Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

İlişkiden bir saat sonra parça parça meni geliyor, ne yapmalıyım?

İhtilam olan veya cinsel ilişkide bulunan bir kimse, idrarını yapmadan veya çokça yürümeden veya yatıp uyumadan yıkansa, sonra kendisinden meninin arta kalan kısmı çıkacak olsa, ikinci kez yıkanması gerekir. Fakat idrarını yaptıktan veya epeyce yürüdükten veya uyuduktan sonra şehvetsiz olarak gelecek meni guslü gerektirmez. Çünkü bu durumda o meni, yerinden, şehvet olmaksızın ayrılmış bulunur.

Yine bir kadından, yıkandıktan sonra, kocasının menisi çıkacak olsa, tekrar gusletmesi gerekmez. (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, “Guslü Gerektiren Haller”, 178. paragraf)

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/meni-mezi-ve-vedi.html

Lanetli olmalarına rağmen Yahudiler nasıl süper güç olabiliyor?

Lanet; dışlama, beddua, azab, Allah’ın rahmetinden uzaklaşma, gazap etme, buğz etme gibi anlamlara gelir. İsrailoğullarından kâfir olanların Davud ve İsa (as) gibi peygamberlerin dili ile lanetlenmeleri, onların Allah’ın rahmetinden uzak olduklarını gösterir. Allah’ın rahmetinden uzak olmaları etkisini bu dünyada gösterse de bunun gerçek etkisi ahirette ortaya çıkar. Çünkü Allah bu dünyada çalışma kurallarına göre çalışanları başarı ile ödüllendirmektedir. Eğer bunlar sadece dünyayı istiyorlarsa onlara Allah dünyada istediklerini verecek ama onları ahiretten mahrum bırakacaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız.

Her kim de ahireti ister ve inanarak orası için gerekli çalışmayı yaparsa, işte bunların çalışması şükre değer.

Hepsine, onlara da bunlara da (dünyayı isteyenlere de ahireti isteyenlere de) Rabbinin ihsanından (istediklerini) veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir.” (İsrâ, 17/18-20)

Yahudilerin bugün tüm dünyada etkin güç olmaları ile ilgili ayetler de vardır. Ama yanlış yaptıkları için yakında büyük bir acı çekecekleri de ifade edilmiştir. İlgili ayetler şöyledir:

“Kitaba İsrailoğulları ile ilgili olarak şu kararı koyduk: “Siz o topraklarda iki kere fesat çıkaracak ve büyüdükçe büyüyeceksiniz.

Birincinin günü gelince savaş gücü yüksek kullarımızı üzerinize gönderdik; evlerin arasına kadar sokuldular. Bu, yerine getirilmiş bir söz oldu.

Sonra size yeniden onlara karşı güç verdik. Mallar ve oğullarla destekledik ve size daha fazla caydırıcı güç verdik.

İyilik ederseniz kendinize etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz onu da kendinize etmiş olursunuz.  İkincinin günü gelince yüzünüze karşı kötülük etsinler ve o Mescide ilkin girdikleri gibi girsinler ve alt ettikleri her şeyi dağıtsınlar diye (sizi bir kez daha cezalandırdık). (İsrâ, 17/4-7)

Ayette anlatılanlardan birincisi Babil kralı II. Nebukadnezzar (Buhtunnasr) komutasındaki ordu tarafından, M.Ö. 587 yılında, ikincisi de Bizans komutanı Titus tarafından M.S. 70 yılında gerçekleştirilmiştir. Bundan sonraki durumu şu ayet özetlemektedir:

“Belki Rabbiniz size yine de iyilik edecektir. Bozgunculuğa dönerseniz biz de döneriz. Cehennem’i de kâfirler için tıkılıp kalma yeri yaptık.” (İsrâ, 17/8)

İslam’ın şartları ve 32 farzın arasında örtünmek niye belirtilmemiştir?

