Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Cennet ve Cehennem ebedi midir?

Allah’ın ayetlerini insanların sözlerine göre değerlendirmek doğru olmaz. Zira Allah Kur’an’ı açıklama görevini bizzat kendisi üstlenmiştir.

“(Ya Muhammed!) Cebrail sana Kur’ân’ı bildirirken, aceleyle dilini harekete geçirme.

Onu toparlamak ve okutmak bizim işimizdir.

Biz okuduğumuzda onun okunuşunu takip et.

Sonra onu açıklamak da bizim işimizdir.” (Kıyâmet 75/16-19)

“Elif, Lâm, Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış, sonra hakîm olan ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır.” (Hûd 11/1)

Bu yüzden bir ayeti anlamak için başka ayetlere bakmak, ayetleri topluca değerlendirmek gerekir. Cennet ve Cehennemle ilgili ayetlerin bazılarında mü’minlerin cennette kâfirlerin ise cehennemde ebedi olarak kalacakları açık bir ifade ile (hâlidîne fîhâ ebeden) belirtilmiştir. (Bkz: Nisa, 4/57, 122, 169; Maide, 5/119; Tevbe, 9/22, 100; Kehf, 18/3; Ahzab, 33/65; Tegabun, 64/9; Talak, 65/11; Cinn, 72/23; Beyyine, 98/8) Allah böyle dediğine göre bize de böyle inanmak düşer. Arapça’da hulûd bir şeyin bozulmadan, olduğu gibi kalacak durumda olmasıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Hiçbir beşere huld nasîp etmedik; sen ölürsen onlar muhalled mi kalacaklar?

Her nefis ölümü tadacakdır…” (Enbiya 21/34-35)

Ayete göre “huld” ölümsüzlük demek olur. Bu, dünya ile ilgili kullanılınca “uzunca bir süre”, Ahiret ile ilgili kullanılınca da “sonsuzluk” anlamına gelir.

Dolayısıyla “hâdis olan (sonradan var olan, var edilen) varlıklar ebedi olamaz” gibi basit mantık kaideleri ile Allah’ın ayetlerini tevil etmek doğru olmasa gerekir. Allah ne diyorsa onu öyle anlamak zorundayız. Yoksa hâşâ O’nu sorgulamak bizim haddimiz değildir. Bu yüzden bu tür meselelerde kafalarımızın karışmaması için insanların ne dediklerine değil; Allah’ın ne dediğine ve neyi nasıl dediğine bakmak durumundayız. O’nun kitabında herhangi bir ihtilaf, bir çelişki bulunmadığı için hem kafamız hem de gönlümüz rahat olur. Bu yüzden Allah Teala “Dikkat edin! Kalpler ancak ve ancak Allah’ın zikri ile mutmain olur” (Ra’d, 13/28) buyurmaktadır. Allah’ın zikri ise Kur’an’dır.

Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/cennet-ve-cehennemin-ebedi-olmadigi-gorusune-bakisiniz-nasildir.html

Kıyamette günahkarlar kör olarak mı haşredilecek?

Sorunuza doğru bir şekilde cevap verebilmemiz için kıyamet sahnelerini anlatan ayetleri bir araya getirip değerlendirmemiz gerekmektedir.  
 
Allah Teala kıyamet gününde bedenleri topraktan çıkardıktan sonra ölüm esnasında aldığı ruhları bedenlere geri gönderir. (Tekvir 7; Zümer 68)
 
Ruhlar bedenlere girdikten sonra insanlar dünyada 10 gün, 1 gün, bir akşam veya kuşluk vakti kadar kaldıklarını düşünecekler, bunu kendi aralarında gizlice konuşacaklardır. (Taha 103-104; Naziat 46; Yunus 45)
 
Tam bu sırada bir münadi (seslenici, çağırıcı) insanları hesap meydanına çağıracaktır. İnsanlar yayılmış çekirgeler, dağılmış kelebekler halinde olacak, bu sırada kâfirler gözleri yerlerinden fırlamış bir şekilde “bu, oldukça zor bir gündür” diyeceklerdir. (Kamer 7-8; Nebe 18)
 
Münadinin çağırması ile insanlar önderleri/imamları ile birlikte toplaşacaklar, bundan sonra her insanın yanına iki melek gelecek ve: “İşte sen bundan habersizdin. Şimdi gözünün perdesini kaldırdık, artık bugün gözün son derece keskindir” diyeceklerdir. Onlardan biri insanı kalktığı yerden hesap meydanına, oradan da cennet veya cehenneme götürecek olan melektir. Diğeri ise insana şahitlik edecektir. (Kaf, 21-22; İsra 71; Yasin 32, 53)
 
