Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Borçlu olarak ölen kişinin borçlarını ailesi mi ödemek zorundadır?

Birinci sorunuzun cevabı: Eşiniz vefat etmekle borçlarından kurtulamaz. Mevcut mal varlığı, alacaklılar arasında paylaştırılır. Mesela 10 kişiye 100 lira borcu var, mirası elli lira ise her alacaklı, ancak alacağının yarısını alır. Bundan başka bir talebi olamaz.

İkinci sorunuzun cevabı: Kimse kimsenin borcunu ödemek zorunda değildir.  Borç, miras olarak intikal etmez. Bu sebeple ne eşinizin babası ne de siz, onun borcundan sorumlu olmazsınız. Ancak Türkiye’de yürürlükte bulunan kanuna göre redd-i mirasta bulunmazsanız borçlar size intikal eder ve onları ödemek zorunda kalırsınız. Bu sebeple eşinizin ailesinin redd-i mirasta bulunması doğru olur. Siz de öyle yapabilirsiniz.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/olen-kisinin-borcu-varsa-bunu-cocuklari-mi-odemek-zorundadir.html

Üçüncü sorunuzun cevabı: Bütün altınlarınızı eşinize hediye ettiyseniz yapacak bir şey yok. Borç olarak verdiyseniz siz de alacaklılardan sayılırsınız. Alacağınızı bağışladığınız takdirde eşiniz size olan borcundan kurtulur, siz de onun sevabını alırsınız.

Cuma günü hutbe okunurken sünnet namaz kılınabilir mi?

Hanefi mezhebine göre hutbe okunurken namaz kılınmaz. Cemaat hutbe esnasında namaz dâhil hiçbir şeyle meşgul olmamalı, sadece hutbeyi dinlemelidir. Büyük İslam İlmihali’nde bu hususa şöyle yer verilmiştir:

“Hatip minbere çıkınca cemaatin konuşmayıp sükût etmesi (susması), selâm alıp vermemesi, nafile namaz kılınmaması icap eder. Hatta hutbede Resul-ü Ekrem sallallâhu aleyhi ve sellem efendimizin mübarek isimleri zikredilince cemaatin salât-ü selâmda bulunmaksızın yalnız dinlemekle iktifa eylemesi (yetinmesi) efdaldir (daha faziletlidir). İmam Ebû Yusuf’tan bir kavle (görüşe/rivayete) göre bu halde gizlice salât-ü selâm okunur.

Cumanın başlanılmış ilk sünneti, hatibin minbere çıkması halinde uzatılmaksızın hemen -vâciplerine riayet etmek üzere- ikmal edilmelidir.” (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, “Cuma namazına müteallik bazı mes’eleler”, paragraf: 205-206)

Buna göre eğer hutbe başlamadan namazı bitireceğinize kanaat getirirseniz en azından iki rekâtlık bir namaz kılabilirsiniz.

Hanefi mezhebinin bu görüşünün delili şu hadistir:

Ebû Hureyre radıyallahu anh, Peygamberimizin şöyle dediğini haber vermiştir:

“Cuma günü imam hutbe okurken arkadaşına “sus” dersen lağvde (yani faydasız bir iş) bulunmuş olursun.” (Buhârî, Cuma 36; Müslim, Cuma 11-12)

Normalde hutbe esnasında konuşan birine sus demek farz bir görev olan emr-i bil maruf kapsamına girer. Görüldüğü gibi hadiste bu durumda emr-i bil maruf bile yasaklandığına göre nafile namaz kılmak öncelikle yasak olmalıdır.

