Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Aileden habersiz nikâh geçerli olur mu?

İmam nikâhı, yapılacak olan nikâhın yetkili bir kişi veya kurumun denetlemesi demektir. Tıpkı bugün nikâhların belediyede kıyılması gibi.

Dinimize göre nikâhı denetleme yetkisi olan ilk kişi; kızın ailesidir. Dolayısıyla öncelikle onların rızası alınmak zorundadır. Nebîmiz şöyle buyurmuştur:

“Hangi kız/kadın, velisinin izni olmadan nikahlanırsa onun nikahı geçersizdir!” (Buhârî, Nikâh, 16)

Fakat aile sebepsiz yere sorun çıkarırsa o zaman denetim, bölgenin yetkili amirine geçer. Yani bugünkü anlamı ile belediyeye.

İmam nikâhı için sadece kız ve erkeğin anlaşmaları yeterli değildir. Nikâh, bir denetim altında yapılan ve halka ilan edilen bir anlaşma türüdür. Asla gizli ve denetimsiz olarak yapılamaz.

Yapılması gereken ilk şey, kızı ailesinden istemektir. Razı oldukları taktirde usulüne uygun bir şekilde düğün yapılır, evlilik gerçekleşir. Haksız gerekçelerle buna karşı çıkarlarsa ve kızın yaşı 18’den büyükse Evlendirme Dairesi’ne başvurulur, resmi olarak evlenilir.

Nikâh bir sözleşmedir. İmam nikâhı kavramı, Hıristiyanların Kilise Nikâhı kavramına karşılık icat edilmiştir. Dinimizde böyle bir kavram yoktur. Nikâh, mutlaka “yetkili” birileri tarafından bir kayıt ve “denetim” altında kıyılmalıdır. Bugün bu denetimi belediyeler yapmaktadır.

Hanefi mezhebinde sadece iki şahit ile yetinilen nikâhın geçerli oluşu YANLIŞTIR! Bu konuda Hanefi mezhebinin görüşü ile amel edilemez! Kaldı ki Hanefi mezhebi iki şahidi yeterli görmekte; fakat nikâhın gizli olmasını kabul etmemektedir.

Bu konuda sitemizde bulunan VELİSİZ NİKÂH ve NİŞANLILARIN NİKÂHI adlı yazılarımızı okuyunuz.

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/velisiz-nikah.html

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/nisanlilarin-nikahi.html

İmam nikâhının şartları nelerdir?

Nebîmiz sallallâhu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

“Veli ve iki güvenilir şahit olmadan nikâh olmaz. Bu şekilde kıyılmayan nikâh batıldır. Eğer anlaşamazlarsa sultan, velisi olmayanın velisidir.” (Ebû Dâvûd, Nikâh, 20; Tirmîzî, Nikâh, 14; İbn Mâce, Nikâh, 15; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 6/66)

Hadiste geçen “sultan”, yetkili amir demektir.

Veli; baba, dede, oğullar, erkek kardeşler amca vs. dir. Bunlar bulunmaz veya bulunur da görevini yapmazsa görev yetkili amire geçer.

Bugün dünyanın hiçbir yerinde velisiz nikâh kıyılmaz. Belediye başkanlarının, kilisenin, havranın veya bir başka makamın nikâhı onaylamaya veya redde yetkili olması, bunların velilik yetkisini kullanmaları demektir.

Nebîmizin erkekler için veli aramaması, kadınlar için de velinin onayını yeterli görmesi evliliği kolaylaştırmakta ve sağlıklı yuvaların kurulmasına sebep olmaktadır.

Ayrıntılı bilgi için lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/velisiz-nikah.html

Bana verdiği nimetler için Rabbime nasıl şükredeyim?

Öncelikle Allah Teâlâ hamd-u senalar ediniz. Elinizdeki imkânları sizi imtihan etmek için verdiğini aklınızdan çıkarmayın. Bu yüzden vaktiniz varken mutlaka sadaka verin. Şu ayet hep gözünüzün önünde olsun:

“Ey iman edenler! Gerek mallarınız, gerek evlatlarınız sizi Allah’ı zikretmekten alıkoymasın! Bilin ki böyle yapanlar, en büyük kayba uğrarlar.