Her topluluk kendi önderi ile bir araya geldikten sonra Allah Teala kâfirlerin kulaklarını sağırlaştıracak, gözlerini körleştirecek, onları konuşamaz hale getirecek, ayaklarını bağlayacak ve yüzlerini karartacaktır. Sonra onlar kör, dilsiz ve sağır bir şekilde mahşere sevk edileceklerdir. (Taha 102, 124; İsra 72, 97; İbrahim 49; Âl-i İmran 106; Taha 108; Yasin 51, Mearic 43)
 
Mü’minler ise mahşere yürüyerek, gözleri görür, kulakları işitir ve dilleri konuşur bir şekilde sevk edileceklerdir. Yüzleri de ak olacaktır. (Zümer 60; Yunus 26; Abese 38)
 
Bu yolculuk esnasında kâfirlerin günahları, sırtlarına yüklenmiş olacaktır. (En’am 31; Taha 99-101; Nahl 23-25)
 
Bundan sonra tüm insanlar mahşer meydanında toplanacak ve her insanın yanındaki melek “işte şu yanımdaki hazır” diyecektir. (Kaf 23)
 
İnsanlar mahşere toplandıktan sonra Allah Teala kâfirlerin gözlerini ve kulaklarını açacak, dillerinin bağını çözecektir. Bu sırada onların gözleri yerinden fırlayacak, kalpleri ağızlarına gelecektir. Ve uzak bir yerden cehennemi göreceklerdir. (Furkan 11-12; İbrahim 42-43; Gafir 18)
 
Daha sonra hesap görülecek yani herkese kitapları verilecek, ameller tartılacak, neticesinde müminler cennete, kâfirler ise cehenneme gidecektir.
 
Sonuç olarak, Taha suresi 124. ayette belirtilen, Allah’ın zikrinden yüz çevirenlerin kör olarak haşredilmesinin kabirden çıktından sonra mahşer meydanına kadar olan yolculuk esnasında olacağı anlaşılmaktadır. Çünkü ilgili diğer ayetlerde tüm insanların kabirden çıktıktan sonra birbirine “bakarak” bir şeyler söyleyecekleri, mahşer meydanında da amel defterlerini ve cehennemi “görecekleri” açıkça ifade edilmektedir.

Adayan kişi adaktan yiyebilir mi?

Nezir (adak) kurbanının etini, adakta bulunan kişi yiyemeyeceği gibi eşi, usul ve furuu da yani; annesi, babası, dedeleri, çocukları, torunları da yiyemez. Bu adağı sadaka olarak dağıtmak, fakir fukaraya vermek lazımdır. Şayet adak adayan kişi ve ailesi bundan yiyecek olurlarsa yediklerinin kıymetini sadaka olarak vermeleri gerekmektedir.

Abdestli olmayanın yaptığı yemek yenir mi?

Yemek yapmak veya yemek için abdestli olmak gerekmez. Dinimizde böyle bir şey yoktur. Abdullah İbn Abbâs’tan rivâyete göre, Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem tuvaletten çıktıktan sonra kendisine yemek hazırlanmıştı. Oradakiler “sana abdest suyu getirelim mi?” dediler. Bunun üzerine Resûlullâh şöyle buyurmuştur:

“(Hayır!) Ben ancak namaza kalktığım zaman abdest almakla emrolundum.” (Tirmizî, Et’ime, 40; Ebû Dâvûd, Et’ime, 11)

NebÎmiz; “Ben ancak namaza kalktığım zaman abdest almakla emrolundum” sözüyle, Müminler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınıza mesh edin ayaklarınızı da topuklarınıza kadar…” (Mâide, 5/6) âyet-i kerimesine işaret etmiş ve namaza kalkmanın dışında hiçbir iş için abdest almakla emrolunmadığını ifade buyurmuştur.

Mest üzerine mesh etme süresi ne zaman başlar?

Hanefilere göre meshin müddeti, ikamet halinde olan (yolcu hükmünde bulunmayan) kimse için bir gün bir gece, yani yirmi dört saattir. En az on sekiz saat (üç günlük) bir mesafeye gitmek üzere yola çıkan bir misafir (yolcu) için ise, üç gün (yetmiş iki saat) geçerlidir. Bu müddetin başlangıcı, mestler giyildikten sonra ilk abdestin bozulma zamanından itibarendir. Örnek verilirse bir kimse abdestini tamamladıktan sonra o taharet üzerine mestlerini giyse de beş saat sonra ondan abdesti bozucu bir hal meydana gelse bu beşinci saatten itibaren meshin müddeti mukim için yirmi dört saat ve misafir için yetmiş iki saat devam eder. Mestleri giyiş zamanına bakılmaz.

