Blog
Borçlarınızı ödemek için bir kez daha harama yönelmeyin. Bir yanlış başka bir yanlışla düzeltilemez. Sonra borcunuz daha büyük bir sarmala dönüşebilir.
Acil olarak yapmanız gereken ya bir dosttan karz-ı hasen temelinde faizsiz borç alarak yahut-varsa -herhangi bir varlığınızı satıp nakde çevirerek borcunuzu kapatmak ya da bunların hiçbiri mümkün değilse mevcut borcu yeni faizli kredi almadan, masraflarınızdan bir miktar kısarak bir an önce kapatmaktır.
Aksi durumda bahsettiğiniz yöntem de faiz olur ve caiz olmaz.
Allah Teala, İnşirâh suresinde şöyle buyurmaktadır:
“Gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
Hakikaten her zorlukla beraber bir kolaylık daha vardır.
Öyleyse boş kalınca kalk, yorul.
Ve yalnızca Rabbine giden yola sarıl.” (İnşirâh, 94/5-8)
Bu ayetlere göre her daim çalışmamız, bir işi bitirdiğimizde başka bir işe yönelmemiz ve sadece Allah’a güvenmemiz gerektiği emredilmiştir. Biz bu emirlere uyarsak Allah da bize kolaylıklar ihsan edeceğini müjdelemektedir. Dolayısıyla kesinlikle harama tevessül etmeyin. Sabredin ve çok çalışın. Bunun yanı sıra bu zor durumu kolaylığa çevirmesi için Allah’a dua edin. Unutmayın ki yardım erken gelmez. Allah sizi dener, sıkıntılara sokar, sarsar… Bakar ki sabrediyor ve harama tevessül etmiyorsunuz işte o zaman yardımını gönderir. Şu ayet bunu açık bir şekilde ifade etmektedir:
“Öncekilerin başlarına gelenlerin bir benzeri sizin de başınıza gelmeden Cennet’e girebileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Baskılar ve zorluklar onları öyle sarmış, öylesine sarsılmışlardı ki Allah’ın elçisi ve beraberindeki müminler: ‘Allah’ın yardımı ne zaman gelecek!’ diyecek hale gelmişlerdi. Bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.” (Bakara, 2/214)
Görüldüğü gibi Allah imtihanı tamamlamadan yardımını göndermez. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Bu insanlar, inandık deyince rahat bırakılacaklarını, sıkıntıya sokulmayacaklarını mı sanıyorlar? Onlardan öncekilerini de sıkıntılara sokmuştuk. Allah kimlerin samimi olduğunu elbette bilecektir. Kimlerin yalancı olduklarını da bilecektir.” (Ankebût, 29/2-3)
Kurban kesmeyi “vacip” olarak kabul eden Hanefi mezhebine göre nisap miktarı mala sahip olan her bir bireyin ayrı bir kurban kesmesi gerekir. Aile bireylerinden sadece birinin kurban kesmesi, diğerlerinden bu sorumluluğu düşürmez. Aralarında ufak tefek farklılıklar olmasına rağmen kurbanı “sünnet” olarak kabul eden başta Şâfii, Mâlikî ve Hanbeliler olmak üzere birçok alim ise aynı çatı altında yaşayan aile bireylerinin tek bir hayvan -ki bu bir küçükbaş da olabilir- kesebileceklerini, böylelikle hepsinin birden sevaba nail olabileceklerini söylemişlerdir. (Ali Bardakoğlu, “Kurban (İslam’da Kurban)”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, Ankara, 2002, c: 26, s: 437)
Hac suresinin 34. ayetinde diğer ibadetlerden farklı olarak tek tek fertlere değil de “Her ümmete/topluluğa” kurban kesme görevinin yüklenmiş olduğunun beyan edilmesi ve Resûlullâh’ın zaman zaman hem kendi aile bireyleri ve hem de ümmeti adına tek bir kurban kesmekle yetinmiş olması, çoğunluğun görüşünün daha isabetli olduğunu göstermektedir.
