Blog
Vekâlet, bütün hak ve sorumluluklarıyla uygulansa, yapılacak bir sözleşme ile katılım bankası alıcı ve satıcı sıfatını kazansa bu alım satımın bir sakıncası olmaz. Tapu kayıtları konusu, buna uygun olarak bir kanunla düzenlenebilir.
Bugün katılım bankalarının iddia ettikleri vekâletin hiçbir hukuki sonucu yoktur. Dolayısıyla onların yaptığı gayrimenkul finansmanı ile faizli bankaların yaptığı aynıdır; her ikisi de faizli işlemdir.
Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/katilim-bankalarindan-arac-ve-konut-kredisi-alinir-mi.html
Cünüplük hali “maddi” değil namaza engel olan “manevi” bir pislik halidir. Dolayısıyla cünüp olan birinin herhangi bir eşyaya dokunması halinde o eşya pis olmaz, yıkanması da gerekmez.
Cünüpken yemek yemek veya hazırlamak da yasak değildir.
Benzer soru-cevapları okumak ve konu hakkında daha geniş bilgi edinmek için aşağıdaki linkleri tıklayabilirsiniz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/cunupken-yattigimiz-yataga-gusul-aldiktan-sonra-yatarsak-ne-olur.html
Ümmet kelimesi Kur’ân’da farklı manalarda kullanılmıştır. Bunları dört başlık altında toplamak mümkündür:
1. “Din, akide” anlamında: Yunus, 10/19; Enbiya, 21/92
2. “Cemaat, topluluk” anlamında: A’raf, 7/159 ve 181
3. “İmam, önder” anlamında: Nahl, 16/ 120
4. “Zaman”, “uzun zaman” anlamında: Hud, 11/8; Yusuf, 12/45.
Hud Suresi 8. ayet ile Yusuf Suresi 45. ayette geçen ümmet kelimesi “zaman topluluğu” yani “uzun bir süre” anlamında kullanılmıştır. Bu kelimenin neden kullanıldığına dair söylenecek olanlar, nihayet bir yorumdan öteye geçemez. Neticede her dilde olduğu gibi Arap dilinde de bir kelimenin birden fazla manaya gelmesi ve aynı manayı ifade eden birden çok kelime bulunması normaldir.
Hanefi olan birinin Şafiî imamın arkasında Cuma veya diğer namazları kılması konusu, Hanefi fıkıhçılar arasında farklı şekillerde değerlendirilmiştir. Rivayetlerden anlaşıldığına göre ilk dönemlerde bu tür konular bir sorun teşkil etmiyormuş. Mesela İmam Ebû Yusuf, hacamat yaptırıp abdest almadan imamlık yapan ve bu konuda İmam Malik’ten fetva alan Halife Harun Reşid’in arkasında namaza durmuş ve namazını iade etmemiştir. (Ali b. Muhammed b. Ebi’l-İzz ed-Dimaşkî, Şerhü’l-Akîdeti’t-Tahâviyye, Beyrut, 1408/1988, c: 2, s: 530)
Ancak Hanefilerin sonra gelen âlimleri, böyle bir namazın sıhhati için belirli şartlar öne sürmüşlerdir. Fetavay-ı Hindiyye kitabında şöyle bir ibare geçmektedir:
“Şafii mezhebinden olan bir imama uymak, muhakkak ki sahihtir. Ancak —arkasında, Hanefi mezhebinden olan bir kimsenin namaz kılma ihtimali olan— Şafiî bir imam ihtilaflı yerlerden sakınmalıdır. Mesela: Bir yerinden kan çıkınca abdest almalı, kıble istikametinden fazla dönmemeli ve bunlar gibi diğer ihtilafı hususlara dikkat etmelidir.” (el-Fetâvâ el-Hindiyye, Dâru Sâdır, 1991, Beyrut, c: 1, s: 84)
Kısacası, son dönem Hanefi âlimlerine göre Cuma ve diğer namazlarda Hanefi birinin Şafii imamın arkasında namaza durabilmesi için, imamın Hanefilerce abdesti ve namazı bozan şeylerden uzak durması gerekir. Cemaatten biri imamın Hanefi mezhebine göre namazı veya abdesti bozan bir eylemde bulunduğu bilgisine sahip ise, o imamın arkasında namaza durması sahih değildir.
