Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Sabit bir gelir elde etmek şartıyla paramı kuyumcuda işletebilir miyim?

Yapılan bu işlem, faizli bir işlemdir ve fıkhen caiz değildir. Caiz olabilmesi için aranızda kâr-zarar paylaşımına dayalı bir ortaklık kurmanız gerekir. Siz sermayeyi verirsiniz, kuyumcu çalıştırır; geliri de aranızda anlaştığınız kâr oranı üzerinden paylaşırsınız. Zarar edilmesi durumunda sizin sermayeniz, kuyumcunun da emeği boşa gitmiş olur.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Konu hakkında daha geniş bilgi edinmek için aşağıdaki linklerde bulunan fetvaları da okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/sabit-bir-kar-garantisi-ile-ortaklik-yapmak-caiz-mi.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/zarara-katlanmadan-sadece-kara-dayali-ortaklik-kurulabilir-mi.html

Yahudilerin âlemlere üstün kılınmasını nasıl anlamalıyız?

Âlem, “ilm” kökünden türemiştir, ‘bir şeyin varlığını gösteren iz, alâmet ve işaret’ demektir. Yaratıcının varlığını gösteren her şey, âlemdir. Dolayısıyla “âlemlerin Rabbi” demek, “bütün varlıkların Rabbi” demektir.

Bakara Suresi 47. ayette Yahudilerle ilgili olarak geçen âlem kelimesi ise sadece insan cinsini gösterir. “Sizi âlemlere üstün kıldım” sözü, Allah’ın onları diğer insanlara tercih ederek kitap ve peygamber gönderdiği anlamına gelir. Yoksa bu ifadeler, kıyamete kadar onların her şeyden ve herkesten üstün oldukları anlamına gelmez.

Konuyla yakından ilgili başka bir soru-cevabı da aşağıdaki linkten okumanızı tavsiye ederiz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/lanetli-olmalarina-ragmen-yahudiler-nasil-super-guc-olabiliyor.html

Farzdan sonra sünnetleri kılarken niçin yerimizi değiştiriyoruz?

Şeytanın Allah’tan korkması ne anlam ifade ediyor?

Ayetlere baktığımızda şeytanın iki durumda Allah’tan korktuğunu söylediğini görüyoruz:

1. Bir kişinin kâfir olmasına sebep olduğu zaman:

“(Münafıkların durumu) Şeytanın durumu gibidir. O, insana «Kâfir ol.» der, insan kâfir olunca da  «Gerçek şu ki ben, senden uzağım. Doğrusu ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.» der.” (Haşr, 59/16)

2. Bedir Savaşı için teşvik ettiği Mekke ordusunun karşısına meleklerin çıktığını gördüğü zaman:

O gün Şeytan, işlerini kendilerine güzel göstererek onlara dedi ki: «Bugün sizi mağlup edecek hiç kimse yoktur. Ben de sizin yanınızdayım.» Ama iki birlik karşı karşıya gelince hemen çark etti ve dedi ki: «Benim sizinle bir alakam yok. Ben sizin göremediğinizi görüyorum. Ben Allah’tan korkarım. Allah’ın azabı ağır olur. »” (Enfâl, 8/48)

Bu gibi sözleri bütün kâfirler söylerler. Hatta onlar, bazen Müslüman olmayı bile büyük bir arzu ile isterler. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Kâfirler zaman zaman «Keşke biz de (Allah’a) teslim olsaydık.» diye güçlü bir arzu duyarlar.” (Hicr, 15/2)

Fakat bu sözlerin arkasında bir kararlı duruş ve bir eylem olmadığı için bu, içlerinde daima bir yangın olarak kalmaya devam eder.

Güzel söz söyleyen çok kişi görürsünüz; ama onu hayatlarına yansıtmayınca o sözler, kendilerinin yalancı veya sahtekâr sayılmaları dışında hiçbir sonuç doğurmaz.

Benzer soru cevaplar için lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/seytan-allaha-inaniyor-peki-islama-inaniyor-mu.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/enfal-48-ayete-gore-seytanin-gorup-de-insanlarin-goremedigi-sey-nedir.html

Karşı cinse masaj yapmanın ve yaptırmanın hükmü nedir?

