Blog
Şafiilere göre kadının avreti namazda el ile yüzü müstesna bütün vücududur. Namaz haricinde ise el ve yüz dâhil bütün vücuduna bakmak haramdır. Bununla beraber kadın, yüzünü örtmek zorunda değildir. Muayene için doktora, ifade vermek için hâkime, alışveriş yapmak için müşteriye veya satıcıya görünebilir. (Halil Günenç, Büyük Şafii İlmihali, Hilal Yayınları, İlaveli 2. Baskı, s: 85, “Namazın Sıhhat Şartları Bölümü”, C maddesi)
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/kadin-en-uygun-bir-sekilde-pece-takarak-mi-ortunebilir.html
Bir kadının başı açık dolaşması nikâhına zarar vermez. Çünkü nikâh bir akittir. Kurulması da sona ermesi de belirli şartlara bağlıdır. Başı örtmek her Müslüman kadına Allah’ın emridir. O emri kabul etmeyen kâfir olur. Kabul ettiği halde yerine getirmeyen de günahkârdır.
Aşağıdaki linklerde hem Başörtüsü ve Örtünme hem de Boşanma ile ilgili yazılar bulunmaktadır. O yazıları okumanızı tavsiye ederiz:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/basortusu-ve-ortunme.html
www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/talak-erkegin-bosama-hakki.html
Bu gibi durumlarda “destur” denilmesi gerektiğine dair kaynaklarımızda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem tuvalete girerken, gece yatarken ve diğer zamanlarda cinlerin şerrinden “euzu…” çeker, Felak ve Nâs surelerini okuyarak Allah’a sığınırdı. Bununla ilgili rivayetler şöyledir:
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem cinlerden ve insanın göz (değmesi)’nden (çeşitli dualar okuyarak) Allah’a sığınırdı. Muavvizateyn (Felak ve Nâs sureleri) nazil olunca bu iki sureyi esas aldı, diğerlerini terk etti. (Tirmizi, Tıbb, 16; İbn Mace, Tıbb 33)
Âişe radıyallâhu anhâ anlatıyor: “Peygamber aleyhissalâtu vesselâm her gece yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Muavvizeteyn’i ve Kul huvallahu ahad’i okur, ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi benim kendisine yapmamı emrederdi.” (Buhari Fedâilu’l-Kur’ân 14, Tıbb, 39, Daavat 12; Müslim, Selâm 50; Tirmizi, Daavât 21; Ebu Dâvud, Tıbb 19)
Enes b. Mâlik radıyallahu anhtan rivâyete göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem tuvalete girmek istediğinde şöyle derdi:
“Allah’ım erkek ve dişi tüm şeytanlardan ve tüm pisliklerden sana sığınırım.”(Buhârî, Vudu’, 9, Daavat, 14; Müslim, Hayz, 122- (375); Ebu Davud, Taharet, 3; Tirmizi, Taharet, 4; Nesâî, Tahâret, 17; İbn Mâce, Tahâret, 9; Ahmed b. Hanbel, 3/99, 101)
Miras bırakanın eşine mehir olarak veya sağlığında hanımına hediye kabilinden vermiş olduğu mallar miras taksimine dâhil edilmez. Fakat ölüm hastalığı anında veya ölüme bağlı olarak hanımına verdiği mallar terekeye dâhil edildikten sonra miras taksimi yapılır. Size kalan mirasın taksimi aşağıdaki gibi olur:
Miras bırakanın karısı terekenin 1/8’ini alır, kalan 7/8’i ise çocukları arasında (eski eşinden veya sonraki eşinden olup olmadıklarına bakmaksızın) her bir erkeğin iki kadın hissesi alacağı şekilde paylaştırılır.
Matematiksel olarak, toplam tereke 40 hisse kabul edildiğinde miras bırakanın karısı terekenin 1/8’i olan 5 hisseyi alır. Her bir erkek çocuk terekenin 14’er hissesini, kız çocuk terekenin 7 hissesini alır. 5+14+14+7=40
Arapça Bedir ve Türkçe Han kelimelerinden oluşan Bedirhan ismi “dolunay gibi güzel olan hükümdar” manasına gelmektedir. (Bkz: Türk Dil Kurumu Kişi Adları Sözlüğü)
Peygamberimiz sadece anlamı dine aykırılık taşıyan isimlerin değiştirilmesini istemiş, diğer isimlere dokunmamıştır. Dolayısıyla anlamında dinimize herhangi bir aykırılık barındırmayan Bedirhan isminin çocuklara isim olarak konulmasında bir sakınca yoktur. Değiştirilmesi de gerekmez.
Başınıza gelen, Allah Teala’nın bu dünya için koyduğu imtihan kuralı gereğidir. O şöyle buyurmuştur:
“Sizi biraz korku, biraz açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile yıpratıcı bir imtihandan geçireceğiz; bundan kaçış olmaz. Sen sabır gösterenlere müjde ver. Onlar, başlarına bir sıkıntı gelince şöyle derler: “Biz, Allah’a aidiz. Zaten, ona döneceğiz”. Onların üzerinde Rablerinin verdiği olgunluklar ve bereket bulunur. Yola gelenler işte onlardır.” (Bakara 2/155-157)
Peygamberimizin de şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Şu iman ehlinin işine şaşmamak mümkün değil; bütün işleri hayırlı – bu da yalnız mü’mine mahsustur-, başına sevinecek bir iş gelse şükreder ve hakkında hayır olur; başına bir zarar gelse sabreder bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd, 64)
Başa gelen bu gibi musibetlerden sonra Allah’a isyan etmemek ve O’nun emrine teslim olmak kaydıyla üzülmekte, ağlamakta bir sakınca yoktur. Nitekim Peygamberimiz sallalahu aleyhi ve sellemin kendi çocukları ve torunlarının ölümü üzerinde ağladığı rivayet edilmiştir.
Enes b. Malik radıyallahu anhtan: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Bu gece bir oğlum oldu. Ona babam İbrahim’in ismini verdim.” buyurdu. (Daha sonra Enes) hadisi (n geri kalan kısmını da) rivayet etti. (Enes, devamla şöyle) dedi: “Ben (bir süre sonra) o çocuğu Resûlullah’ın huzurunda can verirken gördüm. (O sırada) Resûlullah’ın gözlerinden yaşlar boşandı da (şöyle) buyurdu:
“Göz yaşarır, kalp üzülür, fakat biz Rabbimizin razı olacağı sözlerden başkasını söylemeyiz. Ey İbrahim biz senin (ölümün)le gerçekten üzgünüz.” (Buhari, Cenaiz, 43; Müslim, Fedail, 62; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 23-24; İbn Mâce, Cenâiz, 53)
Yine Enes b. Malik radıyallahu anhtan: Bizler Resûlullah’ın bir kızının (Ümmü Gülsüm’ün) cenazesinde hazır bulunduk. Resûlullah kabrin bir tarafına oturmuştu. Ben Resûlullah’ın iki gözünün yaş akıtmakta olduğunu gördüm….” (Buhari, Cenâiz, 32).
Üsâme b. Zeyd radıyallahu anhtan: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin kızı (Zeynep) Peygambere: Oğlum (başka bir rivayete göre ise: “kızım”) ölüyor, bana geliniz, diye haber gönderdi. Hz. Peygamber de kızına selâm yollayarak:
“Allah’ın aldığı ve verdiği her şey Allah’a aittir. Her şey Allah katında belirlenmiş bir müddet, bir ömür iledir. Binâenaleyh ey kızım, sabr et ve bu sabrın Allah yanında sevabı olduğunu hatırla” diye cevap yolladı.
Bu defa Zeynep, Peygambere yemin vererek: “Muhakkak gelin”, diye haber gönderdi.
