Blog
Allah Teâlâ sadece, Nebîmizi ve Müslümanları Mekke’den çıkmaya zorlayan müşriklerin Mekke’ye girmelerini yasaklamıştır. Ancak ayetler bağlantılarından koparılınca çok yanlış sonuçlara varılmıştır. O yanlışlardan biri de Mekke ve Medine’ye gayrimüslimlerin sokulmayacağı iddiasıdır.
Gayrimüslimleri Mekke’ye sokmama ile ilgili ayet şudur:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْمُشْرِكُونَ نَجَسٌ فَلاَ يَقْرَبُواْ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ بَعْدَ عَامِهِمْ هَـذَا وَإِنْ خِفْتُمْ عَيْلَةً فَسَوْفَ يُغْنِيكُمُ اللّهُ مِن فَضْلِهِ إِن شَاء إِنَّ اللّهَ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
“Müminler! O müşrikler birer pisliktir; bu yıllarından sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksul kalmaktan korkarsanız Allah emir verdiği takdirde ilerisinde ikramıyla sizi zenginleştirecektir. Allah bilir, doğru karar verir.” (Tevbe, 9/28)
Ayetteki “O müşrikler = الْمُشْرِكُونَ” kelimesi, Tevbe sûresinin başında tanımlanan müşriklerdir. Onlara, işledikleri suça denk bir ceza verilmesi istenmiştir.
İlgili ayetlerden biri de şudur:
وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ
“Onların sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.” (Bakara, 2/191)
Müşrikler, Nebîmizi Mekke’den çıkmaya zorladıkları sırada onlara şöyle bir uyarı yapılmıştı:
وَإِن كَادُواْ لَيَسْتَفِزُّونَكَ مِنَ الأَرْضِ لِيُخْرِجوكَ مِنْهَا وَإِذًا لاَّ يَلْبَثُونَ خِلافَكَ إِلاَّ قَلِيلاً. سُنَّةَ مَن قَدْ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِن رُّسُلِنَا وَلاَ تَجِدُ لِسُنَّتِنَا تَحْوِيلاً .
“Seni bu topraklardan çıkarmak için yerinden oynatmak üzeredirler. Çıkarırlarsa senden sonra burada fazla kalamazlar. Senden önce gönderdiğimiz elçilere uygulanan kanun budur. Bizim kanunumuzda bir değişiklik bulamazsın.” (İsrâ, 17/76-77)
Mekke’nin fethinden sonra Müslümanlarla yaptıkları anlaşmayı bozan müşriklere 15 ay dokunulmamış; fakat sonra 4 ay ek süre verilerek Mekke’yi terk etmeleri, aksi takdirde bulundukları yerde öldürülecekleri ilan edilmiştir. İlgili ayetler şöyledir:
“Antlaşma yaptığınız müşriklere, Allah ve Elçisi tarafından yapılan ilişkiyi kesme duyurusudur.
Bu topraklarda dört ay daha dolaşın. Bilin ki, Allah’ı çaresiz bırakamazsınız. Ama Allah, görmezlik eden kâfirleri rezil eder.
Bu büyük hac gününde Allah ve Elçisi tarafından bütün insanlara bildirilen şudur: Allah’ın müşriklere desteği yoktur; Elçisinin de öyle. Ey müşrikler! Tevbe ederseniz hayrınıza olur. Sırt çevirirseniz bilin ki, siz Allah’ı çaresiz bırakamazsınız. Görmezlik eden kâfirlere acıklı bir azabı müjdele.
Bu duyuru, sizinle antlaşma yapmış ve daha sonra bir kusur işlememiş, size karşı kimseye destek vermemiş müşrikleri kapsamaz. Onlara karşı olan andınızı süresinin sonuna kadar koruyun. Allah korunanları sever.
