Blog
Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellemin şöyle dediği rivayet edilmiştir:
“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8; Ahmed b. Hanbel, 2/381)
Hadisçiler, bu rivayetin hadis teknikleri açısından sorunlu olmadığını, rivayet zincirinin (isnadının) güzel olduğunu söylemişlerdir.
Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimiz hakkında şöyle buyurmuştur:
“Ve şüphesiz sen büyük bir ahlak üzerindesin.” (Kalem, 68/4)
“Şüphesiz ki Allah’a, ahiret gününe iman edenlerle Allah’ı çok anan kimseler için Allah’ın elçisinde güzel bir örnek vardır.” (Ahzâb, 33/21)
Peygamber (sav)’in ahlakının ne olduğunu, nasıl olduğunu göstermesi açısından Aişe validemizden nakledilen şu rivayet oldukça önemlidir:
Bir adam: “Ey müminlerin annesi! Bize Allah’ın Resulünün ahlakından bahseder misin?” dedi. O da: “Sen hiç Kur’an okumuyor musun?” diye sordu. Adam: “Tabi ki okuyorum.” diye cevap verince Aişe de: “Onun ahlakı, Kur’an (ahlakı) idi.” dedi. (Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 139 (746).
Kur’an-ı Kerim Allah’ın son kitabıdır. Onun içinde bulunan ibadet ve ahlak esaslarında asla bir eksilme veya fazlalaşma olmayacaktır. En son inen ayette Allah Teala: “Bugün dininizi olgunlaştırdım ve size olan nimetimi tamamladım.” buyurmuştur. (Mâide, 5/3) Yukarıdaki hadiste de esas olarak vurgulanan husus budur. Bu kitabın kendisine verildiği Peygamberimiz de onu bir hayat rehberi edinmiş, onun ahlakı ile ahlaklanmış, bütün ahlaki güzellikler onun şahsında vücut bulmuş ve bu yüzden her konuda müminlere örnek gösterilmiştir.
Katılım bankasındaki kâr-zarar ortaklığına dayanan hesapta bulunan anaparaya da onun gelirine de zekât düşer. Yılsonunda anapara + oluşan gelirin toplamından zekât vermek gerekir.
Bir misal vermek gerekirse:
Bir kişi katılım hesabına 10.000 lira yatırmış olsun. Yılsonunda hesabında biriken para 10.600 lira ise bu miktarın tamamına zekât düşecektir.
Kocası ölen kadınların durumu ile ilgili olarak Allah Teala şöyle buyurmuştur:
“İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına dört ay on gün beklerler. Sürelerinin sonuna vardılar mı kendileri hakkında marufa uygun olarak yaptıkları şeyde size bir günah yoktur. Allah yaptığınız her şeyin iç yüzünü bilir.” (Bakara, 2/234)
Bu ayete göre, kocası ölen kadınların dört ay on gün iddet beklemesi gerekir. İddet sona ermeden kadın başkasıyla evlenemez. Yasak sadece bununla sınırlıdır, evlilik dışında bir yasak yoktur.
İddet beklerken evden çıkmaması istenen kadınlar, kocası tarafından boşanan kadınlardır. Kaldı ki bu durumda olan kadınların evlerinden çıkmaması demek, evlerini terk etmemesi demektir. Yoksa onlar da iddet esnasında herhangi bir ihtiyacı için dışarı çıkabilirler.
Bununla ilgili daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/kadinin-iddet-donemi-icerisinde-evden-cikmasi-veya-cikarilmasi.html
Yapılan ikramlar, ihaleden önce oluyorsa veya bir sonraki ihalelerin verilmesinde etkili ise caiz değildir.
İhaleden sonra verilmesi örf haline gelmişse verilebilir; fakat her hâlükârda kaçınılması daha iyidir.
Doç. Dr. Servet BAYINDIR
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
شَرَعَ لَكُمْ مِنَ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى
“Allah Nuh‘a buyurduğunu, sana vahyettiğini, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğini sizin için bu dinin şeriatı yaptı…” (Şûrâ, 42/13)
Bu ayet, bizim şeriatımızda var olan ve İslam’ın beş esasından biri kabul edilen namaz, zekât, hac ve oruç ibadetlerinin önceki şeriatlarda da var olduğunu göstermektedir.