Sizden birinize ölüm gelip çatmadan önce, size nasip ettiğimiz imkânlardan Allah yolunda harcayın! Ölüm gelip çatınca: «Ya Rabbi, az mühlet ver bana, bak nasıl hayırlar yapacağım, tam takva ehlinden olacağım!» diyecek olsa da Allah, vâdesi gelen hiçbir kimsenin ecelini ertelemez. Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Münafikûn, 63/9-11)

Sizin durumunuz şu surede belirtilen duruma uygun düşmektedir.

“Senin içini ferahlattık değil mi?

Yükünü de kaldırdık.

O yük senin belini bükmüştü.

Bir de şanını yücelttik.

Demek ki, her güçlüğün yanında bir kolaylık varmış.

Unutma ki, o güçlüğün yanında bir kolaylık daha vardır. ((Bu ayet indiği zaman Peygamberimizin ashabına şu müjdeyi verdiği rivayet edilmiştir: “Bir güçlük iki kolaylığı asla yenemez.” Taberi.))

Öyleyse boş kalınca kalk, onun için yorul.

Ve yalnız Rabbine giden yola sarıl.” (İnşirâh, 94/1-8)

Eğer İstanbul’da iseniz vakfımızda her hafta Salı günleri saat 19-21 arasında yaptığımız Kur’an sohbetlerine, Cumartesi günleri saat 11-12:30 arasında yaptığımız Hikmet Çalışmaları programına katılabilirsiniz. Sohbetleri internetten www.kurandersi.com adresinden de takip edebilirsiniz.

Umreye gidene hac farz olur mu?

Hac ibadeti, gerekli şartları taşıyan her Müslüman’a farzdır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Oraya yol bulabilenlerin Kâbe’yi haccetmeleri, Allah’ın insanlar üzerinde hakkıdır…” (Al-i İmran 3/97)

Oraya yol bulabilenler, hac günlerinde orada bulunabilenlerdir. Umreye gidenler, bugünlerde orada bulunamayacakları için onlara hac farz olmaz.

www.fetva.net/yazili-fetvalar/umreye-giden-kisiye-haccin-farz-oldugu-soyleniyor-bu-dogrumu.html

Bir kadın bir hafta arayla iki kez âdet olabilir mi?

İki âdet arasındaki temizlik haline Tuhr (Temizlik) hali denir. Bunun müddeti on beş günden az olamaz.

Âdet görmekte olan bir kadından bir hastalık sebebi ile devamlı olarak kan gelecek olsa, onun hayız ve temizlik hallerindeki belli günlerine göre hüküm verilir.

Dolayısıyla siz daha önceki zamanlarınızda belli olan âdet günlerinize itibar edin. Diğer günlerde kan gelecek olsa bu, özür kanı olur, namaz kılmaya devam edersiniz.

Kadınların özel halleri ile ilgili geniş bilgi edinmek için lütfen aşağıdaki linkte yer alan konuşmayı izleyiniz:

www.kurandersi.com/vakif-etkinlikleri/kadinin-ozel-halleri-2/

Cennet anaların ayakları altındadır hadisi uydurma mıdır?

Muâviye İbn Câhime’nin anlattığına göre; Câhime radıyallahu anh Peygamber aleyhissalâtu vesselâma gelir ve: “Ey Allah’ın Resulü, ben gazveye (cihad) katılmak istiyorum, bu konuda sizinle istişare etmeye geldim” der. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “Annen var mı?” diye sorar. “Evet” deyince, “Öyleyse ondan ayrılma, zira cennet onun ayağının altındadır” buyurur. (Nesâî, Cihâd, 12)
 
Görüldüğü gibi hadis Kütüb-ü Sitte’de yer almaktadır. Mevzu/uydurma değildir. Fakat hadis âlimlerinden Hâkim bu hadisin muzdarip* olduğunu belirtmektedir. (Bkz.: İsmail b. Muhammed el-Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 3. bs., Beyrut, 1988, c. 1 s. 335, hadis no: 1078)
 
Hadis senet yönünden zayıf olsa da mana yönünden sahih görünmektedir. Zira Kur’an-ı Kerim’e bakıldığında birçok ayette Allah’a imandan sonra ana-babaya iyilik etmek emredilmektedir. Dolayısıyla cennete giden yol da onların önünden geçmektedir.
 
* Muzdarip Hadis: Birbirine metin veya senet itibarıyla bir ya da daha fazla ravi tarafından, aralarını cem ve telif etme imkânı olmayacak şekilde farklı biçimde rivayet edilen hadis.

Yaşını doldurmamış keçiden kurban olur mu?

