Blog
Altını veresiye satmak ve almak caiz değildir. Nebîmiz altın alım satımının peşin olmasını ve altının derhal teslim alınmasını şart koşmuştur.
Tarih, alım satım görüntüsü adı altında nice faiz yollarının ortaya çıkmasının örnekleri ile doludur. Bu yüzden kredi kartı ile altın alım satımı faize bulaşma tehlikesi olduğu için caiz değildir. Mesela kişi 1.000 liralık altını ayda 100 lira ödemek kaydıyla 10 eşit taksitle alıp aynı kişiye peşin 950 liraya satabilir. Bu durumda 950 lira almış ama 1.000 lira borçlanmış olur ki bu faiz olur.
www.suleymaniyevakfi.org sitemizin “Kitaplarımızı İndirin” bölümünde bulunan TİCARET VE FAİZ adlı kitabımızı ücretsiz olarak bilgisayarınıza indirebilir, konu ile ilgili geniş bilgileri oradan edinebilirsiniz.
www.suleymaniyevakfi.org/hizmetlerimiz/Kitaplarimizi-indirin.html
Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/esnaftan-kredi-karti-cektirerek-nakit-para-almak-faiz-midir.html
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/kuyumcudan-altin-satin-alip-parasini-daha-sonra-odemek-caiz-mi.html
Kavimlerin helaki, Allah’ın kurduğu düzenin sonucudur. Cezalandırma sapıklıklarından ötürü olduğu gibi doğaya zarar verdiklerinden ötürü de olur.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Kim yola gelirse kendi yararına gelir, kim de yoldan çıkarsa kendi zararına çıkar. Kimse kimsenin yükünü çekmez. Biz elçi göndermeden azap etmeyiz.
Bir kenti yok etmek istersek (elçimizle) oranın ileri gelenlerine emirlerimizi ulaştırırız; onlar, orada yoldan çıkarlar ve cezanın şartları olgunlaşır. Sonra orayı tarumar ederiz.
Nuh’tan sonra da nice nesilleri yok ettik. Kullarının günahını Rabbinin bilmesi ve görmesi yeter.” (İsra, 17/15-17)
“İnsanların ellerinin yaptığı şey sebebiyle karada ve denizde bozulmalar olur. Belki vazgeçerler diye Allah da onlara yaptıkları şeylerin bazısını tattırır.” (Rum, 30/41)
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/bizim-ummetimiz-icin-topyekun-helak-olmasi-soz-konusu-mudur.html
Bazı ayetlerdeki “altı gün”, göklerin ve yerin yaratılmasından önce başlayan ve yaratılmasıyla tamamlanan altı gündür. Dolayısıyla o, dünyanın kendi etrafında bir kere dönmesiyle oluşan günden farklıdır.
“Göğün gecesini karanlıklaştırdı ve gündüzün de ışığını çıkardı. Yeri, bundan sonra döşedi” (Naziat 79/29-30) ayetleri ise göklerin ve dünyanın yaratılmasının tamamlanmasından sonraki günü göstermektedir. Bu son ayetlerdeki gün, şu anda anladığımız gündür. Sohbetlerde bu farka dikkat çekilmektedir.
Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/allah-teala-yeri-mi-once-yaratti-gokleri-mi.html
Kur’an-ı Kerim’de 16 ayette geçen “ulü’l-elbâb” ifadesini “saf akıl sahipleri” olarak dilimize çeviriyoruz. (Bkz: Ragıp el-İsfahani, el-Müfredat, l-b-b mad., s: 733) Bununla, fıtratı bozulmamış, kendisi için gerçek ortaya çıktığında bunu kavrayan, kabul eden, kişisel zaaf ve beklentiler sebebiyle görmezlikten gelmeyen kişiler kastedilmektedir.
Bu tabir, sağlam duruş sergileyen kişiler için de kullanılır. Çünkü bu tür insanlar, herhangi bir konuda donanımlı olsun veya olmasın, doğrulara açıktırlar ve gerçek ortaya çıktığında herhangi bir tarafa çekmeden gerçeği kabul edip hareketlerini ona göre düzenlerler. Önyargı ve saplantıları olmadığı için sürekli gelişim halindedirler.
Kur’ân’a ve Nebîmizin hadislerine göre cuma gecesi, cuma günü güneşin batmasından doğmasına kadar devam eden süredir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Güneş ayı yakalayamaz; gece de gündüzü geçemez. Her biri farklı bir yörüngede yüzüp giderler.” (Yasin, 36/40)
Gece, gündüzü geçemeyeceği için önce gündüz, sonra gece gelir. Bu sebeple günün ilk namazı öğle namazıdır. İsrâ 78 ve Hûd 114. ayetler bunu gösterir. Cebrail aleyhisselam Kâbe’de Nebîmize iki gün namaz kıldırmış, her birinde önce öğle namazını kıldırmıştır. Nebîmiz namaz vakitlerini tarif ederken de aynısını yapmıştır.
Bu kadar açık ayet ve hadislere rağmen bugün müslümanlar, sadece hac günlerinde gündüzün önce, gecenin sonra olduğunu kabul eder, diğer günlerde günü, güneşin batmasıyla bitirir ve başlatırlar. Bunun sebebi Kameri ayların bitişinin ve başlamasının işaretinin; güneşin batmasından sonra görülen hilal olmasıdır.
Ramazan’da oruca başlamadan önce teravih namazı kılınması, son günün akşamında kılınmaması da bundandır. Ama bu, Nebîmizin veya sahabenin uygulaması değildir.
Ramazan ayı, son gün güneşin batmasıyla bitseydi bayram namazı, o günün akşam namazı vaktinde kılınır, fitreler de o andan itibaren farz olurdu. Hâlbuki bayram namazı, o gecenin sabahında güneşin doğmasından sonra, kerahet vaktinin çıktığı andan itibaren kılınır. Fitreyi de güneşin doğmasından itibaren vermek gerekir.
İkrime’nin İbn Abbâs’tan rivâyetine göre “Resûlullâh fitreyi, oruçlunun ağzından çıkabilecek olan boş ve çirkin sözler için bir temizlik ve çaresiz kalmış kişiler (miskinler) için yemek olsun diye farz kılmıştır. Kim onu namazdan (bayram namazından) önce verirse makbul bir zekât olur. Kim de namazdan sonra verirse sadakalardan bir sadaka olur.” (Ebû Davûd, Zekat 18)
Hilalin görülmesinin yeni ayın başladığını göstermesi, ayın o andan itibaren başladığı anlamına gelmez. Bu sebeple gelenekte oluşan anlayış doğru değildir; cuma gecesi, cuma günü güneşin batmasıyla başlar, güneşin doğmasına kadar sürer.
Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/araf-suresi-54-ayete-gore-gece-mi-once-gelir-gunduz-mu.html
Kur’ân, canlı cansız, bütün varlıkların dilinden, duygularından, ibadetlerinden ve görevlerinden bahseder. Bununla ilgili olarak kaleme aldığımız Kur’an’da Eşyanın Dili başlıklı yazımız aşağıdaki linkte bulunmaktadır. Okumanızı tavsiye ederiz:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kuranda-esyanin-dili.html
Hûd sûresinin 34. ayeti ve tarafımızdan yapılan meali şöyledir:
وَلاَ يَنفَعُكُمْ نُصْحِي إِنْ أَرَدتُّ أَنْ أَنصَحَ لَكُمْ إِن كَانَ اللّهُ يُرِيدُ أَن يُغْوِيَكُمْ هُوَ رَبُّكُمْ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
“Sizin iyiliğiniz için ne kadar gayret edersem edeyim, Allah yoldan çıkışınızı onaylamışsa bu gayretlerimin size bir faydası olmaz. O, sizin Rabbinizdir. Onun huzurunu çıkarılacaksınız.”
