Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

İslam hukukunda zaman aşımı var mıdır? Varsa süresi ne kadardır?

Zaman aşımı konusunda daha önce yazdığımız bir yazı şöyledir:

Şahsi dava açılmasının gerekli olduğu durumlarda, zaman aşımı söz ko­nusu değildir. Ancak devlet bu konuda bir süre koyabilir ((Ali Haydar, IV/692; Bir örnek olmak üzere bkz. İst. Bab Mah. 2/11 vr. 29-b.)). Tamamen kamu aleyhine işlendiği kabul edilen suçlarda davaya bakılabilmesi için, özür­süz olarak aradan uzun bir süre geçmemiş olması şarttır. Bu gibi suçlarda dava açmak her müslümanın görevidir. Bunlar bir haramın işlenmesine sebep olan davranışlarla, had cezasının gerektiren suçlardır:

(1) Bir yasağın (haramın) çiğnenmesine sebep olan suçlar

Büyük bir günahın işlendiğine şahit olanların, asgari beş gün içerisinde mahkemeye başvurmaları gerekir. Eğer özürsüz olarak bu süreyi geçirirlerse, bilahare yapacakları başvuru ve şahitlik kabul edilmez. Mesela: Evli olmadık­larını bildikleri bir erkekle kadının, karı-koca gibi yaşadığına tanık olanlar, özürsüz olarak beş gün içerisinde mahkemeye başvurup şikâyette bulunmaz­larsa, bundan sonraki başvuru ve şahitlikleri kabul edilmez ((Ankaravi, I/406)). Bu, davaya bakılmaması değil, şahitliğin kabul edilmemesi anlamındadır. Çünkü şahitler bu davranışlarıyla bir kötülüğün devamına razı olduklarını göstermişlerdir. Böyle büyük bir günahın işlenmesine göz yumanın şahitliği kabul edilmez.

(2) Had cezasını gerektiren suçlar

Bunlar, yalnız Allah hakkı olarak kabul edilen zina, içki yol kesme ve hır­sızlık suçlarıdır. Bu gibi hadiselere şahit olanlar şahitlik yapmakla, hadiseyi örtbas etmek arasında muhayyerdirler. Eğer hadiseyi gizlemeyeceklerse, süresi içerisinde mahkemeye başvurmaları gerekir. Bir kişinin evvela hadiseyi örtbas etmesi, sonra mahkemeye başvurup şahitlik yapmaya kalkışması, içindeki bir kötülüğün, kin ve düşmanlığın kendisini tahrik ettiğini gösterir. Bu davranı­şıyla şahit, itham altına girdiğinden, onun bu konudaki ihbar ve şahitliği kabul edilmez ((Kâsânî, VII/46; Molla Hüsrev, II/85)).

Eğer gecikme, açık bir özre dayanıyorsa, başvuru kabul edilerek davaya ba­kılır. Mesela: Sanık, hâkimi bulunmayan bir yerde olup onu hâkim huzuruna götürmek gecikmeye sebep olmuşsa, bu bir özür sayılır ve davaya bakılır.

Ebu Hanife, gecikme konusunda bir zaman belirtmemiş, bunu hâkimlerin takdirine bırakmıştır. Çünkü gecikme, bir özre dayalı olabilir. Özürler farklı öl­çülerde değerlendirilirler. Dolayısıyla, bunun bir zamanla sınırlandırılması imkânsızdır. Konunun, hâkimin görüşüne bırakılması gerekir.

Ebu Yusuf ve Muhammed, olay vukuundan itibaren meydana gelecek bir aylık gecikmenin, davaya bakılmasına engel olduğunu söylemişlerdir ((Kâsânî, VII/47)). Uygulamada, bir aylık gecikme esas alınmıştır ((Ankaravî, I/406))

Hırsızlık suçunda sanık, bütünüyle Allah hakkı (kamu hukuku) kabul edi­len hırsızlık suçundan ve bir kul hakkı (özel hukuk) kabul edilen malın, sahi­bine ödettirilmesinden sorumludur. Zaman aşımı, sanığa hırsızlıktan dolayı el kesme cezasının verilmesine engel olur. Ancak malın tazmin edilmesi için hukuk davasının açılması, zaman aşımından etkilenmez.

İffetli ve namuslu bir kimseye zina iftirasında bulunmak (kazif), had ceza­sını gerektiren bir suçtur. Bunda Allah hakkı fazla olmakla birlikte, iftiraya uğ­rayan kişinin hakkı da söz konusu olduğu için böyle bir davaya bakılması, mağdurun şikâyetine bağlıdır. Şikâyetin gecikmesi, davaya bakılmasına engel değildir ((Kâsânî, VII/47; el-Haskefî II/158; Molla Hüsrev, II/85)).

