Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Ramazanda lokantaların açık tutulması caiz midir?

Yemek satan işletmelerin Ramazanda kapatılması şart değildir. Evet, gücü yeten her Müslümanın Ramazan ayında oruç tutması farzdır. Fakat hasta veya yolcular oruç tutmayabilirler. Yaşları küçük olduğu için henüz kendilerine orucun farz olmadığı çocuklar, oruç tutamayacak kadar yaşlı olan insanlar ve gayrimüslim vatandaşlar da Ramazanda oruçlu değildirler. Dolayısıyla onların istifade edebilmeleri için lokanta vs. gibi işletmelerin Ramazanda açık bulundurulmasında herhangi bir sakınca yoktur.

Ramazanda kesin olarak yasak olan, hiçbir meşru mazereti olmayan Müslümanların yemesi-içmesidir. Kimseye zorla oruç tutturulamayacağı, insanlara oruç tutup tutmadıkları ve Müslüman olup olmadıkları sorulamayacağı gibi mazeretsiz yere oruç tutmayanların da bu gibi yerlerde yemek yemesinden işletme sahibi sorumlu olmaz.

Burada başka bir şeye dikkat çekmek istiyoruz: Müslüman olup da hastalık veya yolculuk gibi meşru mazereti olmadığı halde oruç tutmayanların kamuya açık yerlerde, halkın gözü önünde yemek yemesi öncelikle Allah’a isyan anlamı taşır. Zira böyle yapmakla Allah’ın kesin bir emrini yerine getirmemektedirler. Bunun yanı sıra oruç tutanlara saygısızlık ettiklerini de unutmamaları gerekir. Bazı gayrimüslim ülkelerde ve hatta ülkemizde gayrimüslimlerin Ramazan ayında Müslümanlara saygısızlık etmemek için özel çaba sarf ettikleri ortadayken bu gibi kişilerden oruç tutanlara en azından bir gayrimüslim kadar saygı göstermeleri beklenir.

YAYIMLANDIĞI YER: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Baskı, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 113-114.

Geçen yıl zekâtını verdiğim paranın bu yıl da zekâtını verecek miyim?

Zekât, her sene yeniden hesaplanacak olan maldan verilen bir ibadettir. Bir sene zekâtı verilen mal ertesi sene hiç artmasa ve hatta eksilse bile zekâtı verilir: yeter ki nisap miktarının altına düşmüş olmasın. Hesap yapılırken elde bulunan paranın/malın bütününden yüzde iki buçuk oranında zekât verilir.

Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/zekat-fitre-yazili-fetvalar/gecen-yil-zekati-verilen-para-bu-yil-da-zekata-tabi-midir.html

www.fetva.net/zekat-fitre-yazili-fetvalar/zekatta-her-bir-paranin-uzerinden-1-yil-gecmesi-mi-gerekiyor.html

Yüz üstü yatmanın hükmü nedir? Bir sakıncası var mıdır?

Uyku ve adabı ile ilgili olarak Peygamberimizden nakledilen birçok hadis bulunmaktadır. Bunlara bakıldığında Peygamberimizin sağ tarafına dönerek uyuduğu, yüz üstü uyumaktan ise ashabını alıkoyduğu görülmektedir. İlgili hadisler şöyledir:

Berâ İbni Âzib radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yatağına uzandığında sağ tarafı üzerine yatar ve şöyle dua ederdi:

“Allahümme eslemtü nefsî ileyke ve veccehtü vechî ileyke ve fevvadtü emrî ileyke ve elce’tü zahrî ileyke, rağbeten ve rehbeten ileyke, lâ melcee ve lâ mencâ minke illâ ileyke. Âmentü bi kitâbikellezî enzelte ve nebiyyikellezî erselte.

ANLAMI: “Allahım! Kendimi sana teslim ettim. Yüzümü sana çevirdim. İşimi sana ısmarladım. Rızanı isteyerek, azabından korkarak sırtımı sana dayadım, sana sığındım. Sana karşı yine senden başka sığınak yoktur. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin peygambere inandım.” (Buhârî, Daavât 5. Ayrıca bk. Buhârî, Vudû‘ 75; Müslim, Zikir 56-58; Ebû Dâvud, Edeb 98 )

Berâ İbni Âzib radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

– Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:

“Yatağına gideceğin zaman namaz abdesti gibi abdest al, sonra sağ yanın üzerine yat ve şu (yukarıdaki) duayı oku ve bu duanın sözlerini yatmadan önce son sözün yap” buyurdu. (Buhârî, Vudû 75; Müslim, Zikir 56)

Yaîş İbni Tıhfe el-Gıfârî radıyallahu anhümâ, babam bana şöyle dedi, diyerek nakletmiştir:

Bir ara ben mescitte yüzükoyun yatmıştım. Baktım ki bir adam beni ayağıyla kımıldatıyor ve:

“Bu, Allah’ın kızgınlığına sebep olan bir yatış tarzıdır” diyor. Bir de ne göreyim, o Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem değil mi! (Ebû Dâvûd, Edeb 95. Ayrıca bk. Tirmizî, Edeb 21)

Bu ve benzeri hadislerden yola çıkılarak sağ tarafa dönerek yatmanın sünnet, sol tarafa dönerek veya arka üstü yatmak caiz fakat yüz üstü yatmak mekruh kabul edilmiştir. “Birtakım rivayetlerin anlatım üslûbu, sanki “Niçin böyle yatılmasın?” sorusuna cevap teşkil edici niteliktedir. Bu tür hadisleri dikkate alan İslâm âlimleri, yüzünü,  karnını ve göğsünü yere koyarak yatmanın yasaklanmış olduğunu ve Resûl-i Ekrem’in sünnetine uymadığını belirtirler. Yüz ve göğüs insanın en kıymetli iki uzvu olup, Allah’a secde hali dışında onları yere koymak ve üzerine kapanmak iyi bir davranış olarak kabul edilmez. Yine bu tarz yatış, insanın mide ve kalp gibi organlarına da zararlıdır. Bir rivayette de “cehennemliklerin yatış tarzı” olarak nitelendirilmiştir. Netice itibariyle, Peygamberimizin sakındırdığı bu yatış biçiminden uzak durmak gerekir.

Üstelik sağ tarafı üzerine yatmak sağlık açısından da yararlıdır. Bilindiği gibi, insanın kalbi ve midesi sol tarafındadır. Her iki organımız da sıhhatimizin temel unsurlarından olup, sıkışması sağlık için zararlıdır. Bu sebeple tıp doktorları da kalp ve mide üzerine yatmamayı tavsiye ederler.” (M. Yaşar Kandemir, İ. Lütfi Çakan, Raşit Küçük, Riyazu’s-Salihin Tercümesi ve Şerhi, 4. cilt, 8116 ve 819. hadisler)

Pırlanta takının zekâtı olur mu?

Altın ve gümüş dışında, hangi maddeden olursa olsun hiçbir süs eşyası ve takı zekâta tabi değildir. Dolayısıyla bunların hesaplanması gerekmez.

850 gram altının hesabı ise şöyledir:  Hiç borcunuz yoksa bu altınların yüzde iki buçuğunu hesaplar, zekâtını verirsiniz. Buna göre:

850 x 2,5 = 2125

2125 / 100 = 21,25 gram

Bunu altın olarak verebileceğiniz gibi değerini nakit olarak da verebilirsiniz.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/zekat-fitre-yazili-fetvalar/altin-ve-gumus-disindaki-takilarin-zekati-verilmeli-mi.html

İsa aleyhisselam’ın bedeni mi yükseltildi ruhu mu?