Buraya kadar verilen bilgiler, Hanefi mezhebinin görüşüdür. (İmam Malik de bu görüştedir)

Şafii ve Hanbelîler ise şu hadisleri delil getirerek hutbe esnasında dahi iki rekâtlık nafile namaz (tahiyyetü’l-mescid namazı) kılınabileceğini söylemişlerdir ki bizce de isabetli olan görüş budur. İlgili hadisler şöyledir:

Câbir b. Abdillah radıyallahu anh dedi ki:

“Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem cuma günü hutbe okurken bir adam geldi. Ona; “Namaz kıldın mı?” dedi. O da “Hayır” dedi. Dedi ki, “Kalk iki rekât kıl.” (Buhârî, Cuma, 33; Müslim, Cuma, 54-58)

Câbir b. Abdillah radıyallahu anh’tan gelen bir başka rivayet de şöyledir:

“Sizden biri, cuma günü imam (hutbeye) çıkmışken gelirse iki rekât namaz kılsın.” (Müslim, Cuma, 57)

Yine Cabir b. Abdillah radıyallahu anh’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:

“Cuma günü Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem hutbe okurken Gatafan kabilesinden Süleyk çıkageldi ve hemen oturdu. Resulullah şöyle buyurdu: “Süleyk! Kalk, iki rekât namaz kıl. Caiz olacak kadar (kısa) olsun.” Sonra şöyle devam etti: “Sizden biri Cuma günü imam hutbe okurken içeri girerse iki rekât namaz kılsın ve onu caiz olacak kadar (kısa) kılsın.” (Müslim, Cuma, 59)

Cuma namazı ve hükümleri ile ilgili daha geniş bilgi edinmek için lütfen aşağıdaki linkte yer alan yazıyı okuyunuz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/delillerle-cuma-namazi.html

Nikâh şahitlerinin Müslüman olması şart mıdır?

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

İçinizden evli olmayanlar ile erkek ve kadın esirlerinizden uygun durumda olanları nikâhlayın. Onlar yoksul iseler Allah, kendi ikramıyla onların ihtiyacını giderir. Allah’ın imkânları geniştir, bilir.” (Nûr, 24/32)

Bu ayet, evlendirme görevini bütün Müslümanlara vermiştir. Evlendirmede esas olan nikâh törenidir. Dolayısıyla o törende mümkün olduğu kadar daha çok Müslüman bulunmalı ki her biri Allah’ın bu emrini yerine getirmiş olsun. Bu sebeple nikâh, Müslümanların hazır bulunduğu bir törenle kıyılmalı, hepsi bu olaya şahit olmalıdır.

Nikâhta gayrimüslimler de bulunabilir. Ancak imkân olduğu sürece bir bölük müslümanın huzurunda nikâhın kıyılması gerekir.

Muhammed b. Hatıb el-Cumahî’den rivâyete göre, o şöyle demiştir: Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Haram olan nikâhla helal olan nikâh arasındaki ayırıcı özellik def çalmak ve evliliği/nikâhı duyurmaktır.” (Tirmizî, Nikâh, 6; İbn Mâce, Nikâh, 20; Nesâî, Nikâh, 72)

Âişe radıyallahu anha’dan rivayete göre, o öyle demiştir:  Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur.

“Nikâhı gizli değil ilan ederek yapın. Kalabalık yerler olan mescitler gibi kalabalıklarla yapın. Nikâh yapıldığı belli olması için de def çalın.” (Tirmizî, Nikâh, 6)

Namaz kılmayanların tuttukları oruç kabul olur mu?

Namaz da oruç da Allah’ın emridir, bir Müslüman her ikisinden de sorumludur. İnkâr etmediği ve alaya almadığı müddetçe bunlardan birini yerine getirmemesi, diğerini terk etmesini gerektirmez. Allah Teâlâ terk ettiği ibadetinin cezasını, yerine getirdiğinin ise mükâfatını verir. Yani namaz kılmayan kişi büyük bir günah işlemektedir. Fakat bu, onun Ramazan orucu tutmasına engel değildir. Orucunu tutmakla mükelleftir.

Dünyada iken işlediği amelleri boşa gidecek olanlar kâfirlerdir, Müslümanlar değil. Konuyla ilgili ayetler şöyledir:

“De ki: İşleri en büyük zararla kapanacakları size haber vereyim mi:

Dünya hayatında güzel iş yaptıklarını sandıkları halde çalışmaları hedefinden şaşanlardır.