“Ey insanlar! Her sene her ev halkına bir kurban kesmek gerekir” (Ebû Dâvûd, Dahâyâ, 1; Tirmizî, Edâhî, 19; İbn Mâce, Edâhî, 2) buyurarak kurbanı ev halkıyla (aile ile) ilişkilendiren Resûlullâh, bir sene kurban bayramında sadece bir koç kurban etmiş ve “Bismillâh… Allah’ım! (Bunu) Muhammed’den, onun hane halkından ve Muhammed ümmetinden kabul eyle!” (Müslim, Edâhî, 19 [1967}) şeklinde dua etmiştir. Kaynaklarda onun, semiz ve boynuzlu iki tane koçu, birisini ümmetinden kurban kes(e)meyenler, diğerini de kendisi ve aile fertleri adına kurban olarak kestiği de nakledilmiştir.
Ayrıca burada sahabeden Halid b. Zeyd’in, nâmıdiğer Ebû Eyyûb el-Ensârî’ (ö. 49/669)’nin bir sözünü de hatırlatmadan geçemeyeceğiz. Tâbiîn devrinin önde gelen fakih ve muhaddislerinden Atâ b. Yesâr (ö. 103/721), Ebû Eyyûb el-Ensârî’ye Resûlullâh zamanında kesilen kurbanların sayısına dair bir soru sormuş, o da şöyle cevap vermiştir:
“(Resûlullâh zamanında) Kişi kendisi ve çoluk çocuğu için sadece bir kurban keserdi. Onun etinden hem kendileri yer hem de başkalarına yedirirlerdi. Fakat (o devirden) sonra halk (çok sayıda kurban kesmekle) iftihar etmeye başladı ve durum işte şimdi gördüğün hale dönüştü!’” (Tirmizî, Eđâhî, 10; İbn Mâce, Eđâhî, 10; Muvatta, Dahâyâ, 4)
Buraya kadar yer verilen bilgiler “nafaka halkasına dahil olup hayatlarını aynı çatı altında sürdüren aile bireyleri adına tek bir kurban kesmenin yeterli olduğu hususunda herhangi bir tereddüde mahal bırakmamaktadır. Ayrıca bu husustaki rivayetlerin geneli dikkate alındığında ashab-ı kiramın Hz. Peygamber zamanında kurban ibadetini bu şekilde yerine getirdikleri, Resûl-i Ekrem (sas)’in bu uygulamadan haberdar olmasına rağmen herhangi bir olumsuz tavır sergilemediği anlaşılmaktadır. Bir küçükbaş hayvanın kaç kişi adına kurban edilebileceği hususunda fukaha arasında bazı ihtilaflara rastlanmakta ise de, bir ev halkının tamamı adına bir küçükbaş hayvanın kafi olduğu hususunda bu rivayetler açık ve kesindir.”
Netice itibariyle aynı çatı altında yaşayan aile bireylerinden maddi imkanı yerinde olanların her birinin ayrı ayrı kurban kesmesi şart değildir. Hepsinin birleşerek aile adına tek bir kurban (küçükbaş) kesmelerinde bir sakınca yoktur. Bunu yaparken aile reisi -tıpkı Hz. Peygamber’in yaptığı gibi- hayvanın bedelini tek başına karşılayabileceği gibi aile bireylerinin hep birlikte para katarak ortaklaşa küçükbaş bir hayvan kesmeleri veya bir büyükbaş hissesine girmeleri de pekâlâ mümkündür. Fakat buna rağmen kendisine kurban düşen aile bireylerinden her biri ayrı bir kurban kesebilirler.
KAYNAK: Yahya Şenol, “Kurbanla Gönülleri Hoş Tutmak”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Ekim-Aralık 2014, Sayı: 7, s: 58-62.
NOT: Konuyla ilgili biraz daha geniş bilgiyi www.suleymaniyevakfi.org sitemizin ARAŞTIRMALAR bölümünde bulunan KURBANIN FERT YA DA AİLE ADINA KESİLMESİ TARTIŞMALARI başlıklı yazıdan elde edebilirsiniz.
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/aile-adina-tek-kurban.html
Bu konuyla alakalı geniş malumat için lütfen aşağıdaki linkte bulunan yazıyı okuyunuz: