Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Bankaların “yüzde sıfır faizli” dedikleri kredileri almak caiz midir?

Kredi faizli borç demektir. Hiçbir banka faizsiz borç vermeye yanaşmaz. Dosya masrafı adı altında da olsa verdikleri borçtan gelir elde etme yoluna giderler. Bugün 100 lira verip daha sonra 101 lira almak faizdir. Bankaların “komisyon”, “dosya masrafı” adı altında aldıkları da faizdir. Bu, insanları kandırmaktan başka bir şey değildir. Dikkatli olmak gerekir.

KAYNAK: Yahya Şenol, “Bize Soruyorlar”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Nisan-Haziran 2016, Sayı: 13, s. 105.

Dârülharp sayılan bir ülkede faiz almak caiz midir?

Hanefi mezhebinden İmam Ebû Hanife ile İmam Muhammed’e göre gayrimüslimlerin ülkesinde (dârülharp) bulunan bir Müslüman, o ülkenin vatandaşıyla faizli işlem yapabilir. O şahıs isterse orada Müslüman olmuş ve henüz İslam ülkesine (dârülislam’a) göç etmemiş olsun..

Fakat Hanefilerden İmam Ebû Yusuf bu görüşte değildir. Çünkü İslam ülkesine girmesine müsaade ettiğimiz bir gayrimüslim (müste’men) burada faizli işlem yapamayacağına göre bir Müslüman da onların ülkesinde bu işlemi yapamaz.

Mâlikî, Şâfiî, ve Hanbelî mezheplerine göre de faiz her yerde yasaktır. Çünkü faizi yasaklayan ayet ve hadislerde “dârülislam’da haramdır, dârülharp’ta değil” gibi herhangi bir yer ayrımı yoktur.

Eğer yiyorlarsa dârülharp ahalisine ölmüş hayvan eti ve domuz satmada ve onlarla kumar oynamada da aynı ihtilaf geçerlidir. Ebû Hanife ve İmam Muhammed’e göre bunlar da yapılabilir.

Her iki tarafın da görüşleri incelendiğinde faizin herhangi bir yer ayrımı olmaksızın her yerde haram olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Bu konudaki ayet ve hadisler kesinlikle dârülislam – dârülharp ayırımı yapmamaktadır. Dolayısıyla bir Müslümanın hiçbir ülkede faiz alıp vermesi caiz değildir.

KAYNAK: Yahya Şenol, “Bize Soruyorlar”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Nisan-Haziran 2016, Sayı: 13, s. 104-105.

NOT: Bu konu ile ilgili olarak www.suleymaniyevakfi.org sitemizde “Daru’l-Harbde Faizin Hükmü” başlıklı bir araştırmamız bulunmaktadır. Her iki görüşün delillerini ve bu delillerin değerlendirmesini o yazıdan okuyabilirsiniz.

Aşağıdaki linke tıklayarak ilgili yazıya ulaşabilirsiniz.

www.suleymaniyevakfi.org/islam-iktisadi/darul-harbde-faizin-hukmu.html

Ticarette nakit sıkıntısını aşmak için bankadan kredi çekilebilir mi?

Ticaret kolay bir şey değildir. Birçok sorunların yaşanması normaldir. Tabii bunların ilki, para, yani nakit sıkıntısıdır. Zora düşmeyen hiçbir insan sadece keyif olsun diye faizli borç almaz! Faizli borç arayan, zaten sıkıntıya düşmüş kişidir. Ama Allah Teâlâ buna rağmen kesin bir dille faizi haram kılmış ve bunu bile bile alanları, bunda ısrar edenleri kendisine ve resulüne savaş açmış saymaktadır.

Ticaretle uğraşanlar nakit sıkıntılarını daima göz önünde bulundurmalı ve ayaklarını yorganlarına göre uzatmalıdırlar. Bu tür ticari sıkıntılar karşısında hemen faize yönelmek doğru değildir. Mümkün olan her şeyi denemek ve sabretmek gerekir. Bunun da dünya imtihanının bir parçası unutulmamalı, tercihler buna göre yapılmalıdır.

KAYNAK: Yahya Şenol, “Bize Soruyorlar”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Nisan-Haziran 2016, Sayı: 13, s. 104.

Koç yumurtası yemek caiz midir?

Sorunuzun cevabına dair helal gıda konusunda yapılmış bir çalışmanın ilgili bölümü şöyledir:

Tâbiûn’dan Mücâhid (ö. 104/722), Hz. Peygamber’in hayvanların kanları ile birlikte erkeklik ve dişilik organları, yumurtalıkları, idrar ve safra keseleri ile bezelerinin yenilmesini mekruh gördüğünü rivayet etmiştir (Abdurrezzâk, Musannef, Thk: Habîburrahmân el-A’zamî, Beyrut, 1403 h., c: 4, s. 535; Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, Zeyl: el-Cevheru’n-Nakî, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, 1992, c: 10, s. 7).

