Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Mirasta ağabeyler kardeşlerinden daha fazla hak talep edebilirler mi?

Miras paylaşımında mirasçıların yaşları değil, cinsiyetleri ve ölen kimseye olan yakınlıkları dikkate alınır. Miras bırakanın belirttiğiniz şekilde farklı yaşlarda üç çocuğunu geride bırakması durumunda kardeşlerin tamamı erkekse tereke eşit olarak üçe pay edilir. Eğer çocuklardan birisi kadınsa terekeden erkek çocuk iki kız çocuk hissesi kadar pay alır. İlgili ayet şöyledir:

“Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur…” (Nisâ, 4/11)

Babanız vefat etmediğine göre bir miras paylaşımı da olmayacaktır. Eğer kendi kazandığınız mallar varsa onları paylaştırmak için bir veya birkaç kişiyi hakem tayin etmenizi ve malınızı ona göre paylaşmanızı tavsiye ederiz.

Resûlullâh’ın ve şehitlerin ruhları Çanakkale’de savaşmışlar mıdır?

Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm’ın ve şehitlerin savaşlara katılması mümkün değildir. Fakat Allah Teâlâ kendi kurallarına uyan kullarının yardımına meleklerini gönderir.  Konu ile ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Siz güvenlik zaafına düşmüşken bile Allah, Bedir’de yardımıyla sizi zafere ulaştırdı. Öyleyse Allah’tan çekinerek kendinizi koruyun ki O’na karşı görevinizi yerine getiresiniz.

O gün müminlere şöyle diyordun: Allah’ın, inen üç bin melekle yardım etmesi size yetmez mi?

Yeter tabii. Ama koruma tedbirlerinizi alarak sabırlı davranırsanız onlar da bu hırsla üzerinize gelirlerse Rabbiniz size, onların peşlerini bırakmayan beş bin melekle destek verecektir.

Allah bu desteği, sadece bir zafer müjdesi olsun ve kalpleriniz yatışsın diye verir. Yoksa zafer, yalnızca Allah katındandır. O üstündür, doğru kararlar verir.” (Âl-i İmrân, 3/123-126)

“O gün Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da ‘Bir biri ardınca bin melek ile size destek veriyorum’ diye cevap vermişti.

Allah bunu size, sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. Yoksa zafer, sadece Allah katındandır. Allah güçlüdür, doğru kararlar verir.

O gün güven içinde sizi uykuya daldırmış, sizi arındırmak, sizden şeytanın pisliğini gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve ayaklarınızı yere sağlam bastırmak için üzerinize gökten yağmur yağdırmıştı.

O gün meleklere de şunu vahyediyordu: Ben sizinle beraberim, kâfirlerin yüreklerine korku salacağım. Siz de müminleri cesaretlendirin. Öyleyse (ey müminler!) onların boyunlarının üstüne ve parmak uçlarına vurun!” (Enfâl, 8/9-12)

Yukarıdaki ayetlerden net bir şekilde anlaşıldığına göre Allah Teâlâ melekleri, kâfirleri öldürsünler diye değil; müminler için müjde olsun ve kalpleri yatışsın diye göndermiştir. Bedir savaşında müşriklerin sayısı binden azdı. Gelen bin melek onların boyunlarına ve parmak uçlarına vursaydı hiçbir müşrik ayakta kalamazdı. Bu sebeple ayetteki “boyunlarının üstüne ve parmak uçlarına vurun” emri meleklere değil, Müslümanlara verilmiştir. Dolayısıyla melekler, mücahitler gibi elde kılıçla savaşmamış; fakat yanlarında bulunmaları sebebiyle müminlere moral, müjde ve güven sağlamışlardır.

Ayrıca “Yetiş ya Muhammed! Kitabın gidiyor.” sözü şirktir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Allah ile aranıza koyup yardım istedikleriniz de sizin gibi kullardır. Samimi iseniz seslenin de size cevap versinler. Ayakları mı var ki yürüsünler. Elleri mi var ki tutsunlar. Gözleri mi var ki görsünler. Kulakları mı var ki işitsinler. De ki: ‘Çağırın ortaklarınızı, sonra bana tuzak kurun, hiç göz açtırmayın. Benim velim, bu Kitabı indiren Allah’tır. O, iyilere velilik eder.  Allah ile aranıza koyup yardıma çağırdıklarınız size yardım etmek şöyle dursun, kendilerine bile yardım edemezler.” (A’râf, 7/194-197)

“Belki yardımları dokunur diye Allah ile aralarına ilahlar koyup onlara tutundular. Onlar, aracılar için hazır asker oldukları halde, aracıların onlara yardıma güçleri yetmez.” (Yâsin, 36/74-75)

“Kendileri için bir güç olsun diye, Allah ile aralarına koydukları ilahlara tutundular. Aksine onlar bu kişilerin kulluğunu tanımayacak ve onlarla ters düşeceklerdir.” (Meryem, 19/81-82)

Kimlerin cenaze namazı kılınır, kimlerinki kılınmaz?

