Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Tag: O Namaz

Kolları sıvayarak namaz kılmak mekruh mudur?

Hanefi fıkıh kitaplarında erkeklerin kollarını dirseklere kadar sıvayarak namaz kılmaları mekruh kabul edilmiştir. O kitaplarda bu konu anlatılırken dayanak olarak “bu hareketin kibir, gösteriş olacağı”, “secdeye gitmeyi zorlaştıracağı”, “namaz adabına, ciddiyetine uygun olmayacağı” gibi gerekçeler ileri sürüldüğü görülmektedir.

Konuyla ilgili bir hadis ise şöyledir:

Resûlullâh buyurdular ki:

“Bana yedi kemik üzerine secde etmem emredildi. Alın -ve eliyle burnunu işaret etti- eller, diz kapakları, ayakların uçları. Elbiseleri de saçı da (secde sırasında) toplamayız.” (Buhârî, Ezân, 133, 134, 137; Müslim, Salât, 227-231 (490); Ebû Dâvûd, Salât, 155; Tirmizî, Salât, 203; Nesâî, Tatbîk, 40, 43-44; İbn Mâce, İkâmet, 19.)

İmam Nevevî, bu hadisin şerhinde şunları söylemektedir:

“Bu hadise göre namazda saçı veya elbiseyi toplamak mekruhtur. Bu hâl cumhûr-u ulemâya (âlimlerin çoğunluğuna) göre; namaz içinde de namaza girmezden önce de mekruhtur. Buradaki kerâhet, kerâhet-i tenzîhiyye’dir (tenzîhen mekruh). Bu şekilde namaz kılmak her ne kadar hoş olmasa da namaz geçerli olur. İbnu’l-Munzir, Hasan-ı Basri’nin bu şekilde kılınan namazın iade edilmesi gerektiğini anlatır. Âlimlerden Dâvûdi ise bu elbise toplama/kıvırma işinin sadece namaz için olması halinde mekruh olacağını söylemiştir. Hâlbuki cumhurun görüşü tercihe şayandır.” (İmam Nevevî, Şerhu Sahîh-i Müslim, c: 4, s. 209)

Hanefi mezhebine göre ise mekruh olan, elbisenin kollarını dirseklere kadar kıvırmaktır. Dirsekten aşağı -mesela bileklerin hemen üstüne kadar- kıvırmak mekruh değildir. (Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî, c: 1, s. 781, 24. madde.)

İnsanlar genelde bir işe girişirken elbiselerinin kollarını sıyırırlar. Bunu yaparken elbisenin kollarının yapılacak işe engel olmamasını veya -işin yapısına bağlı olarak- herhangi bir pislik bulaşmamasını isterler. Fakat namaz, böyle değildir. Bu yüzden namaza başlarken sanki böyle bir işe girişiyormuş gibi elbisenin kollarını veya pantolonların paçalarını sıvamak hoş karşılanmaz. Ama -yukarıda da belirtildiği gibi- namaz dışında kolları kıvrılmış olan gömlekle veya kısa kollu bir gömlek ya da tişörtle namaza durmakta herhangi bir sakınca yoktur.

KAYNAK: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 167-168.

Sünnet namazlar bazen terk edilebilir mi?

Dinimiz namazların sünnetlerini kılmayı kesin olarak emretmemiş; teşvikte bulunmuştur. Kılanlar büyük sevaplar elde eder; ama kılmayanlar herhangi bir günaha girmiş olmazlar. Farz namaz gibi anlaşılmaması için sünnet namazların bazen terk edilmesi uygundur.