Onlar, Rablerinin ayetlerini ve O’nunla karşılaşmayı göz ardı etmekte direnenlerdir. Bu yüzden yaptıkları işler boşa gider. (Mezardan) kalkış gününde onlar için artık tartı kurmayız.

İşte böyle. Ayetleri görmezlikte direnmelerine karşılık cezaları cehennemdir. Onlar, ayetlerimi ve elçilerimi hafife almışlardır.” (Kehf, 18/103-106)

YAYIMLANDIĞI YER: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Bs., Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 90.

Nasıruddin el-Elbâni güvenilir bir hadis alimi midir?

Nasıruddin el-Elbânî son dönem hadis âlimlerinden biridir. Herkesin olabileceği gibi onun de eleştirilecek ve takdir edilecek yönleri bulunmaktadır. Hadis çalışmalarından yararlanılabilir.

Şeyh kelimesini Araplar kendisine hürmet edilen kişiler hocalar ve yaşlılar için kullanırlar. Elbani bir tarikat şeyhi değildir.

Namaz kılarken vakit çıkarsa namaz bozulur mu?

Hayır bozulmaz. Eğer namazın bir rekâtı kılınmışsa bunu tamamlamak gerekir.

Ebû Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuş­tur:

“Kim, güneş doğmadan önce sabah namazından bir rekâta yetişirse sabah namazına yetişmiş olur. Kim, güneş batmadan önce ikindi namazından bir rekâta yetişirse ikindi namazına yetişmiş olur.” (Buhari, Mevakıt, 28; Müslim, Mesacid, 163)

Cami önlerinde alım satım yapmakta bir sakınca var mıdır?

Cami önlerinde ticaret yapmayı yasaklayan bir ayet veya hadis yoktur. Fakat Peygamberimizin cami içinde alışveriş yapmayı yasakladığı rivayet edilmiştir. (Bkz: Tirmizi, Büyû, 77)

Tirmizi’de geçen bu “hasen-garîb” hadisten dolayı bazı âlimler cami içinde alışveriş yapmayı caiz görmezken bazı âlimler de hadiste bulunan illetten dolayı bu alışverişi caiz görürler.

NOT: İmam Tirmizi’nin kullandığı hasen-garîb ifadesi, o hadisin sahih de zayıf da olmadığını göstermektedir. (Bkz: İsmail Lütfi Çakan, Hadis Edebiyatı, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1985, s: 65)

Nuh aleyhisselamın gemisi gerçekten de bulunabilir mi?

Ankebût Suresinin ilgili ayetinden hem tufan olayının bir ibret olarak daima hatırlanacağı hem de gemi kalıntılarının muhafaza edileceği anlaşılmaktadır. Aşağıdaki ayet de onu göstermektedir:

“Ve şanım hakkı için onu (o gemiyi) bir ibret olmak üzere bıraktık, fakat hani yâd edip ibret alan? Artık Benim azabım ve korkutmam nasıl imiş?” (Kamer, 54/15-16)

Ağrı dağında bulunduğu iddia edilenler, geminin kendisi değil kalıntılarından olabilir. Zira Nuh aleyhisselamın gemisi ile ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Nihayet emrimiz gelip de tennur/gemi kazanı kaynadığı zaman Nuh’a dedik ki: «(Canlı çeşitlerinin) her birinden erkekli dişili ikişer eş ile haklarında helâk hükmü verilmiş olanları hariç olmak üzere aileni, bir de iman edenleri gemiye al.» Zaten beraberinde iman eden pek az insan vardı.” (Hud, 11/40)

Gemiye canlı çeşitlerinin her birinden birer çift alındığına göre bu geminin şu anda söylendiği gibi sadece 12 m büyüklüğünde olması mümkün değildir. Araştırmalar devam ederse gerçek bulgulara ulaşılması mümkün olur.

Başına vurularak öldürülen balıkları yemek caiz midir?

