Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Resûlullâh hiç “Ölülerinize Yasin okuyun” demiş midir?

Nebîmize nispet edilen bu rivayet şöyledir:

“Ölülerinizin ardından Yasin okuyun (اقرءوا { يس } على موتاكم ).” (Ebû Dâvûd, Cenâiz, 24; İbn Mâce, Cenâiz, 4)

Bu rivayetin zayıf olduğunu çeşitli hadis âlimleri eserlerinde zikretmektedirler. Ebu Bekr İbnü’l-Arabî, Dârekutnî’nin bu rivayetle ilgili olarak “Bu hadisin isnadı zayıftır, metni meçhuldür, bu konuda sahih bir hadis yoktur.” dediğini rivayet etmiştir: (İbn Hacer, et-Telhîsu’l-Habîr, c: 2, s. 244-245. Ayrıca bkz: Mizzi, Tuhfetü’l-Eşrâf, c: 8, s. 465; İbnü’l-Kattân, Beyânü’l-Vehm ve’l-Îhâmi’l-Vâkıayn fî Kitâbi’l-Ahkâm, c: 5, s. 49).

Zayıf hadisler de dini konularda delil olamaz.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/zayif-hadisle-amel-edilir-mi.html

Ölülerin ardından Kur’an okunması ile ilgili ilmi bir makale kaleme almış olan Mustafa Özel, makalesinde şu sonuçlara varmıştır:

1- “Ölülere Kur’an okunmasıyla ilgili Kur’an-ı Kerim’de ne doğrudan ne de dolaylı bir bilgi mevcuttur.

2- Peygamberimizin sözlerini içeren makbul ve muteber hadis kitaplarında da bu konuyu doğrudan ele alan sahih/sağlam bir haber bulunmamaktadır. Kaynaklarda yer alan hadislerin tamamına yakını ya zayıf ya da mevzu/uydurmadır. Bu bağlamda sahih hadis kitaplarındaki tek hadis, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce’de yer alan ve her iki kaynakta da Mâ’kil b. Yesâr tarafından rivayet edilen Yasin suresinin okunmasıyla ilgili hadistir. İlk kaynakta alâ (علي) cer edatıyla, ikinci kaynakta ise “inde (عند)” mekân zarfıyla yer alan hadisin delâleti sorunludur.

3- İslam’ın ilk dönemlerinde olmayan bu uygulama, büyük ölçüde, tarihi süreç içerisinde ortaya çıkan uygulamalara dayanmaktadır. Bu, bir takım psikososyal nedenlerle ortaya çıkmış olabilir. En azından bunun Müslümanların öte dünyaya yolcu ettikleri dindarlarıyla ilişkilerini bir biçimde devam ettirme ve onlara saygı aracı olarak değerlendirdikleri düşünülebilir.” (Mustafa Özel, “Ölünün Ardından Kur’an-ı Kerim Okunmasının Dini Dayanakları”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı: 7, Nisan 2006, s. 484-485. Makaleye erişim: isamveri.org/pdfdrg/D02533/2006_7/2006_7_OZELM.pdf)

Ölülerin ardından Kur’an okunmasıyla ilgili daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/olulerin-ruhlarina-kuran-okunur-mu.html

Dârülharpta faiz alınabileceğine dair hadis var mı, varsa sahih mi?

Faizin dârülharpta alınıp verileceğine dair bir hadis yoktur. Fakat bazı Hanefîlerin delil aldığı şöyle bir rivayet vardır:

لَا رِبَا بَيْنَ الْمُسْلِمِ وَالْحَرْبِيِّ فِي دَارِ الْحَرْبِ

“Dârülharpta Müslüman ile harbî arasında faiz yoktur.”[1]

İmâm Zeylâî (v. 762/1360), bu rivayete Nasbü’r-Râye li-Ehâdîsi’l-Hidâye adlı kitabında “garîb” demiştir.[2] Ona göre garîb, senedi bulunmayan rivayettir.[3]

İbn Hacer el-Askalânî (v. 852/1449) de “böyle bir rivayet bulamadım = لم أجده” demiştir.[4]

Bu rivayet, kaynaklarda farklı lafızlarla geçmiştir.[5] Hanefî kaynaklarında da tek râvisi tâbiînden Mekhûl (v. 112/730) olup mürsel tarikle (sahabe atlanarak) Peygamber (sav)’e isnat edilmiştir. Bu şekliyle hadis, delil alınacak nitelikte değildir.

Hanbelî fakihi İbn Kudâme (v. 620/1223)’in aşağıdaki ifadeleri konuyu özetler mahiyettedir. O, şöyle demiştir:

“Haramlığı Kur’ân, sünnet ve icmâ ile sabit olan bir hükmü, sahih veya müsned veya diğer güvenilir hadis kitaplarında geçmeyen meçhul bir hadise dayanarak terk etmek olmaz. Ayrıca hadis hem mürseldir hem de Allah’ın elçisinin faizi dârülharpta yasakladığı anlamına da gelebilir. Çünkü ‘faiz olmaz’ sözü ‘faiz yasaktır’ şeklinde de anlaşılabilir. Nitekim bir ayette şöyle geçmektedir. ‘فلا رفث ولا فسوق ولا جدال فى الحج , Hacda kadına yaklaşmak, kötü söz söylemek ve dövüşmek olmaz.’ (Bakara, 2/197)”[6]

Faizin, dârülislam ve dârülharp ayrımı olmaksızın kesin bir şekilde haramlığıyla ilgili ayrıntı için aşağıdaki kaynaklara bakabilirsiniz:

Abdülaziz Bayındır, Ticaret ve Faiz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 2007, s. 130-137.

Servet Bayındır, “Din ve Ülke Farklılığının Faizin Hükmüne Etkisi”, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2006, sayı: 14, s. 207-235

Bunun yanı sıra aşağıdaki linkte bulunan soru-cevabı da okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/faiz-ve-darul-harp.html

 


[1] el-Merğinânî, el-Hidâye, c: 3, s. 66.

[2] Zeylai, Nasbü’r-Râye, c: 4, s: 44. İmâm Şâfiî’nin bu rivayetin sâbit olmadığı ve delil olamayacağına ilişkin ifadesi için bkz. Şâfiî, el-Ümm, c: 7, s: 359.

[3] Zeylâî’nin “garib” lafzını Nasbü’r-Râye’de aslı olmayan hadis anlamında kullandığıyla ilgili bkz: Abdullah Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, Hadisevi Yayınları, İstanbul, 2006, s: 101.

[4] İbn Hacer, ed-Dirâye fî Tahrîci Ehâdîsi’l-Hidâye, c: 2, s: 158.

[5] Bu farklılıklar için bkz. Şâfiî, el-Ümm, c: 7, s: 359; Beyhaki, Marifetü’s-Sünen ve’l-Âsâr, c: 13, s: 272.

[6] İbn Kudame, el-Muğnî, c: 4, s: 176-177.

İmâm Nesâî güvenilir bir hadis âlimi midir?

Nesâî, Kütüb-i Sitte’den (altı hadis kitabı) biri olan es-Sünen’in müellifidir.  Kütüb-i sitte müelliflerinden tarih olarak en sonuncusu olup Hicrî 303/ Miladî 915’te vefat etmiştir.

Güvenilir bir hadis âlimi olmasının yanında hadis münekkidi de olan Nesâî’nin çok sayıda kitabı vardır. Henüz elimizde bulunmayan, hadis ravilerini güvenirliliklerine göre incelediği el-Cerh ve’t-ta’dîl isimli eserinin önemli olduğu belirtilmektedir.

(Ayrıntı için bakınız. M. Yaşar Kandemir, “en-Nesâî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c: 32, s: 563-565).

Nesâî’nin güvenilir olması, onun es-Sünen’inde naklettiği rivayetlerin tamamının kabul edileceği anlamına gelmez. Her bir rivayetin hadis ilmi kıstaslarına göre senet ve metin tenkidinin yapılması ve ilgili tüm hadislerle birlikte Kur’an-Sünnet bütünlüğü açısından değerlendirilmesi gerekir.