Sabah namazının sünneti, öğle namazının sünnetleri, akşam namazının sünneti ve yatsı namazının son sünneti Nebîmizin devamlı kıldığı, nadiren terk ettiği sünnetlerdir. Bunlara sünnet-i müekkede denir. Bunları kılmak her ne kadar kişiye çok büyük sevaplar kazandırsa da farz değildirler; terk edilmeleri halinde kişiye uhrevî bir azap gerektirmez. Yani kişi kılmaması halinde Allah katında bu namazlardan hesaba çekilmez. Fakat Nebîmizin nadiren terk edip sürekli kılması, bir Müslüman için bu namazları kılma konusunda yeterli bir sebeptir. Zira o bize her konuda örnektir. O, bu namazları sürekli kılmışsa bizim de sürekli kılmaya çalışmamız gerekir. Nebîmiz bu namazları kendi başına ihdâs etmemiş, bazı ayetlerden yola çıkarak kılmıştır. Bu ne kadar böyle olsa da kesin bir emir olmadığı için bunların farz gibi algılanmaması da önemlidir. Bu yüzden bazen terk edilebilir.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 158-159.

Sünnet namazlar hakkında geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

Farzlardan önce ve sonra kılınan sünnet namazların ayetten delili var mı?

Bir çocuğa namaz kaç yaşında iken farz olur?

Dinimizde ibadetlerle yükümlü olmak, ergenlik çağı ile başlar. Ali radıyallâhu anh’dan rivayete göre Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Kalem (sorumluluk) üç kişiden kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyan kimseden, akıl baliğ oluncaya kadar çocuktan, aklî dengesi yerine gelinceye kadar deli ve benzeri kişilerden.” (Tirmizî, Hudûd, 1. Ayrıca bkz: Buhârî, Talak, 11, Hudûd, 22; Ebû Dâvûd, Hudûd, 17; Nesâî, Talak, 21; İbn Mâce, Talak, 15; Ahmed b. Hanbel, 1/116, 118.)

Diğer ibadetler gibi namaz da ergenlik çağına girmiş ve akıllı olan kadın-erkek her Müslümana farzdır. Ergenlik erkeklerin ihtilam olmaya (rüyalarında boşalmaya), kızların da âdet görmeye başladıkları zamandır.

Ergenlik çağının başlangıcı kızlar için 9, erkekler için de 12 yaştır. Ebû Hanife’ye göre erkekler 18, kızlar 17 yaşını tamamlayınca, İslam hukukçularının büyük çoğunluğuna göre ise kız-erkek ayrımı gözetilmeksizin çocuklar 15 yaşını tamamlayınca hükmen ergen olmuş sayılırlar. (Ali Bardakoğlu, “Bülûğ”, DİA, İstanbul, 1992, c: 6 s: 414) 15 yaşına kadar âdet görmeye başlamamış bir kız ile ihtilam olmamış bir erkek de ergenliğe girmiş sayılır. Dolayısıyla bu yaşta olanların namaz kılmaları farz olur.

KAYNAK: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 139-140.

Görüntülü cevabımız için lütfen aşağıdaki linki tıklayın:

www.fetva.net/namaz/namaz-cocuklara-kac-yasinda-farz-olur.html

Namazlarımızda niçin İbrahim Aleyhisselama için dua ediyoruz?

Kur’an-ı Kerim’de sık sık İbrahim Aleyhisselâmın kıssasına yer verildiği görülmektedir. Birçok ayette Allah Teâlâ Resûlullâh’a “İbrahim’in dinine tabi ol” emri vermektedir. Aynı emir diğer Müslümanlara, Mekkeli müşriklere, Yahudilere ve Hristiyanlara da verilmiştir. Zira bu üç zümre de kendilerini İbrahim aleyhisselâma nispet etmekte ve ona değer vermektedirler. Bu açıdan İbrahim Aleyhisselâm diğer nebîlerden farklıdır. O, “nebîlerin babası” olarak da bilinir. Resûlullâh’ın namazlarda ona dua etmesinin sebebi bu olabilir.

Ayrıca Kur’an’da İbrahim Aleyhisselâmın “(Rabbim!) Sonrakilerin beni güzel şekilde anmalarını sağla.” (Şuarâ, 26/84) şeklindeki duasına yer verilir. Namazlarımızda ona da salât ve bereket dilenmesi bu duanın kabulü sayılabilir.