(Dört) yasak ay [1] çıkınca o müşrikleri[2] bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayın, onları kuşatın, onlar için her gözetleme yerinde oturun. Ama tevbe ederler, namaz kılarlar, zekât verirlerse yollarını açın. Allah’ın bağışlaması çok, ikramı boldur.
O müşriklerden biri senden güvence isterse ona güvence ver ki Allah’ın sözünü dinlesin. Sonra onu, kendi güvenlik bölgesine ulaştır. Böyle yap; çünkü onlar bilgisiz bir toplumdur.” (Tevbe, 9/1-6)
Antlaşmayı bozmamış olan müşrikler için ise bir yasak konmamıştır. Ama antlaşmayı bozanlar, geçici süreyle de olsa Mekke’ye giremeyeceklerdi. Bunun Mekke’nin ekonomisini etkileyeceği açıktır. Şu ayette olayın bu yanına dikkat çekilmiştir:
“Müminler! O müşrikler birer pisliktir; bu yıllarından sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksul kalmaktan korkarsanız Allah emir verirse ilerisinde ikramıyla sizi zenginleştirir. Allah bilir, doğru karar verir.” (Tevbe, 9/28)
Görüldüğü gibi Mekke’ye girme ile ilgili yasak, Nebîmizi ve Müslümanları Mekke’den çıkaran ve daha sonra yapılmış antlaşmayı bozanlarla ilgilidir. Ancak ayetler, tarih içinde bağlantılarından koparılarak Müslüman-gayrimüslim ilişkileri, her sahada yanlış bir zemine çekilmiştir. Mesela İmam Mâlik, gerek Mescid-i Haram’a ve gerekse diğer mescitlere gayrimüslimlerin girmesinin yasak olduğunu söylemiştir. İmam Şâfii’ye göre de gayrimüslimler özellikle Mescid-i Haram’dan menolunurlar. Bu yüzden İslam devlet başkanı Mekke’de bulunsa ve müşriklerden bir elçi gelse devlet başkanının onu Harem bölgesinin dışında karşılaması ve kabul etmesi gerekir. Ama İmamı Azam’a göre gayrimüslimler Mekke’de hac ve umre yapmaktan yasaklanmışlardır. “Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar.” demek, “Hacca ve umreye gelmesinler.” demektir. Yani hac içinde Harem dâhiline girmelerine, Mekke, Arafat ve Müzdelife vesair yerlerde Müslümanlarla birlikte hac menâsikini icra etmelerine izin verilmez. Dolayısıyla başka mescitlere ve hacla ilgili olmayan hususlarda onlara izin verilebilir. (Bkz: Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Tevbe suresi 28. ayetin tefsiri)
Müslümanların gayrimüslimlerle ilişkisindeki temel ayetler şunlardır:
“Allah, din hususunda sizinle savaşmayan ve sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik etmenizi ve değer vermenizi yasaklamaz. Allah değer bilenleri sever. Allah sadece, din hususunda sizinle savaşmış, sizi yurdunuzdan çıkarmış ve çıkarılmanıza destek vermiş kimselere yakınlık göstermenizi yasaklar. Onlara yakınlık gösterenler zalimlik etmiş olurlar.” (Mümtahine, 60/8–9)
Ayetlerde gayrimüslimler için üç kırmızı çizgi belirlemiştir:
1. Dinimizden dolayı bizimle savaşmaları,
2. Bizi yurdumuzdan çıkarmaları,
3. Yurdumuzdan çıkaranlara destek vermeleri.
Gayrimüslimlerle ilişkiler konusunda aşağıdaki adresleri de inceleyebilirsiniz:
www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/gayrimuslimlerin-mekkeye-girmesi-kesin-olarak-yasak-midir.html
www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/musluman-olmayanlarla-iliskiler.html
[1] Yukarıdaki duyuru, haram aylarının ikincisi olan Zilhicce’de yapılmıştı. Buradaki haram aylar (el-eşhuru’l-hurum) bilinen aylar değil, ikinci ayette belirtilen dört aydır. Haram denmesi, bu süre içinde muhatapların dokunulmaz sayılmasından dolayıdır.