Malikîlere göre, mesh için bir zaman yoktur. Guslü gerektiren bir durum olmadıkça, mestler üzerine daima mesh yapılabilir. Ancak cuma namazını kılacak kimseler için, her cuma günü mestlerini çıkarıp ayaklarını yıkamaları mendubdur.

Şafiî ve Hanbelîlere göre, mubah bir yolculukta bulunan kimse için mesh müddeti üç gün, üç gecedir (yetmiş iki saat). Ma’siyet sayılan bir seferde ise bu müddet bir gün bir gecedir (yirmi dört saat). (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, “Mesh Müddeti”, s. 77; 156 ve 158. paragraflar)

Çoraplara mesh edilebilir mi?

Hanefi mezhebinde çoraba meshetmek için iki şart aranır:

1. Çorabın kendiliğinden ayaktan çıkmayacak kadar ayağa tutunması.

2. Derinin rengini gösterecek kadar şeffaf olmamasıdır.

Bugün erkeklerin giydiği çorapların tamamı bu tarife uyar. Kadınların sıfır çorap dedikleri, derilerinin rengini gösteren ince çoraplar ise buna uymaz. Hanefi mezhebi ile ilgili bütün fıkıh kitapları bunu yazar. Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali’nde konu şu şekilde ifade edilir:

“Ayakları topukları ile örten çizmeler, potinler, kendileri ile üç mil kadar yürünebilecek kadar kuvvetli kalın çoraplar ve konçlu aba terlikler mest hükmündedir. Binaenaleyh, bunlar üzerine de mesh yapılabilir.” [1]

Fıkıhta 1 mil 1895 metredir. 3 mil 5685 metre yapar.

Çorabın kalın olmasının anlamı, yukarıda belirttiğimiz gibi, şeffaf olmamasıdır. İbni Abidin, çorabın kalın olmasını, altını gösterecek kadar şeffaf olmaması diye açıklamıştır[2].

Çorap ile yürümek, onu ayakkabı gibi kullanmak değildir. Çorap hangi maksatla giyiliyorsa o mesafeyi o şekilde yürümek demektir. Bugünkü çorapların hepsi bu şekilde yürüyüşe dayanıklıdır.

Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellemin çoraplarına meshettiği on sahabe tarafından rivayet edilmiştir. Ebu Hanife, önceleri, çoraba meshedilmesi için altına taban geçirilmesi gerektiği kanaatinde imiş. Çünkü o zaman ayakkabı gibi kullanılabilir. Daha sonra bu görüşünden vazgeçmiştir.

Sonuç olarak Hanefi mezhebinde çoraplara meshedilmesi yolunda fetva verilir [3].

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/ayakkabilara-veya-coraplara-nasil-mesh-edilir-bilgi-verir-misiniz.html 
——————————————————————————–
[1] Abdestin Sıhhatine Mani Olmayan Şeyler, 154. paragraf.
[2] İbni Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr, İstanbul, 1984, c. 1, s. 269.
[3] Mahmud b. Mevdud el-Mavsılî, el-İhtiyâr, Beyrut, 1975, c.1, s. 25.

Ayakta, pisuvarda küçük abdest yapmak günah mıdır?

Hadis kitaplarında Nebîmizin genellikle oturarak küçük abdestini bozduğu nakledilmektedir. Sünnet olan budur. Fakat bazı özel durumlarda -ki bu ihtiyacını gidereceği yerin temiz olmadığı durumlardır- onun ayakta abdestini bozduğu da vâkîdir.

Burada önemli olan, idrarın kişinin üzerine sıçramamasıdır. Öncelikle buna dikkat etmek gerekir.

Ayakta idrar yapmanın sağlık boyutu da göz önünde bulundurulmalıdır. Ayakta abdest bozulduğunda idrar tam olarak dışarı çıkamamakta, bu durum erkeğin ilerleyen yaşlarında prostat başta olmak üzere birçok hastalığa sebep olmaktadır. Fakat oturarak abdest bozulduğunda iç ve dış organlar tam bir bütünlük içinde çalışmakta ve idrarın içeride kalmamasını sağlamaktadır. Bu duruma da özellikle dikkat edilmelidir.

Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise edeple ilgilidir. Genelde insanlar tuvalet ihtiyaçlarını gizli yerlerde yapmayı tercih ederler. Bunun için tuvaletler yapılmıştır. Pisuvarlar bu gizliliği, korunmuşluğu olabildiğince alt seviyeye indirmekte ve hoş olmayan görüntülere sebep olmaktadır.

Bütün bunlara rağmen ayakta küçük abdest gidermenin günah olduğu söylenemez. Söylenebilecek şey en fazla mekruh olabileceğidir. Nitekim Nebîmizin bu konudaki uygulamalarından da bu anlaşılmaktadır.

Bu konuda diğer cevabımızı okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/ayakta-idrar-yapmak-gunah-midir.html

Ayakta idrar yapmak günah mıdır?

Sahih hadis kitaplarında bahsettiğiniz hadis bulunmamaktadır. Oturarak idrar yapmak, idrarın sıçramaması içindir. Nebîmizin ayakta idrar yaptığına dair rivayet vardır.

Ebû Musa radıyallâhu anh anlatıyor:

“Bir gün Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm’la birlikte idim; küçük abdest bozma ihtiyacını duymuştu. Hemen bir duvarın dibine, kumlu toprak bulunan bir noktaya gelip abdest bozdu, sonra da: “Sizden biri, küçük abdest bozmak isteyince uygun bir yer arasın!” buyurdu.” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 2)

Ebû Vâil’den gelen bir rivayet ise şöyledir:

“Ebû Musa radıyallâhu anh küçük abdest hususunda çok titiz davranır (üzerine sıçramaması için azami gayreti gösterirdi. O kadar ki) küçük abdestini bir şişe içerisine bozar ve ‘Benî İsrâil’den birinin bedenine sidik değecek olsa adam kirlenen derisini bıçakla kazırdı!’ derdi. (Bunu işiten) Huzeyfe radıyallâhu anh dedi ki: ‘Arkadaşınızın titizliği bu kadar ileri götürmemesini tercih ederim. Ben, Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm’la bir beraberliğimizi hatırlıyorum. Beraber yürüyorduk. Derken bir kavmin bir duvar gerisindeki küllüğüne, çöplüğüne rastladık. Resûlullâh, tıpkı sizden birinin ayakta yaptığı gibi durup ayakta idrar yaptı. Ben bu esnada kendilerinden uzaklaşmak istedim. Bana yakın durmamı işaret buyurdu. Geri gelip hemen arkasında dikilip abdestini bozuncaya kadar bekledim.” (Buhârî, Vudû: 65, 66, 67, Mezâlim, 27; Müslim, Tahâret, 73, 74, (273); Ebû Dâvûd, Tahâret, 12; Tirmizî, Tahâret, 9; Nesâî, Tahâret, 24)

Ayakta idrar yapmak, “Hanbelî mezhebinde mubah, Malikîlere göre sıçrama ihtimali yoksa caiz, aksi takdirde mekruhtur. Âlimlerin çoğu “özürsüz olarak ayakta idrar yapmak mekruhtur, ancak buradaki kerahet, ten­zihi kerahettir” demişlerdir. Nevevî’nin ve Bezlü’l-Mechûd yazarının açık­lamalarına göre Hanefîlerin görüşü de budur.”

(KAYNAK: Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Necati Yeniel, Hüseyin Kayapınar, Kontrol: Mehmed Savaş, Şamil Yayıncılık, İstanbul, 1987, c: 1, s. 51.)

İstibrâ nasıl olur?

Abdest boz­duktan sonra idrarın tamamen kesildiğini anlamak için bir süre bekleme­yi ve bu amaçla bazı davranışlarda bu­lunmayı ifade eden kelimeye fıkıh dilinde istibrâ denilir. Buna göre tuvaletten çıktıktan hemen sonra abdest almamalı, bir müddet beklemeli, sızıntının kesildiğine kanaat getirinceye kadar istibrâya devam edilmelidir. Çünkü abdest aldıktan sonra idrar sızması halinde abdest bozulur. Bu durum, kadınlardan çok erkekleri ilgilendirdiği için erkeklerin bu konuda daha dikkatli olmaları gerekir.

İstibrânın ne kadar ve ne şekilde yapılacağı her insanın yaratılışına göre farklılık gösterir. Fıkıh kitaplarında istibrâ için yapılan öksürme, yürüme, yatma gibi tavsiyelerin dinî bir mahiyeti olmayıp her kişi ken­di açısından en uygun usulü uygulama­lı, temizliği sağlamadan abdeste başlamamalıdır.