Bârik, “bereketlendir” anlamına gelir. Bereket; çoğalma ve artma demektir. İbrahim Aleyhisselâma bereket dilenmesi, maddi ve manevi olarak kendisinin ve mü’min zürriyetinin Allah’ın nimetlerinden bolca faydalanmasını ve isminin kıyamete kadar baki kılınmasını ve sürekli onun övülmesini, hayrının, iyiliğinin hatırlanmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz etmektir. Bir ayette şöyle buyurulmuştur:

“İnsanlar içinde İbrahim’e en yakın olanlar, ona tâbi olanlar, bu Nebî ve bu Nebî‘ye iman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur.” (Âl-i İmrân, 3/68)

Ayette görüldüğü gibi İbrahim Aleyhisselâma en yakın olanlardan biri bizim Nebîmizdir. Dolayısıyla onun, namazlarda İbrahim Aleyhisselâma dua etmesinin ve bizlerden dua etmemizi istemesinin bir sebebi de bu yakınlık olabilir.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 164-165.

Karanlıkta namaz kılmak mekruh mudur?

Karanlıkta namaz kılmayı yasaklayan ayet veya hadis yoktur. Aksine Resûlullâh’ın karanlıkta namaz kıldığı rivayet edilmiştir. Konuyla ilgili bir hadis şöyledir:

Âişe validemiz şöyle demiştir:

“Ben Resûlullah’ın ön tarafında, ayaklarım onun kıblesine (yani secde ede­ceği yere) gelmek üzere uyurdum. O secdeye vardığı zaman eliyle beni dürterdi, ben de ayaklarımı geriye çekerdim. Secdeden kalktığı zaman yine uzatırdım.” Âişe validemiz devamla demiştir ki: “O zamanlarda evlerde kandiller (yani ışık­lar) yoktu.” (Buhârî, Salât, 22, 104; Müslim, Salât, 272; Nesâî, Tahâret, 19; Muvatta, Salâtü’l-Leyl, 2; Ahmed b. Hanbel, 6/148, 225)

Önemli olan secde edilecek olan yerin namaz kılmaya elverişli olmasıdır. Bazen namaz kılınacak yerde namaza engel bir necaset veya secde edildiğinde kişiye zarar verebilecek cam kırıkları, iğne vb. şeyler bulunabilir. Eğer böyle bir şey yoksa karanlıkta namaz kılmakta herhangi bir sakınca olmaz.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 179-180.

Mâlikîler namazda niçin ellerini bağlamazlar?

Mâlikîler kıyasa dayanarak namazda ellerin bağlanmayacağı hükmüne varmışlardır. Onlar, bunu namazda bir yere veya bir şeye dayanmaya kıyas etmişlerdir. Yani namazda bir yere/bir şeye yaslanmak, ondan kuvvet almak nasıl mekruh ise elleri bağlamak da aynı şekilde mekruhtur. Bu mezhebin kurucusu İmam Mâlik, namazda ellerin bağlanması hususunda kendisine herhangi bir bilgi ulaşmadığını, dolayısıyla farz namazlarda ellerin bağlanmaması gerektiğini söylemiştir. Ona göre nafile namazlarda kıyâm uzun sürerse o zaman ellerin bağlanmasında bir sakınca olmaz. (Sehnûn b. Saîd et-Tenûhî, el- Müdevvenetu’l-Kübrâ, Mısır, tarihsiz, c: 1, s. 74; Ebu’l-Berekât Ahmed b. Muhammed b. Ahmed ed-Derdîr, eş-Şerhu’s-Sağîr alâ Akrebi’l-Mesâlik ilâ Mezhebi’l-İmam Mâlik, Dâru’l-Maârif, Beyrut, tarihsiz, c: 1, s. 324.)

Mâlikîlerin bu konudaki ikinci delili ise Nebîmizin namazda ellerini bağladığını zikretmeyen rivayetlerin, namazda ellerin bağlanacağına dair rivayet edilen hadislerinden daha çok olduğudur. Buna rağmen bir kısım Mâlikî âlimler (ve İmam Mâlik’ten rivayet edilen başka bir görüşe göre) namazda ellerin bağlanmasını, hem bağlanacağına dair rivayet edilen diğer hadislere hem de namazdaki huşû haline daha uygun olduğu için kabul etmişlerdir.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 160-161.