Dinimize göre bir hayvanın helal olabilmesi için tezkiye edilmesi yani usulüne göre kesilmiş olması gerekir. Eti yenen vahşi hayvanların veya kuşların tezkiyesi, onların avlanmasıdır. Fakat balık bunun dışındadır.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/olu-baliklar-ayetlerde-haram-kilinan-meyte-kapsamina-girer-mi.html

Bununla ilgili olarak Nebîmizin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

“Bize iki hayvanın ölüsünün yenmesi helal kılındı: Balık ve çekirge.” (Ahmed b. Hanbel, 2/97; İbn Mâce, Sayd, 9, Et’ime, 31.)

Balığın tezkiyesiz olarak yenileceği ve ölüsünün helal olduğu bütün mezhepler tarafından ittifakla kabul edilmiştir. Dolayısıyla sorunuzda belirttiğiniz alabalıkların yenmesinde bir sakınca yoktur.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayın:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/olmeden-tavaya-konularak-pisirilen-deniz-urunleri-yenilir-mi.html

Namazdan sonra topluca tesbih çekmek bidat mı?

Namazlardan sonra Peygamber Efendimizin bir imam olarak veya Bilal-i Habeşî, Abdullah İbn Ümm-i Mektûm gibi sahabilerin müezzin olarak cemaate tesbih çektirdiğine ve dua ettirdiğine dair temel kaynaklarda bir bilgi yoktur. Bunlar daha sonra -özellikle Osmanlı döneminde- ve Türk bölgelerinde cami adabına eklenmiş uygulamalardır. Farz namaz kılındıktan sonra kişinin imamla ilişkisi biter, nafile namaz kılacaksa tek başına kılar, tesbih çekecekse tek başına çeker. Bunun için kimsenin komutuna gerek yoktur. Aşağıdaki hadise göre namaz kılan her müslümanın kendi başına tesbih çekmesi sevaptır.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/namazlardan-sonra-tesbih-cekmenin-hukmu-nedir.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/zikirlerin-muayyen-sayida-olmasinin-hikmeti-nedir.html

Ebû Hureyre’nin rivayet ettiği bir hadise göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Kim her namazın peşinden otuz üç defa Allah’ı tesbih eder (Sübhânallâh), otuz üç defa Allah’a hamd eder (Elhamdulillâh) ve otuz üç defa da Allah’ı tekbir eder (Allâhu Ekber), yüzü tamamlamak için de: Lâ ilâhe illallâhu vahdehu lâ şerike leh, lehülmülkü ve lehülhamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr, derse, hata ve günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile bağışlanır.” (Müslim, Mesâcid, 146 (597). Benzer hadisler için bkz: Buhari, Ezân, 155; Tirmizi, Salât, 302; Nesâî, Sehv, 91.)

Benzer bir soru cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/toplu-duanin-islamiyetteki-yeri-nedir.html

Nebîmize diğer nebîler gibi mucize verilmiş midir?

Elçilerin mucizeleri vardır. Mucize, bir şahsın Allah’ın elçisi ol­duğunun ispat belgesidir.

Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin mucizesi Kur­‘an-ı Ke­rim’dir. Kur’an ile tanışan herkes onu ge­tirenin elçi olması gerektiğini anlar. Çünkü o, in­sanın yazabile­ceği bir kitap değildir. Bu, tıpkı İsa aleyhisselâ­mın Allah’ın izniyle ölü­leri diriltmesi, kuş heykeli yapıp Allah’ın izniyle üfü­rünce canlı hale gelmesi; Salih aley­hisse­lâmın devesi gibi hiç bir insanın benzerini yapamayacağı bir muci­zedir. Ama o kuş uçup gider, dirilen kişi tekrar ölür ve deve kesilirse, bunlar ondan sonra ge­lenler için mucize olma özelliğini yitirmiş olur.