Fakat bu iddiaların ayet veya sahih hadislerde herhangi bir dayanağı yoktur. Hanefi Şafiye, Şafii de Hanefi’ye (veya diğer mezhep mensuplarına) tabi olarak namaz kılabilir.
Arkasında namaz kılınması caiz olmayan kişi, inancında “kesin olarak” şirk unsurları taşıyan kişidir. Fakat imamlık görevinde bulunan kişide esas olan, inancının sahih olmasıdır. Aksi sabit oluncaya kadar -fıkhî ihtilaflara bakılmaksızın- her imamın arkasında namaz kılınabilir.
Kur’an sadece erkeklere değil kadın-erkek her Müslümana hitap eden bir kitaptır. Ayetlerde geçen “Ey Âdemoğulları”, “ey insanlar”, “ümmet”, “kavim”, “erkek ve kadın”, “mü’min erkekler mü’min kadınlar”, “Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar” vs. gibi umumi hitapların kapsamına daima kadınlar da dâhildir.
Fakat vahyin ilk muhatabı Nebîmiz olduğu için birçok hüküm doğrudan onun şahsına hitap edilerek bildirilmiştir.
Mesela aşağıdaki ayetler böyledir:
“Mümin erkeklere söyle, gözlerini (haramdan) sakınsınlar, mahrem yerlerini korusunlar…” (Nûr, 24/30)
“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (haramdan) sakınsınlar; mahrem yerlerini korusunlar. Güzelliklerinden görünen kısım dışındakileri açmasınlar. Başörtülerinin bir kısmını yakalarının üstüne vursunlar. …” (Nûr, 24/31)
“Ey Nebî! Eşlerine, kızlarına ve inanıp güvenenlerin kadınlarına söyle de cilbablarını (büyük başörtülerini) üzerlerine yaklaştırsınlar….” (Ahzâb, 33/59)
Bu ifadelerde anormal bir durum yoktur. Bazı ayetlerde de hitap doğrudan kadınlara olmuştur:
“Ey Nebi’nin hanımları! Sizden kim ispatlanabilir bir fuhuşla gelirse o suçun cezası iki kat olur. Bu Allah’a kolaydır.” (Ahzâb, 33/30)
“Sizden kim de Allah’a ve Elçisine boyun eğip iyi iş yaparsa ona da iki kat ödül veririz. Zaten ona cömertçe rızık hazırlamışızdır.” (Ahzâb, 33/31)
“Ey Nebi’nin hanımları! Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Allah’tan sakınıyorsanız cilveli konuşmayın, kalbi bozuk olan kimse umuda kapılır. Sözü, ciddiyeti bozmadan söyleyin. “ (Ahzâb, 33/32)
“Evlerinizde oturun, önceki Cahiliye döneminde olduğu gibi dişiliğinizi öne çıkarmayın, namazı tam kılın, zekatı verin. Allah’a ve Elçisine itaat edin. Ey ehl-i beyt! Allah’ın istediği, sadece, sizden pislikleri uzak tutmak ve sizi tertemiz yapmaktır. “ (Ahzâb, 33/33)
Fetvalarda yaşanan farklılıklar, bu konuda birlik sağlanmasının mümkün olup olmadığı ve mükellefin ne yapması gerektiği hakkında aşağıdaki linklerde daha önce verdiğimiz cevaplar bulunmaktadır. Okumanızı tavsiye ederiz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/dunyadaki-muslumanlarin-fetva-konusunda-ortak-dili-var-mi.html
www.fetva.net/yazili-fetvalar/hangi-fetvaya-uyacagimizi-sasirdik-ne-yapmamiz-gerekir.html
O linklerde yazılanlara ilaveten şunları söyleyebiliriz: Siz kimin ne dediğine değil; neyi nasıl söylediğine bakmakla mükellefsiniz. Mesela sorulan bir sorunun cevabı için önce “caizdir” diyenlerin delillerine bakın. Ardından “caiz değildir” diyenlerin delillerine… Hangisinin delilleri daha kuvvetli ise ona göre hareket edersiniz. Bunu yapmadan işinize geleni seçerseniz tabiî ki siz mesul olursunuz.