Yükseltilen beden değil, ruhtur. Ölen her müminin ruhu yükseltilir. Yükseltilmeyecek olanlar kâfirlerin ruhlarıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Ayetlerimiz karşısında yalana sarılan ve büyüklük taslayanlar var ya onlara göklerin kapıları açılmayacak, gemi halatı iğne deliğinden geçinceye kadar da Cennet’e giremeyeceklerdir. Suçluları işte böyle cezalandırırız.” (A’râf, 7/40)

İsa aleyhisselamın ruhu da yükseltilmiştir. Peygamberimiz vefat ederken son sözü şu olmuştu:  “Allahım! Refik-i A’lâ’da…” Yani “cennetin en yüksek yerinde olmak isterim”. (Buhârî, Megâzî, 84)

Şehitlerin ruhu cennet bahçelerinde olacaktır. Bu konuda Yâsîn sûresine bakalım:

“Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve «Ey halkım! Elçilere uyun.

Doğru yolda olan ve sizden bir ücret de istemeyen şu kişilere uyun.» dedi.

«Benim neyim var ki, beni yaratana kulluk etmeyeyim? Üstelik ona döndürüleceksiniz.»

«Ondan önce bir kısım ilahlar edinir miyim? Eğer Rahman bana bir zarar vermek isterse, onların şefaatinin faydası olmaz, onlar beni kurtaramazlar da.»

«O zaman apaçık bir sapıklık içinde olurum.»

«Bakın, ben Rabbinize inandım, beni dinleyin.»

(Adamı öldürdüler) Ona “Haydi gir Cennete!”dendi. Dedi ki:”Keşke halkım durumumu bilseydi; Rabbimin beni bağışladığını ve ikram ettiği kişilere kattığını bir bilselerdi!” (Yasin, 36/20-27)

Bütün müminlerin ruhu cennet bahçelerinde olacaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Melekler, iyi durumdayken vefat ettirdikleri kişilere; “selam size” derler. “yapmış olduğunuz şeylerin karşılığı olarak cennete girin.” (Nahl, 16/32)

Buradaki cennet, Ahirette girilecek cennet değildir. Çünkü ilgili ayetlerden hiçbiri orada ebedi kalmaktan bahsetmez. Burası kabirdeki cennet, yani cennet bahçelerinden bir bahçedir.

BEDEN YÜKSELTİLMEYECEK, TOPRAK OLACAKTIR.

Kur’ân’da bedenle ilgili olarak şöyle buyurulur:

“Yeryüzünde yaşayacaksınız, orada öleceksiniz, yine oradan çıkarılacaksınız.” (A’râf 7/25)

“Sizi topraktan yarattık, ona geri vereceğiz ve sizi bir kere daha ondan çıkaracağız.” (Tâhâ, 20/55)

Bu ayetlerde Peygamberler istisna edilmemiştir.

Allah Teâlâ İsa aleyhisselama, Seni o kâfirlerden arındıracağım.” (Âl-i İmrân, 3/55)” dediği için onun cesedini düşmanlarına teslim etmemiştir. Buna benzer bir olay, Allah’ın Elçisi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem hayatta iken yaşanmıştır. O, gözcü olarak on kişiyi görevlendirmiş ve başlarına Âsım b. Sâbit’i komutan yapmıştı. Bunlar Usfan ile Mekke arasındaki küçük bir tepede yüz kadar okçu tarafından kuşatılmış, Âsım ile berberindekilerden yedi kişi öldürülmüş, üç kişi de esir düşmüştü.

Asım, Bedir savaşında Kureyş’in büyüklerinden birini öldürdüğünden bu olayı duyan Mekkeliler, cesedinden bir parça getirmesi için adamlar göndermişler ama Allah Teâlâ cesedin üzerine arıları gölgelik gibi yapmış, onu korumuşlar ve gelenler ondan herhangi bir şey almayı başaramamışlardır.” (Buhârî, Megâzî, 28)

Fetva ile takva arasında İslam’ı yaşama açısından fark var mıdır?

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem zamanında bugünkü anlamda fetva-takva ayrımı yoktu. Peygamberimiz, doğru ne ise onu yapıyor; ashabı da onu takip ediyordu. Bir sorunu olan, derhal Peygamberimize başvuruyor ve aldığı fetvaya göre amel ediyordu. Yani o dönemde fetva aynı zamanda takva idi. Fakat zamanla tasavvuf ve zühd anlayışının İslam âlemine hâkim olmaya başlaması ile fetva-takva ayrımı oluşmuş, mutasavvıflar Allah’ın kendilerine helal kıldığı şeyleri dahi terk etmeyi birer fazilet kabul etmeye başlamış ve bunun takvadan kaynaklandığını iddia etmişler ve yanlış bir yola girmişlerdir. Dolayısıyla fetva ve takva ayrımı diye bir şey olamaz.