KAYNAK: Abdulaziz Bayındır, İslam Muhakeme Hukuku Osmanlı Devri Uygulaması, İSAV Yayınları, İstanbul, 1986, s: 134-135.

İmam nikâhında gelin ve damada hoca hangi soruları sorar?

İmam nikâhında normalde kişiye bir şeyler sorulmaz. Fakat imamlar nikâhlarını kıydıkları kişilerin Müslüman olup olmadığını bazı sorularla anlamaya çalışırlar. Ama nikâh, imtihan yeri değildir. Tarafların evlenmeleri dinen uygunsa nikâh kıyılır. Bunu denetleyecek olan da veli veya yetkili makamdır.

Nikâh için gerekli olan şartlara dair sitemizde oldukça geniş malumat vardır. Bu kategoride yer alan soru-cevapları okumanız yeterlidir.

Enfal Sahra isminin anlamı nedir? Böyle bir isim konulabilir mi?

Enfal, Kur’an-ı Kerim’in 8. suresinin adıdır. “Ganimetler, bağışlar, hibeler” anlamına gelir. Sahra ise “açık alan ve çöl” anlamına gelir. Bunların isim olarak konma âdeti yoktur. İlerisinde çocuğunuz, bu yüzden rahatsız edilebilir. Daha uygun ve alışılmış isimlerden koymanızı tavsiye ederiz.

Namaz kılmayan kayınvalideme karşı nasıl davranmalıyım?

Bir Müslüman ibadetlerini yerine getirmezse bunun hesabını Allah’a verecektir. Bize düşen ise ona ilgili ayetleri okuyarak telkinlerde bulunmaktır.

Size tavsiyemiz, onun bu durumunu kabullenmeniz ve ona dostça davranmaya devam etmenizdir. Bir Kur’an meali alın, her gün ona birkaç âyet okuyun. İmanla, ibadetle özellikle de namazla ilgili ayetlerin meallerini okuyun. İnşaallah bundan etkilenir de namazlarını kılmaya başlar. Buna rağmen kılmazsa siz yine de ona olan saygınızı muhafaza edin. Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:

“Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize de saygı göstermeyen bizden değildir.” (Tirmizi, Birr, 15; Ebu Davud, Edeb, 66; Müsned, 1/257)

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kayinvalideme-bakmak-zorunda-miyim.html

Gerdekten önce boşanma olursa yine de şahit getirilmesi gerekir mi?

Boşanmalarda şahit tutulması şarttır. Fakat gerdeğe girmeyen kadının iddet beklemesi diye bir şey olmadığı için iddeti içerisinde boşanması da olmaz. Yani kocası onu her zaman, şahitler huzurunda boşayabilir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Müminler! Mümin kadınlarla nikâhlanıp, onları, temasta bulunmadan boşadığınızda, artık onlar için size iddet saymaya lüzum yoktur. Kendilerine bağışta bulunarak onları güzellikle serbest bırakın.” (Ahzâb, 33/49)

Benzer bir cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/sahitsiz-bosanmalar-gecerli-midir.html

Boşanma ile ilgili olarak geniş bilgiye aşağıdaki linkte bulunan Talak (Erkeğin Boşama Hakkı) başlıklı yazıdan ulaşabilirsiniz.

www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/talak-erkegin-bosama-hakki.html

Domuz kılından yapılmış tıraş fırçalarını kullanmak caiz midir?

Kur’an’da meyte (leş), kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların “yenilmesi” haram kılınmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“De ki: «Bana vahyolunanda, leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki pistir- ve Allah yolundan çıkarak Allah’tan başkası adına kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum; fakat darda kalan, başkasının payına el uzatmamak ve zaruret miktarını aşmamak üzere bunlardan da yiyebilir.» Doğrusu Rabbin bağışlar ve merhamet eder.” (En’am, 6/145)

Yukarıda ayette görüldüğü gibi domuzun eti pis (rics) olarak nitelendirilmiş ve bu yüzden haram kılındığı bildirilmiştir. Domuzun derisini, kılını da bu hükme dâhil etmek, ayete ilave yapmak olur. Dolayısıyla domuz kılından imal edilmiş fırçalar kullanılabilir.

www.suleymaniyevakfi.org sitemizde bu konuya benzer bir yazımız bulunmaktadır. Okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/domuz-derisi.html

Adam öldü. Karısı, iki oğlu ve bir kızı kaldı. Miras nasıl taksim edilir?

Nisa suresinin 12. ayetine göre ölenin karısı, mirasın sekizde birini alır.

