Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

İcra dairelerinde ihaleyle satılan hacizli malları almak günah mıdır?

Bu tür malların alım satımı caizdir. Geniş bilgi aşağıdaki linkte bulunmaktadır. Lütfen tıklayın:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/hacizli-mallari-alip-satmak-caiz-midir.html

Batılı bilim adamlarının Kur’an’ın tahrif edildiği iddialarına ne diyorsunuz?

Bu tür iddiaların hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. İlk muhataplarının Arap olması dolayısıyla Kur’an Arap dilinde indirilmiştir. Buna rağmen birkaç kelimenin o dönemde yaşayan yakın dillerden alınarak Arapçalaştırıldığı tefsir ve usul kitaplarında zikredilmektedir. Fakat bunlar bizzat Allah tarafından kullanılmış olup, daha sonra insanlar tarafından değiştirilmemiştir.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuran-bir-kitap-haline-getirilirken-herhangi-bir-mudahale-olmus-mudur.html

Ayrıca sizin de belirttiğiniz gibi her dilde buna benzer kullanımlar vardır. Köken olarak başka dile ait bir kelime yeni bir anlam kazanarak yeni bir dilde kullanabilir.

Huri kelimesinin kökenine ve ne manaya geldiğine gelince:

“Hûr kelimesi “beyaz olmak, beyazlaş­mak” anlamındaki haver kökünden sıfat olan havranın çoğulu olup Türkçe’de te­kili için kullanılan hûrî Arapça’da yoktur. Araplar, çölde yaşayan kadınların aksine şehir hanımlarının ten beyazlığını ifade etmek için havâriyyât kelimesini kullanır­lar.

Haver kökünden türeyen kelimeler çeşitli ayet ve hadislerde bir güzellik un­suru olarak göze nispet edilmiştir. Arap dilcileri bu durumda kelimenin ne anlama geldiği, yani haver ile ifade edilen göz şeklinin hangi nitelikleri taşıdığı ko­nusunda farklı görüşler ileri sürmüşler­dir. Asmaî, gözdeki haverin ne anlama geldiğini bilmediğini söylerken genellikle dilciler huri için “beyaz tenli, gözünün be­yazı saf, siyahı koyu ve yuvarlak, göz ka­pakları ince ve nazik” tasvirini yapmışlar­dır. Bir telakkiye göre huri, ceylan gözlü, yani gözünün tamamı siyah olan demek­tir ki böylesine insanlarda rastlanmaz.

İlgili âyet ve hadislerde hûr kelimesinin yanında zaman zaman “în” sı­fatı da zikredildiğinden iri gözlü (şahin göz­lü) olmayı da bu tasvire ilâve etmek gere­kir.” (Bekir Topaloğlu, “Huri”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 18, s: 387)

Boşanmanın başında mı şahit getirmek gerekir, sonunda mı?

İlgili bütün ayetleri, birlikte değerlendirmeden, aradaki ilişkiyi sağlıklı bir şekilde kurmadan hüküm vermeye kalkışmak yanlıştır. Allah Teâlâ kimseye böyle bir yetki vermemiştir. İlgili ayetlerden ikisi şöyledir:

“Elif, Lâm, Râ. Bu, ayetleri hakîm ve habîr olan Allah tarafından muhkem kılınmış ve de açıklanmış bir kitaptır. Böyle olması Allah’tan başkasına kulluk etmemeniz içindir. (De ki:) Ben de O’nun tarafından size uyarı yapan ve müjde veren biriyim” (Hûd, 11/1-2)

Konu ile ilgili ayetleri bir arada değerlendirince talak konusunda bazı şartlar ve görevlerin olduğu, şahitsiz bunların yerine getirilemeyeceği görülür. Buna göre;

a. Talak sırasında kadının adetli olmadığının ve o temizlik döneminde eşlerin ilişkiye girmediğinin tespiti gerekir. Bu da ancak tarafların şahitler huzurunda beyanı ile olur.