Kur’an-ı Kerim’de gerek erkeğe, gerekse kadına bakışlarını kontrol etme emri verilmiş ve avret yerlerinin kapalı tutulması özellikle emredilmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Mümin erkeklere söyle, gözlerini önlerine indirsinler ve ferclerini korusunlar….” (Nur, 24/30)

“Mümin kadınlara da söyle, gözlerini önlerine indirsinler ve ferclerini korusunlar….” (Nur, 24/31)

Ferc, erkeğin ve kadının ön ve arkasıyla onları çevreleyen yere denir ki bu, diz kapağı ile göbeğinin arasıdır.  Bu bölgeyi kişinin eşi dışında kimse göremez.

Kadının eli, yüzü, bileği ve ayakları dışındaki organlarına yabancı erkeklerin bakmaları da Nur 31. ayette haram kılınmıştır. Dokunma, bakmanın bir ileri safhası olduğu için kadınlara masaj yapmanız haramdır.

Müslüman kardeşlerini aşağılayan kişinin cezası nedir?

Onu uyarma ve nasihat etme dışında yapılabilecek bir şey yoktur. Din, ana imtihan sahasıdır. Doğruyu bulmak için tartışmak gerekir. Bu tür tartışmalar, ceza hukuku sahasına girmez. Bunun doğuracağı sıkıntılara katlanmak icap eder. Allah Teâlâ, şöyle buyurur:

“Mallarınız ve canlarınız konusunda yıpratıcı bir imtihandan geçirileceksiniz. Bir de sizden önce Kitap verilenlerden ve müşriklerden üzücü çok söz işiteceksiniz; bunlardan kaçış olmaz. Eğer sabreder, korunursanız işte bu, kararlılık gerektiren işlerdendir.” (Âl-i İmrân, 3/186)

Üzücü söz ve hakarete karşı sabırlı, tedbirli ve kararlı olma dışında bir yol gösterilmemiştir. Peygamberimiz, önce Müslüman olan, sonra dinden dönen ve problem kaynağı olan ikiyüzlülerden çok çekmiş; ama onları cezalandırmamıştır. Münafikûn Suresi, bu açıdan önemlidir. O sureyi anlayarak okumanız uygun olur.

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/dinini-yasamayan-muslumanlarla-iliskilerimiz-nasil-olmali.html

Kur’an’da namaz üç vakit midir, beş vakit mi?

Birçok ayet gibi Hûd 114. ayetin anlaşılmasında da geleneğin büyük hataları vardır. Bizde meal ve tefsir yapanların çoğu, o geleneği tenkide yanaşmadıkları için hatalar kalıcı hale gelmektedir. Ayetin meali şöyledir:

“Gündüzün iki bölümünde ve gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl.  Çünkü iyilikler, kötülükleri giderir. Bu, aklını başına alacaklar için bir hatırlatmadır.” (Hud, 11/114)

Kur’ân’ın indiği sırada gündüz, güneşin doğuşu ile batışı arasındaki zaman dilimine denirdi. Âlimler, daha sonra yeni bir terim oluşturdu ve tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar olan kısma gündüz (nehâr-i şer’î) dediler. Bu anlayış tefsire intikal edince sistem çöktü ve namaz vakitleri ile ilgili ayetler anlaşılamaz oldu. Hâlbuki Kur’ân, Arap toplumunun diliyle inmiştir. İlgili ayet şöyledir:

Biz, her elçiyi kendi toplumunun dili ile gönderdik ki, onlara açıkça anlatsın…” (İbrahim, 14/4)

O kavmin diline göre gündüz (nehâr), güneşin doğması ile batması arasındaki vakittir. Taraf (طرف), “bir şeyin bölümlerinden biri” anlamına gelir. “Gündüzün iki tarafı”, iki bölümü demektir. Dolayısıyla bu ayet, gündüzün iki bölümünde namaz kılmayı emretmektedir. İsra 17/78’de gündüzün birinci tarafının güneşin tepe noktasından batıya kaymasıyla yani meridyen geçişi ile başlayan öğle namazının vaktidir. Kaf 50/39’da ikinci tarafının güneşin batmasından önceki vakit olduğu açıklanmıştır. Böylece gündüzün iki bölümünde kılınması emredilen namazların öğle ve ikindi namazları olduğu ortaya çıkar.

Ayetin metninde, “yakınlık” anlamında olan zülfe (زلفة)’nin çoğulu zülef (زلف) kelimesi vardır. Arapçada çoğul, en az üç şeyi gösterir. Ayetteki زُلَفًا مِّنَ اللَّيْل = gecenin zülfeleri”, gecenin gündüze yakın en az üç zamanıdır. Bunlar: gündüzden işaret taşıyan akşam, yatsı ve sabah namazlarının vakitleridir.

