Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Kerâhet vaktinde Kur’an-ı Kerim okunur mu?

Kerâhet vaktinde sadece nafile namaz kılınmaz. Kur’an okumanın ise yasak olduğu hiçbir zaman dilimi yoktur. Kerâhet vakti olup olmamasına bakmadan istediğiniz her an Kur’an okuyabilirsiniz.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/kerahat-vakitlerini-zikir-cekerek-mi-degerlendirmek-gerekiyor.html

Kerâhet vakitleri hakkında bilgi edinmek için aşağıdaki linkte bulunan yazımızın 3-   Kerahet Vakitleri başlıklı kısmını okumanızı tavsiye ederiz:

www.suleymaniyevakfi.org/namaz/namaz-ve-oruc-vakitleri-brsadece-muslim-olanlar-icin.html

Kadınların hâkimlik veya avukatlık yapması caiz midir?

Her ne kadar İslam hukukçularının büyük çoğunluğu kadının devlet başkanlığı ve hâkimlik yapmasına karşı çıkmışlarsa da Kur’an’da ve Nebîmizin uygulamalarında kadının kadı/hâkim olmasını yasaklayan herhangi bir hüküm yoktur.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/islama-gore-kadinlar-devlet-baskani-veya-yargic-olabilir-mi.html

Hanefî mezhebi âlimleri de had ve kısası gerektiren suçlar dışındaki davalarda kadının şahitlik gibi hâkimlik de yapabileceğini söylemektedirler. Müfessirlerden İbn Cerîr et-Taberî ve tâbiînden Hasan-ı Basrî gibi âlimlerle Zâhirî mezhebi fakihleri ise hüküm vermeyi fetva vermeye benzeterek kadınların her türlü davada hâkimlik yapabileceğini belirtirler. (Bkz: Mehmet Akif Aydın, “Kadın: İslam’da Kadın”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 24, s. 90)

Günümüzde hakimler ancak mevcut yasalar çerçevesinde hareket edebilirler.

Serbest avukatlık yapanlar ise istemedikleri davayı almayacakları için onu tercih etmek daha uygun olacaktır.

Genel olarak kadınların çalışmasına dair yaptığımız bir açıklamayı aşağıdaki linkten izlemenizi tavsiye ederiz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/kadinlarin-ihtiyaci-olmadigi-halde-calismalarinin-hukmu-nedir.html

Boşanma konusunda kadınlarla erkekler aynı hükümlere mi tâbi?

Kadının boşanması (iftidâ) hükümler açısından erkeğin boşaması (talak) ile aynı değildir. Hükümler farklıdır. Talakın âdet döneminde olmaması, ilişkiye girilmediği bir temizlik döneminde olması, kadının iddet beklemesi, iddet esnasında evini terk etmemesi gibi şartlar iftidâda yoktur.

Kadınların yapısı gereği iftidâda, talakta olduğu gibi sayı şartı da yoktur, yaklaşık 3 ay iddet bekleme şartı da. Talakta iddet bekleme emri, birinci ve ikinci talaktan sonradır. Bu, ailenin yeniden kurulması için alınmış bir tedbirdir, yoksa kadının rahminde çocuk olmadığını tespit değildir. Çünkü bu tespit, bir tek âdet ve temizlik süresi ile yapılabilir ki buna istibrâ denir. İftidâda gerekli olan da budur. Bu yüzden kendi isteği ile kocasından boşanan kadınların üç aylık iddet beklemelerine gerek görülmemiştir. Yeni bir evlilik yapabilmeleri için hamile olmadıklarının kesin belli olması yeterlidir.

Erkeğin boşaması talak ile hükümleri şu linkten:

www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/talak-erkegin-bosama-hakki.html

Kadının boşanması iftidâ ile hükümleri de şu linkten okumanızı tavsiye ederiz:

www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/kadinin-bosanmasi-iftid.html

“Kur’an’ın nûru İhlâs sûresidir” diye bir hadis var mıdır?

Yaptığımız taramada bu rivayete hadis kaynaklarında rastlayamadık. Ancak bazı tefsirlerde İhlâs sûresinin isimleriyle ilgili bölümde onun bir isminin de “Nûr” olduğu belirtilirken bu rivayete yer verilmektedir.