Hamileler nasıl namaz kılar?

İslam dini kolaylık dinidir. Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Allah, kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez.” (Bakara, 2/286)

Dinin emrettiği konular hususunda Allah Teâlâ insanlara hiçbir zorluk yüklememiştir. O şöyle buyurmaktadır:

“Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi arındırmak ve size olan nimetini tamamlamak istiyor. Belki şükredersiniz.” (Mâide, 5/6)

“(Allah) Din konusunda size hiçbir zorluk yüklememiştir.” (Hacc, 22/78)

“Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur.” (Fetih, 48/17)

Namazı ayakta kılmaya güç yetiremeyenlerle ilgili olarak şöyle bir hadis bulunmaktadır:

İmrân b. Husayn şöyle demiştir: Bende hemoroit (basur) hastalığı vardı. Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve selleme bu durumdayken nasıl namaz kılacağımı sordum. O da şöyle cevap verdi:

“Namazı ayakta kıl. Buna gücün yetmezse otu­rarak; buna da gücün yetmezse yan üstü yatarak kıl.” (Buhârî, Taksîru’s-Salât, 19; Ebû Dâvûd, Salât, 174)

Siz ancak yapabileceklerinizden sorumlusunuz. Kılabildiğiniz kadar oturarak kılın. Bunu da yapamazsanız hadiste belirtildiği gibi yatarak dahi kılarsınız.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 166-167.

 

Namazdayken çalan cep telefonunu kapatmak namazı bozar mı?

Namazda huşûya engel olacak şeyler ortadan kaldırılmalıdır. Cep telefonu namazda huşûyu engelleyen şeylerin başında gelmektedir. Cemaatle namaz kılan bir kişinin kapatmayı unuttuğu cep telefonu çalarsa derhal kapatmalıdır. Yoksa cemaatin huzurunu bozacağından vebal altına girer.

Namazdayken telefonu kapatmak, namazın huşu içinde kılınmasına yardımcı olduğu için namazı bozmaz.

Ebû Katâde’den rivayet edildiğine göre o demiştir ki: Biz öğle yahut da ikindi na­mazı için Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellemi beklemekteydik. Bilâl de Resûlullâh’ı na­maza davet etmiş iken bir de baktık ki, kızının (Zeynep) kızı Ümâme binti Ebi’l-Âs omzunda olarak mescide girip namaz kılacağı yere durdu. (Ona uyarak) biz de arkasına durduk. Ümâme, bulunduğu yerde (yani Resûlullâh’ın omzunda) duruyordu. (Resûlullâh) tekbir aldı. Biz de tekbir aldık. Resûlullâh rükû’a varmak isteyince onu tuttu (omzundan aşağı) indirdi. Sonra rükû ve secdeye vardı. Secdeyi bitirip de ayağa kalkmak isteyince Ümâme’yi yine (eski) yerine yani omzuna koydu. Resûlullâh namazı bitirinceye kadar her rekâtta bunu yapmaya devam etti.” (Ebû Dâvûd, Salât, 164-165; Nesâî, İmâmet, 37)

Hadiste de görüldüğü gibi bu tür davranışlar namazı bozmaz. Üstelik Resûlullâh torunu Ümâme sırtında olduğu halde namaz kılarken ashaba da imamlık yapmaktaydı. Demek ki bu tür davranışları yapma konusunda farz-nafile namaz ve imam-cemaat ayrımı yoktur.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 169-170.

İçki içen bir insan 40 gün namaz kılamaz mı?

Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de sarhoş edici şeyler içmeyi kesin olarak yasaklamış, şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler! Sarhoş edici şeyler, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide, 5/90)

Buna rağmen bir Müslüman haram olduğunu bilerek ve inkâr etmeden içki içerse günahkâr olur. Fakat bu, onun ibadetlerini yapmasına engel değildir. Allah Teâlâ bu konuda bir ölçü koymuştur. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:

“Ey inananlar! Sarhoşken, ne dediğinizi bilene kadar (…) namaza yaklaşmayın.” (Nisâ, 4/43)

Buna göre içki içen bir Müslüman namaz kılmak isterse sarhoş olmamalı, ayakta durabilmeli ve ne söylediğinin farkında olmalıdır. İçki içen kişi işte bu şartları yerine getirene kadar namaz kılamaz.

İçki içen; ama namaz kılmak isteyen veya içkiyi bırakıp tevbe eden bir Müslüman namaz için kesinlikle kırk gün beklememeli, en yakın vakitten başlayarak namazlarını kılmalıdır.

İçki içen kimsenin 40 gün süreyle namazlarının kabul edilemeyeceğine dair hadis kitaplarında yer alan bir rivayet şöyledir:

Abdullah b. Ömer’den rivayete göre Resûlullâh şöyle buyurmuştur:

“İçki içen kimsenin kırk gün namazı kabul olmaz. Tevbe ederse Allah tevbesini kabul eder. Yine içki içmeye dönerse Allah kırk gün onun namazını kabul etmez. Tevbe ederse Allah yine tevbesini kabul eder. Yine içki içmeye dönerse Allah kırk gün onun namazını kabul etmez. Tevbe ederse yine tevbesini kabul eder. Dördüncü sefer içki içmeye devam ederse yine kırk gün o kimsenin namazını kabul etmez tevbe etse bile tevbesini de kabul etmez ve ona Cehennemde Habal nehrinden içki içirir.” Bunun üzerine Ey Ebû Abdurrahman Habal nehri nedir? Diye soruldu. O da dedi ki: Cehennemliklerin irinlerinden meydana gelen bir ırmaktır.” (Tirmizî, Eşribe, 1; Ebû Dâvûd, Eşribe, 5; İbn Mâce, Eşribe, 1)

İmam-ı Azam Ebû Hanife’nin bu rivayetle ilgili yorumu şöyledir:

“(Ben bu) sözün açıklamasını bilmiyorum. Söz sahiplerinin sözlerinin, hakikate kesin olarak aykırı olduğunu bildiğimiz bir açıklama yapmadıkları sürece, onları yalanlamam. Biz biliyoruz ki Allah, kulunu işlediği günahtan dolayı cezalandırır veya günahını affeder. Allah, kulunu işlemediği günahtan ötürü cezalandırmaz, kulun işlediği farzları hesap eder, günahlarını da yazar. Mesela, bir kimsenin malının zekâtından, daha fazla vermesi gerekirken elli dirhem verdiğini kabul edelim. Bu durumda Allah onu verdiği miktardan dolayı değil, vermediği miktardan dolayı cezalandırır. Verdiği miktarı kul lehinde değerlendirir. Keza bu kimse oruç tutar, namaz kılar, hacca gider ve adam öldürürse, bu hususta iyilikleri hesap edilir, kötülükleri ise aleyhine yazılır. Allah bu konuda Kur’an’da şöyle buyurur:

Kazandığı iyilik kendi lehine, yaptığı kötülük de kendi aleyhinedir.” (Bakara, 2/285), “Bir iş yapanın amelini ben, elbette boşa çıkarmam.” (Âl-i İmrân, 3/195), “Yalnız işlediklerinizin karşılığı ile cezalandırılacaksınız.” (Yasin 36/54), “Ancak işlediklerinizin cezasını göreceksiniz.” (Tahrîm, 66/7), “Kim zerre miktarı iyilik işlerse karşılığını görür, kim de zerre miktarı kötülük işlerse karşılığını görür.” (Zilzâl, 99/7-8), “Küçük, büyük her şey yazılıdır.” (Kamer, 54/54)

Bu duruma göre iyilik ve kötülükler az bile olsa Allah tarafından yazılmaktadır.