Sigara abdest bozar mı?

Sigaranın pis olup ve içilmesinin caiz olmaması onun abdesti bozmasını gerektirmez. Zira “… Hasta veya yolcu olur veya sizden biri ayakyolundan gelir ya da kadınlara temas etmiş olur da su bulamazsanız temiz toprağa teyemmüm edin; onunla yüzünüzü ve ellerinizi mesh edin…” (Mâide 5/6) ayetinde bildirildiği gibi abdest, vücuda giren şeylerle değil tuvalette çıkan şeylerle bozulur. Sigara içmek abdesti bozmaz.

Aynı hüküm haram olan içkiyi içen, haram olan diğer şeylere dokunan veya yiyen kişiler için de geçerlidir. Bunlar her ne kadar haram olsa da abdest bozucu şeyler değildir.

NOT: Sigara içilmesinin hükmü ile ilgili cevabımız için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/sigara-icmenin-hukmu-nedir-2.html

Yellenmek niçin abdesti bozar?

Mâide sûresinin 6. ayeti mealen şöyledir:

“Müminler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın. Başınızı meshedin ayaklarınızı da topuklarınıza kadar. Eğer cünüpseniz yıkanın. Hasta veya yolcu olur veya sizden biri ayakyolundan (tuvaletten) gelir ya da kadınlara temas etmiş olur da su bulamazsanız temiz toprağa teyemmüm edin; onunla yüzünüzü ve ellerinizi meshedin. Allah, sizi sıkıntıya sokmak istemez. Onun isteği sizi arındırmak ve size olan nimetini tamamlamaktır. Belki şükredersiniz.”

Ayette abdesti bozucu olarak “tuvaletten gelme” eylemi zikredilmiştir. Bu ifade mecazdır. Asıl kast edilen “tuvalette olan şeylerdir.” Yani küçük ve büyük abdest ve yellenmek… İnsanların tuvalete gitmeleri edepten dolayıdır. Yoksa o eylemler tuvalete gitmeden de yapılabilir. Altına kaçıran veya kasıtlı olarak altına yapan insanlar, tuvalete gitmedikleri için abdest bozmuş sayılmazlar mı? Yellenme eylemi küçük ve büyük abdest gibi mutad olarak tuvalette yapılır. Bu açıdan tuvalette olan şeylerle herhangi bir farklılık göstermez.

Bunun aksini de düşünmek gerekir. Şöyle ki: Ayette bahsedilen eylem “tuvaletten gelmek”tir. Kişi tuvalete gidip de hiçbir şey yapmadan geri gelse sadece “tuvaletten geldiği için” yine de abdesti bozulmuş olur mu? Hayır, bozulmaz. Demek ki önemli olan tuvalete gitmek veya gelmek değil, oraya gitme amacı ve orada yapılan eylemlerdir. Yellenmek de bunlardan biri olduğuna göre bunun abdesti bozucu şeylerden olduğu konusunda herhangi bir şüphe kalmaz.

Konuyla ilgili hadisler de şöyledir:

“Biriniz karnında bir şey hisseder de ondan bir şey çıkıp çıkmadığını kestiremezse ses işitmedikçe veya koku duymadıkça mescitten/namazdan çıkmasın.” (Müslim, Hayz, 99 (362). Ayrıca bkz: Buharî, Vudû, 4, 36)

“Sizden biri namaz kıldığında eksik mi yoksa fazla mı kıldığın­da tereddüt ederse oturduğu yerden iki defa secde yapsın. Şeytan ken­disine gelip de ‘abdestini bozdun’ (vesvesesini verdiği zaman) zaman, burnuyla bir koku veya kulağıyla bir ses duymadıkça  (içinden) “sen yalan söyledin” desin.” (Ebû Dâvûd, Salât, 191-192)

Burnun koku hissetmesi veya kulağın bir ses duymasından maksat, abdestin bozulduğunu kesin olarak bilmektir. Yoksa ses duymadığı veya koku hissetmediği halde yel çıkardığını bilen bir kimsenin abdesti bozulur. Çünkü çıkan her yelde mutlaka koku ya da ses olacak diye bir şart yoktur.

Başı açık gezmek abdesti bozar mı?

