Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Tag: kitap Ramazan ve Oruç

Dünyanın herhangi bir yerinde hilal görülürse herkes oruca başlamalı mı?

Hanefi, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinin başını çektiği İslam alimlerinin bir çoğu, Dünyanın herhangi bir bölgesinde görülen hilalin diğer yerlerde de görülmüş kabul edileceğini belirterek hilalin Dünyanın değişik yerlerinde değişik saatlerde görülmesi demek olan “ihtilâf-ı metali”a itibar edilmeyeceğini söylemişlerdir.[1] Bu ulemaya göre herhangi bir yerde usulüne uygun şekilde hilalin görülmesi durumunda ister uzak ister yakın yerlerde bulunsunlar bütün Müslümanların buna uyması, buna göre oruca başlaması veya bayram yapması gerekir. İhtilâf-ı metalia itibar edilmesi durumunda  değişik ülke ve bölgelerde aynı gün oruca başlanması veya bayram yapılması mümkün değildir.[2]

Hem bu son görüş hem de hilalin hesaba göre tespit edilmesi ilkesi günümüz için oldukça önemlidir. Aksi takdirde son yıllarda Müslüman ülkelerde Ramazan başlangıcı ve bitişi, hac mevsimi ve kurban bayramı günlerinin tespitinde yaşanan sıkıntılar hiç bitmeyecektir. Nitekim 1978 yılı Ramazan orucuna Libya, Irak ve Kuveyt’te 4 Ağustos’ta; Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır, Suriye, Lübnan, Tunus ve Cezayir’de 5 Ağustos’ta; Türkiye, Afganistan, İran, Fas, Malezya ve Nijerya’da 6 Ağustos’ta; Pakistan’da ise 7 Ağustos’ta başlanmıştır.[3] Yine benzer şekilde gözlem yaparak hilali gördüklerini iddia eden bazı ülkelerde birçok kez rü’yet ilanının yapıldığı günlerde ayın güneşten de önce battığı, hatta kavuşum saatinden bile önce hilâlin görüldüğü açıklamasının yapıldığına sıkça rastlanmaktadır. Örnek olarak 30 Ocak 1995 Pazartesi akşamı, Suudi Arabistan’da ülkenin en kuzeyinde Ar‘ar’da ay güneşten 21 dakika, güneyde Ebûarîş’te 23 dakika, doğuda Dahran’da 22 dakika, Mekke’de 21 dakika daha önce batmış olduğu halde hilâlin sabit olduğu açıklanarak 31 Ocak Salı günü oruca başlanmıştır.[4]

Ramazan hilalinin tespitinde hesap yönteminin esas alınması ibadetlerde kolaylık prensibini bu açıdan hayata geçireceği gibi her yıl Ramazan öncesi ve Ramazan sonunda Müslümanlar arasında ortaya çıkan bu tür tereddüt ve ayrışmalara engel olacaktır.[5]

Hilal tartışmaları hakkında daha ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linkter bulunan bilgileri de gözden geçiriniz:

www.fetva.net/oruc/ramazanin-baslangici-hilal-ile-mi-yoksa-hesap-ile-mi-tespit-edilir.html

[1] İrfan Yücel, “Hilâl”, DİA, İstanbul, 1998, c: 18, s. 3.

[2] Yücel, “Hilâl”, DİA, c: 18, s. 3.

[3] Yücel, “Hilâl”, DİA, c: 18, s. 8.

[4] Yücel, “Hilâl”, DİA, c: 18, s. 9.

[5] Halil Altuntaş, İsmail Karagöz, Oruç İlmihali, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara, 2008, s. 15.

KAYNAK: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Baskı, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 38-39.

Ramazanın başlangıcı hilal ile mi, yoksa hesap ile mi tespit edilir?

Ramazan kamerî aylardandır. Yani başlangıç ve bitişi ayın hareketlerine göre belirlenir. Bu sebeple miladi takvime göre her yıl bir önceki yıla göre on veya on bir gün önce gelir. Bu yüzden bazen kışın, bazen yazın oruç tutulur.