“Biz kıyamet günü adalet terazilerini koyacağız. Hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmayacaktır. Hardal tanesi ağırlığınca olsa da biz onu hesaba katacağız. Hesap gören olarak Biz yeteriz.” (Enbiyâ, 21/47)

Bütün bunların aksini iddia eden kimse Allah’ı zulümle tavsif etmiş olur. Oysaki Allah zulmetmeyeceği hususunda kullarını temin etmiştir:

“Hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmaz.” (Enbiyâ, 21/47), “Ancak işlediklerinizin cezasını görürsünüz.” (Sâffât, 37/39), “Kim bir zerre miktarı iyilik işlerse onun mükâfatını, kim de zerre miktarı bir kötülük işlerse onun cezasını görür.” (Zilzâl, 99/7-8) âyetleri bu hususu belirtmektedir. Allah, iyiliklere mukabelede bulunduğu için, kendisinin şekûr olduğunu ifade etmiştir. O, merhametlilerin merhametlisidir.

İyiliklere gelince, onları üç şeyden biri boşa çıkarır:

Bunların birincisi, Allah’a şirk koşmaktır. Bu konuda Allah “Her kim imanı inkâr ederse, bütün işledikleri boşa gider.” (Mâide, 5/5) buyurmuştur.

İkincisi, bir kimseyi azad etmek veya sıla-i rahimde bulunmak yahut Allah rızası için bir malı sadaka olarak verdikten sonra gazaplanmak veya gazap haricinde iyilik yaptığı kimseyi minnet altında bırakmak için “Ben sana sıla-i rahimde bulunmadım mı?” ve benzeri şeyler söyleyerek başa kakma durumudur. Bu ve benzeri durumlarda o kimsenin sevabı suratına çarpılır. Zira Yüce Allah “Sadakalarınızı, başa kakma ve eza vermek suretiyle iptal etmeyin.” (Bakara, 2/264) buyurmaktadır.

Üçüncüsü, başkalarına gösteriş yapmak için, amel işlemektir. Riya için yapılan salih ameli Allah kabul etmez. Bu üç günahın ötesindekiler, iyilikleri yıkıp boşa çıkarmazlar.” (İmam-ı Azam Ebû Hanife, İmam-ı Azam’ın Beş Eseri, Tercüme: Mustafa Öz, İFAV Yayınları, İstanbul, 2008, “al-Âlim ve’l-Müteallim”, s: 25-26.)

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 172-175.

Namazdan sonra imamın abdestsiz olduğu ortaya çıkarsa ne olur?

Bir imam abdestsiz veya cünüp olduğunu bilmeyerek/unutarak cemaate namaz kıldırır da namaz bitinceye kadar bunun farkına varmazsa;

1. Hanefilere göre imamın da cemaatin de namazı yeniden kılmaları gerekir.

2. Hulefâ-i Râşidîn’den Ömer b. Hattâb, Osman b. Affân, Ali b. Ebî Talib ve Abdullah İbn Ömer radıyallâhu anhum gibi sahabiler ile Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîler’e göre böyle bir durumda cemaatin namazı geçerli; fakat imamın namazı geçersiz olur.

Hanefilere göre cemaatin namazın sahih olması, imamın namazının sahih olmasına bağlıdır. Unutmuş dahi olsa abdestsiz bir şekilde namaz kıldıran imamın namazı geçersiz olduğu için cemaatin de namazı geçersiz olur.

Diğer grupta yer alanlara göre ise cemaatin namazının sahih olması, imamın namazına bağlı değildir. Bu yüzden namaz kıldırdıktan sonra abdestsiz olduğunu hatırlayan imamın namazı geçersiz; fakat cemaatin namazı geçerli olur. Bunların diğer delilleri ise şunlardır:

Ömer radıyallâhu anh, bir sabah namazını kıldırdıktan sonra cünüp olduğunu hatırlamış, bunun üzerine kendi namazını tekrar kılmış; fakat cemaat tekrar kılmamıştır.

Aynı olayın Osman radıyallâhu anh’ın başından geçtiği ve onun da kendisinin namazı iade ettiği; fakat cemaate iade etme emri vermediği rivayet edilmiştir.

