, 45 (1095)

Fakat sahura kalkmayanlar, kalkamayanlar da oruç tutabilirler. Yeter ki imsak vakti başladıktan sonra bir şeyler yenilip içilmesin.

Tutulacak orucun farz oruç, kaza orucu veya nafile oruç olması arasında herhangi bir fark yoktur.

Annemi boşayıp başkasıyla evlenen babama karşı görevlerim nelerdir?

Anneniz babanızdan boşandığı için artık babanıza yanı eski kocasına karşı herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Siz ise hala babanızın oğlusunuz, onun diğer oğlu da sizin baba bir kardeşinizdir. Babanız din düşmanı da olsa onunla ilişkiyi kesmeniz günahtır. Kendilerini sevin veya sevmeyin bir evlat ve kardeş olarak babanızın ve kardeşinizin muhtaç olmaları halinde nafakalarını karşılamakla yükümlüsünüz. Bu durum, babanızın kalbinin ısındırılması açısından da önemlidir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

Annen ve baban seni, körü körüne bana ortak koşman için zorlarlarsa onlara itaat etme; ama dünya işlerinde onlarla güzel geçin. Bana yönelen kimsenin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz banadır. O zaman yaptıklarınızı size bildiririm.” (Lokman, 31/15)

Adını anarak birbirinizden bir şeyler istediğiniz Allah’a karşı gelmekten sakının ve akrabalık bağlarına saygı gösterin.” (Nisa, 4/1)

Allah’a kulluk edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana-babaya, akrabalara, yetimlere, düşkünlere, yakın ve uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve size hizmet eden kimselere iyilik edin. Allah, kendini beğenip öğünenleri elbette sevmez.” (Nisa, 4/36).

Akrabalarına, düşküne ve yolcuya hakkını ver; ama elindekileri de tamamıyla savurma.” (İsra, 17/26).

Konuyla ilgili ayrıntı için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/babam-hicbir-akrabamiz-ile-gorusmuyor-bu-sorunu-nasil-duzeltiriz.html