Kamerî aylar ya 29 ya da 30 gün sürer. Bu ayların başlangıç ve bitişleri, yapılan hilal gözlemleriyle tespit edilir. İçinde bulunulan kamerî ayın 29. günü güneşin batmasından sonra ertesi ayın hilali gözetlenir. Bu yeni hilal, güneşin batmasından bir müddet sonra battığı için dikkatli bir gözlem gerektirir. Batı ufkunda toz, duman, bulut vs. olursa gözlem yapmak çok güç ve hatta imkânsız olabilir. Hilal görülemediği takdirde içinde bulunulan ay 30 güne tamamlanır. Artık 30. günün akşamı hilali gözetlemeye gerek yoktur. Çünkü hiçbir kameri ay 30 günden fazla sürmez.

Ramazan ayının başlangıç ve bitişi ile ilgili olarak Nebîmizin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

“(Ramazan) hilalini görünce oruca başlayın, (Şevval) hilalini görünce orucunuza son verin. Eğer buluttan dolayı hilal görülmezse Şaban ayını 30’a tamamlayın.” (Buhârî, Savm, 11; Tirmizî, Savm, 3, 5)

Bir başka hadis ise şöyledir:

“Biz ümmî bir milletiz, yazmayı ve hesabı bilmeyiz. Ay (par­makları ile işaret ederek) şöyle, şöyle, şöyledir.” (Ebû Dâvûd dedi ki, râvî) Süleyman üçüncü işarette bir parma­ğını yumdu, yani (ay) yirmi dokuz veya otuzdur.” (Buhârî, Savm, 11, 13; Müslim, Sıyâm,  4, 10, 12, 13, 15)

Nebîmiz zamanında ayın hareketlerini hesaplayacak uzman bilim adamları olmadığı için o, tek çare olarak hilalin gözetlenmesi gerektiğini söylemiştir. Yoksa oruca başlamak için de bayram yapmak için de hilali gözetlemek olmazsa olmaz bir şart değildir. Zira Allah Teâlâ: “Ay ve Güneş bir hesaba göre hareket eder.” (Rahmân 55/5) ve “Güneşi aydınlık kaynağı, ayı da ışık yansıtıcısı yapan odur. Yılların sayısını ve hesabı bilesiniz diye ay için evreler belirlemiştir. Allah bunları doğruları gösterir biçimde yaratmıştır. O bu ayetleri bilen bir topluluk için ayrıntılı olarak açıklamaktadır.” (Yunus 10/5) buyurarak gözleme değil; hesaba dikkatlerimizi çekmiştir. Buna göre artık günümüzde kamerî ayların başlangıç ve bitişleri uzman bir topluluk tarafından hesaplama yapılarak tespit edilmelidir. Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda hesabı dikkate dikkat alarak Kur’an’ın gösterdiği yönde doğru bir uygulama yapmaktadır. O yüzden ayların başlangıcı konusunda gönül rahatlığıyla Diyanet tarafından hazırlanan takvime uyulabilir.

Hilal gözlemi yapmak yerine hesaba yönelmek, kutuplara yakın bölgelerde yaşayan Müslümanlar için de bir zorunluluktur. Çünkü o bölgelerde mevsimlere göre bazı zamanlarda Güneş hiç doğmamakta, bazen de hiç batmamaktadır. Güneşin batmadığı zamanlarda hilali görmek ise imkânsızdır. Bu da ayların başlangıç ve bitişinin hesapla belirlenmesi açısından oldukça önemli bir husustur.

Konuyla ilgili başka önemli bir bilgi için de lütfen aşağıdaki bağlantıyı tıklayın:

www.fetva.net/oruc/dunyanin-herhangi-bir-yerinde-hilal-gorulurse-herkes-oruca-baslamali-mi.html

KAYNAK: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Baskı, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 36-38.

Bununla ilgili görüntülü açıklamamızı aşağıdan izleyebilirsiniz:

Kur’an’da geçen “sıyâm” kelimesi bildiğimiz manada “oruç” anlamına mı geliyor?

Arapça bir kelime olan “savm (الصوم)” ve “sıyâm (الصيام)” sözlükte; ‘kişinin yeme, içme, karı-koca ilişkisi, konuşma, yürüme vs. gibi herhangi bir şeyi terk etmesi, bunlara karşı kendini koruması’[1] anlamlarına gelir.