Forex sistemi ile döviz alım satımı yapmak caiz midir?

Forex, döviz alım satımı değildir. Çünkü bu piyasada bütün işlemler hayalidir. Olmayan bir dövizin hesaba geçirilmesiyle başlatılan işlem, olmayan dövizlerin takasıyla devam eder. Bu hayali alım satımlardan doğan kâr veya zarar gerçekmiş gibi hesaba geçirilir. Şirkete yatırılan para, sadece meydana gelebilecek zararı tahsil için alınan teminattır. Her zaman kazanan ve asla zarar etmeyen de forex firmasıdır.

Bunlar ticaret değil, batıl yani gerçekte olmayan hayali işlemlerdir. Bu yolla elde edilecek kazanç haramdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
  
“Müminler, mallarınızı aranızda bâtıl işlem karşılığında değil, rızaya dayalı bir ticaretle yiyin. Kendinizi öldürmeyin; Allah size karşı merhametlidir. Kim bunu, sınırı aşarak ve yanlışa saparak yaparsa onu bir ateşe sokarız. Bu, Allah’a kolaydır.” (Nisa 4/29-30)

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/internet-uzerinden-doviz-alip-satmak-caiz-midir.html

Hz. İsa öldü mü, uyutuldu mu?

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“O gün Allah şöyle dedi: `Bak İsa, ben seni vefat ettireceğim ve katıma yükselteceğim. Seni o kâfirlerden arındıracağım. Sana uyanları da kıyamet gününe kadar, o kâfirlere üstün kılacağım[1]. Sonunda hepiniz bana döneceksiniz. İşte o zaman, anlaşmazlığa düştüğünüz konuları karara bağlayacağım.” (Âl-i İmrân, 3/55)

Vefat’ın kökü vefâ (وفى)‘dır. Vefâ, Arapça’da “bir şeyin tamamına ulaşma” anlamındadır. Vefat ettirmek (توفي); “işini tamamlatmak”tır. Ölüm veya uyku sırasında ruhun yapacağı bir iş kalmadığı için Allah onu bedenden çekip alır. Dolayısıyla insan iki kere vefat eder; biri uykuya geçince, diğeri de ölümü esnasında olur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah ölümü esnasında nefisleri vefat ettirir, ölmeyen­ nefsin vefatı uykudadır. Ölümüne hükmettiği nefsi tutar, ötekini belli bir vakte kadar salıverir.” (Zümer, 39/42)

İsa aleyhisselamın vefatının onun ölümü olduğunu şu ayetten öğreniyoruz:

“Bir gün Allah şöyle diyecektir: Meryem oğlu İsa! İnsanlara sen mi dedin ki; “Beni ve anamı Allah ile aranızda aracı tanrılar edinin?” İsa şöyle diyecektir: “Ben sana boyun eğerim. Benim doğru olmayanı söylemem olacak şey değildir. Eğer söylediysem, zaten bilirsin. Sen, benim içimdekini bilirsin ama ben senin içindekini bilmem; her şeyin içyüzünü bilen sadece sensin. Bana ne emrettiysen onlara onu söyledim. Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kul olun, dedim. Aralarında bulunduğum sürece onlara şahittim. Beni vefat ettirdikten sonra onlar sadece senin gözlemin altınaydılar. Sen her şeye şahitsin.” (Mâide, 5/116-117)

Ayetteki, “Beni vefat ettirdikten sonra…” ifadesi, İsa aleyhisselamın vefatının uykuya geçmesi değil, ölmesi olduğunu gösterir.


[1] İsa’ya uyanlar, onu Allah’ın oğlu sayıp müşrik olan Hristiyanlar değil, onu Allah’ın peygamberi sayan Müslümanlardır.

Alzheimer hastası bir kişi oruç tutabilir mi?