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden rivayet edilen bir hadis şöyledir:
 
“Bir yıllık hayvandan başkasını kesmeyiniz. An­cak böylesini bulmak size güç gelirse, o başka bu durumda altı ay­lık bir koyun yavrusu kesiverin.” (Müslim, Edâhi 13 (1963); Nesaî, Dahaya 13; İbn Mâce, Edâhi 7; Ebu Davud, Edâhî, 4-5)
 
Kurbanlık hayvanları bulmakta güçlükle karşılaşıldığı zaman müsinne (yaşını doldurmuş) olma şartı aranmadan kesilebilmek sadece koyunlara mahsustur. Bunların dışındaki semiz hayvanlar gösterişli de olsalar “müsinne” sayılacakları ça­ğa gelmeden kurban edilemezler. Hadis-i şerifte bu mevzudaki ruhsat sadece koyun cinsine verilmiştir.

Sa’lebe kıssası gerçek mi, yoksa sadece bir hikâye mi?

Dr. Kadir Paksoy’un Yeni Ümit Dergisi’nde yayımlanan Sa’lebe Kıssasıyla İlgili Rivayet Üzerine Sened ve Metin Esaslı Tahliller başlıklı makalesinde, bu kıssa ile ilgili olarak özetle şu bilgiler yer almaktadır:
 
“Hadis otoritelerinin raviler hakkında beyan ettikleri ifadelere göre Sa’lebe hadisi, isnâd yönünden son derece zayıf, illetli ve münker bir rivayettir.
 
İbn Hazm, Sa’lebe hadisinin Mu’ân b. Rifâa, Ali b. Yezîd ve Kâsım gibi zaîf raviler kanalıyla nakledilen asılsız ve bâtıl bir rivayet olduğunu; ayrıca nüzul sebebi yönünden de Tevbe 75-77 âyetlerinin münafıklar hakkında genel olduğunu, dolayısıyla bunun Sa’lebe ile bir ilgisinin bulunmadığını kaydeder.
 
İbnu’l-Esîr, Sa’lebe kıssasının sahih olmadığını yahut Bedir’e katılan Sa’lebe hakkında şaibeli olduğunu belirtir.
 
Zehebî, Sa’lebe hadisinin münker olduğuna temas eder.
 
Irâkî ve Heysemî, Taberânî’nin naklettiği Sa’lebe hadisinin Ali b. Yezîd adında metrûk bir ravi sebebiyle zayıf olduğuna dikkat çekmişlerdir.
 
Abdulfettah Ebû Gudde, Sa’lebe hadisinin illetli ve münker bir rivayet olmasına rağmen bilhassa müfessirler tarafından illetine ve nekaretine temas edilmeksizin nakledildiğine dikkat çeker.
 
Âlimlerin de ifade ettikleri bu tenkit ve değerlendirmelere göre Sa’lebe hadisi, son derece zayıf, illetli, münker, hatta asılsız ve bâtıl bir rivayettir. Elbette böyle bir rivayet, muhtevada sunulan hususlarda delil olamaz. Hatta bu kabil rivayetlerin nakledilmesi uygun düşmez.
 
Rivayette Sa’lebe’nin pişman olup zekâtını getirdiği halde, gerek Resulullah tarafından, gerekse halifeleri tarafından kabul edilmediği anlatılmaktadır. Zekâtını getiren kimseyi reddetmek, başta Resulullahın, sonra da Raşit Halifelerin uygulamalarına zıt düşmektedir. Özellikle Resulullah’ın münafıklara karşı izlediği tavır ve stratejiler incelenirse, nifâklarını açıkça yüzlerine vurmadığı, İbn Selûl gibi meşhur münafıkları dahi sabırla idare ettiği görülür.
 
Ayrıca Resulullah’ın ve ilk halifelerin uygulamalarına göre imkân sahiplerinden zekât alınması, gerekirse güce başvurulması söz konusudur. Üstelik bu mevzuda ilk halife Hz. Ebû Bekr’in zekât vermeyenlere karşı kararlı tutumu ve harp ilan etmesi bilinen bir vak’a iken, elbette gönül rızasıyla zekâtını getiren kimselerden reddedilmesi diye bir şey olamaz.
 
