Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Dinin temel amacı güzel ahlak mıdır?

Dinin temel amacı, insanın Allah’tan başkasına kul olmamasını temindir. Allah’tan başkasına kul olmaması, hür yaratılmış insanın, yaratılışına uygun yaşaması demektir. Ahlak da yaratılışa uygun yaşamaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın fıtratına çevir. O, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. Ama insanların çoğu bunu bilmezler.” (Rûm, 30/30)

Dolayısıyla bu dine uyan kişi, yaratılışına uygun davranacağı için son derece ahlaklı da olur. Bunu en iyi yapan Allah’ın Elçisidir, Allah Teâla şöyle buyurmuştur:

وَإِنَّكَ لَعَلَى خُلُقٍ عَظِيمٍ

“Sen büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem, 68/4).

Aişe validemiz bir soru üzerine Allah’ın Elçisinin ahlakının Kur’ân olduğunu bildirmiştir. (Müslim, Salâtü’l-Müsafirîn, 139 (746).

Konuyla ilgili olarak aşağıdaki linkte yer alan soru-cevabı da okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/ahlakimi-guzellestirmek-istiyorum-bana-ne-tavsiye-edersiniz.html

“Ümmetimin ömrü 1.500 seneyi geçmez.” şeklinde bir hadis var mıdır?

Hadis kaynaklarında bu şekilde bir hadis yoktur. Bu rivayet, İmam Suyûtî (v. 911/1505)’nin el-Hâvî adlı kitabında kıyamet ve dünyanın ömrüne ilişkin – hadis âlimlerince çoğu “uydurma” ve “zayıf” olduğu belirtilen- çeşitli rivayetlere yer verdikten sonra kendi değerlendirmesi ve çıkarımı olarak yer almaktadır. Suyûtî’nin ifadesi şöyledir:

أولاً الذي دلت عليه الآثار أن مدة هذه الأمة تزيد على ألف سنة ولا تبلغ الزيادة عليها خمسمائة سنة

“Öncelikle bu rivayetler, bu ümmetin ömrünün bin yılı aşacağına; ancak bin beş yüz yılı geçmeyeceğine delalet eder.” (Bkz: Suyûtî, el-Hâvî li’l-Fetvâ, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2000, c: 2, s: 82)

Bu ifadeler, kıyametin vaktini bilme iddiasını taşımaktadır. Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurur:

“Sana kıyameti, ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini O’ndan başkası açıklayamaz. O göklere de yere de ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah’ın katındadır; ama insanların çoğu bilmezler.” (A’râf, 7/187)

“Sana kıyameti sorarlar: Gelip çatması ne zamandır? Sen onu nereden bilip bildireceksin! Onun ilmi yalnız Rabbine aittir.” (Nâziât, 79/42-44)

“İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır.” (Ahzâb, 33/63)

Görüldüğü üzere Allah Teâlâ, kıyametin vaktinin kendisinden başka hiç kimse tarafından bilinemeyeceğini açıkça belirtmektedir.

Kıyamet alametleri ile ilgili bir soruya verdiğimiz cevaba aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/kiyamet-alametleri-nelerdir-kuran-bu-konuda-ne-diyor.html

Leasing için mutlaka katılım bankalarına mı başvurmamız lazım?

Leasing bazı kusurlarıyla birlikte günümüz fıkıhçılarınca caiz kabul edilen bir işlemdir. Bu işlemin faizsiz çalışan kurumlarla yapılması tavsiye edilirse de bu, şart değildir. Zaten faizli bankalar bizzat kendileri kanunen leasing yapamazlar. Onların ancak yan şirketleri leasing yapabilmektedir.

Sonuç olarak katılım bankaları ile yapmak mümkün değilse diğer leasing şirketleriyle de yapılabilir. Çünkü işlemin bizzat kendisi meşru kabul edilmektedir.

Ortaklarınız bu tür bir tercihte bulunduklarında sizin fıkhen ortaklıktan ayrılmanızı gerektiren bir durum söz konusu olmaz.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Leasing sistemi hakkındaki cevabımızı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/leasing-nedir-caiz-olup-olmadigi-hakkinda-bilgi-verir-misiniz.html

Öğlenin ilk dört sünnetini kılmayana şefaatim ulaşmaz hadisi sahih midir?