Kısaca “kendini tutmak” olarak Türkçeye çevirebileceğimiz bu kelimenin oruçla ilgili Bakara sûresi 187. ayette ne anlamda kullanıldığına bir bakalım:

İlgili ayette Allah Teâlâ, Ramazan gecelerinde karı-koca ilişkisinin serbest olduğunu belirttikten sonra “Fecrin olduğu tarafta ak çizgi kara çizgiden size göre tam seçilinceye kadar yiyin, için” buyurmuştur. Demek ki Ramazan gecelerinde iftar vaktinden itibaren tan yerinin ağarmasına yani imsak vakti girinceye kadar yemek, içmek ve karı-koca ilişkisi serbesttir. Ayetin devamında Allah “Sonra da sıyâm’ı geceye kadar tamamlayın” buyurduğuna göre buradaki “sıyâm” kişinin kendisini yemeye, içmeye ve karı-koca ilişkisine karşı tutması anlamında kullanılmış demektir. Bu da kelimenin bu ayette tam olarak bizim bugün tutmakta olduğumuz oruç demek olduğunu net bir şekilde göstermektedir.

[1] Halîl, Kitâbu’l-Ayn, s-v-m maddesi, c: 7, s. 171; İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, c: 12, s. 350.

KAYNAK: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Bs., Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 94-95.

Bununla ilgili görüntülü cevabımızı izlemek için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/oruc/kuranda-gecen-oruc-ile-allah-baska-bir-sey-kast-ediyor-olabilir-mi.html

Oruç tutmak için sahura kalkmak şart mı?

Sahura kalkmak orucun şartlarından değildir. Tavsiye edilir, sünnettir, sağlık açısından son derece faydalıdır. Fakat sahura kalkmayanlar, kalkamayanlar da oruç tutabilirler. Yeter ki imsak vakti başladıktan sonra bir şeyler yenilip içilmesin.

Tutulacak orucun Ramazan orucu, kaza orucu veya nafile oruç olması arasında da herhangi bir fark yoktur. Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in: “Sahur yemeği yiyin. Çünkü sahurda bereket vardır.”[1] buyurduğu rivayet edilmiştir. Bu yüzden mümkün mertebe onun bu tavsiyesine uyarak sahur bereketinden istifade etmek gerekir.

[1] Buhârî, Savm, 20; Müslim, Sıyâm, 45 (1095); Tirmizî, Savm, 17; Nesâî, Sıyâm, 18, 19; İbn Mâce, Sıyâm, 22; Dârimî, Savm, 9; Ahmed b. Hanbel, 2/377, 477; 3/32, 99.

YAYIMLANDIĞI YER: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Bs., Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 86.

Ramazanda niyetlenmeyip oruç tutmayanlar bunu nasıl telafi edebilirler?

Kendisini Müslüman olarak tanımlayan ve hastalık veya yolculuk gibi meşru bir mazereti olmayan bir kimsenin Ramazan günü oruca niyetlenmemek gibi bir hakkı ve yetkisi yoktur! Bu davranış haramdır. Ve mazeretsiz yere Allah’ın kesin bir emrini yerine getirmemek, Allah’a isyan etmektir. İsyan söz dinlememek, emri tutmamaktır. Allah’ın “yapma” dediklerini yapanlar nasıl günah işliyorlarsa “yap” dediklerini yapmayanlar da günah işlemiş olmaktadırlar.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/mazeretsiz-yere-oruc-tutmayanlar-allaha-isyan-mi-etmis-oluyorlar.html

Ayrıca oruçla ilgili hükümlerin en ince ayrıntısına kadar anlatıldığı ayetlerin sonuncusunda Allah Teâlâ: “Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır (hudûdullâh); onlara yaklaşmayın.” (Bakara, 2/187) buyurmuştur. Hiçbir mazereti olmadığı halde oruç tutmayanlar, bu sınırlara yaklaşmakla kalmayıp onları aşmış olurlar.

Hasta veya yolcu olmadığı halde keyfi olarak oruç tutmayan Müslüman, bu yanlış davranışından dolayı derhal tevbe etmeli, Allah’tan bağışlanma dilemeli ve bir daha asla bu yanlışını tekrar etmemelidir. Bu kişinin tutmadığı oruçlarını daha sonra kaza etmesi gerekmez. Zira Bakara sûresinin 184 ve 185. ayetlerinde yalnızca hasta ve yolcuların oruç tutmamaları durumunda bu oruçlarını kaza edebilecekleri bildirilmiştir. Bu, onlar için bir lütuftur, hiçbir mazereti olmadığı halde oruç tutmayanlar için böyle bir lütuf söz konusu değildir.

