Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Tag: Allah insanlarla nasıl konuşur

Bakara sûresinin son iki ayeti vasıtasız olarak mı vahyedilmiştir?

Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: “Resûlullâh (s.a.v.)’e miraçta üç şey verilmiştir. Bunlar: Beş vakit namaz, Bakara sûresinin son ayetleri ve ümmetinden Allah’a şirk koşmayanların büyük günahlarının mağfi­ret olunacağıdır.”[1]

Ayetlerin normalde Resûlullâh’a nasıl vahyedildiği konusunu bizzat Kur’an-ı Kerim’den inceleyecek olursak bu işlemin belli bir sisteme göre gerçekleştiğini görebiliriz. Allah Teâlâ, insanlarla nasıl konuşacağını şöyle ifade etmiştir:

“Allah, herhangi bir beşerle ilham yoluyla, perde arkasından veya tercih ettiği şeyi kendi izniyle içine fısıldasın diye elçi gönderme dışında bir yolla konuşmaz. Yüce olan ve doğru kararlar veren O’dur.” (Şûrâ, 42/51)

Ayete bakıldığında Allah Teâlâ’nın insanlarla ancak üç şekilde konuşacağı, bunlardan birisinin vahiy yoluyla yani ilham şeklinde olduğu ifade edilmiştir.[2] Ayette belirtilen bir diğer husus, perde arkasından konuşmak şeklinde gerçekleşmektedir. Allah’ın insanlarla konuşmasının son örneği ise Allah Teâlâ’nın elçi göndermek suretiyle ona vahiyde bulunmasıdır.

Risaletle (tebliğle) ilgili vahiylerin sadece melek vasıtasıyla geldiği anlaşılmaktadır. Bu tür vahiyler sadece ve sadece nebîlere gelmekte[3] ve Allah tarafından koruma altına alınmaktadır.[4] Kur’an ayetleriyle ilgili vahiylerin Cebrail (a.s.)’ın vasıtasıyla olduğunu ifade eden bazı ayetler şunlardır:

“De ki: Cebrail’e kim düşman olabilir? Kendinden öncekileri onaylayan, doğru yolu gösteren ve inananlar için müjdeci olan bu Kur’an’ı senin kalbine o, Allah’ın izni ile indirmiştir.”(Bakara 2/97).

“Onu güvenilir Ruh (Cebrail) indirmiştir. O Kur’ân, elbette âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.” (Şuara 26/193-194)

Bu ayetler çerçevesinde Allah Teâlâ’nın tüm insanlarla ya ilham (vahiy) yoluyla ya perde arkasından ya da bir elçi göndererek konuştuğu anlaşılmaktadır. Bütün bunlar hem Nebiler ve hem de diğer insanlar için geçerlidir. Ancak risaletle yani tebliğle ilgili olan vahyin sadece Nebilere mahsus olduğu ve bunun da ancak melek Cebrail (a.s.) vasıtasıyla geldiği anlaşılmaktadır.[5] Dolayısıyla Bakara sûresinin son iki ayetinin Resûlullâh’a Cebrail (a.s.)’ın aracılığı olmaksızın bizzat Allah tarafından verildiğine dair rivayet, başta Şûrâ sûresi 51. ayet olmak üzere Kur’an’ın vahiy sistemiyle çelişmektedir.

DİPNOTLAR

[1] Müslim, İman, 76; Ayrıca bkz: Tirmizi, Tefsîru’l-Kur’ân, 53; Nesai, Salât, 1; Buhârî, Salât, 1, Müsned, 1, 422; Müslim, İman, 74.

[2]  Ebu Abdullah Fahreddin Muhammed b. Ömer b. Fahreddin er-Râzî (ö. 606/1209), et-Tefsîru’l-Kebîr, Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, Beyrut/Lübnan, 1999/1420, IX, 611.

[3] Bakara 2/113; Nisa 4/163.

[4] Cin 72/27, 28.

[5] Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz: Fatih Orum, Kur’an ve Sünnet Temelinde Kur’an’ı Anlama Usûlü,  48-61.

Vahiy ile ilham arasında fark var mıdır? Herkese vahiy gelebilir mi?

Vahiy ile ilham aynı anlamda kullanılır. Kendisine vahyedilen herkesin nebî olması gerekmez. Allah Teâlâ bal arısına da vahyettiğini söylemektedir.

“Rabbin bal arısına şöyle bildirdi: ‘Dağlarda, ağaçlarda ve insanların yaptıkları çardaklarda kendine evler edin.

Sonra bütün ürünlerden ye ve Rabbinin sana gösterdiği yollara koyul.’ Arıların içinden değişik renklerde bir sıvı çıkar ki bu sıvıda insanlar için şifa bulunur. İşte bunda düşünen bir topluluk için kesin bir belge (ayet) vardır.” (Nahl, 16/68-69)

Allah Teâlâ şeytanların da dostlarına vahiyde bulunduklarını, yani içlerine bir şeyler fısıldadıklarını bildirmektedir. (Bkz: En’âm, 6/112, 121)

Allah’ın Elçilerine vahyin gelişi, onların gelen vahiyden şüphe etmelerine imkân vermeyen bir yöntemle olur. İlgili âyetler şöyledir:

“Bütün gizli bilgileri (gaybı) bilen O’dur. O, gaybını kimseye açmaz;

Uygun bulduğu bir elçi olursa başka. Onun da önüne ve arkasına gözcüler diker.

O elçi bilsin ki Rabbi tarafından gönderilenleri, melekler ona tam olarak ulaştırmış, o da onlarda olanın hepsini almış ve her şeyi tek tek kav­ramıştır.” (Cin, 72/26-28)

Bazı tefsirlerde En’âm sûresinin inişi ile ilgili olarak Enes b. Malik’ten gelen şöyle bir rivayetten söz edilir:

“Allah’ın Elçisi şöyle dedi: Kur’ân’dan En’âm sûresinin dışında bir sûre bana toptan in­medi. Şeytanlar bu sûre için toplandıkları kadar hiçbir sûre için toplanmamışlardı. Bu sûre bana, Cebrail ile birlikte elli bin melekle gön­derildi. Bunu kuşat­mışlar, bir düğün debdebesiyle getirdiler.” (Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR, Hak Dini Kur’an Dili, İst. 1936, c: 2, s. 1861-1862)

Elçinin, ken­dine gelenin me­lek olduğuna ve söylediği söze şeytan vesvesesi karış­madı­ğına güvenmesi gerekir. Cenab-ı Hakk’ın va­hiy esna­sında elçisinin etrafına melekler dizmesi bundandır.

Bir de Allah’ın insanlarla konuşması meselesi vardır. Allah’ın insanla konuşması kalbine gelen ilhamla olabilir. Ya da ona bazı şeyleri rüyada gösterebilir. Ancak bunlar, yalnızca o kişiyi ilgilendiren şeylerdir. Bunlara pek güven de olmaz. İnsan, şeytan vesvesesini ilham sayabilir. Şeytani rüyayı, Rahmânî rüya sayabilir. Bizim emin olabileceğimiz tek yol, nebîlere gelen vahiylerdir. Onların dışındakiler zaten görev doğurmazlar.

Bu konu, Kur’ân Işığında Tarikatçılığa Bakış adlı kitabımızda delilleriyle açıklanmıştır. Oraya bakabilirsiniz.

www.suleymaniyevakfi.org/e-kitaplar/tarikatciliga-bakis.pdf