Halk arasında “İslam’ın şartları”, “imanın şartları” diye bilinen hususları iyi anlamak gerekir. Kelime-i şehadet, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek İslam’ın temelleridir. Buradan “bunların dışında İslam’ın şartı yoktur” şeklinde bir sonuç çıkmaz! Ana babaya iyi davranmak, doğru sözlü olmak, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, cihad etmek ve zina, faiz gibi haramlardan kaçınmak vs. İslam’ın şartları değil midir? Bunları tanımayan, inkâr eden de İslam’dan çıkar. Dolayısıyla Allah’ın emirleri arasında herhangi bir ayrıma gitmemek gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“…Şimdi siz o Kitab’ın bir bölümüne inanıyor, bir bölümünü görmezlikten mi geliyorsunuz? İçinizden bunu yapanın hak ettiği nedir, şu hayatta perişanlıktan başka bir şey mi!? Böyleleri Kıyamet gününde de en şiddetli azaba sürüklenirler. Allah ne yaptığınızdan habersiz değildir.” (Bakara, 2/85)

Örtünme de Allah’ın kesin emirlerinden biridir. Bunu bile bile inkâr eden kâfir olur. Ama bunun gibi Allah’ın en küçük bir emrini beğenmeyen, inkâr eden de dinden çıkar.

Âl-i İmran 38-40. ayetleri nasıl anlamalıyız?

Zekeriya aleyhisselamın Allah’tan bir çocuk isteyip müjdeyi alınca şaşırması ilk başta garip görülebilir. İyi düşününce çocuğu kendine değil o ana kadar bakımını üstlendiği Meryem validemize istediği anlaşılır. Çünkü Meryem evlenme çağına girmişti. Zekeriya aleyhisselam Meryem’i kendi kızı gibi bildiğinden onun çocuğu, kendi çocuğu demekti. Bu da Meryem’in bir an önce evlenmesini istemekti. Çünkü her girişinde Mabetteki odada bir yiyecek bulması onu kuşkulandırmış olmalıydı. Ama Meryem’e çocuk isterken meleklerin ona kendisinin çocuğunun olacağını müjdelemesi onu çok şaşırtmıştı.

Bu, tabii ki bir mucizedir ve aynı zamanda zihinleri İsa aleyhisselama hazırlamadır. Çünkü yaşlı koca ile kısır bir kadının çocuğu olabiliyorsa kimseyle ilişkiye girmemiş genç bir kadının da çocuğu olabilir.

İslam hukukunda fasık kimselerin hükmü nedir?

Bu konuda, İslam Muhakeme Hukuku adlı kitabımızın 153-154. sayfalarında şu ifadeler yer almaktadır:
 
Fasık bir kişinin şahitliği kabul edilmez. Davranışlarında dinin koyduğu sınırları aşan bir müslümana fasık isim verilmiştir. Çünkü haram olduğuna inandığı halde dinini bir yasağını işlemekten kaçınmayan, haram olduğuna inandığı halde yalancı şahitlikten de sakınmayabilir. Allah Teâlâ, fasık bir kişinin verdiği haberin hemen kabul edilmemesini emretmiş ve şöyle buyurmuştur:
 
«Ey iman edenler! Bir fasık size bir haber getirirse onun iç yüzünü araştırın; yoksa bilmeden bir gruba fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz». (Hucurât, 49/6)
 
Böyle bir kişinin haberinin hemen kabul edilmemesinin emredilmesi, onun şahitliğini kabul etmeye engeldir. Haberin iç yüzünün araştırılmasının istenmesi, sözüne güvenilemeyeceğini göstermektedir. Bu konuda bütün mezhepler ittifak halindedirler.
 
Fasık oldukları için, bir hâkim tarafından şehadetleri reddolunan kişiler, o konuda başka hâkim huzurunda şahitlikte bulunamazlar. İkinci hâkim bunların şahitliklerini kabul edip hüküm verse hükmü geçerli olmaz. Ve bir hâkim, fasıklıklarından dolayı reddettiği şahitleri aynı konuda tekrar dinleyemez
 
Hangi davranışların kişiyi fasık yapacağı hususu münakaşalıdır. Kaynaklar konuya geniş yer vermişlerdir. Bu cümleden olarak rakkas (dansçı) ve maskara gibi namus ve haysiyeti zedeleyen davranışlara alışmış olanlar, oyun ve eğlence ile vakit geçirenler yahut oyuna dalıp namazlarını kazaya bırakanlar, kadınlaşan erkekler (muhannes, eşcinsel), içkiye alışmış olanlar ve faiz yiyenlerle, umumi ahlaka aykırı davranışlarda bulunanların şahitlikleri kabul edilmez.
 
Bu gibi kişiler tevbe edip durumlarını düzelttikleri taktirde şahitlikleri kabul edilir. Ancak yalancılıkla tanınıp şöhret bulmuş bir kimse tevbe etse dahi şahitliği hiçbir zaman kabul edilmez. Çünkü bu kişinin tevbesinde samimi olup-olmadığı bilinemez.
 
Ebu Yusuf’a göre, fasık bir kişi insanlar arasında nüfuz sahibi ve haysiyetli biri ise şahitliği kabul edilir. Çünkü yaptığı şahitlikte yalan şüphesi olmaz. İtibarlı bir kişi olduğu için, hiç kimse ona ücretle şahitlik yaptırmaya cesaret edemez. Haysiyetinden dolayı da hiçbir menfaat beklemeden yalan söylemekten sakınır. Ebu Yusuf’un bu görüşü taraftar bulamamıştır. (Abdulaziz Bayındır, İslam Muhakeme Hukuku-Osmanlı Devri Uygulaması, İSAV Yay., İstanbul, 1986. s: 153-154)

Komşu ile küs durmanın hükmü nedir?

Eğer haksız yere onu kırdığınızı düşünüyorsanız bir vesile ile ona bunu söylemeli ve helalleşmelisiniz. Daha sonra evine gitmek zorunda değilsiniz. Karşılaştığınızda selamlaşır, elinizden geldiği kadar iyilik etmeye çalışırsınız.
 
Komşuluk ilişkileri hakkında Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
 
“Allah’a kul olun; ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyilik edin. En yakınlara, yetimlere, çaresizlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altında bulunanlara da iyilik edin. Allah, büyükleneni ve övünüp duranı sevmez.” (Nisa 4/36)

Zekât konusunda 14 ayar ile 22 ayar altın hesabı farklı mıdır?

14 ayar altın ile 22 ayar altın içindeki has altın oranları aynı olmadığı için kuyumcular bunları ayrı ayrı hesap ederler. 22 ayar altın % 91,6 saf altını ifade etmektedir. 18 ayar altın %75; 14 ayar altın ise %58,5 oranında has altın içerir. Yani 1.000 gramlık 14 ayar altında has altın oranı 585 gram iken, 1.000 gramlık 22 ayarda has altın 916 gramdır.

Zekâtta da bu fark gözetilir. Her iki gruptaki altınlar ayrı ayrı hesaplanır. Toplam miktar paraya çevrilir ve bunun yüzde iki buçuğu zekât olarak verilir.

Altın ve gümüş takıların zekât hesaplamasıyla ilgili olarak aşağıdaki linkte bulunan cevabımızı da izleyiniz:

www.fetva.net/zekat-fitre-yazili-fetvalar/farkli-ayardaki-altin-ve-gumus-takilarin-zekati-nasil-hesaplanir.html

Kirada oturanların zekât vermesi gerekir mi?

Eğer şu an elinizde 85 gram altın veya buna denk bir paranız bulunuyorsa -ki sorunuzdan bulunduğu anlaşılıyor- ve son bir senedir ihtiyaçlarınızı bu paraya dokunmadan giderebildiyseniz bu paranın yüzde iki buçuğunu zekât olarak vermeniz gerekir.

5.000 liranın yüzde iki buçuğu  125 liradır.

Sorunun görüntülü cevabını izlemek için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/zekat-fitre-yazili-fetvalar/kirada-oturanlarin-zekat-vermesi-gerekir-mi-2.html

En’am suresinin 165. ayetini nasıl anlamalıyız?

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
 
“Sakın Allah’ın, peygamberlerine yaptığı vaadden cayacağını zannetme! Allah elbette mutlak galiptir, intikam sahibidir.
 
Gün gelir, yer başka bir yere, gökler de başka göklere çevrilir. Bütün insanlar kabirlerinden kalkıp tek hâkim olan Allah’ın huzuruna çıkarlar.
 
O gün, suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün.
 
Gömlekleri katrandan olacak, yüzlerini ateş bürüyecektir.
 
Bu, Allah herkese yaptığının karşılığını vereceği için böyledir. Doğrusu Allah hesabı çabuk görür.” (İbrahim, 14/47-51)
 
Görüldüğü gibi yukarıda anlatılanlar dünyada değil; kıyamette olacak şeylerdir. Son ayete göre Allah’ın hesabı çabuk olacağı için bu hesabın sonucu olan cezalandırma da çabuk olacaktır. Bu yüzden En’am suresinin ilgili ayetinin meali şöyle olmalıdır:
 
“Bu topraklarda sizi, öncekilerinin yerine geçiren odur. Kiminizi kiminizden kat kat üstün kılmıştır ki, size verdikleriyle sizi denesin. (Deneme bitince) Rabbinin cezalandırması çabuk olur. Ayrıca o, çok bağışlar, ikramı da boldur.” (En’âm, 6/165)
 
Bunu destekleyen birkaç ayet de şöyledir:
 
“Eğer Allah, insanlara hayrı verdiği çabuklukta şerri de verseydi onların sonları gelirdi. Bize kavuşmayı ummayanları kendi azgınlıkları içinde bırakırız, bocalar dururlar.” (Yunus, 10/11)
  
 “Eğer Allah, zalimce davranışlarından ötürü insanların, hemen yakasına yapışsa yeryüzünde bir tek canlıyı sağ bırakmazdı. Fakat o insanlara belirli bir sürenin sonuna kadar mühlet tanır. Süreleri dolunca onu, ne bir an erteleyebilirler ve ne de öne alabilirler.” (Nahl, 16/61)
 
“Senin mağfireti bol Rabbin, merhametlidir. Eğer işledikleri suçları sebebiyle onları cezalandıracak olsaydı, azabı onlara hemen gönderirdi. Fakat onlar için belirlenmiş bir süre vardır ki o vade geldiğinde Allah’ın cezasından kaçıp sığınacak hiçbir yer bulamazlar.” (Kehf, 18/58)
 
“Allah insanları işlediklerine karşılık hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde bir canlı bırakmaması gerekirdi. Ama onları belli bir süreye kadar erteler. Süreleri gelince gereğini yapar. Doğrusu Allah kullarını görmektedir.” (Fâtır, 35/45)

Zekât verirken nelere dikkat etmeliyiz?

Dükkânınızda bulunan malları size mal oluş fiyatına göre hesap edin. Alacaklarınız varsa bunları da hesaba katın. Sonra borçlarınızı düşün. Elinizde kalan malın yüzde iki buçuğunu zekât olarak vermeniz gerekir.

Bazı seneler bayramda oruç tutuyoruz, hükmü nedir?

Kameri aylar 29 veya 30 gün çeker. Bunu yeni ayın hilali belirler. Hilal görülmezse ay 30’a tamamlanır. Ramazan ayında hilal görülürse 29, görülmezse 30 gün tutulur, bayram da ertesi gün başlar. Yani Ramazan’ın mutlaka 30 güne tamamlanması şart değildir.

Benzer bir cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/ramazanin-30-gun-oldugunun-delili-var-mi.html

İşsizim, nişanlımın bileziklerinin zekatı olur mu?

Nişanlınıza aldığınız hediyeler size değil; nişanlınıza ait olur. Dolayısıyla vakti geldiğinde onun zekâtını siz değil; nişanlınız verir. Bunun için o altınların üzerinden 1 yıl geçmesi gerekir. 1 yıl sonra elde bulunan altınlar hesaplanır ve bunun yüzde iki buçuğu ister altın ister para olarak zekât verilir. Altınları bozdurmak şart değildir.

Farklı yerlerde sahur yapmak mümkün mü?

Bahsettiğiniz olay kolay kolay mümkün olacak bir şey değildir. Bunu bir örnekle açıklamaya çalışalım: 14 Eylül 2009 günü İstanbul’da 5:08’de sabah ezanı okunuyor. Siz bu ezanı duydunuz ve yola çıktınız. Yine aynı gün sabah ezanı Tekirdağ’da 5:14’te, Edirne’de ise 5:16’da… Eğer 6 dakikadan önce Tekirdağ’a, 8 dakikadan önce de Edirne’ye varmayı başarabilirseniz henüz vakit girmediği için orada yemek yiyebilirsiniz!

Fitre mal cinsinden de verilebilir mi?

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Sayılı günlerde… Sizden kim hasta veya yolculukta olursa, o günler sayısınca diğer günlerde oruç tutsun. Onu tutabilenlere bir yoksulu doyuracak fidye de gerekir. Kim bir hayrı içten gelerek yaparsa onun için daha hayırlı olur. Oruç tutmanız sizin için daha iyidir. Bir bilseydiniz!” (Bakara, 2/184)

Bu konuda Peygamberimizden nakledilen rivayet şöyledir: “Resulullah fitreyi, oruç tutanı anlamsız ve çirkin davranışlardan temizlesin; muhtaçlara da yiyecek bir lokma olsun diye farz kılmıştır.” (Ebu Davud, Zekât, 17; İbn Mâce, Zekât, 21. )

Ayet ve hadisten açıkça görüldüğü gibi fitre bir yoksulu doyuracak miktarda yiyecektir. Bu ya yiyecek ya da o yiyeceği alacak miktarda para olarak verilmelidir. Fakat zekât mükellefi iseniz zekâtınızı elinizde bulunan maldan yani kumaştan, elbiseden vermenizde herhangi bir sakınca olmaz.

Bir kişi damadına zekât veya fitre verebilir mi?

Bir kimse, kendi zekâtını fakir bulunan karısına, usûlüne (babasına, dedesine, anasına ninesine…) ve fürûuna (çocuklarına, çocuklarının çocuklarına…) veremez.

Fakir olan damada zekât verilebilir. Kayınpeder ve kayınvalide kendi kızlarına bakmakla yükümlüdürler; fakat damatlarına bakmakla yükümlü değildirler. Onların anne ve baba hükmünde olmaları, aralarında ebedi olarak evlenme yasağı olmasında ve bazı tesettür kurallarında geçerlidir. Yoksa damat ile kayınpeder-kayınvalide arasında her konuda ebeveyn-evlat hükümleri geçerli değildir. Mesela damat kayınpeder-kayınvalidesine mirasçı olamaz.

Sorunun görüntülü cevabı için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/zekat-fitre-yazili-fetvalar/damada-zekat-veya-fitre-verilebilir-mi.html

İstanbul’da oruca başlayan kişi Ankara’da hangi ezanla iftar eder?

Oruca imsak vaktiyle başlanır, akşam güneşin batışı ile birlikte iftar edilir. Buna göre kişinin oruca hangi şehirde başladığı değil de iftar vaktinde nerede bulunduğu önemlidir. İstanbul’da sahura başlayan kişi güneş battığında nerede bulunuyorsa bulunsun iftar eder, İstanbul’un iftar saatini beklemez.

YAYIMLANDIĞI YER: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Baskı, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 114.

Ramazan’ın 30 gün olduğunun delili var mı?

Kameri aylar bazen 29, bazen 30 gün sürer. Bu ayların başlangıç ve bitişleri, yapılan gözlemlerle tespit edilir. İçinde bulunulan kameri ayın 29. günü güneşin batmasından sonra ertesi ayın hilali gözetlenir. Bu yeni hilâl, güneşin batmasından bir müddet sonra battığı için dikkatli bir gözlem gerektirir. Batı ufkunda toz, duman, bulut vs. olursa gözlem yapmak çok güç, hatta imkânsız olabilir. Hilâl görülemediği takdirde içinde bulunulan ay 30 güne tamamlanır. Artık 30. günün akşamı hilâli gözetlemeye gerek yoktur. O gün güneşin batmasıyla ikinci ay başlamış olur. Çünkü hiçbir kameri ay 30 günden fazla sürmez.

Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Ramazan hilalini görünce oruca başlayın, Şevval hilalini görünce orucunuza son verin. Eğer buluttan hilal görülmezse Şaban ayını 30’a tamamlayın.” (Buhâri, Savm, 11)

Bir başka hadis ise şöyledir:

“Biz ümmî bir milletiz, yazmayı ve hesabı bilmeyiz. Ay (par­makları ile işaret ederek) şöyle, şöyle, şöyledir.” (Ebu Dâvûd dedi ki, Râvi) Süleyman üçüncü işarette bir parma­ğını yumdu, yani (ay) yirmi dokuz veya otuzdur.” (Buhâri, Savm, 11, 13; Müslim, Sıyâm,  4, 10, 12, 13, 15; Ebû Dâvûd, Savm, 4; İbn Mâce, Savm, 8; Nesâî, Savm 17; Ahmed b. Hanbel, 1/184; 2/ 43, 52, 122, 129)

İl merkezi ile ilçeler aynı anda iftar edebilir mi?

Benzer uygulama İstanbul’da da mevcuttur. Tuzla, İstanbul merkezden 1 dakika önce iftar ederken Şile 2 dakika önce; Büyükçekmece ve Çatalca 2 dakika sonra iftar ederken Silivri de 3 dakika sonra iftar etmektedir. İl merkezleri ile ilçeler arasındaki farklılıklar Diyanet Takvimlerinin sonunda yer almaktadır. Oradan bilgi edinebilirsiniz.