YAYIMLANDIĞI YER: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Bs., Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 89-90.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/keyfi-olarak-tutulmayan-ramazan-orucunun-cezasi-nedir.html

Ramazan ayında tatile gidenler oruçlarını kazaya bırakabilirler mi?

Oruç, tamamen kişi ile Allah arasında kalmış bir ibadettir. O, hasta veya yolcu olanların oruç tutmayabileceklerini bildirmiştir. Kişinin hangi amaçla yolculuğa çıktığını Allah Teâlâ mutlaka bilir. Eğer kişinin niyeti oruçtan kaçmak ise bunun hesabını Allah’a verir. Buna biz kullar karar veremeyiz. Bize göre zâhirde bu kişi yolculuğa çıkmışsa amacına bakmaksızın biz onun orucu kazaya bırakabileceğini söyleriz. Fakat seferi olmalarına rağmen oruçlarını tutarlarsa tabii ki daha iyi olur.

YAYIMLANDIĞI YER: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Bs., Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 91.

Seferlikte oruç tutulması ile ilgili başka bir cevabımız için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/yolculukta-oruc-tutmak-caiz-midir.html

Orucun hikmeti açların halinden anlamak mı?

Yüce Allah, Bakara sûresinin 183. ayetinde orucun farz kılınmasının amacını şöyle belirtmiştir:

“Ey inanıp güvenenler! O oruç, sizden öncekilere yazıldığı şekliyle size de yazıldı ki kendinizi koruyasınız.(Bakara, 2/183)

Görüldüğü gibi orucun esas hikmeti, kişinin kendisini koruyabilmesidir. Esas korunma, Cehennemden korunmadır. Bu ise ancak şirke düşmemekle olur. Bununla birlikte günahlardan da korunmak gerekir. Oruç tutan kişi, canı çektiği ve imkânı olduğu halde Allah’ın emrini kendi arzularına tercih ederek yemeyi içmeyi ve eşiyle cinsel ilişkiyi terk edip böyle bir koruma altına girmiş olur.

Bununla ilgili bir yazımız için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/firsatlar-ayi-ramazan.html

Bununla beraber oruç insanın sağlığını korur, nimetlerin kıymetini bilmesini sağlar, sabırlı olmayı ve aç kalmanın ne demek olduğunu öğretir.

Oruçta daha nice hikmetler vardır. Onları tespit için uzmanlarıyla ekip çalışmaları yapmak gerekir. Faizin haram kılınmasının hikmetlerini, hiç kimse ekonomi uzmanları kadar bilemez. Orucun hikmetleri de tıp, sosyoloji, psikoloji gibi alanlarda uzmanlaşmış kişilerin yer aldığı ekip çalışmalarıyla tespit edilebilir. Bugün, tıpta oruçla tedavi yöntemi uygulanmakta ve çok ilginç sonuçlar alındığı söylenmektedir.

YAYIMLANDIĞI YER: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Bs., Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 85-86.

Bu sorunun görüntülü cevabını izlemek için lütfen tıklayınız:

Şeker ve tansiyon hastalığı bulunanlar oruç tutmalı mı?

Allah Teâlâ Bakara sûresi 184 ve 185. ayetlerde hasta olanların oruç tutmayabileceklerini bildirmiştir. Onlar tutamadıkları orucun yerine başka günlerde oruç tutarlar. Fakat güçleri yeter de oruç tutarlarsa bu onlar için daha iyi olur. Oruç tutmaları halinde hastalıklarının artma ihtimali varsa tabii ki bu takdirde oruç tutmamaları gerekir. Ama oruç tutmayıp yerine fidye vermek olmaz.

Hasta ve yolcuların oruca hiç başlamama izinleri olduğu gibi başladıkları oruçlarını bozma izinleri de vardır. Bu durumda tutmadıkları veya bozdukları oruçlarını gününe gün kaza etmeleri yeterlidir; herhangi bir keffaret söz konusu değildir.

