Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Altınlarımın geçmiş yıllarda vermediğim zekâtını nasıl hesaplamalıyım?

Zekât fakirlerin, zenginlerin malındaki hakkıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ إِنَّ صَلَاتَكَ سَكَنٌ لَهُمْ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ

“Mallarından sadaka al; böylece onları arındırmış ve geliştirmiş olursun. Bir de onlar için dua et; senin duan onları rahatlatır. Allah işitir, bilir.” (Tevbe, 9/103)

وَفِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ

“Mallarında, muhtaç ve yoksular için bir hak vardır.” (Zâriyât, 51/19)

Kişinin vermediği zekâtlar, zimmetinde borç olarak kalmaya devam eder. Sahip olduğunuz altının üç yıldır zekâtını vermediyseniz onu altın olarak hesaplamanız gerekir. Ödeme anında zekâtı altın olarak verebileceğiniz gibi verdiğiniz günün fiyatı üzerinden paraya da çevirebilirsiniz.

Hesabı ise şöyle yaparsınız:

Elinizdeki altının tamamı 100 gr kabul edilirse ilk yıl için bunun kırkta biri olan 2,5 gr; ikinci yıl için kalan 97,5 gramın kırkta biri olan 2,43 gr; üçüncü yıl için de 95,07 gramın kırkta biri olan 2,37 gr altını zekât olarak verirsiniz.

Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/zekatin-kirkta-biri-nasil-hesaplaniyor.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/zekat-konusunda-14-ayar-ile-22-ayar-altin-hesabi-farkli-midir.html

Mirasla ilgili hükümler niçin farklı farklı ayetlerde anlatılıyor?

Kur’an, bir fizik, bir hukuk, bir matematik kitabı gibi konulara ayrılmış değildir. Öyle olsa ancak sayılı birkaç konuya değinebilirdi. Hâlbuki o, her şeyi açıklayan Kitaptır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Biz bu Kitab’ı sana indirdik ki her şeyi açıklasın, doğru yolu göstersin, ona bağlananlara bir ikram ve bir müjde olsun.” (Nahl 16/89)

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuranda-konular-nicin-farkli-farkli-surelerde-islenmis.html

Her şeyi açıklamasının belli bir usulü vardır. Bununla ilgili ayetler şöyledir:

Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki ayetleri muhkem kılınmış, sonra hakîm olan ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır.” (Hûd 11/1)

Allah sözün en güzelini, müteşâbih mesânî bir kitap olarak indirmiştir.” (Zümer 39/23)

Birbirine benzeyen iki şeye müteşâbih denir. Mesânî (مثَانِي) ise ikişer anlamına gelen mesnâ (مثَنى)’nın çoğuludur. Demek ki, Kur’ân ayetleri birbirine benzer ikişerli kümelerden oluşmaktadır. Bu, bir ayetin birçok ayetle benzeştiğini ve ikili ilişki içinde olduğunu gösterir.

Mirasla ilgili ayetler de böyledir. Bakara 180. ayette mirası paylaştırma görevi, topluma yani Müslümanlara yüklenmiştir. Bunu ayetin “size farz kılındı (كتب عليكم)”  ifadesinden anlamaktayız. “Marufa uygun olarak (بالمعروف) ifadesinden de bunun “belirli hisseler” olduğu anlaşılmaktadır. Oranların değişmez olduğu ise hem Nisa 11. ayette hem de Bakara 181. ayette açıkça bildirmektedir.

Miras hükümleri, Bakara 180; Nisâ 7, 11, 12 ve 176. âyetlerde doğrudan yer aldığı gibi Enfâl 8/75 gibi bazı âyetlerde de dolaylı olarak yer almaktadır.

Kur’an’ın Kur’an’ı açıklaması usulü hakkında ayrıntı için de lütfen bakınız:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kurani-aciklamada-usul.html

Ölülere telkin vermenin sünnet olduğunu söyleyenler var. Bu, doğru mu?

Telkine dair delil getirilen rivayetlerin sahih hadis kaynaklarında geçmediği ve bunların hadis âlimlerince “zayıf” görülerek hüccet olmadıkları belirtilmektedir. Delil olarak belirtilen ayetler ise bağlamlarından koparılmışlardır.