Şimdi ayete Süleyman ATEŞ’in verdiği meale bakalım:

“Gündüzün iki tarafında (sabah, akşam) ve geceye yakın saatlerde namaz kıl…”

Hoca, “gündüz” sözüyle güneşin doğuşundan batışına kadar süren zamanı kast ediyorsa bunun dışında olan sabah ve akşam namazları, gündüzün birer bölümü olamaz.

Eğer “gündüz, tanyerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar olan vakittir” diyorsa sabah namazı gündüzün bir tarafı olur; ama akşam namazı dışarıda kalır. Her iki durumda da gündüzün iki tarafı, sabah ve akşam namazı vakitleri olmaz.

Mealde yer alan “geceye yakın saatler” ifadesi, ancak “gündüzün geceye yakın saatleri” olarak anlaşılır. Çünkü Bakara 187’ye göre gece, güneşin batmasıyla başlar. “Yakın saatler” diye tercüme edilen zülef (زلف) kelimesi, zülfe (زلفة)’nin çoğuludur ve en az üç vakti ifade eder. Tesniye (bir şeyden iki tane demek) olan طَرَفَي kelimesine “iki vakit” anlamı verip de Cemi (bir şeyden üç tane ve daha fazlası demek) olan zülef (زلف)’e “üç vakit” anlamı vermemenin izah edilir bir yanı yoktur! Sayın ATEŞ, “geceye yakın saatler” ifadesi ile hangi üç namazın kast edildiğini açıklamalıdır.

Ayette ifade edilen yakınlık, geceye değil gündüze olan yakınlıktır. Akşam namazı, güneşin batmasından batı ufkundaki kızıllığın kaybolmasına kadar kılınır. Bundan sonra batı ufkundaki beyazlığın kaybolup havanın tam kararmasına kadar devam eden yatsı namazı vakti girer. Hava tam kararınca gecenin gündüze yakın bu iki bölümü bitmiş olur.

Doğu ufkunda tan yerinin ağarmasıyla birlikte gündüzün yaklaştığı ortaya çıkar. Bu da gecenin gündüze yakın üçüncü vaktidir. Böylece iki vakit gündüz, üç vakit de gece olmak üzere günde beş vakit namaz, bu ayetle kesin olarak ortaya çıkar.

Bu ve benzeri konularda yapılan yanlışlar, yazmakla bitmez. Size daha önce hazırladığımız ve aşağıdaki linkte bulunan “Kur’an’da Namaz Vakitleri” başlıklı yazımızı okumanızı tavsiye ederiz:

www.suleymaniyevakfi.org/kuran-arastirmalari/kuranda-namaz-vakitleri.html

45 koyun ve 50 keçinin zekâtı nasıl verilir?

Küçükbaş hayvanların zekât hesabı yapılırken koyunlarla keçiler ayrı ayrı değil; bir olarak hesaplanır. Bu durumda 45 koyun ve 50 keçi, toplamda 95 küçükbaş eder. Dolayısıyla zekât olarak sadece 1 koyun veya sadece 1 keçi verilmesi yeterlidir.

Fakat koyunlarla keçilerin bu örnekte olduğu gibi karışık durumda bulunmaları halinde, sayısı fazla olan cinsten zekât verilmesi, daha uygun görülmüştür. Buna göre sizin, bir (1) yaşını doldurmuş 1 keçiyi zekât olarak vermeniz tavsiye edilir.

Koyun ve keçilerin zekât nispetleri şöyledir:

1’den 39’a kadar zekâttan muaf

40’tan 120’ye kadar 1 koyun

121’den 200’e kadar 2 koyun

201’den 399’a kadar 3 koyun

400’den 499’a kadar 4 koyun

400 koyundan sonra her yüz koyun için ayrıca bir koyun lazım gelir. Mesela, 500 koyundan 5, 600 koyundan 6 koyun alınır. (Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuki İslamiye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, cilt: 4, sayfa: 88, paragraf no: 99-100.)

www.fetva.net/yazili-fetvalar/nisap-miktari-olarak-hangi-olcuyu-almamiz-gerekir.html

Tesettür için kadınların peçe takmaları zorunlu mudur?

Kadınların, yüzlerini peçe veya benzeri şeyle örtmeleri gerekmez.  Ahzâb sûresinin 52. ayetinde Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e hitaben şöyle buyrulmaktadır:

“Bunlardan sonra başka kadınlar al­mak ya da bunları boşayıp da yerlerine başkaları ile evlenmek sana helal olmaz; güzellikleri hoşuna gitse bile …”

Bir insan; ancak yü­zünü gördüğü kadının güzelliğinden hoşlanacağından bu ayet, kadı­nın yüzünün görülebileceğini göstermektedir. (Ebûbekr el-Cessâs, Ahkâmu’l-Kur’ân, Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî, Beyrut, 1335 h., c: 3, s. 316.)