Namaz kılmak da Allah’ın emri, başı örtmek de. Nasıl ki namaz kılmak sureti ile Allah’ın bir emrini yerini getiriyorsanız başınızı örtmek sureti ile de Allah’ın bir diğer emrini yerine getirmelisiniz.

Farzlardan birini yerine getirip diğerini yerine getirememek, yerine getirilene zarar vermez. Namaz kılarsanız Allah’ın bir emrini yerine getirmiş olursunuz. Başınızı örtmemeniz namazınıza engel değildir. Abdestinize de bir zarar vermez.

Sonda kullananların abdesti ne zaman bozulur?

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“… Hasta veya yolcu olur veya sizden biri tuvaletten gelir ya da kadınlara temas etmiş olur da su bulamazsanız temiz toprağa teyemmüm edin; onunla yüzünüzü ve ellerinizi mesh edin…” (Mâide, 5/6)

Bu ayet, abdesti bozan şeyleri anlatmaktadır. İnsanlar tuvalete büyük veya küçük abdestlerini yapmak için giderler. Babanız da küçük abdest yerine o torbayı boşaltmak için oraya gider ve abdesti o zaman bozulur.

Hastalar nasıl abdest alır?

Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Allah, kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez.” (Bakara, 2/286)

Dinin emrettiği konular hususunda Allah Teâlâ insanlara hiçbir zorluk yüklememiştir. O şöyle buyurmaktadır:

“Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi arındırmak ve size olan nimetini tamamlamak istiyor. Belki şükredersiniz.” (Mâide, 5/6)

“Din konusunda size hiçbir zorluk yüklemedi.” (Hacc, 22/78)

“Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur.” (Fetih, 48/17)

Siz ancak yapabileceklerinizden sorumlusunuz. Size hastalığı veren de Allah, emirleri veren de. Dolayısıyla gücünüz neye yetiyorsa onu yapmakla mükellefsiniz. Buna göre sizin yapmanız gerekenler şunlardır:

  1. Yanınızda yardımcınız bulunduğu zaman size abdest aldırır, namazınızı öyle kılarsınız.
  2. Yardımcınız yoksa ve yüzünüzü yıkayabiliyorsanız, yalnız yüzünüzü yıkar namazınızı kılarsınız.
  3. Bunu yapamıyorsanız önünüze konulacak ve yüzünüzü sürebileceğiniz bir miktar toprak olur, bu toprağa, yalnız yüzünüzü sürmek suretiyle teyemmüm alabilirsiniz.
  4. Bunu da yapamazsanız teyemmüm de almaksızın namazınızı öylece kılarsınız.

Bu konuda Büyük İslam İlmihalinde şu bilgi verilmektedir:

“Eli çolak olup suyu kullanamayan kimse, yardımcısı yok ise yüzünü ve kollarını yere sürmek suretiyle teyemmüm edebilir. Elleri ve kolları kesilmiş kimse de yalnız yüzünü yere sürerek teyemmüm yapar, yüzünde yara bulunsa teyemmüm etmeksizin namazı kılar.” (Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük İslam İlmihali, İstanbul, 1986, s. 91, paragraf: 208)

Bayanların abdest alma şekli farklı mıdır?

Kadınların abdest alış şekilleri erkeklerden farklı değildir. Farklı olan şudur: Kadınlar kendilerine dinen yabancı olan erkeklerin yanında abdest alırken avret yerleri olan kollarını ve saçlarını açamaz. Fakat erkekler, kadınların yanında bu uzuvlarını açabilirler.

Boynun mesh edilmesi erkekler için de kadınlar için de aynı hükmü taşır. İkisi de zayıf bir hadise dayanır. Mesh edilmesi şart değildir. İlgili cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/abdestte-boynu-mesh-etmenin-hukmu-nedir.html

Abdest alırken gözlerin içi yıkanır mı?

Abdestle ilgili ayette Allah Teâlâ “yüzünüzü yıkayın” emrini vermiştir. Bu emirle muhatap olan hiç kimse gözünün içini yıkamayı anlamaz.

Abdullah İbn Ömer ve Abdullah İbn Abbas’ın (r.a) gözlerinin içini yıkadıkları rivayeti doğruysa bu, onların şahsi içtihatları olur. Bu konuda Nebîmizden nakledilen herhangi bir uygulama veya herhangi bir söz bulunmamaktadır. (Bkz: İmam Nevevî, el-Mecmû’ Şerhu’l-Mühezzeb li’ş-Şirâzî, c: 1, s. 202-203, Fer’un fî Keyfiyyeti’l-Mazmazati ve’l-İstinşâk)