Blog
Dinimizde faiz kesin bir şekilde ve tüm Müslümanlar için haram kılınmıştır. Kişinin engelli olması, çalışamaması, ticaretten anlamaması vs. gibi durumlar onun faiz almasını meşru kılmaz.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Faiz yiyenler, şeytanın içine sokulup aklını çeldiği kimsenin davranışından farklı bir davranış göstermezler. Bu onların, ‘Alım satım da tıpkı faizli işlem gibidir’ demeleri sebebiyledir. Allah alım-satımı helâl, faizli işlemi haram kılmıştır. Her kime, Rabbinden bir öğüt ulaşır da faize son verirse geçmişte olan kendinindir; artık onun işi Allah’a aittir. Kim de devam ederse, işte onlar cehennemliktir. Onlar orada temelli kalacaklardır.
Allah faizi eksiltir, sadakaları bereketlendirir. Allah, nankörlük edip duran günahkârların tamamını sevmez.
Kimler de inanmış, iyi işler yapmış, namazı kılmış, zekâtı vermiş olurlarsa onların Rableri katında ücretleri vardır. Üstlerinde ne bir korku olur, ne de üzüntü çekerler.
Müminler! Allah’tan korkun, faizden geriye ne kalmışsa onu bırakın. Eğer inanmış kişilerseniz (böyle yaparsınız.)
Bunu yapmadınız mı bilin ki; Allah ve Elçisi tarafından bir savaşla yüz yüze gelirsiniz. Eğer tövbe ederseniz, ana mallarınız sizindir. Ne haksızlık edersiniz ne de haksızlığa uğrarsınız.” (Bakara, 2/275-279)
Kişi parasını, bizzat kendisi ticaret yaparak değerlendirme imkânına sahip değilse helal bir şekilde yatırım yaparak, güvendiği kişilerle çeşitli ortaklıklar yaparak veya faizsiz çalıştığı kesin olan finans kurumlarıyla kâr-zarar ortaklığı prensiplerine göre değerlendirebilir.
Yaşadığınız yer gayrimüslim bir ülke de olsa orada içki satmanız caiz değildir. Allah’ın emir ve yasakları ülkelere göre değişiklik göstermez! Bir ülkede haram olan bir eylem diğer yerde helal olamaz. Haram her yerde haramdır.
Ayrıca Allah Teala sarhoş edici şeyleri yasaklarken “onları içmeyin” “onları kullanmayın” şeklinde özel değil “onlardan uzak durun” şeklinde genel bir ifade kullanmıştır. O, şöyle buyurmuştur:
“Müminler! Hamr (kişiyi sarhoş eden şey), kumar, dikili taşlar, fal okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide, 5/90)
Uzak durmak, araya mesafe koymak demektir. İçki içmeyen; ama dükkânında satan veya hadiste yasaklanan diğer şeyleri yapan kişi, bu uzak durma emrini yerine getirmemiş olur.
Enes radıyallâhu anh’tan gelen bir rivayet şöyledir:
“Allah’ın Peygamberi sallallahu aleyhi ve sellem sarhoşluk veren içki ile ilgili olarak on kişiye lanet etmiştir: Sıkana, sıktırana, içene, taşıyana, taşıtana, sunana, satana, parasını yiyene, satın alana ve satın aldırana.” (Tirmizî, Büyû’, 59)
Bu ayet ve hadisler ışığında Müslümanlar yaşadıkları her yerde helal ve harama dikkat etmeli ve Allah’ın emirlerini yerine getirmelidirler.
NOT: Haramların ülkelere göre değişiklik arz etmeyeceğine dair oldukça önemli olan dârülharpta faiz almak meselesini de aşağıdaki linkten okumanızı tavsiye ederiz.
Kaybedenin hesabı, halı saha parasını ödemesi veya kazanan tarafa tatlı vs. alması şartıyla oynanan bütün oyunlar (adı her ne olursa olsun) kumar kapsamına girmektedir. Meblağın çok düşük olması bunun hükmünü değiştirmez.
Bu, “maç yapmayın”, “oyun oynamayın” anlamına da gelmez; ama hesabı ya ortaklaşa ya da sırayla ödeyin, sadece kaybeden ödemesin.
