Blog
Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem namaz için özel elbiseler giymezdi. Yaşadığı bölgenin sıcak olması sebebiyle genelde başı örtülü gezip dolaştığı için namazlarını da başı örtülü bir şekilde kılmıştır. Günümüzde yaygın olarak kullanıldığı gibi yanında namaza özel bir başlık (takke, sarık) taşımazdı.
Erkeklerin namazı başları açık ve çorapsız bir şekilde kılmalarının herhangi bir sakıncası bulunmamaktadır, günah değildir. Çünkü erkeklerin baş ve ayakları namazda örtülmesi gereken yerlerden değildir.
Fıkhu’s-Sünne adlı kitabında Seyyid Sâbık bu konuda şu bilgilere yer vermiştir:
“İbn Asâkir’in İbn Abbas’tan rivayet ettiğine göre Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem çoğu kez başındaki başlığı çıkarır, önüne sütre olarak koyardı.
Hanefilere göre erkeklerin başları açık olarak namaz kılmalarında bir sakınca yoktur. Fakat huşû için daha uygun olduğu düşünülürse baş açık olarak namaz kılmak müstehap olur. Namazda başı örtmenin fazileti hakkında herhangi bir delil yoktur.” (Seyyid Sâbık, Fıkhu’s-Sünne, Dâru’l-Feth, 12. Bs., Kahire, 1996, c: 1, s. 98.)
KAYNAK: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 149-150.
Bununla ilgili görüntülü bir cevabımız için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/takke-ve-sarikla-namaz-kilmak-daha-faziletli-midir.html
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 2/153)
Buna göre Allah’tan bir şey isteneceği zaman namaz kılınması aslen ayetin hükmüdür. Dört Sünnî mezhebe ve Caferiler’e göre müstehap olan hacet namazının meşruiyetine dair şu hadis zikredilmektedir:
“Kimin Allah’tan veya insanlar tarafından giderilecek bir ihtiyacı varsa usulüne uygun abdest alıp iki rekât namaz kılsın, arkasından Allah’a hamd edip Peygambere salâvat getirsin ve şöyle desin:
لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ الْحَلِيمُ الْكَرِيمُ سُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ أَسْأَلُكَ مُوجِبَاتِ رَحْمَتِكَ وَعَزَائِمَ مَغْفِرَتِكَ وَالْغَنِيمَةَ مِنْ كُلِّ بِرٍّ وَالسَّلاَمَةَ مِنْ كُلِّ إِثْمٍ لاَ تَدَعْ لِي ذَنْبًا إِلاَّ غَفَرْتَهُ وَلاَ هَمًّا إِلاَّ فَرَّجْتَهُ وَلاَ حَاجَةً هِيَ لَكَ رِضًا إِلاَّ قَضَيْتَهَا يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ
“Allah’tan başka ilâh yoktur. O Halîmdir, Kerîm’dir. Büyük arşın rabbi olan Allah tüm eksikliklerden münezzehtir. Her şeyin sahibi ve yaptığı her şeyi güzel yapan Allah’a hamdüsenalar olsun. Allahım! Senden rahmetine ve affına ulaştıracak davranışlarda bulunmayı, her türlü iyiliği elde etmeyi, her türlü günahtan salim olmayı diliyorum. Bende bağışlamadığın günah, gidermediğin keder ve karşılamadığın rızana uygun bir ihtiyaç bırakma, ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allahım!” (Tirmizî, Vitir, 17; İbn Mâce, İkâme, 189)
Her ne kadar bu hadis, hadis uzmanlarınca senet açısından tenkide tabi tutulup zayıf olarak nitelendirilmişse de yukarıda görüldüğü gibi bir hacet için namaz kılmak ayetle sabit olan bir uygulamadır. Buna göre, herhangi bir ihtiyacı olan kişi en az iki olmak üzere miktarını kendisi belirleyeceği kadar nafile namaz kılar ve ardından ister hadisteki duayı isterse de kendi istediği şekilde dua eder.
KAYNAK: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 163-164.