Bu itibarla Sa’lebe’nin geri çevrilmesi, ne İslâm ahkâmını tatbik eden Resulullah’ın ne de onun sünnetini takip eden halifelerin uygulamalarıyla bağdaşmaz. Bütün bu veriler, Sa’lebe hadisinin metin/ muhteva açısından çelişkilerle dolu olduğunu göstermektedir.” (Kadir Paksoy, Sa’lebe Kıssasıyla İlgili Rivayet Üzerine Sened ve Metin Esaslı Tahliller“, Yeni Ümit Dergisi, Sayı: 70, 2005.)

Namazda eteğin altına pijama vs. gibi bir şey giymek şart mı?

Bacakların çıplak olarak birbirine değmesi namazı bozmaz. Bayanlar ayaklarına kadar uzanan etekleri ile namaz kılabilirler. Eteğin altına pijama vs. giymeleri şart değildir. Resûlullâh mescitte erkeklerin arkasında namaz kılan kadınlara erkeklerden önce başlarını kaldırmamaları gerektiğini söylemişti. Bunun sebebi, secdeye varan erkeklerin arkadan avret bölgelerinin görülme ihtimalidir. Demek ki onların üzerlerindeki elbiseden başka iç elbiseleri yoktu ve o şekilde namaz kılıyorlardı.

Konuyla ilgili rivayetler şöyledir:

Sehl ibn Sa’d şöyle demiştir: Bazı insanlar Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ile birlikte namaz kılardı. O halde ki bunlar bellerindeki futalarını[1], küçük olduğu için (çocuklar gibi) boyunlarına bağlamış olurlardı. Bu sebepten (cemaate gelen kadınlara): Erkekler doğru­lup oturmadıkça başlarınızı secdeden kaldırmayınız, denirdi. (Buhârî, Amel fi’s-Salât, 14)

Esma bint Ebî Bekr demiştir ki: Resûlullâh’ı, erkeklerin avret mahallerini görmelerinin çir­kinliğinden dolayı; “(Ey kadınlar topluluğu) sizden kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa erkekler (secdeden) başlarını kaldırmadıkça başını kaldırmasın” buyururken işittim. (Ebû Dâvûd, Salât, 141-142)

[1]  Futa: Vücudun belden aşağı kısmını örtecek şekilde kuşanılan, genellikle ipekten bir nevi önlük, peştemal.

Cevabın yayımlandığı yer için bkz: Yahya Şenol-Enes Alimoğlu, İnsanlık Tarihi Boyunca O Namaz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2016, s. 181-182.

Nikâh şahitlerinden birinin kadın olması nikâh zarar verir mi?

Kızın/kadının velisinin izni olması ve nikâhın gizli olmaması gibi nikâhla ilgili şartlar tamamlanmışsa bir erkek ve bir kadının şahitliği ile kıyılan nikâh geçerli olur.

Nikâh şahitlerinden birinin veya her ikisinin kadın olmasının nikâha bir zararı olmaz. Kadının şahitliği ile ilgili olarak aşağıdaki linkte yer alan yazıyı okumanızı tavsiye ederiz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/kadinlarin-sahitligi.html

Sadece öpüşmek gusül abdestini gerektirir mi?

Sadece öpüşmek veya okşamakla gusül abdesti gerekmez. Gusül abdestini gerektiren durum ya cinsel ilişki ya da cinsel ilişki olmasa da boşalma meydana gelmesidir. Öpüşme veya okşama neticesinde boşalma olmaz da şehvetten dolayı sadece zevk suyu/kayganlaştırıcı su gelirse gusül abdesti almak gerekmez. Bundan dolayı sadece abdest bozulur.

Benzer soru-cevaplar için lütfen aşağıdaki linkleri tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kadinlar-da-ihtilam-olur-mu.html

www.fetva.net/yazili-fetvalar/meni-mezi-ve-vedi.html

Psikolojik kökenli hastalıklara dair dinimizin bir çözümü var mı?

Bahsettiğiniz hastalıkların çoğu psikolojik kökenli hastalıklardır. İnsanlar, Allah’ın kendilerinden istediği davranışları yapmadığı zaman fıtratları zedelenir. Fıtrat yara aldıktan sonra da bu tür hastalıkların ardı arkası kesilmez.
 
Öncelikle kişilerin dini düşüncelerini ve yaşantılarını düzeltmeleri gerekir. Bundan sonra Allah’ın izni ile bu tür psikolojik rahatsızlıklar görülmez olur.
 
Bir ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
 
“İnsanların kendi elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat çıktı; Allah da belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını böylece kendilerine tattırır.” (Rum, 30/41)

Hacamat nedir? Bilgi verir miniz?