Bu haber üzerine Peygamber kalktı. Beraberinde sahabeden Sa’d b. Ubâde, Muâz b. Cebel, Übeyy b. Ka’b, Zeyd b. Sabit ve bir takım insanlar olduğu halde Zeynep’in evine geldi. Çocuk Resûlullah’ın kucağına verildi. Çocuğun canı gidip gelmekte ve hareket hâlinde idi. Resûlullah’ın gözlerinden yaşlar boşandı. Sa’d b. Ubâde:
“Yâ Resûlallah, bu yaş, bu ağlayış nedir?” diye sordu. Resûlullah da şöyle cevap verdi:
“Bu gözyaşı, bir rahmettir ki, Allah onu kullarının gönülleri içine koymuştur. Allah ancak kullarından merhametli olanlara merhamet ihsan eder.” (Buhârî, Cenaiz 32, 43, Merzâ, 9, Eymân, 9, Tevhid, 2; Müslim Cenaiz, 11; Ebu Davud, Cenaiz, 23-24; Nesâî, Cenaiz, 13, 22; İbn Mace, Cenaiz 53; Ahmed b. Hanbel 1/268, 273)
Borç verip gelir elde etmek faizdir. Katılım bankalarının katılım hesaplarına para yatırdığınızda sözleşme yaparak onlarla kâr-zarar ortaklığı yapmış oluyorsunuz. Fakat arkadaşınızın sizden isteği ortaklık değil, borçtur. Borçtan elde edilen gelir faizdir.
Borç verecekseniz aynısı ile geri almak üzere vermeniz ve Bakara Suresinin 282. ayetine göre iki şahit eşliğinde bunu yazıya geçirip kaydetmeniz gerekir.
Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/katilim-bankalarina-para-yatirmamizda-bir-sakincasi-var-mi.html
Ölmüşlerin ardından onlar için edilen duanın mekânı önemli değildir. Kabir ziyaretinin önemi, ziyaret eden kişiye ölümü hatırlatmasıdır. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, kabir ziyaretini tavsiye etmiş ve: “Kabirleri ziyaret ediniz, bu size ahireti hatırlatır.” (İbn Mâce Sünen, Cenâiz, 47) buyurmuştur.
Kabir ziyaretinde bulunan kişi, ahireti hatırlamalı, dünyanın geçici olduğunu ve bir gün kendisinin de öleceğini düşünmelidir. Kabrin yanına gelince; “Müminler yurdunun sakinleri! Sizlere selam olsun. İnşâallâh biz de size katılacağız. Allah bizden ve sizden ölmüş ve ölmemiş olanlara ikramda bulunsun. Allah’tan bize ve size afiyet dileriz. Ey Allah’ım! Bunlara rahmet eyle, bunları bağışla. Cehennem azabından koru, onları Cennetine koy.” Şeklinde dualar edilebilir. Bunlar Peygamberimizin davranışları ve bizlere tavsiyesidir.
www.fetva.net/yazili-fetvalar/mezarlik-yanindan-gecerken-sarki-turku-dinlemek-caiz-mi.html
Ölmüşlerimizin ardından yapılması gerekenlerle ilgili olarak lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/olulerin-ruhlarina-kuran-okunur-mu.html
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/geceleyin-mezarliktan-gecerken-fatiha-okumak-gunah-midir.html
Cesetlerin çürümesi meselesine gelince:
Allah Teala şöyle buyurmuştur:
“Sizi topraktan yarattık, yine ona döndüreceğiz ve sizi bir kere daha topraktan çıkaracağız.” (Taha 20/55)
Ayete göre bütün insanlar eninde sonunda toprak olacaklardır. Cesedin çürümesi, çeşitli fiziki şartlara bağlıdır. Yeniden yaratılışa kadar çürüyüp toprak olma işlemi tamamlanacaktır. Cesedin çürümesi ile kişinin iyiliği veya kötülüğü arasında bağlantı da yoktur. Nitekim firavunların cesetleri mumyalandığı için çürümemiştir. Ama kıyamet öncesi şartlar gerçekleşince onlar da çürüyeceklerdir.
Bahsettiğiniz firma ve benzerleri ile alakalı geniş bir değerlendirme yazımızı aşağıdaki linkten okumanızı ve ona göre davranmanızı tavsiye ederiz:
www.suleymaniyevakfi.org/islam-iktisadi/el-birligi-sistemleriyle-ev-almaya-emin-miyiz.html
Namazları ilk vaktinde kılmanın sevabı büyüktür. Namazlarınızı son vaktine kadar geciktirmeniz, namazın terkine yol açabileceği için zorunlu haller dışında bunu yapmamalısınız.
Şu hususu bir kez daha vurgulamamız gerekiyor: Hiçbir namaz vakti dışında kılınamaz. Yani namazların kazası olmaz. Bu yüzden her namazın kendi vaktinde kılınması zaruridir.