Ali radıyallâhu anh’ın da şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Cünüp bir kimse imamlık yapsa ve bu şekilde namazı bitirse ona gusül abdesti almasını ve namazını iade etmesini emrederim. Fakat cemaatin namazlarını iade etmesini emretmem.”

Abdullah İbn Ömer de bir gün öğle namazını kıldırmış fakat daha sonra abdestsiz olduğunu hatırlayınca kendisi namazı tekrar kılmış; fakat cemaat kılmamıştı. (Bkz: İbn Kudâme, el-Muğnî, c. 1, s: 777, 1004. mesele; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, c: 1, s: 122; Vehbe ez-Zuhayli, el-Fıkhu’l- İslâmî ve Edilletuhû, c: 2, s: 199-200)

Deliller, abdestsiz veya cünüp olduğunu bilmeyerek/unutarak cemaate namaz kıldıran ve namaz bitinceye kadar bunun farkına varmayan imamın, yalnızca kendi namazını iade etmesi gerektiğini ve cemaatin namazının tamam olduğunu göstermektedir. Çünkü imama uymak, namaz kılma görevini ona yüklemek değil, ona uyarak namazı birlikte kılmak demektir. Bu da demek oluyor ki herkes kendi namazını kılmakta, birinin kusuru diğerini etkilememektedir.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 175-177.

Namaz hangi hallerde yürüyerek kılınabilir?

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Eğer korku duyacak bir haldeyseniz namazı yürüyerek yahut binek üstünde kılın. Güvene kavuşunca da bilmediğiniz şeyleri size öğreten Allah’ın öğrettiği gibi Allah’ı anın. (Bakara, 2/239)

Bu ayette korkunun tarifi yapılmamıştır. Korku, kişilere göre farklılık arz eder. Düşmandan veya bir hayvandan korkma, namazın kılınamayacağı korkusu, namaz vaktinin çıkma tehlikesi vs… Bunlar farz namazların binekli veya yaya olarak kılınabileceğini gösteren korku çeşitleridir. Korku yokken farz namazların yürüyerek veya binekte kılınması caiz değildir.

Namazın yürüyerek veya binek üzerinde kılınacağı durumlarda gayet tabii olarak kıble, rükû, secde, ka’de gibi şartlar ortadan kalkar. Bu durumda kişi iftitâh tekbirini getirir, Fatiha ve zamm-ı sûreden sonra başını hafifçe öne eğerek rükû, biraz daha öne eğerek de secdesini yapar. Ve namazını bu şekilde tamamlayarak eda eder.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 177.

Namaz kılan birinin önünden kadın geçerse namaz bozulur mu?

Köpek, eşek ve kadının namaz kılan bir kişinin önünden geçmesi halinde namazı bozacağına dair bazı rivayetler, Kütüb-ü Sitte diye tabir edilen Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve Nesâî gibi hadis kitaplarında bulunmaktadır. Hadislerin farklı rivayetlerinde namazı bozacağı söylenen bu üç şey; “kara köpek-eşek-kadın”, “kara köpek-hayızlı kadın”, “domuz-Yahudi-Mecusi”, “eşek-kâfir-köpek-kadın” şeklinde sıralanmaktadır. (Hadisler için bkz: Şevkâni, Neylü’l-Evtâr, c: 3, s. 11-12.)

Fakat yine aynı kitaplarda Aişe validemizin bu rivayetleri reddettiğine dair bilgiler de vardır. Aişe’nin yanında köpek, eşek ve kadının namazı bozacağı konusu geçtiğinde şöyle demişti:

“Bizi eşek ve köpekle bir tutmakla ne kötü bir iş yaptınız! Yemin olsun, ben bilirim ki Resûlullâh namaz kılarken onunla kıblesi arasında yatmış olurdum da secde etmek istediğinde ayaklarıma dokunurdu, ben de onları çekerdim.” (Buhârî, Salât, 108; Müslim, Salât, 269-271; Ebû Dâvûd, Salât, 111; Nesâi, Kıble, 10.)