Günahkâr da olsa Müslüman olduğu bilinenlerle İslam ülkesinde ölmüş veya öldürülmüş ve dinine ilişkin herhangi bir bilgi bulunamayanların cenaze namazı kılınır.

Nebimizin, zina gibi büyük günah işleyen kişinin cenaze namazını kıldığı kaynaklarda zikredilmektedir. (Müslim, Hudûd, 24 (1696).

Allah Teâlâ, gerçek yüzlerini açıkladığı bir kısım münafıklarla ilgili şöyle buyurmaktadır:

وَلَا تُصَلِّ عَلَى أَحَدٍ مِنْهُمْ مَاتَ أَبَدًا وَلَا تَقُمْ عَلَى قَبْرِهِ إِنَّهُمْ كَفَرُوا بِاللَّهِ وَرَسُولِهِ وَمَاتُوا وَهُمْ فَاسِقُونَ

Onlardan ölen birinin namazını asla kılma, kabrinin başında da bulunma. Çünkü onlar, Allah’ı ve resulünü görmezlikte direnmiş /kâfirlik etmişlerdir. Onlar yoldan çıkmış olarak ölmüşlerdir. (Tevbe, 9/84)

Kâfirlik, Allah’ı ve elçisini görmezlikten gelmektir. Ayeti kerime, kâfir olduğu bilinenlerin cenaze namazını kılmayı ve onlar için kabre kadar gitmeyi yasaklamaktadır.

Ölü olarak doğan bebeklerin cenaze namazının kılınıp kılınmayacağı ile ilgili cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/dusuk-veya-olu-olarak-dogan-cocuklarla-ilgili-hukumler-nelerdir.html

Altınlarımın geçmiş yıllarda vermediğim zekâtını nasıl hesaplamalıyım?

Zekât fakirlerin, zenginlerin malındaki hakkıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ إِنَّ صَلَاتَكَ سَكَنٌ لَهُمْ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

“Mallarından sadaka al; böylece onları arındırmış ve geliştirmiş olursun. Bir de onlar için dua et; senin duan onları rahatlatır. Allah işitir, bilir.” (Tevbe, 9/103)

وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ

“Mallarında, muhtaç ve yoksular için bir hak vardır.” (Zâriyât, 51/19)

Kişinin vermediği zekâtlar, zimmetinde borç olarak kalmaya devam eder. Sahip olduğunuz altının üç yıldır zekâtını vermediyseniz onu altın olarak hesaplamanız gerekir. Ödeme anında zekâtı altın olarak verebileceğiniz gibi verdiğiniz günün fiyatı üzerinden paraya da çevirebilirsiniz.

Hesabı ise şöyle yaparsınız:

Elinizdeki altının tamamı 100 gr kabul edilirse ilk yıl için bunun kırkta biri olan 2,5 gr; ikinci yıl için kalan 97,5 gramın kırkta biri olan 2,43 gr; üçüncü yıl için de 95,07 gramın kırkta biri olan 2,37 gr altını zekât olarak verirsiniz.

Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/zekatin-kirkta-biri-nasil-hesaplaniyor.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/zekat-konusunda-14-ayar-ile-22-ayar-altin-hesabi-farkli-midir.html

Mirasla ilgili hükümler niçin farklı farklı ayetlerde anlatılıyor?

Kur’an, bir fizik, bir hukuk, bir matematik kitabı gibi konulara ayrılmış değildir. Öyle olsa ancak sayılı birkaç konuya değinebilirdi. Hâlbuki o, her şeyi açıklayan Kitaptır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Biz bu Kitab’ı sana indirdik ki her şeyi açıklasın, doğru yolu göstersin, ona bağlananlara bir ikram ve bir müjde olsun.” (Nahl 16/89)

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuranda-konular-nicin-farkli-farkli-surelerde-islenmis.html

Her şeyi açıklamasının belli bir usulü vardır. Bununla ilgili ayetler şöyledir:

Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış, sonra hakîm olan ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır.” (Hûd 11/1)

Allah sözün en güzelini, müteşâbih mesânî bir kitap olarak indirmiştir.” (Zümer 39/23)

Birbirine benzeyen iki şeye müteşâbih denir. Mesânî (مثَانِي) ise ikişer anlamına gelen mesnâ (مثَنى)’nın çoğuludur. Demek ki, Kur’ân ayetleri birbirine benzer ikişerli kümelerden oluşmaktadır. Bu, bir ayetin birçok ayetle benzeştiğini ve ikili ilişki içinde olduğunu gösterir.