[2] Antlaşmayı bozan müşrikleri.
Eşinizden başka kimseye görünmemeyi başarabilirseniz mayo ile denize girmenizde bir sakınca olmaz. Ama bu, kolay bir iş olmayacağı için oldukça dikkatli olmanız gerekir.
www.fetva.net/yazili-fetvalar/musluman-hanimlar-denize-girebilirler-mi.html
Şunu bilmeniz gerekir ki Allah’ın göremeyeceği hiçbir yer yoktur! Ama bu durum, kadının her zaman tesettürlü olmasını gerektirmez. Kadın, kendisine dinen yabancı olan erkeklerin yanında örtülü olmak zorundadır. Bunun dışında babasının, çocuklarının, erkek kardeşlerinin, kayınpederinin yanında başı, kolları ve dizden aşağı bacakları açık bir şekilde bulunabilir. Kocasının yanında ise her yeri açık bulunabilir. Hâlbuki Allah Teala orada da onları görmektedir!
Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:
www.fetva.net/yazili-fetvalar/gece-yatarken-kadinlarin-ortulu-olmasi-mi-gerekiyor.html
İslam, sözlükte “barış yapmak”, “kurtuluşa ermek”, “boyun eğmek”, “teslim olmak”, “vermek” anlamlarındaki Arapça “silm” kökünden türemiştir.
İslâm’ın getirmiş olduğu hükümler ve Peygamber (sav)’in uygulaması da İslam’ın bir barış, adalet dini olduğunu açıkça göstermektedir.
Peygamber (sav)’in yaptığı savaşların sebeplerini ve sonuçlarını ele almaksızın İslam’ı bir kılıç dini olarak nitelendirmenin hiçbir temeli bulunmamaktadır.
Peygamber (sav)’in savaşlarıyla ilgili bir eser kaleme alan Muhammed Hamidullah’ın bu savaşlarla ilgili değerlendirmeleri dikkat çekicidir:
“On sene süren fiili bir siyasî faaliyetten sonra son nefesini verdiği sırada O, iki milyon kilometre kareye yaklaşan bir sahada kurulu bir devlet idare etmekteydi. Rusya hariç, Avrupa büyüklüğünde ve üzerinde o zaman milyonlarca halkın yaşadığı bu geniş saha, harp meydanlarında düşman ordu saflarında maktul düşen takriben 250 insana mukabil fethedilmiştir. On senelik bu zaman neticesinde Müslümanların kaybı ise ortalama ayda bir şehit olarak hesaplanabilir. İnsan kanına verilen değer ve hürmetin bir eşine daha insanlık tarihinde rastlanamaz.”