Buhârî ve Müslim’in –ki ikisinin birden rivayet ettiği hadislere müttefekun aleyh denilir- diğer bir rivayetinde şöyle gelmiştir:

Aişe radıyallâhu anhâ’nın yanında namazı bozan şeylerden söz açılmıştı. Bu meyanda köpek, eşek ve kadının da zikri geçti. Aişe:

“Bizi yine eşeklere ve köpeklere benzettiniz. Vallahi, ben Resûlullâh’ı kıblesiyle arasında yatakta yatar olduğum halde namaz kılarken gördüm. Benim için ihtiyaç hâsıl olunca oturup onu rahatsız etmek istemezdim (yatağın) ayak tarafından sıyrılıp çıkardım.” (Buharî, Salât, 99, 102, 105, 108; Müslim, Salât, 269-271.)

İmam Nevevî’nin beyanına göre İmam Mâlik, Ebû Hanife ve İmam Şâfiî gibi mezhep imamları da dâhil olmak üzere âlimlerin çoğunluğu (cumhûr-u ulemâ), yukarıda sayılan ve sayılmayan şeylerin namaz kılanın önünden geçmesi ile namazın bozulmayacağını söylemişlerdir (İmam Nevevî, Şerhu Sahîhi Müslim, c: 4, s: 227) ki bize göre doğru olan da budur.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 178-179.

Resimli elbise ile namaz kılmanın hükmü nedir?

Geleneğimizde canlı resimlerinin çizilmesi hoş karşılanmadığı için üzerinde canlı resmi bulunan bir elbise ile de namaz kılmak mekruh kabul edilmiş; ama yine de bu şekilde kılınanın namazın geçerli olduğu belirtilmiştir. Fakat resimli elbise ile namaz kılmayı yasaklayan herhangi bir ayet veya sahih bir hadis bulamadığımızı da belirtmemiz gerekir.

Hanefi mezhebinin temel fıkıh kitaplarından el-Hidâye’de resimli elbise ile namaz kılma konusunda şu bilgiler yer almaktadır:

“Eğer kişi (namazda) içinde resimler bulunan bir elbiseyi giyerse üzerinde put taşıyan kimselere benzediği için bu mekruh olur. Fakat bu hal­lerin hepsinde kılınan namaz, sıhhat şartları eğer yerine getirilmiş ise sahihtir…” (el-Merğînânî, el-Hidâye, c: 1, s: 64)

Ömer Nasuhi Bilmen de İlmihal’inde konuyla ilgili olarak şunları yazmıştır:

“Üzerinde canlı resimleri bulunan bir elbise ile namaz kılınması ve canlıya ait bir resim üzerine secde edilmesi mekruhtur. Fakat böyle bir elbisenin üzerine başka bir elbise giyerlerse onunla namaz kılınmasında kerâhet yoktur. Bir de yere serili olup üzerinde böyle resimler bulunan bir serginin, resim bulunmayan kısmında namaz kılınması ve secde edilmesi mekruh değildir.” (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, “Namazların Mekruhları”, s: 212; 49. paragraf.)

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 179-180.

Sabah namazına kalkabilmek için ne yapmalıyım?

Sabah namazına kalkmak için bütün önlemleri almalısınız. Öncelikle, geç yatmayın ki erken kalkabilesiniz. Sabah kalkabilmeniz için saat veya cep telefonu alarmını kullanabilirsiniz. Bunları kapatıp tekrar uykuya dalmamak için yatağınıza uzak bir yere koyun ki çaldığında yataktan kalkmanızı sağlasın.

Ayrıca evinizde bulunanlardan veya sabah namazına kalkan arkadaşlarınızdan da yardım alabilirsiniz. Telefonunuzu açık bırakırsınız, onlar sizi ararlar. Zaten zamanla alışkanlık kazanır ve rahatça namaza kalkmaya başlarsınız.

Tüm önlemlere rağmen uyuyakalıp kalkamadığınız zamanlarda da namazınızı uyandığınızda kılarsınız.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 181.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/gunes-dogduktan-sonra-sabah-namazi-kilinabilir-mi.html