Buradaki “irade” fiili, Yasin sûresinin son ayetinde bahsedilen irâde-i tekvîniyye kısmına girer. O ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
إِنَّمَا أَمْرُهُ إِذَا أَرَادَ شَيْئًا أَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
“Bir şeyi irade ettiğinde yaptığı, sadece ona “ol” demektir; sonra o şey oluşur.” (Yasin, 36/82)
Buna göre irade ikiye ayrılır; birincisi “istek”, ikincisi “kararlılık”tır.
Şu ayet, Allah’ın “istek” anlamındaki iradesini gösterir.
وَاللَّهُ يُرِيدُ أَنْ يَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَيُرِيدُ الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ أَنْ تَمِيلُوا مَيْلًا عَظِيمًا
“Allah sizin tevbenizi kabul etmek ister; arzularının peşine takılanlar da büyük bir sapıklığa düşmenizi isterler.” (Nisâ, 4/27)
Allah’ın istek anlamındaki iradesi yerine gelmeyebilir. Ama karar anlamındaki iradesi kesin olarak yerine gelir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
إِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ
“Senin rabbin irade ettiği şeyi yapar.” (Hûd, 11/107)
www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuranda-gecen-sae-ve-erade-filleri-istemek-manasina-mi-gelir.html
Hûd sûresinin 34. ayetindeki irade fiili de Allah’ın kararını yansıtmaktadır. Bu yüzden biz mealde “Allah yoldan çıkışınızı onaylamışsa” ifadesini kullandık. Allah’ın, kulun yoldan çıkışını onaylaması, uzunca bir sürecin sonu, dönüşü olmayan yolun başlangıcı, tevbenin fayda vermediği andır. Yüce Allah, kula her türlü imkânı verir. Kul için doğru yol ve diğer yollar ortaya konur. Ancak kul, doğru yola girmeme hususunda ısrarcı davranır ve bu tavır artık onun fıtratını bozarsa kul kendi yolunu seçmiş olur. Yüce Allah, bu yoldan çıkışı onayladığında -ki kul bunu kendisi seçmiştir- artık kulun yapacağı bir şey kalmaz. Bu, tüm uyarılara rağmen, bilerek, yıllarca sigara içtiği için ciğerleri iflas eden ve hayatta kalması için artık yapılabilecek bir şey olmayan hasta gibidir.
İrade ve meşiet kelimeleri hakkında geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkte bulunan yazıyı okuyunuz:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kuranda-irade-sey-ve-fitrat.html
Alışkanlık haline getirilen nafile ibadetlerin, Kur’an okumalarının bazı gecelerde artırılması, bazı gecelerde azaltılması, bazı gecelerde de terk edilmesi sakıncalı değildir.
Fakat “sevabından dolayı özellikle şu gece daha fazla nafile kılayım, daha fazla Kur’an okuyayım demek” sakıncalıdır. Bu, o gece yapılacak amellere diğer gecelerden daha fazla sevap verileceği gibi bir iddia taşır. Hakkında ayet veya hadis bulunmayan bu gibi konularda fikir ileri sürmek ise doğru değildir. Zaten bidatlerin ortaya çıkışı ve sürdürülüşü bu gibi masum gerekçelere dayanır. O yüzden dikkatli olmakta fayda vardır.
Daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/dini-hayat-icin-kandil-geceleri-gerekli-degil-midir.html
www.suleymaniyevakfi.org/tarih-arastirmalari/kandil-geceleri.html
Mirac olayı harikulade, olağanüstü bir olaydır ama nebîliği ispat amacıyla gösterilen bir mucize değildir. Nebîliği ispat etmek için gösterilen mucizeler, insanların gözleriyle görebilecekleri bir şekilde gerçekleşir. Hâlbuki mirac hadisesine sadece Nebîmiz şahit olmuş, bu yolculuğa melek Cebrail’den başkası eşlik etmemiştir. Bu da miracın diğer mucizeler gibi olmadığını göstermektedir.
Bununla ilgili başka bir cevabımızı aşağıdaki linkten okumanızı tavsiye ederiz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/peygamberimizin-kurandan-baska-mucizesi-yoksa-mirac-nedir.html