Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Ahlakımı güzelleştirmek istiyorum. Bana ne tavsiye edersiniz?

Resûlullâh’ın vefatından sonra onun ahlakının nasıl olduğunu merak edenler, bunu, hanımı Aişe Validemize sorarlar, o da şöyle cevap verirdi:

“Siz hiç Kur’an okumuyor musunuz? İşte onun ahlakı Kur’an’dı.” (Müslim, Salatü’l-Müsafirin, 139 (746).

Aişe validemizin bu açıklaması sizin sorunuzun cevabını da içermektedir. Zira güzel ahlak Kur’an’dır. Resûlullâh’ın ahlakı ile ahlaklanmak, Allah’ın Kur’an’da yer alan emirlerine uygun davranmaktır. Kur’an’ın “yap” dediklerini yapar, “yapma” dediklerinden kaçınırsanız ahlakınız da güzelleşir, hayatınız da…  Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Erkek olsun kadın olsun, kim mümin olarak güzel işler yaparsa, elbette ona güzel bir hayat yaşatacak ve onları işledikleri en güzel işleri esas alarak ödüllendirecek, kötülüklerini bağışlayacağız.” (Nahl, 16/97)

Cevşen hakkında bilgi verir misiniz? Hükmü nedir?

Cevşen Farsça asıllı bir kelime olup sözlükte “zırh” ve “savaş elbisesi” anlamına gelir. Te­rim olarak Şiî kaynaklarında Ehl-i beyt tarikiyle Hz. Peygamber’e isnat edilip Cevşen-i Kebîr ve Cev­şen-i Sagir diye bili­nen, metinleri birbirinden farklı iki dua­nın ortak adıdır. (Mehmet Toprak, “Cevşen”, Diyanet İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul 1993, cilt: 7, sayfa: 462.)

Cevşen aslı itibari ile Sünni değil, Şii kaynaklarda bulunmaktadır. Peygamberimize ait olduğu iddia edilen bu dua, hadis kitaplarının hiçbirinde yer almaz. Peygamberimizin onu boynuna astığı veya sahabilerine astırdığı şeklindeki rivayetlerin hiçbiri doğru değildir.

“Cevşen-i Kebîr, bir kısmı naslarda yer alan, mâna ve muhteva bakımından Al­lah’a nisbetinde hiçbir sakınca bulunma­yan kelime ve cümlelerle münâcât ve ni­yazlardan ibaret bir metin olup bu tür metinlerle duada bulunmak, dinî hayat bakımından tavsiyeye şayan bir davranış olarak görülür. Ancak Cevşen-i Kebîr di­ye bilinen ve Mûsâ el-Kâzım’dan itibaren imamlar yoluyla Hz. Peygamber’e nisbet edilmiş bir hadis olarak rivayet edilen yaklaşık on beş sayfalık metnin sahih ol­ması mümkün görünmemektedir. Zira bu metin, bilinen bir olayı, bir kıssayı ve­ya tarihî bir vakayı anlatan, hafızada tu­tulması kolay metinlerden farklı olarak her kelime ve cümlesinin büyük bir ti­tizlikle zaptedilip tekrarlanması, Hz. Pey­gamber’den alınıp rivayet edilmesi im­kânsız denecek kadar güçtür. Duanın Sünnî hadis mecmualarında yer almama­sı, aynı şekilde Şiî hadis külliyatının ana kaynağı durumundaki kütüb-i erbaada da bulunmaması, sadece dua mecmua­ları gibi ikinci derecede bazı kitaplarda mevcut olması da bu görüşü destekle­mektedir.” (Mehmet Toprak, “Cevşen”, DİA, cilt: 7, sayfa: 463.)

Dua, boyna asmak için değil, onunla Allah’a yalvarmak için öğrenilir veya yazılır. Cevşenin içinde güzel dua ve zikirler bulunmaktadır. Ama hurafelere inanarak ve aslı astarı olmayan beklentiler içine girerek onları okumak ve üzerinde taşımak caiz değildir.

Kişi duayı, bir şeyi boynuna asarak değil; içten, samimi bir şekilde  Allah’a yalvararak yapmalıdır. Peygamberimiz böyle yapmıştır. İlgili hadisler şöyledir:

Ebû Saîd radıyallahu anh’den rivayete göre o şöyle demiştir:

“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem göz değmesinden ve cinlerin şerlerinden dolayı Allah’a sığınır ve dualar okurdu. Muavvizetân sûreleri denilen Nâs ve Felak sûreleri nazil olunca diğer okuduğu şeyleri bıraktı ve bu iki sûreyi okumaya başladı.” (Tirmizi, Tıbb 16; İbn Mace, Tıbb 33)

Âişe radıyallâhu anhâ anlatıyor:

“Hz. Peygamber aleyhissalâtu vesselâm her gece yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Nas ve Felak surelerini ve Kul hüvallahu ahad’i okur ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi.” (Buhari Fedâilu’l-Kur’ân 14, Tıbb, 39, Daavat 12; Müslim, Selâm 50; Tirmizi, Daavât 21; Ebu Dâvud, Tıbb 19)

“Namaz mü’minin miracıdır” sözü hadis midir? Hadisse sahih midir?