Aclûnî’nin Keşfü’l-Hafâ isimli eseri güvenilir bir kaynak mıdır?

Keşfü’l-Hafâ, İsmâil b. Muhammed el-Aclûnî (v. 1167/1749)’nin halk arasında hadis olarak bilinen yaygın rivayetlere ilişkin eseridir.  Halk arasında yaygın olan rivayetlerden hangisinin sahih hadis, hangisinin uydurma rivayet, vecize, atasözü veya hikmetli söz olduğunu belirlemek amacıyla kaleme alınmıştır. Büyük ölçüde Şemseddin es-Sehâvi’nin el-Makâsidü’l-Hasene’sine dayanmaktadır.

Aclûnî’nin bazı âlimlerin mevzû (uydurma) kabul ettiği rivayetleri savunduğu, bunların zayıf veya hasen li-gayrihî olduğunu ileri sürdüğü, bazen bir rivayeti nakleden herhangi bir kaynağı zikretmekle yetindiği, bir rivayet hakkında âlimlerin görüşlerini kaydetmekle beraber kesin bir kanaat ortaya koymadığı görülmektedir. Hadis olmadığını belirttiği veya tereddüdünü dile getirdiği çeşitli sözlerin manasının sahih olduğunu söylediği gibi bir kısım rivayetlerin içeriğinin batıl olduğunu da söylemiştir. Bunların yanında kitapta sehven yapılmış tekrarlar, değerlendirme yapılmadan bırakılmış rivayetler ile hadis olup olmadığına karar verilemeyip araştırılması istenen sözler de vardır.

(Kaynak: Bünyamin Erul, “Keşfü’l-Hafa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 25. Cilt, s. 320-321.)

Sonuç olarak Keşfü’l-Hafâ, temel bir hadis kaynağı değildir. Bir rivayet, temel hadis kitaplarından teyid edilmediği müddetçe “Bu, Keşfü’l-Hafâ’da geçiyor.” şeklinde tek başına kaynak olarak gösterilemez.

Dayım öldü. Çocukları varken annem onun malından miras alabilir mi?

Miras bırakanın (dayınızın) çocukları bulunduğunda kardeşleri (yani anneniz ve varsa diğer kardeşleri) terekeye mirasçı olamazlar.

Anneniz, babasının veya annesinin terekesi mirasçılar arasında taksim edilmemişse onlara mirasçı olabilir.

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/olenin-cocuklari-varsa-kardesleri-mirastan-pay-alabilirler-mi.html

Hıdrellez nedir? Bu günün dinimizde yeri var mıdır?

Hıdrellez gü­nü kır çiçeklerinin kaynatılarak suyundan içilmesinin hastalıklara şifa vereceği, hıd­rellez gecesi bütün sulara nur yağacağı düşünülerek o gece suya girmenin her türlü has­talığa karşı bağışıklık sağlayacağı, o gece evlerdeki yiyecek ve içeceklerin ağ­zının açık bırakılması, dileklerin bir kâğıda yazılarak gül ağaçlarının dibine konul­ması gibi şeylerin dinimizde yeri yoktur. Bunlar halk geleneğidir.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/hidrellez-olarak-kutlanan-gunun-dinimizde-yeri-var-midir.html

Bununla ilgili tarihi bilgi ise özetle şöyledir:

“Hızır ve İlyâs isimlerinin halk ağzında aldığı şekilden ibaret olan hıdrellez, kö­kü İslâm öncesi eski Orta Asya, Ortado­ğu ve Anadolu yaz bayramlarına dayanan, Hızır yahut Hızır ve İlyâs kavramları et­rafında dinî bir muhtevaya bürünmüş halk bayramının adıdır. Bu bayram, mer­kezini özellikle Anadolu ve Balkanlar’ın, Kırım, Irak ve Suriye’nin teşkil ettiği Batı Türkleri arasında, bugün kullanılmakta olan Gregoryen takvimine göre 6 Mayıs gü­nü kutlanmaktadır.