“…Sizin çocuğunuz yoksa ettiğiniz vasiyet veya borç çıktıktan sonra bıraktıklarınızın dörtte biri karılarınızındır; çocuğunuz varsa, bıraktıklarınızın sekizde biri onlarındır…” (Nisa, 4/12)

Aynı surenin 11. ayetine göre de kız, erkek kardeşinin yarısı kadar miras alır:

“Allah evladınız hakkında, erkeğe iki kız hissesi kadar tavsiye eder…” (Nisa, 4/11)

Bu durumda miras 40 paya bölünür. 5 pay ölenin eşi alır. 7 pay kız alır. Erkek çocukların her biri de 14’er pay alırlar.

Bebeği abdestsiz olarak emzirmekte bir sakınca var mıdır?

Bir annenin bebeğini emzireceği zaman abdestli olması şart değildir. Her durumda bebek emzirilebilir: Abdestli, abdestsiz, cünüp veya âdetli bir durumdayken emzirmenin bebeğin maneviyatına olumsuz etkisi olmaz. Bu konuyla ilgili olarak anlatılan şeylerin herhangi bir dayanağı yoktur. O yüzden içiniz rahat olsun. Çocuğun maneviyatına etki edecek olan, sizin davranışlarınız ve ona öğreteceğiniz şeylerdir.

Abdestin sadece namaz için gerekli olduğuna dair aşağıdaki linkte yer alan cevabımızı da okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/abdestli-olmayanin-yaptigi-yemek-yenir-mi.html

Namazlarımızda niçin İbrahim Aleyhisselama için dua ediyoruz?

Kur’an-ı Kerim’de sık sık İbrahim Aleyhisselâmın kıssasına yer verildiği görülmektedir. Birçok ayette Allah Teâlâ Resûlullâh’a “İbrahim’in dinine tabi ol” emri vermektedir. Aynı emir diğer Müslümanlara, Mekkeli müşriklere, Yahudilere ve Hristiyanlara da verilmiştir. Zira bu üç zümre de kendilerini İbrahim aleyhisselâma nispet etmekte ve ona değer vermektedirler. Bu açıdan İbrahim Aleyhisselâm diğer nebîlerden farklıdır. O, “nebîlerin babası” olarak da bilinir. Resûlullâh’ın namazlarda ona dua etmesinin sebebi bu olabilir.

Ayrıca Kur’an’da İbrahim Aleyhisselâmın “(Rabbim!) Sonrakilerin beni güzel şekilde anmalarını sağla.” (Şuarâ, 26/84) şeklindeki duasına yer verilir. Namazlarımızda ona da salât ve bereket dilenmesi bu duanın kabulü sayılabilir.

Bârik, “bereketlendir” anlamına gelir. Bereket; çoğalma ve artma demektir. İbrahim Aleyhisselâma bereket dilenmesi, maddi ve manevi olarak kendisinin ve mü’min zürriyetinin Allah’ın nimetlerinden bolca faydalanmasını ve isminin kıyamete kadar baki kılınmasını ve sürekli onun övülmesini, hayrının, iyiliğinin hatırlanmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz etmektir. Bir ayette şöyle buyurulmuştur:

“İnsanlar içinde İbrahim’e en yakın olanlar, ona tâbi olanlar, bu Nebî ve bu Nebî‘ye iman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur.” (Âl-i İmrân, 3/68)

Ayette görüldüğü gibi İbrahim Aleyhisselâma en yakın olanlardan biri bizim Nebîmizdir. Dolayısıyla onun, namazlarda İbrahim Aleyhisselâma dua etmesinin ve bizlerden dua etmemizi istemesinin bir sebebi de bu yakınlık olabilir.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 164-165.

25 yaşında bir erkekle 45 yaşında dul bir kadın evlenebilirler mi?

Bir erkek kendisinden yaşça büyük bir kadınla evlenebilir. Fakat nikâh için kadının velisinin izni şarttır. Bu şart yerine getirilmeden nikâh kıyılamaz.

Evlenmek istediğiniz hanımın velisi kimse (baba, dede, oğullar, erkek kardeşler, amca vs.) önce ona gideceksiniz. Onlar sadece yaşlarınızı bahane ederek evlenmenize karşı çıkarlarsa Evlendirme Memurluğu’na başvurup resmi nikâhınızı kıydırın. İmam nikâhınızı resmi nikâhtan sonra kıydırırsınız.

Bunun dışında kimsenin haberi olmadan, gizli bir şekilde nikâh kıyamazsınız. Gizli nikâhlar geçersizdir. Nikâhın geçerli olmasının olmazsa olmaz şartı, bu nikâhın bir yetkili tarafından denetlenmesidir. Bu da öncelikle kızın/kadının velisi, bunların olmaması yahut sebepsiz yere sorun çıkarması durumunda da yetkili resmi makamlardır.

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/dul-kadinlar-ailesinden-izin-almadan-nikahlanabilirler-mi.html

Velisiz nikâh olmayacağı konusunda daha detaylı bilgiye aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/velisiz-nikah.html

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/nikah-sozlesmesinde-veli.html