Bir gün Halife Ömer radıyallâhu anh hutbede, “Dikkatli olun, kadınların mehirlerini artırmayın.” dedi. Bunun üzerine yanakları esmer kırmızısı bir kadın, hemen söze karıştı ve şöyle dedi: “Bu, senin görüşün mü; yoksa Resûlullâh’tan mı duydun? Biz, Allah Teâlâ’nın kita­bında senin söylediğinin aksini buluyoruz. Allah Teâlâ, şöyle bu­yuruyor:

“Eğer bir kadını boşayıp yerine başka bir kadını almak isti­yorsanız ilkine kantar yükü altın vermiş de olsanız hiçbir parçasını geri almayın.” (Nisâ, 4/20)

Ömer (ra), bir ara şaşkınlaştı ve şöyle dedi: “Herkes Ömer’den daha anlayışlı;  evlerindeki kadınlar bile!

Kadının yanaklarının esmer kırmızısı ol­duğu belirtildiğine göre demek ki kadının yüzü kapalı değildi.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/kadin-en-uygun-bir-sekilde-pece-takarak-mi-ortunebilir.html

Aşağıdaki linkte bulunan Başörtüsü ve Örtünme adlı yazıdan, kadınların örtünmesi ile ilgili daha geniş bilgiye ulaşabilirsiniz.

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/basortusu-ve-ortunme.html

Nisâ 7. ayete göre kadınlarla erkekler miras konusunda eşit midirler?

O ayette Allah Teala, şöyle buyurmuştur:

“Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından, erkeklere hisse vardır. Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da hisse vardır. Bunlar, az veya çok, belirli bir hissedir.” (Nisâ, 4/7).

Ayet mealindeki “erkeklere hisse vardır (…) kadınlara da hisse vardır.” ifadeleri, Arapça’sındaki “نصيب , nasîbun” kelimesinin Türkçe karşılığıdır. Bu da ‘belirli bir hisse, pay’ anlamında olup “mirasçılık açısından” kadınlarla erkekler arasında farklılık olmadığını; farklılığın, hisselerde olduğunu belirtmektedir. Zaten devamındaki ayetlerde de bu hisseler belirtilmiştir.

İlgili ayetler şöyledir:

“Allah evladınız hakkında erkeğe, iki kız hissesi vasiyet eder. Eğer kızlar ikinin üstünde ise, bıraktığının üçte ikisi onlarındır; şayet bir kız ise yarısı onundur. Ana babadan her birine, ölenin çocuğu varsa altıda bir verilir. Ölenin çocuğu olmaz, anası babası ona varis olursa anasına üçte bir pay verilir. Kardeşleri varsa, altıda biri annesinindir. Bunlar, yaptığı vasiyetin yerine getirilmesinden veya borcunun ödenmesinden sonra olur. Babalarınız ve oğullarınız… Onlardan hangisinin menfaat bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bu sebeple) paylar Allah tarafından belirlenmiştir. Allah bilir, doğru karar verir.

Kadınlarınızın çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir, çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bunlar, yaptığı vasiyetin yerine getirilmesinden veya borcunun ödenmesinden sonra olur. Sizin çocuğunuz yoksa ettiğiniz vasiyet veya borç çıktıktan sonra bıraktıklarınızın dörtte biri karılarınızındır; çocuğunuz varsa, bıraktıklarınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadına kelale yollu (çocuğu ve babası olmadığı halde) varis olunuyor ve bunların ana-bir erkek veya bir kız kardeşi bulunuyorsa, her birine edilen vasiyetten veya borçtan arta kalanın altıda biri düşer; ikiden çoksalar, üçte birine, zarara uğratılmaksızın ortak olurlar. Bunlar Allah tarafından vasiyet edilmiştir. Allah bilendir. Halim’dir.

Bunlar Allah’ın yasalarıdır. Allah’a ve Peygamberine kim itaat ederse onu içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacaktır, orada temellidirler, büyük kurtuluş budur.

Kim Allah’a ve Peygamberine baş kaldırır ve yasalarını aşarsa, onu, temelli kalacağı cehenneme sokar. Alçaltıcı azap onadır.” (Nisâ, 4/11-14)

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kuran-i-kerim-mirasdan-kadina-1-erkege-2-pay-verilmesini-ongoruyor-neden.html