Hıdrellez, halk arasında ölümsüzlük sır­rına erdiklerine ve biri karada, diğeri de­nizde darda kalanlara yardım ettiklerine inanılan Hızır ve İlyâs peygamberlerin yılda bir defa bir araya geldikleri gün ola­rak kabul edilir.

6 Mayıs, Türkler’in Anado­lu’ya yahut daha genel bir ifadeyle Orta­doğu’ya geldikten sonra tanıdıkları bir tarihtir. Zira Doğu Hristiyanlığının Aziz Yorgi (Aya Yorgi, Hagios Georgios, Saint George) ya da Yeşil Yorgi kültü bu tarihte kutlanmaktaydı. Doğu Hristiyanlığında da çok önemli bir yeri olan bu kült, zaman içinde Hızır-İlyâs kültü ile birleşerek öz­deşleşmiş ve bu suretle 6 Mayıs tarihi Or­tadoğu ve Balkanlar’da Hristiyan-Müslüman kültür etkileşimi sonucunda hem Aziz Yorgi hem de Hızır- İlyâs kültünün iç içe girmesinin bir sonucu olarak kutlan­maya başlanmıştır.”

(Geniş bilgi için bkz: Ahmet Yaşar Ocak, “Hıdrellez”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 17, s. 313-315)

Bir anne-baba çocuklarına getirilen hediyeleri başkasına verebilirler mi?

Sabînin yani rüşd çağına ulaşmamış çocuğun velisi, onun adına tasarrufta bulunur. Bu tür tasarruflarda kural şudur:

Veli, rüşd çağına ulaşmamış küçüğün menfaatini gözeterek tasarruflarda bulunabilir. Bahsedilen konuda, hediyenin mahiyet ve maddi kıymeti önemlidir. Şayet kıymetli bir mal ise başkasına hediye edildiğinde çocuk zarara uğratılıyorsa veli bu tasarrufta bulunamaz. Ancak maddi anlamda önemli bir meblağı oluşturmuyor, başkasına verildiğinde çocuğun fiili anlamda kayda değer bir maddi zararına sebebiyet verilme durumu söz konusu değil ise veli uygun gördüğü tasarrufta bulunabilir.

Doç. Dr. Servet Bayındır

“İki günü eşit olan ziyandadır” sözü hadis midir? Hadisse sahih midir?

Sorunuzda bahsi geçen rivayetin metni şöyledir:

Abdülaziz b. Revvâd anlatıyor: Rüyamda Hz. Peygamber’i gördüm. Ona ‘bana nasihat edin ya Rasulallah!’ dedim. O da şöyle buyurdu:

İki günü eşit olan aldanmıştır. Günü geceden (dününden) kötü olan lanetlenmiştir. (Gününe) ilavede bulunmayan ziyandadır. Ölüm onun için daha iyidir. Cennete istek duyan hayıra koşar.’

Muhaddislerden el-Fettenî (öl. 986) ve Aliyyü’l-Kâri (öl. 1014) bunu Beyhakî’nin rivayet ettiğini belirtmişler ve uydurma hadislerle ilgili kitaplarında kaydetmişlerdir. (Muhammed b. Tahir el-Fettenî, Tezkiratü’l-Mevzûa, s. 22; Aliyyü’l-Kâri, el-Esrârü’l-Merfûa fi’l-Ahbâri’l-Mevzûa, s. 219. Hadisin Beyhakî’nin “Zühd” isimli eserinde olduğu belirtilmekle birlikte, orijinal nüshada yer alıp almadığı ihtilaflıdır. Bu konudaki görüşler için bkz.: Enbiya Yıldırım, “Beyhaki ve Hadis Rivayetinde Rüyaya Verdiği Değer”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c.: 5, sayı:1, 2001, s. 183.)

Ayrıca Deylemî’nin bu rivayeti Ali b. Ebi Talib’e “zayıf” bir senetle izafe etmek suretiyle naklettiği söylenmiştir. (bkz.: Sehâvî, el-Mekâsidü’l-Hasene, s. 471).

