Blog
İçki ve kumar hakkında Allah Teala şöyle buyurmuştur:
“Sana hamrı (sarhoşluk veren maddeleri) ve kumarı soruyorlar. De ki, her ikisinde büyük günah ve insanlar için yararlar vardır. Ama bunların günahı yararlarından büyüktür…” (Bakara, 2/219)
Doktor tavsiyesine göre ölçülü alındığında bir kısım içkilerin bazı bünyelerin güçlenmesini sağlaması, önemli miktarlarda ticarî ve ekonomik gelirlerinin bulunması ve kullanana geçici zevk vermesi; kumarda bazılarının hiç zorlanmadan bedavadan mal ele geçirmesi, bu esnada piyasaya büyük oranlarda para akışının sağlanması gibi hususlar bu ayette sayılan birtakım menfaat kapsamına girer. Fakat günahları bu tür yararlarından büyük olduğu için bunların Müslümanlar tarafından kullanılması asla ve asla caiz değildir.
Başka bir ayette Allah Teala şöyle buyurmuştur:
“Müminler! Sarhoş edici içkiler kumar, dikili taşlar ve fal okları şeytan işi pisliklerdir. Onlardan uzak durun ki umduğunuza kavuşasınız.
Şeytanın istediği tek şey sarhoş edici içkiler ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak bir de Allah’ın zikri (olan Kur’an)’dan ve namazdan sizi alıkoymaktır. Artık vazgeçersiniz değil mi?” (Maide, 5/ 90-91)
Tarık b. Süveyd, Hz. Peygambere şarap konusunda sordu. O da onu men etti. Soran adam: “Ama ben onu yalnızca ilaç ve tedavi için yapıyorum” deyince de: “O, ilaç değil, derttir” buyurdu. (Müslim, Eşribe, 12 (1984); Ebû Dâvûd, Tıp, 11.)
Ebu’d-Derdâ’dan rivayet olunduğuna göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
“Kuşkusuz Allah hastalığı da şifayı da yarattı ve her dert için bir derman yarattı. Binaenaleyh (Allah’ın yarattığı bu şifalı ilaçlarla) tedavi olmaya çalışınız, (fakat) haramla tedavi olmaya kalkışmayınız” buyurmuştur. (Ebu Davud, Tıp, 11)
Bu hadise göre içilmesi kesin olarak haram olan içki ve çeşitleri tedavi yöntemi olamaz. Bu gibi durumlarda başka tedavi yolları aramak gerekir.
Kur’ân-ı Kerim fıtrata, akla, tefekküre, insanın etrafında gelişen olayları tahlil etmeye sürekli vurgu yapar. Kitabın ayetlerinin, düşünen ve aklını kullananlar için açık bir şekilde ortaya konduğunu söyler ve muhataplarına görevler yükler. Tüm bunlar ön yargılardan, ön kabullerden, siyasi, kültürel, hissi duygulardan arınabilmiş salt akıl ilkeleriyle yani doğru düşünme yolları ile mümkün olur. Kitaptaki ve tabiattaki ayetleri insan ancak bu metotlarla kavrar, sonuçlara ulaşır ve uygular. Kabullerini ve itirazlarını bu ilkeler doğrultusunda yapar. Buradan hareketle, her insanın doğuştan getirdiği doğru düşünme ilkelerini konu edinen mantık ilmi insan hayatının her aşamasında bilmesi ve uygulanması gereken kurallardır ve sorunuza cevaben Kur’an’ı daha iyi anlama konusunda bize yardımcı olur.
Dr. Fatih Orum
Cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
Bir hadisinde Peygamberimiz: “Benim namazı nasıl kıldığımı görüyorsanız siz de öyle kılın” (Buhari, Ezan, 18) buyurduğuna göre namazı onun kıldığı gibi kılmak gerekmektedir. O, teşehhüdde tahiyyat ve salli barik okunurken besmele çekilmesinden bahsetmediğine ve ashabına öğretmediğine göre siz de besmele çekmeden bunları okumalısınız.