Allah Teâlâ kumarı şeytan işi bir pislik olarak nitelendirmiş ve her bakımdan ondan “uzak durmamızı” emretmiştir. İlgili ayet şöyledir:
“Müminler! İçki, kumar, dikili taslar ve fal okları şeytan isi pisliklerdir. Onlardan uzak durun ki umduğunuza kavuşasınız. Şeytanın istediği tek şey içki ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin sokmak bir de Allah’ın zikrinden (Kur’an’dan) ve namazdan sizi alıkoymaktadır. Artık vazgeçersiniz değil mi?” (Mâide, 5/90-92)
Hümâ ismi Farsça kökenli olup ‘başına konduğu kimseye mutluluk getirdiğine inanılan devlet kuşu, talih kuşu’ ile ‘mutluluk ve saadet’ gibi anlamlara gelir.
Hümâ’nın kız çocuklarına isim olarak verilmesinde bir sakınca yoktur.
Şartlı talak (boşanma), “annenin evine gidersen boşsun” vs. gibi sözlerle ileride bir işin olmasına veya olmamasına bağlanan talâktır. Böyle bir boşama Kur’ân’da ve sahih sünnette yoktur, dolayısıyla geçersizdir!
Allah’ın emrettiği şekilde talâkın gerçekleşmesi için bu esnada kadının adetli olmayıp temizlik döneminde olması ve bu dönemde eşiyle cinsel ilişkide bulunmamış olması, iki şahit bulundurulması, erkeğin iddeti sayması ve kadının boşanma gerçekleşene kadar oturduğu evi terk etmemesi gerekir.
Allah Teâlâ talakla ilgili bu hükümlerden sonra şöyle buyurmuştur:
“…İşte bunlar, Allah’ın çizdiği sınırlardır. Sakın bunları aşmayın, Her kim Allah’ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir.” (Bakara, 2/229)
“… Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa kendine kötülük etmiş olur…” (Talak, 65/1)
Dolayısıyla şarta bağlanan talakı geçerli saymak, Allah’ın çizdiği sınırları aşmak olur.
Şarta bağlanan talak ile ilgili geniş bilgi, aşağıdaki linklerde bulunmaktadır. Okumanızı tavsiye ederiz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/karima-annenin-evine-gidersen-bossun-dedim-bosanma-olur-mu.html
www.suleymaniyevakfi.org/fikih-arastirmalari/sarta-baglanan-talk-master-tezi.html
Dinimizde yetim ve kimsesiz çocuklara bakmak, büyütmek, onların malı mülkünü korumak sevap olduğu gibi onlara kötü davranmak, haklarını yemek de günahtır. (Yetimler konusundaki ayetler için bkz. Bakara, 2/83, 215; Nisâ, 4/6, 8, 10, 36, 127; En’âm, 6/152; İsrâ, 17/34; İnsân, 76/8; Mâûn, 107/2).
Geçim güçlüğü çeken bir akrabanın çocuğuna bakmak, terbiye ve eğitimine yardımcı olmak da bu şekilde düşünülebilir. Nitekim Peygamber (sav)’in dedesi Abdülmuttalib vefat edince amcası Ebû Talib onun bakımını üstlenmişti.
Fakat dinimizde evlatlık almak caiz olmadığı gibi bir çocuğun gerçek anne ve babasını ona unutturmak da caiz değildir. İslam, cahiliye Araplarında yaygın olarak mevcut olan bu evlatlık müessesini kaldırmıştır.
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
” … (Allah) Evlatlıklarınızı öz oğullarınız olarak tanımadı… Onları babalarının kim olduğunu bildirerek çağırın. Allah yanında en doğrusu budur. Eğer babalarını bilmiyorsanız onlar din kardeşleriniz ve dostlarınızdır.” (Ahzâb, 33/4-5)
Konu hakkında daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/yeni-dogmus-bir-bebegi-evlat-edinmenin-hukmu-nedir.html
Kadınların veya kız çocuklarının küpe takmak için kulaklarını deldirmelerini yasaklayan herhangi bir delil yoktur. Hakkında yasaklayıcı bir delil bulunmayıp sağlık açısından da herhangi bir mahzuru olmayan bu gibi konularda “Eşyâda aslolan ibâhadır” kuralı geçerli olur ve bunların caiz olduğuna hükmedilir.