Diğer taraftan bu nakil tabiundan Hasan Basri’ye senetsiz biçimde izafe edilmiştir. (bkz.: Ebü’l-Leys es-Semerkandî, Tenbîhü’l-Gâfilîn, s. 220). Ayrıca mutasavvıflardan İbrahim b. Edhem’e dayandırılan bir rivayete göre Hasan Basri bu hadisi Hz. Peygamber’den rüya yolu ile almıştır. (bkz.: Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c. 8, s. 35) Başka rivayetlerde ise Hz. Peygamber’i rüyasında görmek suretiyle hadisi alanın “Süleym oğullarından bir şeyh”  veya “bir kişi” olarak kaydedildiği görülmektedir. Dolayısıyla rüyayı kimin gördüğü hakkında bile bir anlaşmazlık ve kararsızlık olduğu görülmektedir. (bkz.: İbn Ebi’d-Dünya, el-Menâmât, s. 144; Hatib el-Bağdadi, İktizâü’l-İlm, s. 139)

Muhaddislerin belirlediği hadis rivayet etme yöntemleri arasında “rüya” yer almamıştır. Dolayısıyla rüya veya keşif yoluyla hadis rivayeti makbul görülmemektedir. Bu görüşte olan bazı ilim adamlarını şöyle sıralayabiliriz: Aliyyü’l-Kâri, Leknevi, Mübarekfûri, İzmirli İsmail Hakkı, Abdülfettah Ebû Gudde, Elbâni, Ahmed ez-Zeyn ve hadis profösörlerinden Hayri Kırbaşoğlu ile İbrahim Canan.(geniş bilgi için bkz.: Seyit Avcı, “Keşif Yoluyla Hadis Rivayeti Meselesi”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, c.: 4, sayı: 4, Aralık 2004, s. 183 – v.d.)

Prof. Dr. İbrahim Canan’ın sözlerini vermek konuyu tamamlayıcı niteliktedir:

“Bazı kitaplarda rastlanan mükaşefe ve rüya yoluyla Hz. Peygamber’den telakki edildiği söylenen sözlere hadis denemez, onların dini hiçbir değeri yoktur… Rüya sadece gören kimse için bir kıymet taşır. Hâlbuki hadis kıyamete kadar herkes için din ortaya koyar. Bunun yolu da objektif şartlara ve belli kaidelere göre, her zaman kontrolü, tahkiki mümkün olan rivayetten geçer. Bunun aksini söyleyen ve sübjektiviteyi esas alan tek bir Sünni muhaddis çıkmamıştır. (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, c. 2, s. 68)

Muhaddisler güvenilir hadisleri toplamak için seyahatler yapmışlar, hadisleri rivayet edenleri tespit edip güvenilirliklerini teyit etmek amacıyla kitaplar yazmışlar, günümüzde de insanlar hadis ilmini öğrenebilmek için yıllarca dirsek çürütmüşlerdir. Hatasıyla sevabıyla, hadislerin sıhhati için bin yılı aşkın süredir devam eden bu gayretleri, hadis ilmi hakkında kaleme alınmış ve sayıları yüzlerce cilde ulaşmış kitaplar incelendiğinde fark etmek mümkündür. Şayet rüya veya keşif yolu ile hadis nakletmek uygun olsaydı bu çabalara hiç gerek olmazdı. “İki günü eşit olan aldanmıştır…” rivayeti gibi güvenilir kabul edilen hadis kitaplarında geçmemekle birlikte, rüya yoluyla Hz. Peygamber’den alındığı iddia edilen rivayetleri kabul etmek en hafif ifadeyle hadisçilerin emeğine saygısızlıktır.

Cüneyt Coşkun

Keşif veya rüya yoluyla hadis rivayetinde bulunmakla ilgili olarak sitemizde yer alan benzer bir soru-cevabı okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kenz-i-mahfi-gizli-hazine-sozu.html