Toplantı sonlarında veya dostların, arkadaşların ayrılmaları esnasında Asr Surelerini okumaları dini bir gereklilik değildir. Fakat bazı hadis kitaplarında (Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat, Dâru’l-Harameyn, Kahire, 1415 h., c: 5, s: 215 hadis no: 5124; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, c: 10, s: 233) ashaptan iki kişinin karşılaştıkları zaman biri diğerine Asr Suresini okumadan ve ardından selam vermeden ayrılmadıkları rivayet edildiği için bu, zamanla bir “gelenek” halini almıştır. Fakat nedense toplantılarda Asr Suresi okunduktan sonra genelde “el-Fatiha” denildiği için son okunan sure Asr değil, Fatiha Suresi olmaktadır!
www.fetva.net/yazili-fetvalar/her-duadan-sonra-el-fatiha-demenin-hukmu-nedir.html
Anason çayını içmekte bir sakınca yoktur. İçki yapımında kullanılıyor olması sebebiyle anason bitkisinin çay olarak içilmesi caiz olmasaydı, şarap yapımında kullanılıyor diye üzümün yenilmesi veya suyunun içilmesi de caiz olmazdı! Böyle bir durum da söz konusu değildir. Anason da üzüm de helaldir.
Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin “Fatıma” maddesinde, Fatıma validemizin 609 veya 605 yılında doğduğuna dair iki rivayet verilmekte fakat 609 rivayeti tercih edilmektedir.
Fatıma validemiz Peygamberimizin vefatından beş buçuk ay sonra yani 632 yılında vefat etmiştir. Dolayısıyla birinci rivayete göre 23, ikinci rivayete göre ise 27 yaşında vefat etmiş olmaktadır. (M. Yaşar Kandemir, “Fatıma”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 12, s: 219)
Allah Teâlâ, bazı sebeplerle yolculuk yapmayı emretmektedir. Bunlar:
1- Kültür amaçlı yolculuk:
“Yeryüzünde gezip dolaşsalar olmaz mı? O zaman onlarda, akıllanmalarına yarayan kalpler ve dinlemelerine yarayan kulaklar oluşur. Gözler körelmiyor ama göğüslerdeki kalpler, gerçekten köreliyor.” (Hac 22/46)
2- Bilim ve araştırma amaçlı yolculuk:
“De ki: Yeryüzünde gezin dolaşın da bakın ki, Allah yaratmaya nasıl başlamış. Sonra o, bir başka yapı oluşturacaktır. Allah her şeye bir ölçü koyar.” (Ankebut 29/20)
3- Dinler tarihi amaçlı yolculuk:
“Her ümmetin içinden elbette elçi çıkardık. «Allah’a kul olun, zorbalardan uzak durun» dedik. Allah, onlardan kimini yola gelmiş saydı, kimi de sapık sayılmayı hak etti. Yeryüzünde gezip dolaşın da bakın ki, yalana sarılanların sonu nasıl olmuş.” (Nahl 16/36)
4- İbadet amaçlı yolculuk:
Hac ibadeti ile ilgili olarak Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Yoluna gücü yeten her kimsenin Beytullah’ı haccetmesi Allahın insanlar üzerinde hakkıdır.” (Ali İmran 3/97)
Dolayısıyla bir Müslümanın bu amaçlardan herhangi biri için yabancı bir ülkeye geziye gitmesinde hiçbir sakınca bulunmamaktadır.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Müminler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında hemen Allah’ı anmaya yönelin ve alım satımı bırakın.” (Cuma, 62/9)
Osman radıyallahu anh çarşı pazardaki insanları namaza çağırarak ayetle verilen görevi yerine getirmiştir.
Dolayısıyla onu bid’at saymak mümkün değildir. Ancak bugün hoparlörler sayesinde ezan her yerden duyulduğu için hutbeden önce okunan iç ezana ihtiyaç kalmamıştır; artık o uygulamanın terk edilmesi ve okunacak dış ezanın ardından hutbeye geçilmesi gerekir.
Cuma namazı hakkında geniş bilgi edinmek için aşağıdaki linkte bulunan yazıyı okumanızı tavsiye ederiz:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/delillerle-cuma-namazi.html
A’raf Suresi 54. âyetin ifadesi şöyledir:
“O, gündüzü kendini sürekli kovalayan gece ile örter.”
Kovalayan daima arkada olduğu için gece her gün gündüzü kovalıyor, yakalıyor, üstünü örtüyor ama bir türlü geçemiyor. Yani bu ayet Yasin Suresinin 40. ayetini biraz daha açıklamış olmaktadır. Dolayısıyla bu ayete dayanarak gecenin gündüzden önce geldiğini söylemek mümkün değildir.
“İslami hesaba göre gece mi önce gelir, yoksa gündüz mü?” Sorusunun cevabı hakkında daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/islami-hesaba-gore-gece-mi-once-gelir-gunduz-mu.html
Türk Dil Kurumu Kişi Adları Sözlüğü’ne göre Türkçe kökenli olan Kayra ismi , “büyük bir kimseden gelen iyilik, ihsan” anlamına gelmektedir.
Kız ve erkek ismi olarak kullanılabilir. Çocuğunuza bu ismi koymanızda hiçbir sakınca yoktur.