Vücudun herhangi bir yerini hafifçe çizip üzerine boynuz, bardak veya şişe oturtarak kan alma işlemine hacamat denilir.

“Bu yöntemle kan al­mak yahut vücudun istenen yerine kan toplamak için, küçük bir fanus ters tutu­larak içine süratle sokulup çıkarılan bir alev vasıtasıyla havası boşaltıldıktan son­ra vücuda kapatılmakta, böylece kanın, üzerindeki hava basıncının azaldığı o ke­sime hücum etmesi sağlanmaktadır. Eğer amaç sadece kan toplamak değil kılcal damarlardan kan almaksa fanus, o ke­sim bir bıçakla çizildikten sonra kapatılır ve bu durumda kan iç basıncın etkisiyle kolaylıkla dışarı çıkar, yani fanus tarafın­dan emilmiş olur. Bu işlemlerden birinci­sine “kuru hacamat”, ikincisine “kanlı ha­camat” denir. Ancak Türkçede hacamat denilince akla daha çok ikincisi veya atar ve toplardamarlardan fazla miktarda kan alınması gelmektedir ki bunun adı Arap­ça’da fasddır; bu işi yapana da fassâd adı verilir. Türk halkı arasında kuru hacamat için “şişe çekme” tabiri kullanılır.”

“Hacamatın Hz. Peygamber zamanında da sağlığı koruma ve bir te­davi metodu olarak uygulandığı, bizzat kendisinin hacamat yaptırdığı, hatta haca­matı teşvik ettiği bilinmektedir. Hacamatı o dönemde uygulanan en iyi tedavi me­totları arasında sayan (Buhari, Tıp, 13; Müslim, Müsâkat, 62, 63) Resul-i Ek­rem’in ve ashabının genel olarak ağrıya ve baş ağrısına karşı (Buhari, Tıp, 15; Ebu Dâvûd, Tıp, 3) baş, omuz, boyun damarları, kalça ve ayağın üstünden haca­mat yaptırdığı (Buhari, Tıp, 14, 15; Ebû Dâvûd, Menâsik, 35, Tıp, 4. 5; Tirmizî, Tıp, 12; İbn Mâce, Tıp, 21), hacama­tın akla ve hafızaya kuvvet verdiğini söy­lediği (İbn Mâce, Tıp, 22) rivayet edil­mektedir.

(KAYNAK: Abdullah Köşe, Mahmut Rıdvanoğlu, “Hacamat”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, c: 14, s: 422-423)

Yoğun bakımdayken kılınamayan namazlar kaza edilir mi?

Yoğun bakımda yatan hasta, bilinci açık olduğu sürece namaz kılmakla mükelleftir. Bir şekilde ona abdest veya teyemmüm aldırılır ve namazlarını ima ile dahi olsa kılar. Ama bilinci açık olmadığı zamanlar namaz mükellefiyeti olmadığı için kendine geldiğinde o namazları kaza etmesine gerek yoktur.

Ayla isminde bir sakınca var mıdır?

Ayla, “hâle” anlamındadır. Yani bazı zamanlarda güneş ve ayın etrafında beliren ışıklı halka, nur halkası demektir. Bunu çocuğunuza isim olarak koymanızda bir sakınca yoktur. Bundan dolayı ahirette azap çekmezsiniz. Konulması uygun olmayan isimler, anlamı dine, tevhide aykırı olan isimlerdir.

Açık saçık giyinen kadınlara baktığımızda asıl suçlu kim olur?

Allah Teâlâ Nur suresinin 30. ayetinde erkeklere harama bakmamalarını, 31. ayette de kadınlara harama bakmamalarını ve süslerini kendilerine yabancı olan erkeklerden gizlemelerini emretmiştir. 
 
“(Resulüm!) Mümin erkeklere söyle; bakışlarını kıssınlar, edep yerlerini korusunlar. Onlar için temiz olan budur.  Allah, onların ne yaptıklarından haberdardır.”
 