“Namaz mü’minin miracıdır” sözü her ne kadar mana açısından doğru olsa da hadis kaynaklarında yer almamış, Peygamberimize ait bir söz olduğu tespit edilememiştir.

Bu söz Fahreddin er-Râzî ve Alûsî gibi tefsirlerde bulunmaktadır. Râzî, bunu bir hadis olarak nakletmekte ise de nerede geçtiğini ve kimden rivayet edildiğini söylememektedir. (Bkz: Fahreddin Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, c: 1, s: 226, Sureden Çıkarılan Akli İncelikler bölümü; Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, c: 10, s: 453, Tevbe suresi 74. ayetin tefsiri)

Peygamberimizin bir hadisi şeriflerinde kulun Allah’a en yakın yerinin secde olduğunu belirtmesi, namaz kılan her mü’minin manen miraca erdiği şeklinde yorumlanmıştır.

Ebû Hureyre radıyallâhu anh anlatıyor: Resûlullâh aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

“Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın olur, öyle ise secdede duayı çok yapın.” (Müslim, Salât, 215, (482); Ebû Dâvud, Salât, 152.)

Bu hadis, “… Secde et ve Allah’a yakınlaş.” (Alak, 96/19) ayetinden çıkarılmış doğru bir hükümdür.

Mirac bedenen mi yoksa ruhen mi gerçekleştirilmiştir?

Temel hata, âlimlerimizin ayetleri, kendi başlarına açıklamaya kalkmalarıdır. Hâlbuki Allah Teâlâ buna izin vermemekte ve şöyle buyurmaktadır:

“Elif, Lâm, Râ. Bu öyle kitaptır ki, ayetleri muhkem kılınmış, sonra hakîm olan ve her şeyin iç yüzünü bilen tarafından açıklanmıştır. Bu, Allah’tan başkasına kul olmamanız içindir. (De ki,) Ben de onun tarafından size gönderilen uyarıcı ve müjdeciyim.” (Hûd, 11/1-2)

Allah, ayetleri, ayetlerle açıklamıştır. O yola girmeyince Kur’ân-Sünnet bütünlüğü bozulmakta ve çelişkiler oluşmaktadır. Açıklamayı Kur’ân’dan aldığımızda Allah Teâlâ’nın şöyle dediğini görürüz:

“(Orada Muhammed’in) gözü kaymadı; sınırı da aşmadı.” (Necm, 53/17)

Gözün kaymaması ve sınırı aşmama, ancak ruh ve beden birleşince olabilir. Bu sebep mirac Peygamberimiz uyanıkken ve ruh-beden bütünlüğü içinde gerçekleşmiştir.

Nebîmizin Kur’an’dan başka mucizesi yoksa mirac nedir?

Mirac yolculuğunun amacı insanlara mucize göstermek değildi. Allah Teâlâ bu yolculuğun amacını, kuluna yani peygamberimize bir takım ayetler göstermek olarak açıklamıştır. O şöyle buyurmuştur:

“Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz el-Mescidül-Aksa’ya (yeryüzüne en uzak olan mescide) götüren O Allah her türlü noksanlıktan yücedir. Gerçekten O, işitendir görendir.” (İsra, 17/1)

Bu yolculuk insan kapasitesini aştığı için olağanüstü bir olaydır fakat peygamberliği ispat nev’inden olan mucizelerden değildir.  Çünkü bu olaya sadece Nebîmiz şahit olmuştur. Hâlbuki mucizeler nebîliği ispat için insanların gözü önünde gösterilir. (Seyyid Şerif Cürcânî, Kitabu’t-Ta’rifât, y.y, t.y., s: 219)

Konu ile ilgili daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/isra-olayi-bir-mucize-midir.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/peygamberimize-diger-peygamberler-gibi-mucize-verilmis-midir.html

Her gök katında bir peygamber bulunuyor mu gerçekten?

Bununla ilgili bilgiler Buhari, Müslim gibi sahih hadis kitaplarında yer almaktadır. Adı geçen peygamberlerin dünyadaki makamlarına göre o makamlarda bulundukları söylenmektedir. Bunun dışında bir bilgiye rastlayamadık.