Mesela müfessirlerden Fahreddîn er-Râzî, tefsirinde İhlâs sûresinin isimlerini sayarken bu sûrenin bir isminin de “Nûr” olduğunu söylemiş ve Nebîmizin: “Her şeyin bir nuru vardır. Kur’an’ın nuru ise Kul Huvallâhu Ehad’dır” dediği belirtilen bu rivayete yer vermiştir. (Bkz: Razi, Tefsîru’l-Kebîr, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrut-Lübnan, 1999/1420, c: 11, s. 358. Ayrıca bkz: İbn Aşur, et-Tahrir ve’t-Tenvir, c: 30, s. 610)

Fakat tefsir kitaplarında dahi bu rivayetin kaynağına rastlayamadığımızı bir kez daha ifade etmeliyiz.

İhlâs sûresi ile ilgili olarak aktarılan başka bir rivayete dair cevabımızı da aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/11-defa-ihlas-suresini-okuyup-olulere-bagislamakla-ilgili-bir-hadis-var-mi.html

Allah Teâlâ her insanla bir şekilde konuşur mu?

Şûrâ sûresinin 51. ayeti mealen şöyledir:

“Allah, herhangi bir beşerle ilham yoluyla, perde arkasından veya tercih ettiği şeyi kendi izniyle içine fısıldasın diye elçi gönderme dışında bir yolla konuşmaz. Yüce olan ve doğru kararlar veren O’dur.” (Şûrâ, 42/51)

Bu ayette Allah Teâlâ bir insanla hangi şekillerle konuşacağını ifade etmiştir. Bunlardan ilki kişinin gönlüne bildirmek yani ilhamdır. Kur’an’da Hz. Musa’nın annesine, Meryem Validemize ve Hz. İsa’nın havarilerine bu şekilde bir ilhamda bulunulduğu belirtilmiştir.

İkinci şekil olan perde arkasından yani kendini göstermeden konuşmaya ise yine Hz. Musa’nın ilk vahyi alış şekli olarak Tâhâ sûresi 12. ayette bahsedilen Cenâb-ı  Hakk’ın konuşması örnek verilmektedir.

Allah Teâlâ’nın bir elçi göndererek vahyetmesi ise Melek Cebrail’i göndererek nebîlere vahyetmesidir. Bununla ilgili bir ayet şöyledir:

“Allah gizli bilgilerini sizinle paylaşmaz. Onun için uygun gördüğü bir elçisini seçer. Siz, Allah’a ve elçilerine inanıp güvenin. Eğer inanıp güvenir ve kendinizi korursanız büyük bir ödülü hak edersiniz.” (Âl-i İmrân, 3/179)

Nebîlere gelen vahiy kesindir ve nebîler kendilerine gelenin bizzat Allah’ın buyrukları ve vahyi olduğunu bilmektedirler. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Bütün gizli bilgileri (gaybı) bilen O’dur. O, gaybını kimseye açmaz;

Uygun bulduğu bir elçi olursa başka. Onun da önüne ve arkasına gözcüler diker.

O elçi bilsin ki Rabbi tarafından gönderilenleri, melekler ona tam olarak ulaştırmış, o da onlarda olanın hepsini almış ve her şeyi tek tek kav­ramıştır.” (Cin, 72/26-28)

Diğer insanlar ise şeytan vesvesesini ilham sayabilir. Şeytani rüyayı, Rahmânî rüya sayabilir. Bizim emin olabileceğimiz tek yol, nebîlere gelen vahiylerdir.

Konu hakkında biraz daha ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/vahiy-ile-ilham-arasinda-fark-var-midir-herkese-vahiy-gelebilir-mi.html

Diyet cezası zenginler için bir ayrıcalık mı teşkil ediyor?

Kasten öldürme ve yaralamalarda mağdur olan taraf ya da öldürülen kişinin (maktul) velileri suçluyu affederse ancak o zaman diyet söz konusu olabilir. Eğer mağdur veya maktulün velileri affetmezse suçlu olan kişi diyet ödeyerek kısastan kurtulamaz. Dolayısıyla burada bir haksızlıktan söz edilemez.

Hata ile adam öldürme konusunda yapılması gerekenleri (Nisâ, 4/92) ise diyet değil tazmin/tazminat olarak değerlendirmek gerekir. Zira burada kasıt olmadığı için suç mevzubahis olmayıp verilen zararın tazmini söz konusudur.

Ayrıntılı bilgi için “Kur’an Sünnet Işığında Suç-Ceza Uygunluğu (Suat Erdoğan, Süleymaniye Vakfı Yayınları) isimli kitaba müracaat edilebilir.

www.suleymaniyevakfi.com/kuran-ve-sunnet-isiginda-suc-ceza-uygunlugu