Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Tag: gayrimüslim ülkede faiz

Dârülharp sayılan bir ülkede faiz almak caiz midir?

Hanefi mezhebinden İmam Ebû Hanife ile İmam Muhammed’e göre gayrimüslimlerin ülkesinde (dârülharp) bulunan bir Müslüman, o ülkenin vatandaşıyla faizli işlem yapabilir. O şahıs isterse orada Müslüman olmuş ve henüz İslam ülkesine (dârülislam’a) göç etmemiş olsun..

Fakat Hanefilerden İmam Ebû Yusuf bu görüşte değildir. Çünkü İslam ülkesine girmesine müsaade ettiğimiz bir gayrimüslim (müste’men) burada faizli işlem yapamayacağına göre bir Müslüman da onların ülkesinde bu işlemi yapamaz.

Mâlikî, Şâfiî, ve Hanbelî mezheplerine göre de faiz her yerde yasaktır. Çünkü faizi yasaklayan ayet ve hadislerde “dârülislam’da haramdır, dârülharp’ta değil” gibi herhangi bir yer ayrımı yoktur.

Eğer yiyorlarsa dârülharp ahalisine ölmüş hayvan eti ve domuz satmada ve onlarla kumar oynamada da aynı ihtilaf geçerlidir. Ebû Hanife ve İmam Muhammed’e göre bunlar da yapılabilir.

Her iki tarafın da görüşleri incelendiğinde faizin herhangi bir yer ayrımı olmaksızın her yerde haram olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Bu konudaki ayet ve hadisler kesinlikle dârülislam – dârülharp ayırımı yapmamaktadır. Dolayısıyla bir Müslümanın hiçbir ülkede faiz alıp vermesi caiz değildir.

KAYNAK: Yahya Şenol, “Bize Soruyorlar”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Nisan-Haziran 2016, Sayı: 13, s. 104-105.

NOT: Bu konu ile ilgili olarak www.suleymaniyevakfi.org sitemizde “Daru’l-Harbde Faizin Hükmü” başlıklı bir araştırmamız bulunmaktadır. Her iki görüşün delillerini ve bu delillerin değerlendirmesini o yazıdan okuyabilirsiniz.

Aşağıdaki linke tıklayarak ilgili yazıya ulaşabilirsiniz.

www.suleymaniyevakfi.org/islam-iktisadi/darul-harbde-faizin-hukmu.html

Dârülharpta faiz alınabileceğine dair hadis var mı, varsa sahih mi?

Faizin dârülharpta alınıp verileceğine dair bir hadis yoktur. Fakat bazı Hanefîlerin delil aldığı şöyle bir rivayet vardır:

لَا رِبَا بَيْنَ الْمُسْلِمِ وَالْحَرْبِيِّ فِي دَارِ الْحَرْبِ

“Dârülharpta Müslüman ile harbî arasında faiz yoktur.”[1]

İmâm Zeylâî (v. 762/1360), bu rivayete Nasbü’r-Râye li-Ehâdîsi’l-Hidâye adlı kitabında “garîb” demiştir.[2] Ona göre garîb, senedi bulunmayan rivayettir.[3]

İbn Hacer el-Askalânî (v. 852/1449) de “böyle bir rivayet bulamadım = لم أجده” demiştir.[4]

Bu rivayet, kaynaklarda farklı lafızlarla geçmiştir.[5] Hanefî kaynaklarında da tek râvisi tâbiînden Mekhûl (v. 112/730) olup mürsel tarikle (sahabe atlanarak) Peygamber (sav)’e isnat edilmiştir. Bu şekliyle hadis, delil alınacak nitelikte değildir.

Hanbelî fakihi İbn Kudâme (v. 620/1223)’in aşağıdaki ifadeleri konuyu özetler mahiyettedir. O, şöyle demiştir:

“Haramlığı Kur’ân, sünnet ve icmâ ile sabit olan bir hükmü, sahih veya müsned veya diğer güvenilir hadis kitaplarında geçmeyen meçhul bir hadise dayanarak terk etmek olmaz. Ayrıca hadis hem mürseldir hem de Allah’ın elçisinin faizi dârülharpta yasakladığı anlamına da gelebilir. Çünkü ‘faiz olmaz’ sözü ‘faiz yasaktır’ şeklinde de anlaşılabilir. Nitekim bir ayette şöyle geçmektedir. ‘فلا رفث ولا فسوق ولا جدال فى الحج , Hacda kadına yaklaşmak, kötü söz söylemek ve dövüşmek olmaz.’ (Bakara, 2/197)”[6]

Faizin, dârülislam ve dârülharp ayrımı olmaksızın kesin bir şekilde haramlığıyla ilgili ayrıntı için aşağıdaki kaynaklara bakabilirsiniz:

Abdülaziz Bayındır, Ticaret ve Faiz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 2007, s. 130-137.

Servet Bayındır, “Din ve Ülke Farklılığının Faizin Hükmüne Etkisi”, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2006, sayı: 14, s. 207-235

Bunun yanı sıra aşağıdaki linkte bulunan soru-cevabı da okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/faiz-ve-darul-harp.html

 


[1] el-Merğinânî, el-Hidâye, c: 3, s. 66.

[2] Zeylai, Nasbü’r-Râye, c: 4, s: 44. İmâm Şâfiî’nin bu rivayetin sâbit olmadığı ve delil olamayacağına ilişkin ifadesi için bkz. Şâfiî, el-Ümm, c: 7, s: 359.

[3] Zeylâî’nin “garib” lafzını Nasbü’r-Râye’de aslı olmayan hadis anlamında kullandığıyla ilgili bkz: Abdullah Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, Hadisevi Yayınları, İstanbul, 2006, s: 101.

[4] İbn Hacer, ed-Dirâye fî Tahrîci Ehâdîsi’l-Hidâye, c: 2, s: 158.

[5] Bu farklılıklar için bkz. Şâfiî, el-Ümm, c: 7, s: 359; Beyhaki, Marifetü’s-Sünen ve’l-Âsâr, c: 13, s: 272.

[6] İbn Kudame, el-Muğnî, c: 4, s: 176-177.