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Dirilerle ölüler bir olmaz. Allah ölçüsüne uygun olana işittirir. Sen kabirdekilere bir şey işittiremezsin.” (Fâtır, 35/22)

Ölmek üzere olan kişi, Müslüman veya kâfir olmasına göre bir muameleye tabi tutulur. Müminse canı ona göre alınır (Vakıa, 56/90-91), kâfirse belirli bir azapla alınır (Fussilet, 41/30). Öldükten sonra hayır ve hasenatı devam edecek olanlar, ölmeden geride bir şeyler bırakabilmiş olanlardır. Onlarla ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Ölüleri diriltecek olan biziz. Yaptıkları şeyi de geride bıraktıklarını da yazmaktayız…” (Yasin, 36/12)

Ebû Hureyre radıyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“İnsan ölünce, şu üç ameli dışında bütün amellerinin sevabı kesilir:

1. Sadaka-i cariye, (bir kimsenin ölümünden sonra da devam eden ve Allah rızası için insanların istifadesine sunulmuş olan sadaka).

2. Kendisinden istifade edilen ilim,

3. Arkasından dua eden hayırlı evlât.” (Müslim, Vasiyyet 14 (1631). Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vasâyâ 14; Tirmizî, Ahkâm 36; Nesâî, Vasâyâ 8)

Ayrıca telkinle ilgili rivayetleri inceleyerek değerlendiren Ali Çolak, makalesinde sonuç olarak şöyle demektedir:

“…Anlaşıldığı üzere, ölüye verilen telkin bidattir. Bu konuda delil olarak getirilen rivayet, İbn Kayyım’ın (v.1350) Zâdu’l- Meâd adlı eserinde belirttiği gibi sahih değildir. en-Nevevî (v.676/1277) ve başkaları da zayıf görmüşlerdir. San’ânî (v.1182/1768) de Subulu’s-Selam adlı eserinde bu görüşe katılmaktadır. Aslında telkini yapan, ölüye telkin yaparak yeniden Müslüman olmasını istemekle alay konusu olmaktadır. Hz. Peygamber’in bu konudaki sünneti, cenazeyi gömme sırasında oradaki insanlara yapılan telkindir.” (s. 213) (Makale için bkz: Ali Çolak, “Ölmek Üzere Olan Kişiye ve Mezardaki Ölüye Yapılan Telkin ile İlgili Rivayetler”, Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2004, cilt: 4, sayı: 2, s: 201-222.)

Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayın:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/cenaze-defnedildikten-sonra-imamin-telkin-yapmasi-gerekir-mi.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/olulerin-ardindan-verilen-sadakanin-sevabi-onlara-ulasir-mi.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/olen-kisinin-mali-ile-hayir-yapilmasi-ona-bir-fayda-saglar-mi.html

Kesin haram olan hayvan kökenli gıda katkı maddeleri nelerdir?

Dinin temel amacı güzel ahlak mıdır?

Dinin temel amacı, insanın Allah’tan başkasına kul olmamasını temindir. Allah’tan başkasına kul olmaması, hür yaratılmış insanın, yaratılışına uygun yaşaması demektir. Ahlak da yaratılışa uygun yaşamaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın fıtratına çevir. O, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. Ama insanların çoğu bunu bilmezler.” (Rûm, 30/30)

Dolayısıyla bu dine uyan kişi, yaratılışına uygun davranacağı için son derece ahlaklı da olur. Bunu en iyi yapan Allah’ın Elçisidir, Allah Teâla şöyle buyurmuştur:

وَإِنَّكَ لَعَلَى خُلُقٍ عَظِيمٍ

“Sen büyük bir ahlak üzeresin.” (Kalem, 68/4).

Aişe validemiz bir soru üzerine Allah’ın Elçisinin ahlakının Kur’ân olduğunu bildirmiştir. (Müslim, Salâtü’l-Müsafirîn, 139 (746).

Konuyla ilgili olarak aşağıdaki linkte yer alan soru-cevabı da okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/ahlakimi-guzellestirmek-istiyorum-bana-ne-tavsiye-edersiniz.html

“Ümmetimin ömrü 1.500 seneyi geçmez.” şeklinde bir hadis var mıdır?