“Mümin kadınlara da söyle; bakışlarını kıssınlar ve edep yerlerini korusunlar…” (Nur, 24/30-31)
 
Açık saçık giyinen kadın, Allah’ın bu emrini tutmadığı için günah işlemiş olur. Bu şekilde giyinen kadınlara bakan erkekler de Allah’ın harama bakma yasağını çiğnemiş olur. Yani her ikisi de günahkârdır. Burada erkeklerin kadınları veya kadınların erkekleri suçlaması gerekmez. Her bir birey kendi sorumluluğun bilinciyle hareket ederse herhangi bir sorun çıkmaz. Bazı kadınların açık saçık giyiniyor olması erkeklere, onlara bakma hakkı vermez. Peygamberimizden nakledilen şu hadisi de unutmamak gerekir: 
 
“Gözün zinası bakmaktır.” (Buhârî, İsti’zan, 12)

Kayınvalideme bakmak zorunda mıyım?

Kocanız annesi ile aynı evde oturmak zorunda değildir; fakat annesine bakmak, onun ihtiyaçlarını gidermek zorundadır. Anne ve babasının her türlü ihtiyacını karşılamak oğullarının görevidir. Kur’an-ı Kerim’de Allah’a imandan sonra ilk olarak ana – babaya iyilik etmek tavsiye edilmiştir. Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine «of!» bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.

Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: «Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!» diyerek dua et.

Rabbiniz sizin kalplerinizdekini çok iyi bilir. Eğer siz iyi olursanız, şunu bilin ki Allah, kötülükten yüz çevirerek tevbeye yönelenleri son derece bağışlayıcıdır.” (İsra, 17/23-25)

“Biz insana, annesine babasına iyi davranmasını emrettik. Zira annesi onu nice zahmetlerle karnında taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yıl kadar sürer. İnsana buyurduk ki: «Hem Bana, hem de annene babana şükret! Unutma ki sonunda Bana döneceksiniz.»

Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm.” (Lokman, 31/14-15)

Siz de kocanıza anlayışla yaklaşmalısınız. Sonuçta eşlerden biri  mutsuz olursa o aile yürümez, bunu bilmelisiniz. Bir de kendi annenizi ve kendinizi düşünün, aynı durum sizin başınıza gelse annenizi sokağa mı terk edersiniz? Size nasıl davranılmasını istersiniz?

İkiniz el ele verin. O, annesine babasına, siz de kayınvalidenize en iyi şekilde nasıl yardımcı olabilirsiniz onu planlayın. Aynı evde oturmak zorunda değilsiniz. Eğer ona Allah rızası için iyi davranırsanız, yardımcı olursanız Allah size bunun karşılığı olarak dünyada da mutlu bir yuva, mutlu bir evlilik ve ahirette de cennet nasip eder inşaallah.

Gelinlerin kayınvalidelerine, kayınpederlerine bakması konusunda sitemizde yayınlanan cevabımızı okumak için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/kayinvalide-ve-kayinpedere-bakmak.html

Peygamberimiz Allah Teala’yı gördü mü?

Başta Aişe validemiz olmak üzere Sahabenin ileri gelenlerinden Abdullah İbn Mes’ud, Ebu Hureyre, Tabiun ulemasının önde gelenlerinden Katade, Mücahit ve Rabî’ ve ulemanın çoğu Peygamberimizin Mirac gecesinde Allah’ı değil; melek Cebrail’i gördüğünü belirtmişlerdir. Onların dayandığı delil Aişe validemizden nakledilen şu hadistir:

“Kim Muhammed’in Rabbini gördüğünü iddia ederse o kişi Allah’a karşı büyük bir yalan uydurmuş olur. Zira o (peygamberimiz) Cebrail’i kendi suretinde, ufku kaplamış bir halde görmüştür.” (Buhari, Bed’ül-Halk, 7. Benzer hadisler için ayrıca bkz.: Buhari, Tevhid, 4; Müslim, İman, 77)

Mirac gecesi Peygamberimizin Allah Teâlâ’yı gördüğüne dair nakledilen rivayet ise Abdullah İbn Abbas’a aittir. Fakat ulema tarafından diğer rivayetlerin yanında bu rivayete itibar edilmemiş, bunun İbn Abbas’ın kendi yorumu olduğu kanaati ağır basmıştır.

(Bu konuda daha geniş bilgi için bkz.: Süleyman Mollaibrahimoğlu, Mirac Gerçeği, İstanbul, 1991 ).

Bununla ilgili görüntülü cevabımızı aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/peygamberimizin-allahi-gordugune-veya-gormedigine-dair-ayet-var-mi.html

Eş cinselliği nasıl terkedebilirim?

O soruyu bize soran kardeşimiz bir daha bizimle irtibata geçmedi. Fakat son gönderdiği mesajında cevabımızda belirttiğimiz hususlara elinden geldiğince riayet edeceğine dair söz vermişti.