Sizin de belirttiğiniz gibi hadis kaynaklarında değil de daha çok fıkıh kitaplarında geçen ve Peygamberimizin söylediği belirtilen rivayet şöyledir:

مَنْ تَرَكَ الْأَرْبَعَ قَبْلَ الظُّهْرِ، لَمْ تَنَلْهُ شَفَاعَتِي

“Kim öğle namazından önceki dört rekâtı terk ederse o kişiye şefaatim ulaşmaz.” (Bkz: İbrahim el-Merğinânî, el-Hidâye, Kahraman Yayınları, İstanbul, 1986, c: 1, s: 72)

Hanefi fıkhının temel kaynaklarından kabul edilen el-Hidâye’nin hadislerini incelediği Nasbu’r-Râye adlı eserinde bu rivayete yer veren İmam Zeylaî, rivayeti “garîbun cidden” şeklinde nitelemiş ve rivayetin hiçbir ravisini zikretmemiştir. (Bkz. Zeylaî, Nasbu’r-Râye, c: 2, s: 162).

İbn Hacer el-Askalânî de el-Hidâye’nin hadislerini incelediği ed-Dirâye adlı eserinde bu rivayetle ilgili olarak “Onu (kaynağını) bulamadım.” demiştir. (Bkz: İbn Hacer, ed-Dirâye, c: 1, s: 205).

Ayrıca İmam Nevevî’nin de “Bu rivayetin aslı yoktur.” dediği nakledilmiştir. (Fetteni, Tezkiretü’l-Mevdûât, c: 1, s: 48)

Sonuç olarak bu rivayet, hadis ilmi açısından delil alınabilecek durumda değildir.

Kişinin sorumluluğu, farz namazları kılmaktır. Sünnetleri kılan sevabını alır; ama kılmayan bundan dolayı günaha girmiş olmaz.

Konuyla ilgili görüntülü cevaplarımız için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/sunnet-i-muekkede-neye-denir-sunnetler-kilinmazsa-ne-olur.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/sunnet-namazlari-peygamberimize-allah-mi-emretmistir.html

Ağniya isminin anlamı nedir? Çocuklara isim olarak konulabilir mi?

Sözlükte ‘zenginler’ anlamına gelen ve “ğanî” kelimesinin çoğulu olan Ağniyâ (اغنياء) Kur’an’da geçmektedir. Bu kelimenin geçtiği ilgili ayetler şöyledir:

“Harcamayı Allah yolunda hizmete kapanıp kalmış ihtiyaç sahiplerine yapın. Onlar dışarıda dolaşıp çalışma fırsatı bulamazlar. Ağır başlı oldukları için bilmeyenler onları zengin (اغنياء) sanırlar. Sen onları simalarından tanırsın. Kimseden ısrarla bir şey istemezler. Hayra yapacağınız her harcamayı Allah elbette bilir.” (Bakara, 2/273).

“Allah fakir; biz zenginiz (اغنياء)” diyenlerin sözünü Allah elbette işitti. Onların sözlerini ve nebilerini haksız yere öldürmelerini kaydedeceğiz ve bir gün şöyle diyeceğiz: “Şu yangının azabını tadın bakalım.” (Al-i İmran, 3/181).

“Sorumlu tutulacak olanlar, zengin (اغنياء) oldukları halde senden izin isteyenlerdir. Muhaliflerle birlikte kalmak bunların hoşuna gitmişti. Allah bunların kalpleri üzerinde yeni bir yapı oluşturdu; artık bilemezler.” (Tevbe, 9/93).

Bu kelimenin Kur’an’da geçmesi çocuklara isim olarak verilebileceği anlamına gelmez. Ayrıca bir ismin çocuğa verilmesi için Kur’an’da geçmesi de şart değildir. Anlamı dinimize ve örfümüze uygun düşen daha güzel isimler bulmanızı tavsiye ederiz.

İslâm’ı Araplaştırmak ne kadar doğrudur?

İslam sadece Araplara değil herhangi bir ayrım gözetilmeksizin tüm insanlığa gönderilmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ

“Biz seni bütün insanlara müjde verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bunu bilmiyorlar.” (Sebe, 34/28). (İlgili diğer ayetler için de bkz: Ahzâb 33/40; Enbiyâ 21/107)

İslam’da hangi ırk ve dilden olursa olsun bütün Müslümanlar kardeş olarak kabul edildiği gibi (Hucurat, 49/10), milliyetçilik ve kavmiyetçiliğin temelini teşkil eden soy üstünlüğü iddialarının tamamı da reddedilmiştir. (Bakınız. Tekasür, 102/1-8).

www.fetva.net/yazili-fetvalar/ulkemizde-bitmek-bilmeyen-etnik-ayrimciliklarin-dinimizdeki-yeri-nedir.html

Dolayısıyla İslam’ın Araplaşması veya Türkleşmesi diye bir şey söz konusu değildir.

Kur’an’ın Arapça olması, Arap olmayan Müslüman milletlerin Araplaşacağı anlamına gelmediği gibi insanların dinlerini dahi iyi öğrenmek için Arapça öğrenmelerinin de Araplaşmakla herhangi bir ilgisi yoktur.