YAYIMLANDIĞI YER: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Bs., Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 87.

Geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/oruc-tutamayan-hastayasli-ve-gucsuz-olanlar-ne-yapmali.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/diyabet-hastalarinin-ramazan-ayinda-oruc-tutmalari-gerekir-mi.html

Namaz kılmayanların tuttukları oruç kabul olur mu?

Namaz da oruç da Allah’ın emridir, bir Müslüman her ikisinden de sorumludur. İnkâr etmediği ve alaya almadığı müddetçe bunlardan birini yerine getirmemesi, diğerini terk etmesini gerektirmez. Allah Teâlâ terk ettiği ibadetinin cezasını, yerine getirdiğinin ise mükâfatını verir. Yani namaz kılmayan kişi büyük bir günah işlemektedir. Fakat bu, onun Ramazan orucu tutmasına engel değildir. Orucunu tutmakla mükelleftir.

Dünyada iken işlediği amelleri boşa gidecek olanlar kâfirlerdir, Müslümanlar değil. Konuyla ilgili ayetler şöyledir:

“De ki: İşleri en büyük zararla kapanacakları size haber vereyim mi:

Dünya hayatında güzel iş yaptıklarını sandıkları halde çalışmaları hedefinden şaşanlardır.

Onlar, Rablerinin ayetlerini ve O’nunla karşılaşmayı göz ardı etmekte direnenlerdir. Bu yüzden yaptıkları işler boşa gider. (Mezardan) kalkış gününde onlar için artık tartı kurmayız.

İşte böyle. Ayetleri görmezlikte direnmelerine karşılık cezaları cehennemdir. Onlar, ayetlerimi ve elçilerimi hafife almışlardır.” (Kehf, 18/103-106)

YAYIMLANDIĞI YER: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Bs., Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 90.

Çocuklarımızı kaç yaşlarından itibaren oruca alıştırmamız gerekir?

Dinimizde ibadetlerle yükümlü olma sınırı, ergenliktir. Kızlar âdet görmeye, erkekler de ihtilam olmaya başladıkları andan itibaren dinin her türlü hükümlerinden sorumlu olurlar. Ergenlikten önce böyle sorumluluk yoktur.

Çocukları ergenlik sonrasında kendilerini bekleyen bu ağır sorumluluğa hazırlamak tabii ki öncelikli olarak ailesinin görevidir. Namaz ve oruç gibi temel ibadet eğitimleri, çocuğa yedi yaşından itibaren yavaş yavaş verilmeye başlanmalıdır. 10 yaşına gelmiş bir çocuk artık namaz kılmayı biliyor ve zaman zaman da oruç tutabiliyor olmalıdır. Fakat ergenlikten önce mükellef olmadıkları için onları kesinlikle ibadete zorlamamalı, uygun bir dille kendilerine anlatılmaya çalışılmalıdır. Bu konuda en büyük görev anne ve babanındır. Hadis kitaplarında yer alan sahih bir rivayette Ashâb-ı Kirâm’ın henüz ergenlik çağına girmemiş çocuklarını oruca alıştırdıkları, çocukların yemek için ağladıkları zaman iftar vaktine kadar onları oyuncaklarla oyaladıkları anlatılmaktadır. (Buhârî, Savm, 47; Müslim, Sıyâm, 136 (1136), 137.)

YAYIMLANDIĞI YER: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Bs., Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 91-92.

 

Geceleyin içki içmiş bir kişi ertesi gün oruç tutabilir mi?

Mâide sûresinin 90 ve 91. ayetlerine göre bir Müslümanın sarhoş edici içkilerden uzak durması gerekir. Fakat bunun haram olduğunu bildiği halde nefsine yenilen ve içki içen; ama buna rağmen namazını kılıp orucunu tutanlar olabilir.

Evet, içki içmek haramdır; fakat kişi bir haramı işliyor diye Allah’ın emirlerinden uzak kalamaz. Namazına da orucuna da devam etmelidir. Ayrıca bu gibi emirleri yerine getirmesi, onun zamanla haramlardan uzaklaşmasını da kolaylaştırır.

YAYIMLANDIĞI YER: Yahya Şenol, Ramazan ve Oruç, 3. Bs., Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2017, s. 91.