Zekâtın bizden önceki ümmetlere de farz olduğunu bildiren ayetlerden birçok ayet vardır. Mesela Lut (as), İbrahim (as), İshak (as) ve Yakub (as)’ın kıssaları anlatıldıktan sonra şöyle buyurulmuştur:
وَجَعَلْنَاهُمْ أَئِمَّةً يَهْدُونَ بِأَمْرِنَا وَأَوْحَيْنَا إِلَيْهِمْ فِعْلَ الْخَيْرَاتِ وَإِقَامَ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءَ الزَّكَاةِ وَكَانُوا لَنَا عَابِدِينَ
“Onları, emrimize uygun olarak yol gösteren önderler yaptık. Hayırlı işler yapmalarını, namaz kılmalarını ve zekât vermelerini emretmiştik. Onlar yalnızca bize kulluk ederlerdi.” (Enbiyâ, 21/73)
İsmail (as) ile ilgili olarak ise Kur’an’da şöyle buyurulmuştur:
وَاذْكُرْ فِي الْكِتَابِ إِسْمَاعِيلَ إِنَّهُ كَانَ صَادِقَ الْوَعْدِ وَكَانَ رَسُولًا نَبِيًّا
وَكَانَ يَأْمُرُ أَهْلَهُ بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ وَكَانَ عِنْدَ رَبِّهِ مَرْضِيًّا
“Kitapta İsmail’i de an! Gerçekten o, sözüne sâdıktı, resûl ve nebî idi. Ailesine/halkına namazı ve zekâtı emrederdi. Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.” (Meryem, 19/54-55)
Ehl-i kitap olarak kabul edilen Yahudi ve Hristiyanlara emredilen hükümler için de zekâtın da bunduğu şöyle bildirilmiştir:
وَمَا أُمِرُوا إِلَّا لِيَعْبُدُوا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلَاةَ وَيُؤْتُوا الزَّكَاةَ وَذَلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِ
“Onlara sadece şu emir verilmiştir: Doğrudan doğruya yalnız Allah’a boyun eğerek O’na kul olun. Namazı sürekli kılın ve zekâtı verin. İşte sağlam din budur.” (Beyyine, 98/5)
وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ لَا تَعْبُدُونَ إِلَّا اللَّهَ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا وَذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَقُولُوا لِلنَّاسِ حُسْنًا وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا مِنْكُمْ وَأَنْتُمْ مُعْرِضُونَ
“Bir gün İsrail oğullarından kesin söz aldık. Allah‘tan başkasına kul olmayacaksınız. Anaya-babaya iyi davranacaksınız; yakınlara, yetimlere ve çaresizlere de. İnsanlarla güzel konuşun. Namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin, dedik. Pek azınız bir yana, yine sözünüzden dönmüştünüz. Siz hep yan çizer durursunuz.” (Bakara, 2/83)
وَلَقَدْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ بَنِي إِسْرَائِيلَ وَبَعَثْنَا مِنْهُمُ اثْنَيْ عَشَرَ نَقِيبًا وَقَالَ اللَّهُ إِنِّي مَعَكُمْ لَئِنْ أَقَمْتُمُ الصَّلَاةَ وَآتَيْتُمُ الزَّكَاةَ وَآمَنْتُمْ بِرُسُلِي وَعَزَّرْتُمُوهُمْ وَأَقْرَضْتُمُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا لَأُكَفِّرَنَّ عَنْكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَلَأُدْخِلَنَّكُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ فَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ مِنْكُمْ فَقَدْ ضَلَّ سَوَاءَ السَّبِيلِ
“Allah on iki öncü göndererek İsrail oğullarından kesin söz almış ve demişti ki; “Ben sizinleyim. Eğer namaz kılar zekât verir, peygamberlerime inanır, onları destekler, Allah’a güzel bir ödünç verirseniz kusurlarınızı bağışlar, sizi içinden ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra hanginiz nankörlük ederse düz yoldan sapmış olur.” (Mâide, 5/12)
Ve son olarak İsa (as)’ın diliyle zekâtın ona da emredildiği şöyle bildirilmiştir:
قَالَ إِنِّي عَبْدُ اللَّهِ آَتَانِيَ الْكِتَابَ وَجَعَلَنِي نَبِيًّا
وَجَعَلَنِي مُبَارَكًا أَيْنَ مَا كُنْتُ وَأَوْصَانِي بِالصَّلَاةِ وَالزَّكَاةِ مَا دُمْتُ حَيًّا
“(İsa) Dedi ki: «Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı.
Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti.»” (Meryem, 19/30-31)
Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz: