Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Kandil gecelerinde karı-koca ilişkisi yasak mıdır?

Kandil gecelerinde cinsel ilişki yasak değildir. Bununla ilgili daha geniş bir cevabımız için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

Dini bayramlarda eşler arasında cinsel ilişki yasak mıdır?

Ayrıca aşağıdaki linkte bulunan Kandil Geceleri başlıklı yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz:

www.suleymaniyevakfi.org/tarih-arastirmalari/kandil-geceleri.html

Keramet hak mıdır, değil midir? Sizin buna inancınız var mı?

Kerâmet sözlükte kerîm olmak, değerli ol­mak anlamına gelir[1.] Allah Teâlâ insanı değerli (kerametli) yarattığını ve birçok şeyi on­un em­rine verdiğini açıklamıştır.

“Âdemoğullarına gerçek­ten çok değer verdik (çok kerametli kıldık). Onları ka­rada ve denizde taşıdık ve güzel şeylerle rızık­landırdık. Ya­rattık­larımızın birçoğundan da üstün kıldık.” (İsra 17/70)

İnsanoğlunun dışında, gideceği yere başka­ları tarafından taşınan bir mahlûk yoktur. Bir in­sanın denizde ba­lık gibi yüzerek gitmesi mi kerâmettir, yoksa bir gemide oturarak ve yata­rak gitmesi mi?

Havada kuşlar uçar. İnsanın kuş gibi uçarak is­tediği yere git­mesi mi, yoksa bir uçağın içinde git­mesi mi kerâmettir? Bun­lara bakarak Allah’ın in­sana ne kadar değer verdiğini anlamak gere­kir.

Allah’ın insanoğluna en büyük ikrâmı, şüp­hesiz ki, şirkten uzak bir imandır.

“İnananlar ve imanlarını şirkle[2] bulandırma­yan­lar var ya işte güven onların hakkıdır; doğru yolu tutturan­lar da onlar­dır.(En’am 6/82)

İnsanların en kerîminin, yani en kerâmetli ola­nının kim oldu­ğunu da Allah Teâlâ açıkla­mıştır:

“Ey insanlar, biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanı­şasınız diye sizi milletlere ve kabile­lere ayırdık. Allah katında en ke­rîm ola­nınız takvâsı en iyi olanınızdır.” (Hucurât 49/13)

Kerâmet deyince yu­karıda anlatılanlar değil, olağanüstü şeyler­ kastedilir. Bunlar bir  el­çide görü­lürse adına mucize, velide görülürse kerâmet denir. Veli, Allah’a karşı gelmekten sa­kınan her müslümandır.

“İyi bilin ki Allah’ın velilerine korku yoktur. Onlar üzüle­cek de de­ğil­lerdir.

Bunlar inanmış olan ve takvâ ehli bulunan kim­selerdir.

Onlara bu dünya hayatında da ahirette de müjde vardır. (Yunus 10/62-64)

O müjde en sıkıntılı anda bile müminleri ra­hat­latır. Allah bu dostlarını yalnız bırakmaz.

“Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu gös­terir.

Onu, hiç ummadığı yerden rızık­landırır. Her kim Allah’a dayanırsa o ona yeter. Çünkü Allah işini tastamam yapar. Al­lah her şeye, muhak­kak bir ölçü koymuştur. (Talâk, 65/2-3)

Yardım eden Allah olduğuna göre yardımı ola­ğan yol­larla da yapar olağan dışı yollarla da. İşte Allah’ın olağan dışı yollarla yaptığı yardıma kerâ­met denir.

Kerâmet Allah’ın bir ni­metidir; bütün ni­metler gibi ona da şükretmek gerekir. Mal, mülk, mevki ve ma­kam gibi kerâmet de insanı saptırabilir. İn­san ke­râmeti değil, Allah’ın rıza­sını aramalıdır.

Allah Teâlâ sıkışık zaman­larda mü­‘min kul­la­rına, şu veya bu şekilde mutlaka ikramda bulu­nur. Yukarıdaki ayet bunu göstermektedir. İnsan bu ik­ramı ken­dinden değil, Allah’tan bilmelidir. Mal ve mülkle övünmek nasıl çirkinse kerâmetle övünmek de çirkindir.

Bedir Savaşı’nda sıkışan Müslü­manların yar­dımına Allah Teâlâ melekleri göndermiş ama zaferin me­leklerin yardımıyla değil Allah katından verildiğini de vurgulamıştır. Onu açıklayan âyet zihin­le­rimizde hep yankılan­malıdır.

“Hani siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da; “İşte ben size birbiri ardınca gelen bin melekle yardım gönderi­yorum” diyerek isteğinizi ka­bul et­mişti.

Allah bunu, sadece size müjde olsun ve gönlünüz bununla rahat­la­sın diye yapmıştı. Yoksa zafer (meleklerden değil) yalnız Allah ka­tındandır.  Allah güçlüdür ve her şeyi yerli ye­rinde ya­par. (Enfal 8/9-10)

Kendisinde kerâmetler görülen kimse kurtuluşa erdiğini zannetmemelidir. Dünya hayatı en­ge­beli bir ko­şu­dur. Her an bir şeye takılıp düşebiliriz.

Ölünceye kadar kulluğa devam etmek gerekir. “Ölünceye kadar Rab­bine ibadet et.” (Hicr 15/99)

(Abdulaziz Bayındır, Kur’an Işığında Tarikatçılığa Bakış, Süleymaniye Vakfı Yayınları, 6. Baskı, İstanbul, 2010, s: 116-119)

Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/keramet-var-midir-varsa-kimler-keramet-gosterebilir.html

—————————————————-
[1]- Mütercim Asım, Kamus Tercümesi, c.IV, s.464,465.

[2]- Ayette şirk diye tercüme edilen kelime “zulüm” dür. Bu anlam hem bir önceki ayetten, hem de Lokman suresinin 13. ayetindeki “Şirk gerçekten büyük bir zu­lümdür.” ifadesinden anlaşılmaktadır.

Ticarette bayilik alarak rekabetin engellenmesi caiz mi?

Normal şartlarda bayilik almak meşru bir işlemdir. Başkası alamadığından bir anlamda bu işlem rekabetin engellenmesini de içerir ama meşrudur.

Fakat ticari amaçla değil de sırf rekabeti engellemek maksadıyla bir bayilik alınırsa bu hukuken meşru görülse de ahlaki bakımdan sakıncalıdır.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Cünüpken yattığımız yatağa gusül aldıktan sonra yatarsak ne olur?

Guslü gerektiren durumlar; cinsel ilişki, rüyada veya uyanıkken boşalma ve kadınların adet ve lohusalık bitimidir. Cünüpken oturulan yere gusül abdesti aldıktan sonra oturmak guslü gerektirmez.

Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/cunupken-giyilen-elbise-gusul-abdesti-aldiktan-sonra-tekrar-giyilir-mi.html

Nahl 44. ayette Peygamberimize Kur’an’ı açıklama yetkisi mi veriliyor?

Şifalı taşları alıp kullanmak günah mıdır?

Şifalı olduğuna inanılan taşları alıp kullanmakta bir sakınca yoktur. O, bir tedavi yöntemi olarak kabul edilir. Fakat taşları programlamak diye bir şeyin dinimizde yeri yoktur. Olması istenen şeyler için taşlara o şeyleri söylemek ve neticesini ondan beklemek İslam’a aykırıdır.

Ayetlere bakıldığında dünyayı isteyenlerin de ahireti isteyenlerin de çalışmaları gerektiği görülmektedir. Bu, Allah’ın kanunudur. Allah bu hususta Müslüman – kâfir ayrımı yapmamaktadır. O şöyle buyurmuştur:

“Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse ona, yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız.

Kim ahireti ister ve bir mü’min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası takdire şayandır.

Hepsine, dünyayı isteyenlere de, âhireti isteyenlere de Rabbinin ihsanından veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir.” (İsrâ, 17/18–20)

“Kim dünya nimetini isterse ona ondan veririz ve kim ahiret nimetini isterse ona ondan veririz. Şükredenlerin mükâfatını vereceğiz.” (Âl-i İmrân, 3/145)

“Kim dünya hayatını ve dünyanın ziynet ve şatafatını isterse, Biz orada onların işlerinin karşılığını kendilerine tam tamına öderiz ve onlara dünyada asla haksızlık yapılmaz.

Fakat onlara âhirette ateşten başka bir şey yoktur. Onların dünyada yaptıkları bütün işler heder olmuştur, bütün yaptıkları boşa gitmiştir.” (Hûd, 11/15–16)

“Kim öteki dünyada kazanç elde etmeyi isterse onun kazancında bir artış sağlarız: bu dünyada bir kazanç isteyene ise ondan bir şeyler veririz fakat böyle biri, öteki dünyanın nimetlerinden hiçbir pay alamayacaktır.” (Şûrâ, 42/20)

“İnsanlardan kimi der ki: “Rabbimiz! Bize ne vereceksen, bu dünyada ver!” Onun Ahirette bir alacağı kalmaz. Onlardan kimi de; “Rabbimiz! Bu dünyada bize bir güzellik ver, Ahirette de güzellik ver. Bizi o ateşin azabından koru!” derler. Onlardan her birine kazandıklarından bir pay vardır. Allah hesabı çabuk görür.” (Bakara, 2/200–202)

“İnsanın çalıştığından başkası kendinin değildir. Çalışmasına bakılacak; sonra karşılığı tastamam verilecektir.” (Necm, 53/39–41)

“Erkek olsun kadın olsun, kim mümin olarak güzel işler yaparsa, elbette ona güzel bir hayat yaşatacak ve onları işledikleri en güzel işleri esas alarak ödüllendirecek, kötülüklerini bağışlayacağız.” (Nahl, 19/97)

İnşaat başlamadan daireleri satmak, satın almak caiz midir?

Gayrimenkulle ilgili bütün özellikler projede ileride haksızlık ve anlaşmazlığa yol açmayacak şekilde belirlenirse, fıkıhtaki İstisna (sipariş) akdi kuralları doğrultusunda böyle bir işlem caiz olur.

“İstisna bir sipariş akdi, bir malın üretimi için imalatçıyla yapılan anlaşmadır. (…)

İleri bir tarihte teslim alınacak veya üretilecek bir malın bedelinin tamamen veya kısmen ödenmesi fiyatı ucuzlatır. Peşin 100 lira olan bir malın iki ay vadeli fiyatı 110 lira olursa, bedelin tamamının iki ay önceden verilmesi halinde fiyatı 90 lira civarında olabilir. Burada da bir mal alımı yapıldığı için faizli işlemden söz edilemez. Ama bu, faizsiz sermaye temini yoludur.”

KAYNAK: Abdulaziz Bayındır, Ticaret ve Faiz, Süleymaniye Vakfı Yayınları, İstanbul, 2007, s: 145-146)

İnsan içinden geçen şeylerden de hesaba çekilecek midir?

Cevabınız aşağıdaki linkte bulunmaktadır. Lütfen tıklayınız:

Buhari’nin kendi el yazması nüshası var mı, kayıp mı, bilinmiyor mu?

Hadis ravilerinin biyografilerini ele alan kitaplar, genellikle onların hadis öğrenimi, hocaları, öğrencileri, kitapları, rivayet ehliyeti (cerh ve ta’dil açısından durumu) gibi doğrudan hadis rivayetini etkileyen yönlerine öncelik verirler.  Bir ravinin medeni hali, çocuk sayısı vs. gibi ailevi bilgileri, hadis rivayetiyle doğrudan ilgili olmadığı için üzerinde durulmaz.  Sadece Buhari, Müslim gibi hadisçiler değil, mezhep imamları gibi en çok tanınan âlimlerin bile hayatları bu yönüyle fazla bilinmez. Buhari’nin ailesi hakkındaki bilgilerimiz bu yüzden yetersizdir ama hocaları (mesela İbn Mende (ö. 395/1005) Tesmiyetu Şuyuhi’l-Buhari’sinde, Buhari’nin 309 hocasını tanıtmıştır), hadis yolculukları, öğrencileri, kitapları, nisbesi, doğum ve ölüm tarihleri gibi hadis rivayetiyle ilgili yönleri ayrıntılı bir şekilde bilinir.

el-Camiu’s-Sahih’in müellif nüshası günümüze ulaşmamıştır. Günümüzde mevcut Sahih-i Buhari nüshaları, Ali b. Muhammed el-Yunini (ö. 701/1301) tarafından Buhari’nin meşhur talebelerinden el-Firebri’nin nüshasına dayanılarak hazırlanan nüshaya dayanmaktadır. Firebri’nin kendi nüshasını, hocası Buhari’den iki defa dinlediği rivayet edilir.

Doç. Dr. Hüseyin Hansu

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

NOT: Almanya’dan bizi takip eden bir okuyucumuzdan şöyle bir not gönderilmiştir:

İmam Buhari’nin en önemli beş talebesinden biri Firebri’dir.  (ö. 320/932) O, Buhari’den o kitabı almış, o Hamevi’ye (ö. 381/991), o, Davudi’ye (ö. 467/1074), o, Ebu’l-Vakt’e ( ö. 553/1158) o, İbnü’l-Leti’ye (ö. 635/1237) o da Yunini’ye nakletmiştir.

Süleymaniye Vakfı Selefi mi, Vehhabi mi, Süleymancı mı?

Biz kendimizi “şucu bucu” değil, sadece Allah’ın bizi isimlendirdiği şekilde “MÜSLÜMAN” olarak kabul ediyoruz.

Allah Teâlâ, şöyle buyurmuştur:

“Allah uğrunda gerektiği gibi savaşın. Sizi seçkin kılan Odur. Din işinde size hiçbir güçlük göstermemiştir. Atanız İbrahim’in tuttuğu yolu tutun. (O’nun) Elçisi size örnek olsun, siz de başkalarına örnek olasınız diye size bundan önce de bu Kur’ân’da “MÜSLÜMAN” adını o verdi. Öyleyse namazı kılın, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O sizin koruyucunuzdur. Ne güzel koruyucudur, ne güzel yardımcıdır o.” (Hac, 22/78)

Hangi mezhep Allah’ın kitabına uygun fetva vermişse biz ona uyarız; ama Allah’ın ayetlerine ters gördüğümüz durumlarda da hiçbir mezhebin görüşü ile amel etmeyiz. Nitekim yaptığımız çalışmalarda bu açık bir şekilde görülmektedir. www.suleymaniyevakfi.org sitemizi inceleyebilirseniz bunu görebilirsiniz.

“Dinlerini bölük bölük edip her biri bir kişinin taraftarı olmuş olanlar var ya, sen hiçbir konuda onlardan olamazsın. Onların işi, Allah’a kalmıştır. Daha sonra Allah, onların yaptıklarını kendilerine bildirecektir.” (En’âm, 6/159)

Devletin verdiği teşvik kredilerini almak caiz midir?

Devletin verdiği teşvik kredileri, ülkenin ihtiyaç duyduğu yatırımları ve bir kısım ticari faaliyetleri yapmaya vatandaşı teşvik için açılan kredilerdir. Yerinde ve iyi kullanıldığı takdirde ülke bundan yararlanır. Burada devlet kredi kullanandan herhangi bir menfaat beklemez. Borç olarak verdiği değer ile geriye aldığı değer, ya birbirine eşittir ya da daha azdır. Mesela devlet yüzbin lira teşvik kredisi verir ve daha sonra onu yüz bin lira olarak geri alırsa günümüzde kronik hale gelmiş enflasyon sebebiyle bu yüz bin lira alınan borçtan daha az satın alma gücüne sahip olur ve aradaki fark, devlet tarafından o kişiye bağışlanmış sayılır.  Bazen de enflasyonun altında bir faiz alınır. Bu durumda da yapılan ödeme, yine alınan borçtan az değerde olur.

Burada devletin kârı, kamu yararına bazı yatırımların yapılmasını ve yeni iş sahalarının açılmasını sağlayarak oralarda çalıştırılacak işçi ve alacağı dolaylı ve dolaysız vergiler sebebiyle kamuya yararlı olmaktır. Bu şartlarla verilen teşvik kredisi, faizsiz borç yani karz-ı hasen sayılabilir. Çünkü borcu veren taraf, ondan bir menfaat sağlamamaktadır. Sonuç olarak borç veren devletin, verdiğinden fazlasını almayı şart koşmadığı teşvik kredileri alınabilir.

Yatırım yapmak, zor ve riskli bir iştir. İhracat da öyledir. Kamunun, her ikisine de ihtiyacı vardır. Devletin, bu işleri yapanları teşvik etmesi, günümüz şartları içinde mühimdir. Ancak şartlarına uygun olarak yapılan yatırımlar ve ihracat önemli kârlar bırakır. Bu sebeple aldığı teşvik ile başarı elde etmiş ve kârlı duruma geçmiş olan kişi ve kuruluşlar, kendilerine bu konuda yardımı olan kamuya ve onun adına hareket eden devlete karşı görevlerini yerine getirmek zorundadır. Birinci görev, para değer kaybı dolayısıyla, zimmetine geçmiş olan kamu malını, bir şekilde kamuya döndürmektir. Mesela yüz bin lira teşvik almış ve aldığı gün bunun karşılığı bir buçuk kilo altın ediyor, geriye ancak bir kilo altın değerinde ödeme yapmışsa zimmetine geçmiş olan yarım kilo altın değerindeki kamu malını kamuya döndürmelidir. İhtiyaçlılara yardım, öğretim müesseselerine destek olma vs. gibi yollarla bu meblağ kamuya döndürülebilir. Devlete ödenen vergiler de bu meblağa mahsup edilebilir.