Burada zihinleri karıştıran konu, küpe deliklerinin gusül abdesti alırken yıkanıp yıkanmayacağıdır ki bununla ilgili cevabımızı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/gusulde-kupe-deliklerinin-de-yikanmasi-sart-mi.html
Normalde (hazarda: yolculuk hali dışında) 4 rekât olan farz namazlar yolculukta (seferde) 2 rekâttır. Yani yolculuk boyunca farz namazların 2 rekât halinde kılınması, bir kısaltma/kasr olmayıp namazın o şekilde farz olması sebebiyledir.
Nisâ, 4/101-103. ayetler, namazı kısaltmanın yani 2 rekattan 1 rekata düşürmenin sadece korku durumuna has olduğunu açıkça göstermektedir. İlgili ayetler şöyledir:
“Yolculuğa çıktığınızda, ayetleri görmezden gelenlerin (kafirlerin) size saldırı yapmasından korkarsanız o namazı (yolculuk namazını) kısaltmanızda bir günah yoktur. Çünkü kafirler, size açık düşmandırlar.
İçlerinde olur da onlar için namazı tam kılarsan onların bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar ve silahlarını kuşansınlar. (İlk) secdeyi yaptıktan sonra çekilsinler; bu defa namazı kılmamış öbür kısım gelsin, seninle namaz kılsınlar, tedbirli olsunlar ve silahlarını kuşansınlar. Kafirler ister ki silahlarınızdan ve eşyanızdan uzak kalasınız da üzerinize ani bir baskın yapsınlar. Yağmurdan zarar görür veya hasta olursanız silahlarınızı bir yere koymanızda bir günah yoktur; ama tedbiri elden bırakmayın. Allah, o kâfirlere küçük düşürücü bir azap hazırlamıştır.” (Nisâ, 4/101-102).
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/seferilikte-namazlari-kisaltarak-kilmak-sart-midir.html
Nisâ 4/102’deki “ekâme” (أقام) fiilinin mef’ûlü “es-salat” kelimesidir. Kur’an’da bu ifadenin geçtiği yerlerde namazın tam kılınması gerektiği anlaşılır. Resûlullâh (sav)’in namazı kısaltma yapmadan tam ve 2 rekât kılarak cemaate de imamlık yaptığı durum “فأقمت لهم الصلاة , onlar için namazı tam kıldığın zaman” şeklinde ifade edilmektedir. Namazı tam ve 2 rekât kılan Nebîmizin aksine onun ardında kısaltarak yani 1 rekâta düşürerek kılanlar için “فلتقم طائفة منهم معك onların bir kısmı seninle namaza dursunlar” denilmektedir.
Abdullah İbn Ömer’den nakledilen bir rivayet şöyledir:
“Resûlüllâh ile birlikte (birçok) yolculukta bulundum. İki rekâttan fazla namaz kılmadı. Ebû Bekir’le birlikte bulundum, o da -Allah ruhunu kabzedinceye kadar- iki rekâttan fazla kılmadı. Ömer ve Osman’la da beraber bulundum; onlar da aynı şekilde hareket ettiler.” (İbn Mâce, İkâmetü’s-Salât, 75; Nesâi, Taksîru’s-Salâtu’s-Salât, 5)
Nebîmiz yolcuyken 4 rekâtlı namazları daima 2 rekât halinde kıldığına ve “Benim namazı nasıl kıldığımı görüyorsanız siz de öyle kılın” (Buhârî, Ezân, 18) dediğine göre bizim de bu şekilde kılmamız gerekmektedir.
Tekrar etmek gerekirse: Seferlikte akşam hariç bütün namazlar iki 2 rekâttır ve burada herhangi bir kısaltma yoktur. Namazlar ancak düşman korkusu varsa kısaltılabilir. Bu da yukarıda belirtildiği gibi 2 rekâtlı farz namazların 1 rekât kılınması şeklinde olur.
Seferilikte namaz konusunda geniş bilgi edinmek için aşağıdaki linkte bulunan cevabımızı da izleyiniz:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/seferilikte-namazlar-kisaltilir-mi-kisaltilmaz-mi.html