Blog
Bu tür satışlarda işlem ya malın fiyatı belirtilerek/kaydedilerek yapılıp belgeler bu şekilde düzenlenir ya da malın kendisi, miktarı yazılarak. Şayet malın fiyatı belirtilerek kayıt tutulmuş ve işlem yapılmışsa ödeme günü veya başka bir gün bu bedel üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Yok, eğer malın kendisi, miktarı belgeye kaydedilerek satış yapılır, anlaşma bu şekilde olursa ödeme günü, o malın raf fiyatı/piyasa fiyatı ne ise hesap o fiyattan kapatılabilir.
Bu yöntem, ticari malların satılıp karşılığında paranın alındığı normal ticari işlemlerde geçerlidir, yoksa faiz kapsamına giren işlemlerde değil.
Doç. Dr. Servet Bayındır
Daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:
Kur’an’ın nazil olduğu dönemlerde Mekke, Medine ve çevrelerinde sadece Araplar değil, başka milletlerden ve dinlerden insanlar da yaşamaktaydı. Kâbe’nin Mekke’de bulunuyor olması sebebiyle Mekke daima bir ticaret merkezi olarak günümüze kadar gelmiştir. O dönemlerde de çeşitli millet ve dinlerden insanlar gerek hac ve gerekse ticaret için Mekke’ye geliyorlardı.
Kur’an’ın ilk muhatapları arasında müşrikler kadar kendilerine “ehl-i kitap” denilen Yahudi ve Hristiyanların bulunduğunu da unutmamak gerekir. Her ne kadar Yahudilikte domuz eti kesin olarak haramsa da (Bkz: Levililer, 11:7; Tesniye, 14:8) Pavlus sonrası Hristiyanlıkta domuz eti de dâhil olmak üzere her şey caiz kabul edilmiştir. (Bkz: 1. Korintliler, 10:23-26; 1. Timoteyus, 4:4–5)
Buradan hareketle Kur’an’ın nazil olduğu dönemlerde en azından gerek o çevrede yaşayan ve gerekse ticaret için Mekke’ye gelen Hristiyanların domuz eti yediği anlaşılmaktadır.
İslam’ın emir ve yasaklarını anlamada indiği coğrafyanın önemi inkâr edilemez. Ancak bunlar o bölgeyle sınırlı değil, evrenseldir.
Doktorlardan edindiğimiz bilgilere göre aşılama sonrası kadında 1-2 gün süreyle adet ağrısına benzer bel ve kasık ağrısı ile birlikte az miktarda kanama görülebilir. Bu, adet değil, tedaviden kaynaklanan adet dışı bir kanamadır. Dolayısıyla bu durumda namaz kılmaya devam etmeniz gerekir.
Bundan dolayı gusül abdesti almanız da gerekmez.
Benzer bir soru-cevap için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/jinekolojik-muayeneden-sonra-gusul-abdesti-almak-gerekir-mi.html
Ennur kelimesinin başındaki “en”, Arapça’daki elif-lâm (ال) takısıdır. Bu takı, Nur kelimesinin başına gelince kelimeyi en-Nur şeklinde okutur. Sözlükte ‘aydın ve ışıklı olmak’ manasındaki “nevr” kökünden türemiş olan Nûr ise ‘aydınlık, ışık’ anlamındadır.
Kübra da ‘daha büyük’, ‘çok büyük’ ve ‘en büyük’ manalarına gelmekte ve kız çocuklarına isim olarak konulmaktadır.
Buna göre kızınıza Ennur’un ön eki olmaksızın sadece Nur veya Kübranur şeklinde bitişik yahut da Kübra Nur şeklinde iki ayrı isim koymanız daha uygundur.
Nur ismiyle ilgili ayrıntı için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/nur-ismi-sadece-allaha-ait-bir-isimmi.html
Ebû Ya’lâ’nın tahriç ettiği ve Hz. Peygambere isnad edilen rivayet şöyledir:
“Bir zaman gelecek. Sizden birisine benden bir hadis söylenince o, oturduğu yere yaslanmış bir şekilde şöyle diyecek: ‘Resûlullah böyle bir şey söylemez. Hadisi bırak, bana Kur’an’dan delil getir.’” (Ebû Ya’lâ, Müsnedü Ebî Ya’lâ, c: 3. s: 346)
Bu rivayet, senedinde yer alan Yezid b. Ebân er-Rakkâşî adlı ravi sebebiyle zayıf kabul edilmiştir. (Bkz.: Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988, c: 1, s: 155)
Hadis ilmi açısından böyle bir hadis delil olarak alınamaz.
www.fetva.net/yazili-fetvalar/zayif-hadisle-amel-edilir-mi.html
Sahih hadisler ise Peygamberimizin Kur’an’dan çıkardığı hükümlerdir. Onların hangi ayetlerden çıkarıldığını ancak bir uzmanlar heyeti bulabilir. Bu sebeple “Resûlullah böyle bir şey söylemez. Hadisi bırak; Kur’an’a bak” şeklindeki sözler kesinlikle yanlıştır. Peygamberimiz Kur’an’ı en iyi anlayan kişi o olduğuna göre bu işin uzmanı da odur. O, Kur’an’da zaten var olan; ama bizim kolaylıkla göremediğimiz şeyleri bizlere gösterir. Bu bakımdan bizler onun örnekliğine muhtacız. Dolayısıyla “Hadislere gerek yok, bize sadece Kur’an yeter.” demek, bu gerçeği inkâr etmekten başka hiçbir anlam taşımaz.
Bu konuda geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/herkes-hikmete-ulasabilirse-peygamberlere-ne-gerek-vardi.html
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/hadisler-olmazsa-kurani-anlamak-mumkun-olmaz-mi.html
Nebilerin, tebliğ görevleri yanında ilahi kitaptaki hükümleri çıkartma görevleri de vardır. Bu, oldukça zor bir iştir. Nebiler bunu hem uygular hem de insanlara öğretirler. Muhammed Aleyhisselâm da Kur’an’dan hüküm çıkartma işini yapmış ve bunu ashabına öğretmiştir. Bu yönüyle o, bize örnektir.
Şayet nebiler gönderilmeseydi insanlar hikmete ulaşma konusunda hızlı mesafe alamazlardı. Tabiatta da her şey var; ama bunları keşfetmek, bunları bir araya getirip teknoloji üretmek emek ister. Ayrıca bunu görev edinen ve bu konuda uzmanlaşan insanlar ister. Herkes kendi bilgisayarını kendi üretmeye kalksaydı ilerleme bu kadar hızlı olamazdı.
Sünnet-hikmet ilişkisi konusunda geniş bilgiye ulaşmak için aşağıdaki linkleri tıklayabilirsiniz:
www.suleymaniyevakfi.org/kutsanan-gelenek-ve-kuran/kitap-ve-hikmet.html
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/sunnet-hikmet-iliskisini-aciklar-misiniz.html
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/hikmet-nedir-peygamber-olmayanlara-hikmet-verilir-mi.html
İmam-ı Azam (ö. 150 h.), İmam Malik (ö. 179 h.), İmam Şafii (ö. 204 h.) ve Ahmed b. Hanbel (ö. 241 h.) gibi mezhep imamlarının kandil geceleri ile ilgili fetvaları yoktur. Çünkü onlar hayattayken bu geceler henüz kutlanmıyordu.
Kandil geceleri Osmanlı döneminde değil, hicretten yaklaşık üç yüz elli yıl kadar sonra Mısır’da, Şii Fâtimî Devleti döneminde kutlanmaya başlanmıştır. Bu geceler, Osmanlılar döneminde ise II. Selim zamanından başlayarak, minarelerde kandiller yakılarak duyurulup kutlandığı için “kandil” olarak anılmaya başlamıştır. Yani bu gecelerin kutlanmaya başlaması değil, kandil olarak isimlendirilmesi Osmanlı döneminde olmuştur. İkisini birbirine karıştırmamanız gerekir.
Kandil geceleri ile ilgili geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linkte bulunan yazımızı okuyunuz:
www.suleymaniyevakfi.org/tarih-arastirmalari/kandil-geceleri.html
Kur’an-ı Kerim’de gerek erkeğe gerekse kadına bakışlarını kontrol etme ve avret yerlerini kapalı tutma emri verilmiştir. Allah Teâlâ, Müslüman erkeklerle ilgili şöyle buyurur:
“Mümin erkeklere söyle, gözlerini önlerine indirsinler ve ferclerini korusunlar….” (Nûr, 24/30)
Ferc, erkeğin ve kadının ön ve arkasıyla onları çevreleyen yere denir ki bu, diz kapağı ile göbeğinin arasıdır. Bu bölgeyi kişinin eşi dışında kimse göremez.
Pantolon giydiğiniz takdirde avret mahallinizi kapatmış olmaktasınız. Otururken, yürürken veya herhangi bir iş yaparken dizlerin üstünün belli olması tabiîdir.
Elbisenizin ten rengini göstermemesi ve çok dar olmaması yeterlidir.
Giyim-kuşam ve elbise ile ilgili hükümler hakkında geniş bilgi edinmek için lütfen aşağıdaki linkte bulunan yazıyı okuyunuz:
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/basortusu-ve-ortunme.html