Rivayetlere göre yedi kat gökte bulunan peygamberler şunlardır: Birinci kat semada Âdem aleyhisselam, ikinci kat semada Yahya aleyhisselam ile İsa aleyhisselam, üçüncü kat semada Yusuf aleyhisselam, dördüncü kat semada İdris aleyhisselam, beşinci kat semada Harun aleyhisselam, altıncı kat semada Musa aleyhisselam ve yedinci kat semada İbrahim aleyhisselam. (Buhari, Menâkıbu’l-Ensâr, 42)

Mirac hadisesine Kur’an’da yer veriliyor mu? Bu işin aslı nedir?

Miraçta nebîmizin hâşâ Allah ile buluşması diye bir şey yoktur. Onun oraya çıkması Allah’ın bazı ayetlerini, kudretini gösteren alametleri görmesi içindi. İlgili ayetler şunlardır:

“Bir kısım ayetlerimizi kendisine göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz el-Mescidül-Aksa’ya (yeryüzüne en uzak olan mescide) götüren O Allah her türlü noksanlıktan yücedir. Gerçekten O, işitendir görendir.” (İsra, 17/1)

“O (nebî), Cebrail’i bir başka inişinde de görmüştü. Sidretü’l- Müntehâ’nın yanında. Ki Cennet’ül-Me’va da onun yanındadır. O zaman ki, o Sidre’yi bürüyen bürüyordu. Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı. Andolsun o, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü.” (Necm, 53/13-18)

Yolculuğun amacını “kendisine bir takım ayetlerimizi göstermek” (İsra, 17/1) olarak açıklayan Allah Teâlâ, bu ayetlerde nebîmizin yolculuğunun amacına ulaştığını belirterek  “Andolsun ki o, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü.” (Necm, 53/18) buyurmaktadır. İsra suresindeki ayetle Necm suresindeki bu ayetler karşılaştırıldığında aynı olaydan bahsettikleri görülmektedir. İsra suresindeki ayetler yolculuğun amacını, Necm suresindeki ayetler de yolculuğun yapıldığı mekânı, sonucunu ve bu yolculukta görülenleri anlatmaktadır.

Necm suresindeki bu ayetler âlimlerin çoğuna göre mi’rac’ı anlatmaktadır. (Taberi, Camiu’l-Beyan fi Te’vili’l-Kur’an, c: 11, s: 519; Fahru’r-Razi, et-Tefsiru’l-Kebir, Beyrut, 1999, c: 10, s: 246; Ebu Hayyan, el-Bahru’l-Muhit fi’t-Tefsir, Beyrut, 1992, c:10, s:14; Kurtubi, el-Cami’ li Ahkami’l-Kur’an, Beyrut,1988, c: 17, s: 65; Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili,  c: 7, s: 297 vd.) Demek ki Allah Teâlâ “kendisine bir takım ayetlerini göstermek için” (İsra, 17/1) peygamberini bir gece mi’rac’a çıkarmış ve bu amaca uygun olarak ona en büyük ayetlerinden göstermiştir. (Necm, 53/18) Bunlar gök katları, her katta orada bulanan peygamberlerle görüşme, Cebrail’in (as) asli suretinde görülmesi, Sidretü’l-Münteha, Cennet, Cehennem, Beyt-i Ma’mur vs. dir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Bu vahyi o’na müthiş güçleri olan Cebrail öğretti. O üstün yetenekli melek doğruldu. O en yüksek ufukta idi. Sonra yaklaştı ve sarktı. Araları iki yay aralığı kadar veya daha da yakın oldu. Böylece O’nun kuluna vahyettiğini vahyetti. Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı. Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız? Onun bir başka inişini Sidretu’l-Münteha’nın yanında görmüştü. Ki Cennetü’l- Me’vâ onun yanındadır. O zaman Sidre’yi bürümekte olan bürüyordu. Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı. Andolsun o, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.” (Necm, 53, 5-18)

Mirac olayı hakkında geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.suleymaniyevakfi.org/roportajlar/isra-ve-mirac.html

www.kurandersi.com/mirac-ozel-programi/

Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem teşehhüdde otururken okunacak olan Tahiyyat’ı ashabına öğretirken miraçta rabbi ile görüştüğü için bunun okunması gerektiğine dair herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Bu konuda sahabenin büyüklerinden Abdullah İbn Mes’ud şöyle der:

“Resulullah (sav) bana, ellerimi avuçlarının içine alarak Kur’an’dan sûre öğretir gibi teşehhüdü öğretti.” Bundan sonra o, tahiyyatı okumuştur. (Buhârî, Ezan, 148, 150, Amel fi’s-Salât, 4; Müslim, Salât, 55-59 (402); Tirmizî, Salât, 215; Nesâî, Tatbîk, 100.)

Bir hadisinde de Nebîmiz: “Benim namazı nasıl kıldığımı görüyorsanız siz de öyle kılın” (Buhari, Ezan, 18) buyurduğuna göre namazı onun gibi kılmak gerekmektedir. O, teşehhüdde tahiyyat okunması gerektiğini söylemişse onun okunması gerekir. Başka dua etmeye gelince: O zaten namazın son oturuşunda, tahiyyattan sonra edilebilmektedir.