Mirasla ilgili ayetler de böyledir. Bakara 180. ayette mirası paylaştırma görevi, topluma yani Müslümanlara yüklenmiştir. Bunu ayetin “size farz kılındı (كتب عليكم)”  ifadesinden anlamaktayız. “Marufa uygun olarak (بالمعروف) ifadesinden de bunun “belirli hisseler” olduğu anlaşılmaktadır. Oranların değişmez olduğu ise hem Nisa 11. ayette hem de Bakara 181. ayette açıkça bildirmektedir.

Miras hükümleri, Bakara 180; Nisâ 7, 11, 12 ve 176. âyetlerde doğrudan yer aldığı gibi Enfâl 8/75 gibi bazı âyetlerde de dolaylı olarak yer almaktadır.

Kur’an’ın Kur’an’ı açıklaması usulü hakkında ayrıntı için de lütfen bakınız:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kurani-aciklamada-usul.html

Ölülere telkin vermenin sünnet olduğunu söyleyenler var. Bu, doğru mu?

Telkine dair delil getirilen rivayetlerin sahih hadis kaynaklarında geçmediği ve bunların hadis âlimlerince “zayıf” görülerek hüccet olmadıkları belirtilmektedir. Delil olarak belirtilen ayetler ise bağlamlarından koparılmışlardır.

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Dirilerle ölüler bir olmaz. Allah ölçüsüne uygun olana işittirir. Sen kabirdekilere bir şey işittiremezsin.” (Fâtır, 35/22)

Ölmek üzere olan kişi, Müslüman veya kâfir olmasına göre bir muameleye tabi tutulur. Müminse canı ona göre alınır (Vakıa, 56/90-91), kâfirse belirli bir azapla alınır (Fussilet, 41/30). Öldükten sonra hayır ve hasenatı devam edecek olanlar, ölmeden geride bir şeyler bırakabilmiş olanlardır. Onlarla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Ölüleri diriltecek olan biziz. Yaptıkları şeyi de geride bıraktıklarını da yazmaktayız…” (Yasin, 36/12)

Ebû Hureyre radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“İnsan ölünce, şu üç ameli dışında bütün amellerinin sevabı kesilir:

1. Sadaka-i cariye, (bir kimsenin ölümünden sonra da devam eden ve Allah rızası için insanların istifadesine sunulmuş olan sadaka).

2. Kendisinden istifade edilen ilim,

3. Arkasından dua eden hayırlı evlât.” (Müslim, Vasiyyet 14 (1631). Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vasâyâ 14; Tirmizî, Ahkâm 36; Nesâî, Vasâyâ 8)

Ayrıca telkinle ilgili rivayetleri inceleyerek değerlendiren Ali Çolak, makalesinde sonuç olarak şöyle demektedir:

“…Anlaşıldığı üzere, ölüye verilen telkin bidattir. Bu konuda delil olarak getirilen rivayet, İbn Kayyım’ın (v.1350) Zâdu’l- Meâd adlı eserinde belirttiği gibi sahih değildir. en-Nevevî (v.676/1277) ve başkaları da zayıf görmüşlerdir. San’ânî (v.1182/1768) de Subulu’s-Selam adlı eserinde bu görüşe katılmaktadır. Aslında telkini yapan, ölüye telkin yaparak yeniden Müslüman olmasını istemekle alay konusu olmaktadır. Hz. Peygamber’in bu konudaki sünneti, cenazeyi gömme sırasında oradaki insanlara yapılan telkindir.” (s. 213) (Makale için bkz: Ali Çolak, “Ölmek Üzere Olan Kişiye ve Mezardaki Ölüye Yapılan Telkin ile İlgili Rivayetler”, Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2004, cilt: 4, sayı: 2, s: 201-222.)

Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayın:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/cenaze-defnedildikten-sonra-imamin-telkin-yapmasi-gerekir-mi.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/olulerin-ardindan-verilen-sadakanin-sevabi-onlara-ulasir-mi.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/olen-kisinin-mali-ile-hayir-yapilmasi-ona-bir-fayda-saglar-mi.html

Kesin haram olan hayvan kökenli gıda katkı maddeleri nelerdir?