Bizim araştırmalarımızda ve fetvalarımızda takip ettiğimiz usul hakkında geniş bilgi edinmek isterseniz aşağıdaki linkte bulunan yazıyı okuyabilirsiniz:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kurani-aciklamada-usul.html
Bayezid-i Bestami’nin hacca giderken yolda bir şeyh/pir ile karşılaşması ve Kâbe yerine o şeyhin etrafında yedi kere tavaf etmesi, Mevlana’nın Mesnevi adlı kitabında geçmektedir. Mevlana, bu hikâyeyi anlattıktan sonra Bayezid-i Bestami’nin orada hakikati anladığını, bundan dolayı derecesinin arttığını ve artık son noktaya ulaştığını söylemiştir!
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/mevlana-celaleddin-rumi-hakkindaki-dusunceleriniz-nelerdir.html
Mesnevi’de geçen bu hikayeyi aşağıya alıntılıyoruz:
Bir şeyhin Bayezid’e “Kâbe benim; benim çevremde tavaf et” demesi
2210: Ümmetin şeyhi Bayezid Hac ve Umre için Mekke’ye doğru koşuyordu
İlk defa gittiği şehirlerde değerli kişileri soruşturup arardı. (…)
2215: (…)
Bayezid, yolculukta zamanının Hızır’ı olan bir kimseyi bulmak için çok arardı.
2220: Boyca hilâl gibi bir şeyh gördü; Onda erlerin gücünü ve sözünü gördü.
Gözü kör ama gönlü güneş gibiydi; rüyasında Hindistan’ı görmüş bir fil gibiydi.
Gözü kapalı uyumuş kişi yüz neşe görür de, gözünü açınca görmezse şaşılacak şey!
Rüyada nice şaşılacak şey aydınlanır; gönül uykuda pencere olur.
Uyanık olan ve hoş rüya gören kişi, âriftir; -ayak- toprağını gözüne sür.
2225: Önünde oturdu. Durumunu sordu; onu yoksul ve aile sahibi buldu.
-Şeyh- “Ey Bayezid! Niyetin nereye! Gurbet dengini nereye götüreceksin?” dedi.
-Bayezid- “Erken vakitte Kâbe’ye niyetim var” dedi. -Şeyh- “Peki! Yol azığı olarak neyin var?” dedi.
-Bayezid- “İki yüz gümüş dirhemim var; işte elbisemin köşesine sıkıca bağlı” dedi.
-Şeyh- dedi: “Benim çevremde yedi defa tavaf et; bunu hac tavafından daha iyi say.
2230: Ey cömert! O dirhemleri önüme koy; bil ki hac yaptın muradın gerçekleşti.
Umre yaptın, baki ömrü elde ettin; temizlendin, Safa’da koştun
Canının gördüğü Hakk’ın hakkı için; Hak, beni kendi evine üstün tutmuştur.
Kâbe onun lütuf evi ise de tabiatım (vücudum) onun sır evidir.
O evi yaptığından beri, ona gitmedi. Bu eve ise o Hay/diri Hakk’tan başkası girmedi.
2235: Madem beni gördün, Hakk’ı gördün; sadakat Kâbe’sinin çevresini döndün.
Bana hizmet, Allah’a itaat ve şükürdür; sanma ki Hakk, benden ayrıdır.
Gözünü iyice aç, bana bak; böylece insanda Hakk’ın nurunu göreceksin.”