Bu kişi oruç tutabiliyorsa tutsun. Unutup da yerse çevresindekilerin hatırlatmasına gerek yoktur. Çünkü Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Oruçlu kimse oruçlu olduğunu unutup da yediği ve içtiği zaman, orucunu (bozmayıp) tamamlasın! Çünkü o oruçluya ancak Allah yedirmiş ve içirmiştir.” (Buhari, Savm, 26; Müslim, Sıyâm, 33 (1155)

Allah nerededir?

Sema deyince akla gelen göktür. Gök, yuvarlak dünyanın tamamını sarar. Önümüz, arkamız, üstümüz ve altımız sema ile sarılmıştır. Sema, yükseklik anlamını taşır. Araplar tavana, atın sırtına hatta yerden yükselen ota bile sema derler. (Mekâyisü’l-Luğa)

Yukarıdaki resim dünyanın fotoğrafıdır[1]. Onun üstü, altı, önü, arkası semadır.

Allah’ı benzeteceğimiz hiçbir şey yoktur. (Şûrâ, 42/11) “Gökteki ilah O’dur, yerdeki ilah da O. Bütün kararları doğru olan ve her şeyi bilen O’dur.” (Zuhruf, 43/84)

“Gökleri ve yeri altı günde yaratan odur. Sonra Arş’ı hâkimiyeti altına almıştır. Yere ne girer ondan ne çıkarsa gökten ne iner ve gökte ne yükselirse onu O bilir. Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir. Allah, yaptığınız her şeyi görür. Göklerde ve yerde hâkim olan yalnız O’dur. Bütün işler O’na yönlendirilir.” (Hadîd, 57/4-5)

“İnsanı biz yarattık, ona şah damarından daha yakın olduğumuzdan içinin ona ne fısıldadığını biliriz.” (Kâf, 50/16)

Allah, kudreti ve ilmi ile her yerde olduğu gibi zatıyla da her yerdedir. O, zatıyla bize, şahdamarımızdan daha yakındır. Bu sebeple içimizin bize ne fısıldadığını bilir. Üzerimizde görevli melekler de bize yakındır. Ama onların yakınlığı, içimizde olanı bilecek kadar değildir. Onlar ancak ağzımızdan çıkan sözü ve yaptığımız işi bilebilirler. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Oturmuş iki görevli, sağından ve solundan kaydederler. Ağzından ne söz çıksa onu gözeten biri mutlaka yanında hazır olur.” (Kâf, 50/17-18)

Üzerinizde korumaların olduğu bir gerçektir. Değerli yazıcılardır onlar. Yaptığınız her şeyi bilirler.” (İnfitâr, 82/10-12)

Öyleyse “Allah semadadır” sözü, ona bir yer belirlemek için değil yüceliğini ifade içindir.


[1] www.resimler.tv/resim4845.htm, sitesinden alınmıştır.

Borcum da var alacağım da, nasıl zekat veririm?

Alacağınız olan 900 bin ile 250 binlik malınız, toplam 1 milyon 150 bin eder. Bundan 750 binlik borcunuzu düştüğünüzde, elinizde 400 bin kalır. Bu  400 binin yüzde iki buçuğunu -ki bu 10 bin TL eder- zekât olarak vermeniz gerekir.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/zekat-fitre-yazili-fetvalar/zekat-hesabi-yaparken-vadeli-borclarin-tamami-mi-dusulmeli.html

Diyalize giren böbrek hastaları oruç tutabilir mi?

Bu konuyla ilgili olarak Din İşleri Yüksek Kurulu’nun kararı şöyledir:

Böbrek yetmezliği hastalarına uygulanan diyaliz, periton diyalizi, hemodiyaliz olmak üzere iki çeşittir.