Beş vakit namaz miraçta mı farz kılınmıştır?

Buhari ve Müslim başta olmak üzere birçok hadis kitabında Mirac gecesi namazın önce 50 vakit olarak farz kılındığı fakat daha sonra 5 vakte kadar indirildiği hadisi yer almaktadır. Fakat Kur’an-ı Kerim’e bakıldığında bunun doğru olmadığı açık bir şekilde görülmektedir. Zira namaz ilk peygamberden son peygambere kadar bütün peygamberlere aynı şekilde beş vakit olarak farz kılınmıştır.

Miracla ilgili diğer sorularınızın cevabı ve konuyla ilgili geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.suleymaniyevakfi.org/roportajlar/isra-ve-mirac.html

www.kurandersi.com/tv-programlari/hilal-tv/mirac-ozel-programi.html

www.kurandersi.com/kuran-sohbetleri/2005/necm-suresi-isra-ve-mirac.html

Mirac olayı peygamberliğin kaçıncı senesinde vuku oldu?

Kaynaklarda miracın vukuu hakkında bazı tarihler verilmekle beraber en sahih kabul edilen rivayet bunun Müslümanların Birinci ve İkinci Habeşistan hicretle­rinden sonra, Hatice ve Ebû Tâlib’in vefatlarını takip eden dönemde hicretten bir yıl önce meydana geldiği şeklindeki nakildir. (İbn Kesir’den naklen: Salih Sabri Yavuz, Mi’rac, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c:30, s: 132)

Mirac kandilinde yapılacak olan nişan törenine katılmak gerekir mi?

Mirac kandilinde nişan veya düğün yapmanın herhangi bir sakıncası yoktur. Fakat orada yapılacak şeyler önemlidir. Dinen size yabancı olan erkeklerin yanında açık-saçık kıyafetlerle bulunur, onlarla oynar veya dans ederseniz Allah Teâlâ buna rıza göstermez. Bunun Mirac kandilinde olması veya olmaması da önemli değildir.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/dugun

Namaz kılarken çocuklar önümüze geçerse namazı bozmalı mıyız?

Küçük çocuklar sizi çekiştirdiği zaman namazı bozmanıza gerek yoktur. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem namazda iken kızı Zeynep’ten olma torunu Ümame onun omuzlarına çıkar, oynardı. Fakat Peygamberimiz onu engellemediği gibi kendi namazını da bozmazdı. Üstelik Resulullah torunu Ümâme sırtında olduğu halde namaz kılarken ashaba da imamlık yapmaktaydı.

Bununla ilgili bir hadis şöyledir:

Ebû Katâde’den; demiştir ki: Biz öğle yahut da ikindi na­mazı için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi beklemekteydik. Bilâl de Peygamberimizi na­maza davet etmiş iken bir de baktık ki, kızının (Zeynep) kızı Ümâme binti Ebi’l-Âs omzunda olarak mescide girip namaz kılacağı yere durdu. (Ona, uyarak) biz de arkasına durduk. Ümâme ise, bulunduğu yerde (yani Resûlullah’ın omzunda) duruyordu. (Resûlullah) tekbir aldı. Biz de tekbir aldık. Resûlullah rükû’a varmak isteyince onu tuttu (omzundan aşağı) indirdi. Sonra rükû ve secdeye vardı. Secdeyi bitirip de ayağa kalkmak isteyince Ümâme’yi yine (eski) yerine yani omzuna koydu. Resûlullah namazı bitirinceye kadar her rekâtta bunu yapmaya devam etti.” (Ebu Dâvûd, Salât, 164-165; Nesâî, İmamet, 37.)

Hadisten de anlaşılacağı gibi gerek anne-babanın gerekse de cami cemaati ve imamların bu gibi durumlarda çocukları üzmemesi, azarlamaması, onları namazdan ve camiden soğutacak tavırlardan uzak kalması gerekir.

Allah ve melekleri bu peygambere salat eder ayeti ne manaya geliyor?

Adam öldü. Annesi, babası, karısı, üç kız çocuğu mirası nasıl paylaşır?

Önce karısı mirasın 1/8’ini alır. Sonra kalanı ayrı bir taksime tutularak 1/6’şar hisse anne ve baba, 2/3 hisse de miras bırakanın üç kızı alacak şekilde paylaştırılır.

Miras 144 paya bölünür. Bunun 1/8’ini yani 18 payı miras bırakanın karısı alır. Geride kalan 126 payın 1/6’sı olan 21 payı annesi; 21 payı da babası alır. 126’nın 2/3’ü olan 84 pay da kızlardan her birine 28 pay olmak üzere paylaştırılır. 18+21+21+28+28+28=144