b. Müslümanlar, ayrılmak üzere olduğunu duydukları çiftlerin arasını bulması için hakem göndermek zorundadırlar. Bu da durumun bilinmesini gerektirir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Karı kocanın arasının açılmasından havf ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin; düzelmek isterlerse, Allah aralarını buldurur. Allah bilir ve işin iç yüzünden haberdardır.” (Nisa 4/35)

Havf; zanna veya bilgiye dayalı bir emareden dolayı kötü beklenti içinde olmaktır. Böyle bir bilgi ancak olayı bilenlerin beyanı ile ortaya çıkar. Bunu bilebilecek olanlar da şahitlerdir.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/sahitsiz-bosanmalar-gecerli-midir.html

Âl-i İmrân suresi 100. ayet mezhep taraftarlığını mı yasaklıyor?

Âl-i İmrân Suresinin 100. ayeti mealen şöyledir:

“Müminler! Kendilerine kitap verilenlerin bir kesimine uyarsanız, inanmanızdan sonra sizi evirip çevirir, Allah’ı görmezlikten gelecek hale sokarlar.”

Bu ayet Yahudi ve Hristiyanlarla ilgilidir.

Sizin bahsettiğiniz konuyla ilgili ayet ise şöyledir:

“Dinlerini bölük bölük edip her biri bir kişinin taraftarı olmuş olanlar var ya, sen hiçbir konuda onlardan olamazsın. Onların işi Allah’a kalmıştır. Daha sonra Allah, onların yaptıklarını kendilerine bildirecektir.” (En’âm, 6/159)

Allah bize Müslüman adını vermiştir; bu addan başkası uygun değildir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Allah uğrunda gerektiği gibi savaşın. Sizi seçkin kılan odur. Din işinde size hiçbir güçlük göstermemiştir. Atanız İbrahim’in tuttuğu yolu tutun. Elçisi size örnek olsun, siz de başkalarına örnek olasınız diye size bundan önce de bu Kur’ân’da “Müslüman” adını o verdi. Öyleyse namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O sizin koruyucunuzdur. Ne güzel koruyucudur, ne güzel yardımcıdır o.” (Hac, 22/78)

Peygamberimiz ile Hz. Aişe validemizin evliliği hakkında bilgi verir misiniz?

Sad sûresi 29. ayeti niçin meallerden farklı bir şekilde tercüme ettiniz?

Ayetin mealine herhangi bir ekleme yapılmamıştır. “Ayetlerindeki ilişkiler ağını görsünler” ifadesi; لِّيَدَّبَّرُوا آيَاتِهِ kelimelerinin mealidir.

لِّيَدَّبَّرُوا sözüدُبْر kökündendir ve ليتدبروا = tedebbür etsinler, anlamındadır. دُبْر “arka” demektir. Tedebbür, bir şeyin önünü, arkasını ve anlamının nereye varacağını düşünmektir[1].

Keşşaf tefsirinde bu ayetle ilgili şöyle bir açıklama vardır:

“Ayetleri tedebbür; onları düşünmek, ilk anlamının götürdüğü doğru bağlantıları ve güzel manaları görmektir. Çünkü okunan ayetin ilk anlamı ile yetinen, çoğu kere ondan fayda görmez. Bu kişi yeni doğum yapmış bol sütlü devesi olduğu halde onu sağmayan kimse gibidir. Ya da çokça doğum yapabilecek bir dişi tayı olan, ama ondan yavru almak istemeyen kişiye benzer. (Tabiîn ulemasından) Hasan (Basrî)’nin şöyle dediği bildirilmiştir:

“Bu Kur’an’ı, bağlantılarını bilmeyen çocuklar ve köleler de okurlar. Harflerini ezbere bilirler ama onu çevreleyen şeyin farkında olmazlar. Böyle birisi tutar der ki: “Vallahi, bir tek harf bırakmadan Kur’an’ı okudum.” Ama vallahi o Kur’ân’ın tamamını bırakmıştır. Çünkü onun ahlakında da davranışında da Kur’ân’ın etkisi görülmez. Vallahi! Onu çevreleyen şeyi bilmeden ezberlemek de ne oluyor? Vallahi onlar doğru karar veren kişiler olmadığı gibi hafız da değillerdir. Allah böyle insanların sayısını artırmasın!… Allahım! Bizi tedebbür eden âlimlerden eyle. Kendini bir şey sayan okuyuculardan da koru[2].”

Tedebbürün Türkçe karşılığını meale taşıyabilmek için “ayetlerindeki ilişkiler ağını görsünler” ifadesini kullandık. Onun yerine “ilişkili olduğu ayetleri düşünsünler” ifadesi de kullanılabilirdi. Bize göre ayetin anlamı Türkçeye başka şekilde taşınamaz.

 


[1] ودَبَّرَ الأَمْرَ وتَدَبَّره: نظر في عاقبته، ، والتَّدَبُّر: التفكر فيه. Lisan’ul-Arab.

[2] Ebu’l-Kasım Carullah Mahmud b. Ömer ez-Zemahşerî, elKeşşâf, Tahkik: Adil Ahmed Abdülmevcud, Ali Muhammed Muavvıd, Mektebetü’l-Ubeykan, Riyad, 1998, c: 5, s. 263.

Kâbe’nin içinde ne var?

“İçi dört köşe bir oda görünümünde olan Kâbe’nin Rüknü’l-Irâki köşesinde dama çı­kılan merdiven ve önünde “tövbe kapısı” denilen bir kapı yer alır. Taban mermer döşeli, duvarlar 2 m. yüksekliğe kadar mermer kaplamalıdır. Yapılan onarım ve yeniden inşalarla ilgili olarak batı duvarı­na beş, doğu ve kuzey duvarlarına birer kitabe yerleştirilmiştir. Tabanın ortasında, Abdullah b. Zübeyr zamanından kalma güney-kuzey yönünde dizilmiş üç ağaç direk ve bunlardan kapının karşısındakinin önünde batı du­varına doğru Hz. Peygamber’in namaz kıldığı yer bulunmaktadır; burası secca­de şeklinde bir mermerle belirtilmiştir. Tavan ve duvarlar, yukarıdan mermer kaplamalara kadar inen çepeçevre kır­mızı atlastan yapılmış bir perde ile örtülü­dür. Tavan ile dam arasında 1,33 m. yük­sekliğinde bir açıklık vardır.” (Sadettin Ünal, “Kâbe”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 24, s: 15)

İnsanlık için faydalı işler yapan gayrimüslimlere rahmet okunur mu?

Gayrimüslim olarak öldükleri kesin olarak bilinen kimselere rahmet okumak caiz değildir. Bu, aşağıdaki ayete göre yasaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Cehennem ahalisi oldukları iyice belli olmuş olan müşriklerin bağışlanmalarını istemek ne Nebîye düşer ne de müminlere; isterse en yakınları olsun.” (Tevbe, 9/113)

İnsanlık için faydalı çalışmalar ortaya koyan gayrimüslimler için yapılacak dua, onların hidayetini istemektir. Yani “Allah ona/onlara hidayet nasip etsin” şeklinde dua edilebilir.

Gayrimüslim olarak ölenlerin yaptıkları ameller ile ilgili cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/gayrimuslimlerin-iyi-amelleri-ne-olacak-onlara-faydasi-olacak-mi.html

Sadece düşünmek suretiyle adak adanmış olur mu?

Hayır, bu düşünce adak olmaz. Çünkü adak, kişinin üzerine vacip olmayan bir ibadeti yapacağına dair Allah Teala’ya söz vererek kendine vacip kılmasıdır.

Hastalık veya yolculuk gibi meşru mazeretlerden dolayı tutulamayan oruçların kaza edilmesi üzerinize farz olduğu için, onun adağa dönüştürülmesi mümkün olmaz.

Dolayısıyla bu 7 günlük orucu peş peşe tutmanız gerekmez. Belirli aralıklarla tuttuğunuzda sorumluluğunuzu yerine getirmiş olursunuz.

Konuyla ilgili olarak aşağıdaki linklerde bulunan soru-cevapları da okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/hamileyken-tutulamayan-oruclar-ne-zaman-kaza-edilmelidir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/hastaliktan-dolayi-bozulan-orucun-yerine-kac-gun-oruc-tutulur.html

Bize birisinin kusuru anlatıldığında nasıl davranmamız gerekir?

Anlatılan kusur, çevreye zarar verecek olmasından dolayı düzeltilmesi gereken bir kusur ise aşağıdaki ayete göre davranmanız gerekir:

“Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurât, 49/6)

Fakat kusur, sadece sahibini ilgilendirip başka kimseye zarar vermeyecek bir nitelikte ise bu durumda da aşağıdaki ayete ve hadislere göre amel etmek gerekir:

“Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın. Kiminiz kiminizi gıybet etmesin. Hiç sizden biriniz ölmüş kardeşinin cesedini dişlemekten hoşlanır mı? İşte bundan hemen tiksindiniz! Öyleyse Allah’ın azabından korkun da bu çirkin işten kendinizi koruyun. Allah tevbeleri kabul eder, ikramı boldur.” (Hucurât, 49/12)

Ebû Hureyre radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Zandan sakınınız. Çünkü zan (yersiz itham), sözlerin en yalan olanıdır. Başkalarının konuştuklarını dinlemeyin, ayıplarını araştırmayın, birbirinize karşı öğünüp böbürlenmeyin, birbirinizi kıskanmayın, kin tutmayın, yüz çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Allah’ın size emrettiği gibi kardeş olun.” (Buhari, Nikah, 45, Ferâiz, 2, Edep, 57, 58; Müslim, Birr, 28 (2563); Ebu Davud, Edep 37, 48; Muvatta, Hüsnü’l-Huluk, 15; Ahmed b. Hanbel, 2/287, 342, 465, 470, 482, 492, 517, 539)

Muâviye radıyallahu anh şöyle dedi: Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:

“Müslümanların ayıplarının, gizli durumlarının peşine düşer, araştırmaya kalkışırsan, onların ahlâkını bozarsın veya onları buna zorlamış olursun.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 37)

Abdullah İbn Mes’ûd radıyallahu anh, bir gün kendisine bir adam getirilerek, “Bu, sakalından şarap damlayan falanca kişidir” denildiğini, bunun üzerine kendisinin de şu cevabı verdiğini bildirmektedir:

“Biz ayıp ve kusur araştırmaktan menedildik. Kendiliğinden bir kusur veya ayıp ortaya çıkarsa biz onun gereğini yaparız.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 37 )

Başörtüsü nasıl bağlanmalıdır? Bunun bir ölçüsü var mıdır?

Başsağlığı dilemek için kilisedeki cenaze törenine katılmak caiz midir?

Aile, akraba ve dost çevrenizden vefat edenlerin cenaze törenlerine katılabilir, bu maksatla kiliseye gidebilir ve başsağlığı dileğinde bulunabilirsiniz. Ancak onlar için dua okumanız uygun olmaz. Çünkü gayrimüslim olarak öldükleri kesin olarak bilinen kimselere rahmet okumak caiz değildir. Bu, aşağıdaki ayetlere göre yasaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Onlardan biri ölürse namazını asla kılma. Mezarı başında da bulunma. Çünkü onlar Allah’ı ve elçisini göz ardı ettiler ve fasık olarak öldüler.” (Tevbe, 9/84)

“Cehennemlik oldukları iyice belli olmuş olan müşriklerin bağışlanmalarını istemek ne Peygambere düşer ne de müminlere; isterse en yakınları olsun.” (Tevbe, 9/113)

Ailenize ve dostlarınıza iyi muamelede bulunmaya devam edin. Kendileri ile dostluk kurulması yasak olan kişilerin özellikleri şunlardır:

1- Dinimizden dolayı bizimle savaşmaları,

2- Bizi yurdumuzdan çıkarmaları,

3- Yurdumuzdan çıkaranlara destek vermeleri.

Bu çizgileri çiğneyenlerle dostluk kuramayız. Bahsettiğiniz kişiler bu özellikte olmadığı için onlarla ilişkilerinizi iyi tutmanızda bir sakınca yoktur. Konuyla ilgili biraz daha geniş bilgi almak için aşağıdaki linkte yer alan yazıyı okumanızı tavsiye ederiz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/musluman-olmayanlarla-iliskiler.html