Periton diyalizi, karın boşluğuna verilen özel bir solüsyon aracılığı ile hastanın kendi karın zarı kullanılarak kanın zararlı maddelerden arındırılması ve sıvı dengesinin sağlanması işlemidir. Hemodiyaliz ise, kanın vücut dışında bir makine yardımı ile temizlenip vücuda geri verilmesi işlemidir. Kan bir iğne aracılığı ile hastanın kolundan alınır. Hemodiyaliz makinesi, diyalizör denen bir filtreden kanı sürekli geçirerek zararlı maddeleri ve fazla suyu filtre eder. Filtre edilen temiz kan ikinci bir iğne ile hastanın damarına geri verilir. Bu işlem yapılırken bazen, gıda içerikli sıvı verilmesi gerekmektedir.

Buna göre hastaya herhangi bir sıvı maddesi verilmeden gerçekleştirilen hemodiyalizde oruç bozulmaz. Diğer diyaliz çeşitlerinde ise, vücuda gıda içerikli sıvı verildiği için oruç bozulur.

Oruçluyken ağızda karanfil bulunmasında sakınca var mı?

Oruç, yeme içme ve cinsel ilişki ile bozulur. Bakara 187. ayette şöyle buyurulur:

“… Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır; onlara yaklaşmayın.”

Ağızda karanfil bulundurmak, o sınırlara yaklaşmak olur. Çünkü tükürüğe bulaşıp boğazdan aşağı gitme ihtimali vardır. Bu sebeple bundan kaçınmak gerekir. Ağız kokusunu önlemek için misvak kullanabilirsiniz.

Gusül abdestinde saç örgülerini çözmek gerekir mi?

Saçların dibine su ulaşıyorsa örgülerin çözülmesi gerekmez. Bununla ilgili hadisler şöyledir:

Ümmü Seleme (r.anha)’dan rivayete göre, şöyle demiştir: Resulullah sallallahu aleyhi ve selleme, “Ey Allah’ın Rasûlü saçımı sıkıca örmekteyim gusül abdesti için bu örgüleri çözeyim mi?” Buyurdular ki: “Hayır, başına üç sefer su akıtman yeterlidir, sonra tüm vücudunu yıkarsın böylece temizlenmiş olursun.” (Müslim, Hayz: 58, (330); Tirmizi, Taharet, 77; Ebu Davud, Taharet, 99)

Aişe validemiz, sahabeden Abdullah b. Amr’ın kadınlara yıkanacakları zaman örgülerini çözmelerini emrettiğini duymuş. Bunun üzerine; «Şu İbn Amr’a şaşarım, kadınlara, yıkanacakları zaman örgülerini çözmeyi emredermiş. İyi ki, başlarını tıraş etmelerini emretmemiş! Vallahi, ben ve Resulullah bir kaptan yıkanırdık. Başıma üç defa su dökmekten fazla bir şey yapmazdım (Resulullah da müdahale edip “örgülerini çöz” demezdi)» dedi. (Müslim, Hayz, 59 (331)

Oruçluyken yemeğin tadına bakmak orucu bozar mı?

Bakara suresinin 187. ayetine göre orucu bozan şeyler; yemek, içmek ve cinsel ilişkidir. Bu manaya gelecek davranışlar da mekruh kabul edilmiştir. Bir özür olmadıkça pişirilen yemeğin tadına bakmak böyledir, mekruhtur. Fakat bir hanımın kocası kötü huylu ise, aksi ise, bu hanım yutmadan diliyle yemeğin tadına, tuzuna bakabilir.

Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/oruclu-iken-yemegin-tadina-bakilabilir-mi.html

Oruç tutmayanlara iftar yemeği verilir mi?

İftar öncelikle oruçlular içindir. Dolayısıyla akrabalarınızdan, yakın dostlarınızdan veya komşularınızdan oruç tutup da iftar yemeği verecekleriniz varsa önce onları çağırmalısınız. Fakat keyfi olarak da olsa oruç tutmayan yakınların bu sofrada bulunmasını yasaklayıcı herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.

Din bize uymaz, biz dine uymak zorundayız. Dine uymak istemeyen kişi, zorla uydurulmaz. Bu sebeple oruç tutmayanları da iftar sofranıza davet edebilirsiniz. Bu vesile ile gereken uyarıları yapmanız da iyi olur.

YAYIMLANDIĞI YER: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Baskı, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 114-115.