Hz. Peygamber’den bir sahabinin değil de tâbiûndan olan Mücâhid’in rivayet etmesinden de anlaşıldığı gibi bu, “mürsel” bir rivayettir ve zayıftır (İmam Nevevî, el-Mecmû’, c: 9, s. 49).

Beyhakî (ö. 458/1066), bu hadisin Hz. Peygamber’e ulaştırılarak/mevsûlen de rivayet edildiğini; ama bunun sahih olmadığını belirtmiştir. Bu yüzden hadis âlimlerinden Hattâbî (ö. 388/998), kesilen hayvanın akmış olan kanının kesin olarak haram olduğunu; fakat yukarıda ismi geçen şeylerin sadece mekruh olduğunu söylemiştir (Beyhakî, a.g.e., c: 10, s. 8).

Hanefîlerden Kâsânî (ö. 587/1191) de hayvanların yenilmeyecek organlarını sayarken Hz. Peygamber’den nakledilen yukarıdaki rivayete yer verdikten sonra Ebû Hanife (ö. 150/767)’nin “Kan (kesin olarak) haramdır, diğer altı şeyi ise mekruh görüyorum.” sözüne yer vermiş ve şu açıklamayı yapmıştır:

“Ebû Hanife akıtılmış kana “haram”, diğerlerine “mekruh” demiştir. Çünkü mutlak haram, kesin bir delille haram olan şeydir. Akıtılmış kanın haramlığı, kesin bir delille sabittir. O da Cenâb-ı Hakk’ın şu sözüdür:

“De ki: Bana vahyolunanda, leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki pistir- ve Allah yolundan çıkarak Allah’tan başkasının adı anılarak kesilen hayvandan başkasını yemenin haram olduğuna dair bir emir bulamıyorum…” (En’âm, 6/145)

Akıtılmış kanın haramlığı konusunda icmâ oluşmuş olması da ayrı bir delildir. Ama diğer altı şeyin haramlığı, kesin bir delille sabit olmamıştır. Aksine, onların hükmü ictihadla veya başka bir şekilde de tevil edilmesi mümkün olan ayetin zahiri veya hadisle sabit olmuştur. Bu yüzden (Ebû Hanife) isim(lendirme) konusunda akıtılmış kanla diğerlerini ayırmış, birine “haram”, diğerlerine “mekruh” demiştir.” (Kâsânî, Bedâiu’s-Sanâi’, Thk: Muhammed Muhammed Tâmir, Muhammed es-Saîd ez-Zeynî, Vecîh Muhammed Ali, Dâru’l-Hadîs, Kahire, 2005, c: 6, s. 256)

Bize göre kan dışında kalan şeyler eğer sağlık açısından yiyene zarar vermeyecekse mekruh olarak da nitelendirilmemelidir. Zira konuyla ilgili hadisin zayıf olduğu yukarıda görülmüştü. Dolayısıyla fıkıhtaki meşhur “Eşyâda aslolan ibâhadır” kuralı gereği yukarıdaki altı şeyin mubah olması gerekir. Nitekim yeme başta olmak üzere birçok amaçla hayvan kesimi asırlardır süregelen yaygın bir uygulamadır. Doğal olarak Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemde de yoğun bir şekilde hayvan kesimi yapıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Eğer yukarıda sayılan şeyler mekruh olmuş olsaydı sadece Mücâhid’den değil, çok sayıda sahabiden bu konuda rivayetlerin gelmesi gerekirdi. Fakat kaynaklarda bu yönde rivayetlere rastlanılmamaktadır.

KAYNAK: Yahya Şenol, Kuran ve Sünnet Işığında Helal Gıda, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 2. Bs., İstanbul, 2015, s. 294-296.

www.suleymaniyevakfi.com/kuran-ve-sunnet-isiginda-helal-gida

Namazda namaz sûrelerini okumak şart mıdır?

Her Müslümanın namazını kılabilecek kadar Kur’an’dan ayet veya sûre bilmesi gerekir. Madem siz bu miktarda sûre biliyorsunuz namaz için bu size yeterlidir. Fil sûresinden aşağısı, kısa sûrelerden meydana geldiği için halk arasında “namaz sûreleri” olarak meşhur olmuştur. Halkımızın büyük çoğunluğu sadece bu sureleri ezbere bildiği için namazda bunları okumaktadır. Ama namazda sadece bunların okunacağı şeklinde bir şart yoktur!

Çevrenizdekilerin namaz sûrelerini “mutlaka ezberlemen lazım” demesi bu alışkanlıklarından dolayıdır. Tabii ki bunları ezberlemeniz arzu edilir. Zira Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’den ne kadar fazla ayet ezberlerseniz sizin için o kadar iyi olur. İbadetlerinizi daha şuurlu bir şekilde yerine getirirsiniz. Fakat bundan da önemlisi metnini ezberlediğiniz ayet veya sûrelerin anlamlarını da bilmenizdir. Çünkü bir şeyin “zikir” olmasının önemli özelliklerinden biri onun ne manaya geldiğinin biliniyor olmasıdır. Bu açıdan namazda okuyacak kadar ezberleyebildiğiniz yerlerin anlamlarını da bilmeniz namazı daha bir huşû içerisinde kılmanız açısından hayli önemlidir.

Son olarak Kur’an’da geçen dua ayetlerini anlamlarıyla birlikte ezberleyip bunları namazda zamm-ı sûre olarak okumanızı da bir tavsiye olarak buraya kaydedebiliriz.

KAYNAK: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 165-166.

Namaz kılarken takke takmak, sarık sarmak gerekli midir?

Peygamberimiz sallallâhu aleyhi ve sellem namaz için özel elbiseler giymezdi. Yaşadığı bölgenin sıcak olması sebebiyle genelde başı örtülü gezip dolaştığı için namazlarını da başı örtülü bir şekilde kılmıştır. Günümüzde yaygın olarak kullanıldığı gibi yanında namaza özel bir başlık (takke, sarık) taşımazdı.

Erkeklerin namazı başları açık ve çorapsız bir şekilde kılmalarının herhangi bir sakıncası bulunmamaktadır, günah değildir. Çünkü erkeklerin baş ve ayakları namazda örtülmesi gereken yerlerden değildir.

Fıkhu’s-Sünne adlı kitabında Seyyid Sâbık bu konuda şu bilgilere yer vermiştir:

“İbn Asâkir’in İbn Abbas’tan rivayet ettiğine göre Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem çoğu kez başındaki başlığı çıkarır, önüne sütre olarak koyar­dı.

Hanefilere göre erkeklerin başları açık olarak namaz kılmalarında bir sakınca yoktur. Fakat huşû için daha uygun olduğu düşünülürse baş açık olarak namaz kılmak müstehap olur. Namazda başı örtme­nin fazileti hakkında herhangi bir delil yoktur.” (Seyyid Sâbık, Fıkhu’s-Sünne, Dâru’l-Feth, 12. Bs., Kahire, 1996, c: 1, s. 98.)

KAYNAK: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 149-150.

Bununla ilgili görüntülü bir cevabımız için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/takke-ve-sarikla-namaz-kilmak-daha-faziletli-midir.html

Hacet namazı diye bir namaz var mıdır?

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.(Bakara, 2/153)

Buna göre Allah’tan bir şey isteneceği zaman namaz kılınması aslen ayetin hükmüdür. Dört Sünnî mezhebe ve Caferiler’e gö­re müstehap olan hacet namazının meş­ruiyetine dair şu hadis zikredilmektedir:

“Kimin Allah’tan veya insanlar tarafından giderilecek bir ihtiya­cı varsa usulüne uygun abdest alıp iki rekât namaz kılsın, arkasından Allah’a hamd edip Peygambere salâvat getirsin ve şöyle desin:


لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ الْحَلِيمُ الْكَرِيمُ سُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ أَسْأَلُكَ مُوجِبَاتِ رَحْمَتِكَ وَعَزَائِمَ مَغْفِرَتِكَ وَالْغَنِيمَةَ مِنْ كُلِّ بِرٍّ وَالسَّلاَمَةَ مِنْ كُلِّ إِثْمٍ لاَ تَدَعْ لِي ذَنْبًا إِلاَّ غَفَرْتَهُ وَلاَ هَمًّا إِلاَّ فَرَّجْتَهُ وَلاَ حَاجَةً هِيَ لَكَ رِضًا إِلاَّ قَضَيْتَهَا يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ

“Al­lah’tan başka ilâh yoktur. O Halîmdir, Kerîm’dir. Büyük arşın rabbi olan Allah tüm eksikliklerden münezzehtir. Her şeyin sahibi ve yaptığı her şeyi güzel yapan Allah’a hamdüsenalar olsun. Allahım! Senden rah­metine ve affına ulaştıracak davranış­larda bulunmayı, her türlü iyiliği elde et­meyi, her türlü günahtan salim olmayı diliyorum. Bende bağışlamadığın günah, gidermediğin keder ve karşılamadığın rızana uygun bir ihtiyaç bırakma, ey mer­hametlilerin en merhametlisi olan Allahım!” (Tirmizî, Vitir, 17; İbn Mâce, İkâme, 189)

Her ne kadar bu hadis, hadis uzmanlarınca senet açısından tenkide tabi tutulup zayıf olarak nitelendirilmişse de yukarıda görüldüğü gibi bir hacet için namaz kılmak ayetle sabit olan bir uygulamadır. Buna göre, herhangi bir ihtiyacı olan kişi en az iki olmak üzere miktarını kendisi belirleyeceği kadar nafile namaz kılar ve ardından ister hadisteki duayı isterse de kendi istediği şekilde dua eder.

KAYNAK: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2016, s. 163-164.