Bu iş kararlılık işidir, azim işidir. Kişi ne kadar zor olursa olsun bir işi yapmaya ya da yapmamaya karar verirse başarıya ulaşır. Çalışan kişiye başarı garantisini, sonuç alma garantisini bizzat Allah Teâlâ vermektedir. O şöyle buyurmuştur:

“Erkek olsun kadın olsun, kim mümin olarak güzel işler yaparsa elbette ona güzel bir hayat yaşatacak ve onları işledikleri en güzel işleri esas alarak ödüllendireceğiz.” (Nahl, 16/97)

“İnsanın çalıştığından başkası kendinin değildir. Çalışmasına bakılacak; sonra karşılığı tastamam verilecektir.” (Necm 53/39-41)

Eğer benzer duyguları siz de yaşıyorsanız orada verilen cevaplar sizin için de geçerlidir. Siz yeter ki o işi bırakmayı isteyin. Allah’a da dua edin, size yardımcı olsun diye. Göreceksiniz ki başarılı olacaksınız.

Bir de orada yazılanlara ilaveten konunun uzmanı olan doktorlara görünmenizi ve onlardan yardım almanızı tavsiye ederiz. Her ne kadar medyada ve halk arasında “bu tür şeylerin tedavisi yok, Allah böyle yaratmış” dense de bunlar kesinlikle doğru değildir! Allah bir dert vermişse mutlaka devasını da vermiştir. Peygamberimizden nakledilen bir rivayet şöyledir:

Üsâme b. Şerîk (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Bedeviler: Ey Allah’ın Rasûlü! Hastalanırsak tedavi yoluna gidelim mi? Dediler. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“Evet, tedavi görün. Ey Allah’ın kulları tedavi olunuz. Çünkü Allah yarattığı her bir hastalık için mutlaka şifasını (devasını) yaratmıştır. Ancak bir hastalık müstesnadır” buyurdular. Bunun üzerine “o bir hastalık nedir, ey Allah’ın Rasûlü?” dediklerinde; “O ihtiyarlıktır” buyurdu. (Tirmizi, Tıp, 2; Ebû Dâvûd, Tıp: 1; İbn Mâce: Tıp: 1)

Bazı hallerde Cuma namazı terk edilebilir mi?

Cuma namazı ile ilgili ayette Allah Teala şöyle buyurmuştur:

 “Ey inanıp güvenenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında alış verişi bırakın; Allah’ın zikrine koşun. Bilseniz bu sizin için daha hayırlıdır.

 Namazı bitirdiğinizde yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfunu arayın. Allah’ın sözlerini sık sık hatırlayın ki umduğunuza kavuşasınız.” (Cuma, 62/9–10)

Namazlardan hiç biri için Kur’an’da “daha hayırlıdır” ifadesi geçmez. Çünkü beş vakit namaz, her durumda kılınır; ama Cuma bazen kılınmayabilir. Rivayetlere göre sahabeden Abdullah b. Abbas radıyallâhu anh yağmurlu bir günde müezzinine dedi ki: “Ezan okurken ‘Eşhedü enne Muhammeden Resulullâh’ dedikten sonra ‘Hayye ale’s-salâh’ deme. ‘Namazınızı evlerinizde kılın’ de.

İnsanlar bu davranışı yadırgar gibi oldular. O da dedi ki: Bunu benden daha hayırlı olan biri (yani Resûlullâh) yapmıştır. Cuma namazı farz olduğundan size sıkıntı vermek istemedim. O zaman çamurlu ve kaygan zemin üzerinde yürüyecektiniz.” (Buhârî, Cuma, 14)

Aişe validemiz de şöyle buyuruyor: Halk menzillerinden ve Avâlî’den nöbetleşe Cumaya gelirlerdi. Tozlar içinde gelir, toz toprak ve ter içinde, kendilerinden ter akardı. Resûlullâh yanımdayken onlardan biri gelmişti. O buyurdu ki: Keşke bu gün için temizlenmiş olsaydınız.” (Buharî, Cuma, 15)

Bu rivayetler gösteriyor ki bazı zorunlu hallerde cuma namazı terk edilebilir. Hastalık, salgın tehlikesi, öğrencilik, öğretmenlik, hastabakıcılık, askerlik, polislik vs. bu zorunlu hallerdendir. Bu gibi durumlarda o günün öğle namazı kılınmalıdır.