Kur’an-ı Kerim’in mucizeliği ise süreklidir. Onu dün­ya­nın neresinde, kim ne zaman okur ve manasını anlarsa onun bir mucize olduğunu ve onu geti­ren kişinin Allah’ın elçisi ol­ması gerek­tiğini kavrar. Al­lah Teâlâ, Kur’ân’ı koru­mayı bizzat üst­lendiği için onun mucizeliği kıya­mete kadar devam edecektir. Kur’an var oldukça Nebîmiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin Allah’ın elçisi olduğuna inanma mecburi­yeti de var olacak ve yeni bir elçiye ihtiyaç kal­mayacaktır.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/peygamberimizin-kurandan-baska-mucizesi-var-midir.html

Kredi kartı borcunu zamanında ödemezsek haram yemiş mi oluruz?

Borcunuzu zamanında ödemediğiniz için faiz ödemek zorunda kalıyorsunuz. Ne yapıp edip borcunuzu zamanında ödemelisiniz. Lakin bu durumda “faiz yiyen” değil; “yediren” konumunda olursunuz. Dolayısıyla boğazınızdan haram lokma geçmemiş olur.

Ağabeyler kızkardeşlerini mirastan mahrum edebilirler mi?

Miras payları Allah tarafından belirlenmiş haklardır. Anne-baba veya kardeş de olsa kimse kimsenin hakkına el süremez. Bu, büyük bir günahtır.

Kayınpederinizin mirası sekize bölünmelidir. Bir pay eşine (kayınvalidenize), bir pay kızına (eşinize), ikişer pay da erkek çocuklarına verilmelidir.

Eşiniz hiç çekinmeden Allah Teâlâ’nın kendisi için belirlediği hakkı annesi ve kardeşlerinden istesin.

Kendilerine miras kalanlar aşağıdaki ayetleri daima göz önünde bulundurmalı, mirası buna göre paylaştırmalı ve hiç kimse kimseye haksızlık etmemelidir.

İlgili ayetler şöyledir:

“Allah evladınız hakkında erkeğe, iki kız hissesi vasiyet eder. Eğer kızlar ikinin üstünde ise, bıraktığının üçte ikisi onlarındır; şayet bir kız ise yarısı onundur. Ana babadan her birine, ölenin çocuğu varsa altıda bir verilir. Ölenin çocuğu olmaz, anası babası ona varis olursa anasına üçte bir pay verilir. Kardeşleri varsa, altıda biri annesinindir. Bunlar, yaptığı vasiyetin yerine getirilmesinden veya borcunun ödenmesinden sonra olur. Babalarınız ve oğullarınız… Onlardan hangisinin menfaat bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bu sebeple) paylar Allah tarafından belirlenmiştir. Allah bilir, doğru karar verir.

Kadınlarınızın çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir, çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bunlar, yaptığı vasiyetin yerine getirilmesinden veya borcunun ödenmesinden sonra olur. Sizin çocuğunuz yoksa ettiğiniz vasiyet veya borç çıktıktan sonra bıraktıklarınızın dörtte biri karılarınızındır; çocuğunuz varsa, bıraktıklarınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadına kelale yollu (çocuğu ve babası olmadığı halde) varis olunuyor ve bunların ana-bir erkek veya bir kız kardeşi bulunuyorsa, her birine edilen vasiyetten veya borçtan arta kalanın altıda biri düşer; ikiden çoksalar, üçte birine, zarara uğratılmaksızın ortak olurlar. Bunlar Allah tarafından vasiyet edilmiştir. Allah bilendir. Halim’dir.

Bunlar Allah’ın yasalarıdır. Allah’a ve Peygamberine kim itaat ederse onu içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, orada temellidirler, büyük kurtuluş budur.

Kim Allah’a ve Peygamberine baş kaldırır ve yasalarını aşarsa, onu, temelli kalacağı cehenneme sokar. Alçaltıcı azap onadır.” (Nisâ, 4/11-14)

Memurların aldıkları maaş helal olur mu?

Devletin gelirlerinin içinde alkol, faiz gibi haramların olması memurların maaşına etki etmez. Önemli olan, çalışan kişinin yaptığı işin meşru olmasıdır. Yapılan iş meşru olduktan sonra alınan maaş helal olur.