Bayezid, bu nükteleri anladı; altın halka gibi kulağına taktı.
Ondan dolayı Bayezid’in derecesi arttı; Sonra ulaşan, son noktaya vardı.
KAYNAK: Mevlana Celâleddîn Rûmî, Mesnevî, Hazırlayan: Adnan Karaismailoğlu, Yeni Şafak Kültür Hizmeti, İstanbul, 2004, c: 1, s: 234-235.
Mevlana’nın anlattığı bu hikâyenin İslam’la uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını, bu soruda geçen ve aşağıdaki linkte bulunan görüntülü cevabımızdan izleyebilirsiniz:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/cebrail-aleyhisselamin-vahiy-aldigi-perde-arkasinda-kim-vardi.html
Türk Dil Kurumu Kişi Adları Sözlüğü Türkçe kökenli olan ve hem kız hem de erkek ismi olarak kullanılan Beren ismi için;
1. Güçlü, kuvvetli.
2. Akıllı.
3. Tanınmış.
4. Kadife kumaş manalarını vermiştir.
Görüldüğü gibi bu ismin dinimize aykırı bir tarafı bulunmamaktadır. Dolayısıyla çocuklara isim olarak konulmasında bir sakınca yoktur.
Cevap için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/bir-alevi-ile-bir-sunni-evlenebilir-mi.html
www.fetva.net/yazili-fetvalar/es-seciminde-nelere-dikkat-etmemiz-gerekiyor.html
Rüya kişiye bir kanaat verir ama kesin bilgi vermez. Uyarı ve umut içerir. Yusuf aleyhisselam gördüğü bir rüyayı babasına şöyle anlatmıştı:
“Babacığım! Rüyamda on bir yıldızı, güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm” demişti.
Babası dedi ki; “Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma, sana tuzak kurarlar; zira şeytan insanın apaçık düşmanıdır.”
“Rabbin seni rüyandaki gibi (elçi) seçecek, sana olayları yorumlamayı öğretecek; daha önce, ataların İbrahim ve İshak’a nimetlerini tamamladığı gibi, sana ve Yakub soyuna da tamamlayacaktır. Doğrusu Rabbin bilir, hakimdir.”(Yusuf 12/4-6)
11 yıldız Yusuf’un 11 kardeşi, güneş ve ay da anne-babası diye yorumlanmıştı. Günün birinde bunlar onun karşısında saygıyla eğileceklerdi. Yusuf aleyhisselamın kuyuya atılıp Mısıra götürülmesi ve uzun yıllar ayrı kalması, Yakub aleyhisselamı çok üzmüş, gözlerini görmez hale getirmiş ve neredeyse tükenmişti ama rüyadan dolayı yine de umudunu kaybetmemişti.
“Müjdeci gelip, gömleği Yakub’un yüzüne bırakınca, hemen gözleri açıldı. Bunun üzerine Yakub “Ben size, Allah katından sizin bilmediğinizi biliyorum dememiş miydim?” dedi.” (Yusuf 12/96)
Eğer rüya kesin bilgi verseydi Yakub aleyhisselam kendini tüketir miydi?
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem de gördüğü bir rüyayı ashabına anlatmış, hep birlikte Mekke’ye gitmişlerdi. Rüyası gerçekleşmemiş ve Hudeybiye’den geri dönmek zorunda kalmışlardı. Allah Teâlâ bunun üzerine şu ayeti indirmişti:
“Allah, Elçisinin rüyasının gerçek olduğunu tasdik eder. Allah emir verdiğinde, başlarınızı tıraş etmiş veya saçlarınızı kısaltmış olarak, güven içinde Mescid-i Haram’a gireceksiniz.” (Fetih 48/27)
Eğer tek başına rüyaya güvenilebilseydi Allah böyle bir ayet indirmezdi. Zaten rüyalar bazı müjdeler ve uyarılar içerir. Rüya bilgi edinme yolu olmadığı için sadece o rüyayı göreni ilgilendirir.