Hadis kaynaklarında bu şekilde bir hadis yoktur. Bu rivayet, İmam Suyûtî (v. 911/1505)’nin el-Hâvî adlı kitabında kıyamet ve dünyanın ömrüne ilişkin – hadis âlimlerince çoğu “uydurma” ve “zayıf” olduğu belirtilen- çeşitli rivayetlere yer verdikten sonra kendi değerlendirmesi ve çıkarımı olarak yer almaktadır. Suyûtî’nin ifadesi şöyledir:

أولاً الذي دلت عليه الآثار أن مدة هذه الأمة تزيد على ألف سنة ولا تبلغ الزيادة عليها خمسمائة سنة

“Öncelikle bu rivayetler, bu ümmetin ömrünün bin yılı aşacağına; ancak bin beş yüz yılı geçmeyeceğine delalet eder.” (Bkz: Suyûtî, el-Hâvî li’l-Fetvâ, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2000, c: 2, s: 82)

Bu ifadeler, kıyametin vaktini bilme iddiasını taşımaktadır. Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurur:

“Sana kıyameti, ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini O’ndan başkası açıklayamaz. O göklere de yere de ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah’ın katındadır; ama insanların çoğu bilmezler.” (A’râf, 7/187)

“Sana kıyameti sorarlar: Gelip çatması ne zamandır? Sen onu nereden bilip bildireceksin! Onun ilmi yalnız Rabbine aittir.” (Nâziât, 79/42-44)

“İnsanlar sana kıyametin zamanını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır. Ne bilirsin, belki de zamanı yakındır.” (Ahzâb, 33/63)

Görüldüğü üzere Allah Teâlâ, kıyametin vaktinin kendisinden başka hiç kimse tarafından bilinemeyeceğini açıkça belirtmektedir.

Kıyamet alametleri ile ilgili bir soruya verdiğimiz cevaba aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/kiyamet-alametleri-nelerdir-kuran-bu-konuda-ne-diyor.html

Leasing için mutlaka katılım bankalarına mı başvurmamız lazım?

Leasing bazı kusurlarıyla birlikte günümüz fıkıhçılarınca caiz kabul edilen bir işlemdir. Bu işlemin faizsiz çalışan kurumlarla yapılması tavsiye edilirse de bu, şart değildir. Zaten faizli bankalar bizzat kendileri kanunen leasing yapamazlar. Onların ancak yan şirketleri leasing yapabilmektedir.

Sonuç olarak katılım bankaları ile yapmak mümkün değilse diğer leasing şirketleriyle de yapılabilir. Çünkü işlemin bizzat kendisi meşru kabul edilmektedir.

Ortaklarınız bu tür bir tercihte bulunduklarında sizin fıkhen ortaklıktan ayrılmanızı gerektiren bir durum söz konusu olmaz.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Leasing sistemi hakkındaki cevabımızı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/leasing-nedir-caiz-olup-olmadigi-hakkinda-bilgi-verir-misiniz.html

Öğlenin ilk dört sünnetini kılmayana şefaatim ulaşmaz hadisi sahih midir?

Sizin de belirttiğiniz gibi hadis kaynaklarında değil de daha çok fıkıh kitaplarında geçen ve Peygamberimizin söylediği belirtilen rivayet şöyledir:

مَنْ تَرَكَ الْأَرْبَعَ قَبْلَ الظُّهْرِ، لَمْ تَنَلْهُ شَفَاعَتِي

“Kim öğle namazından önceki dört rekâtı terk ederse o kişiye şefaatim ulaşmaz.” (Bkz: İbrahim el-Merğinânî, el-Hidâye, Kahraman Yayınları, İstanbul, 1986, c: 1, s: 72)

Hanefi fıkhının temel kaynaklarından kabul edilen el-Hidâye’nin hadislerini incelediği Nasbu’r-Râye adlı eserinde bu rivayete yer veren İmam Zeylaî, rivayeti “garîbun cidden” şeklinde nitelemiş ve rivayetin hiçbir ravisini zikretmemiştir. (Bkz. Zeylaî, Nasbu’r-Râye, c: 2, s: 162).

İbn Hacer el-Askalânî de el-Hidâye’nin hadislerini incelediği ed-Dirâye adlı eserinde bu rivayetle ilgili olarak “Onu (kaynağını) bulamadım.” demiştir. (Bkz: İbn Hacer, ed-Dirâye, c: 1, s: 205).

Ayrıca İmam Nevevî’nin de “Bu rivayetin aslı yoktur.” dediği nakledilmiştir. (Fetteni, Tezkiretü’l-Mevdûât, c: 1, s: 48)

Sonuç olarak bu rivayet, hadis ilmi açısından delil alınabilecek durumda değildir.

Kişinin sorumluluğu, farz namazları kılmaktır. Sünnetleri kılan sevabını alır; ama kılmayan bundan dolayı günaha girmiş olmaz.

Konuyla ilgili görüntülü cevaplarımız için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/sunnet-i-muekkede-neye-denir-sunnetler-kilinmazsa-ne-olur.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/sunnet-namazlari-peygamberimize-allah-mi-emretmistir.html