Paranın kendisi bizatihi haram olmaz, haram olan onu kazanma yoludur. Bu yüzden birine haram olan para diğerine haram olmayabilir. Buna haram li gayrihî yani yapısında haramlık olmayıp kazanma şeklinde haramlık olan şey denir. Bir de haram li aynihî yani yapısında haramlık olan domuz eti, içki gibi şeyler vardır. Bunlar her Müslümana haramdır. Mesela bir Müslüman domuz etini kendisi yiyemeyeceği gibi bir başkasına da yemesi için veremez.

Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/devletten-maas-alanlar-faiz-yemis-mi-oluyor.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/haram-nedir-cesitleri-nelerdir.html

Abdestten sonra hangi dua veya duaları okumamız gerekiyor?

Abdestten sonra kelime-i şehadet getirmeniz yeterlidir. Aşağıdaki hadise göre bu, Peygamberimizin güzel bir tavsiyesidir.

Ukbe b. Amir  demiştir ki: “Biz Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ya­nında iken kendi işimizi kendimiz görürdük, kendi develerimizi de sı­rayla güderdik. (Bir gün) deve gütme sırası bende idi. Develeri akşamleyin ağıllarına götürdüm. Resûl-ü Ekrem’e halka hitap ederken yetiştim. (Şunları) söylediğini işittim:

“Sizden biriniz abdesti güzelce alır, sonra kalbi ve yüzüyle (namaza) yönelerek iki rekât namaz kılarsa (Allah celle celâluh o kimsenin cennete girmesine) kesin­likle hükmeder.”

Ben, “Oh oh ne güzel şey” dedim, önümde bulunan bir kimse de, “Ey Ukbe bundan önceki bundan daha da güzeldi.” de­di. Bir de baktım ki bu Ömer radıyallahu anh… “Ey Ebû Hafs, bundan öncekiler neydi?” diye sordum. O da -Sen gelmeden biraz önce Resûlullah:

“Sizden biriniz güzelce abdest alır, abdestini aldıktan sonra da: “Eşhedü ellâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resuluh: Ben Allah’tan başka ilâh olmadığına, ortağı olmayıp tek oldu­ğuna ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve Rasûlü olduğuna şahitlik ederim” derse, o kimseye cennetin sekiz kapısı (birden) açılır, istedi­ğinden girer” buyurdu, diye cevap verdi. (Müslim, Taharet 17 (234); Ebu Davud, Taharet, 65; Nesai, Taharet, 109)

Hadiste geçen cennet kapılarının açılması ifadesinden maksat, “ya o anda o kişiye cennet kapılarının gerçek manada açılarak o kimseyi beklemesidir. Yahut kapının açılmasından maksat, o kimsenin cennetin kapılarının açılmasını temin edecek işi işlemiş olmasıdır.” (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Necati Yeniel, Hüseyin Kayapınar, Kontrol: Mehmed Savaş, Şamil Yayıncılık, İstanbul, 1987, c: 1, s: 309)

Ümmi olan Peygamberimiz acaba okuma yazma öğrenmiş midir?

Özel üniversitede okuyan bir öğrenciye zekât verilir mi?

Eğer kızın kendisine ait olan malı, ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyorsa ona zekât verilebilir. Ailesinin zengin olmasına bakılmaz.

Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali‘nde bu konuyla ilgili şu bilgiler yer almaktadır:

“Bir kimse zekâtını/sadakasını, zengin bir erkeğin (buluğa ermemiş) küçük çocuğuna veremez. Çünkü bu çocuk, babasının malı ile zengin sayılır. Fakat bir kimse zekâtını, zengin bir adamın fakir ve müslüman olan babasına veya zengin bir adamın fakir ve müslüman olan büyük çocuğuna veya o şahsın fakir ve müslüman bulunan zevcesine verebilir. Çünkü bunlar birer şahıs olarak tasarrufa ehildirler, birbirlerinin serveti ile zengin sayılmazlar.” (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, Zekât Bölümü, 100. paragraf)

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/zekat-fitre-yazili-fetvalar/ozel-universitede-okuyan-ogrencilere-zekat-verilir-mi.html