Hamidullah, Peygamber (sav)’in savaşlarında sadece 250 düşman askerinin öldüğünün hesaplanmasını tarihi kaynaklara dayanarak şöyle açıklamaktadır:
“İbn Hişam’a göre Hz. Peygamber, Medine’den 27 sefere (gazve’ye) bizzat çıkmış ve fakat bunlardan sadece 9’unda savaş vuku bulmuştur. Birçoğu askeri maksatlarla olmasa bile sahabenin kumandası altında Medine’den çıkılan sefer yahut gönderilen askeri birliklerin adedi ise aynı kaynağa nazaran 38’dir. Bazı sefer ve gazvelerdeki zayiat hakkında malumat bulunmaması dolayısıyla aşağıya dercedilen kayıp listesi tam ve kat’i sayılamaz; bununla beraber o devrin savaşları hakkında bize kabaca bir fikir verme niteliğindedir:
Sefer |
Düşman mevcudu |
Düşman zayiatı |
İslam ordusu |
Şehit say. |
Bedir |
950 |
70 |
313 |
14 |
Uhud |
3000 |
22 |
700 |
70 |
Mustalik |
200 (?) |
10 |
30 (?) |
1 |
Hendek |
12000 |
8 |
3000 |
6 |
Hayber |
20000 |
93 |
1500 |
15 |
Mu’te |
100.000 |
? |
3000 |
13 |
Mekke Fethi |
? |
13 |
10.000 |
3 |
Huneyn |
? |
? |
12.000 |
4 |
Ta’if muhasr. |
? |
? |
12.000 |
12 |
Toplam |
|
216 |
|
138 |
Yukarıda verilen rakamlara, Raci’ ve Bi’r Ma’ûna’da haince katledilen ve sayıları 44 kadar olan İslam mübelliği dâhil değildir. Kezâ, Benû Kurayza ile yapılan harpte esir düşen düşman askerlerine savaştan sonra kendi seçtikleri bir hakem tarafından Tevrat hükümlerine göre (Tesniye, XX/13-14) verilen hüküm neticesi tatbik edilen ölüm cezası dolayısıyla hâsıl olan düşman zayiatı hariç tutulmuştur. (Ayrıntı için bakınız. Muhammed Hamidullah, Hazreti Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, 4.bs., İstanbul, 1991, s. 21-22).
Çocuğun doğumu sebebiyle Allah’a şükür için kesilen kurbana “akîka kurbanı” denir.
Akîka (العقيقة), Arapçada yeni doğan çocuğun başındaki saçın adıdır. Akîka kurbanı kesildiği gün çocuğun başı tıraş edildiği için kurban bu adı almıştır. Nebîmiz, bir şükür ifadesi olarak kesilen bu kurban için “itaat ve ibadet” anlamına gelen “nüsük” kökünden türetilmiş “nesîke” tabirini kullanmayı tercih etmiştir. (Muvatta, Akika, 1; Nesâî, Akika, 1; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/182)
Âişe validemizin rivayetine göre, Resûlullâh, torunları Hasan ile Hüseyin’in doğumlarının yedinci günü akîka kurbanlarını kesmiş ve adlarını koymuştur. (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, c: 11, s: 401)
O, Cahiliye döneminde sadece erkek çocukları için kesilen bu kurbanın kız çocukları için de kesilmesini tavsiye etmiştir.
Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre bu kurbanı kesmek sünnettir. Hanefi mezhebine göre mubah, bazı kaynaklara göre ise mendubtur. Bu bilgilere göre akîka kurbanını kestirmeyen kişi günahkar olmaz.
Akîka kurbanı çocuk doğduğu günden bulûğ çağına kadar kesilebilirse de ilk günlerde özellikle de doğumunun yedinci gününde kesilmesi müstehab kabul edilmiştir.
Akîka kurbanı, eşe-dosta, konu-komşuya dağıtılabileceği gibi kesen kişi ve ailesi tarafından da yenilebilir.
Belirttiğiniz anlama gelen bir rivayet, kaynaklarda aşağıdaki metinle geçmektedir:
إِذَا أَرَادَ اللَّهُ بِالأَمِيرِ خَيْرًا جَعَلَ لَهُ وَزِيرَ صِدْقٍ إِنْ نَسِىَ ذَكَّرَهُ وَإِنْ ذَكَرَ أَعَانَهُ وَإِذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهِ غَيْرَ ذَلِكَ جَعَلَ لَهُ وَزِيرَ سُوءٍ إِنْ نَسِىَ لَمْ يُذَكِّرْهُ وَإِنْ ذَكَرَ لَمْ يُعِنْهُ
Aişe validemiz, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Allah bir başkan/yönetici hakkında hayır dilediği zaman ona doğru (konuşan ve doğru iş yapan) bir yardımcı verir. Eğer o (başkan yapılması gereken bir işi) unutursa (bu yardımcı, unutulan işi) ona hatırlatır. Eğer başkan bu işi kendisi hatırlarsa (o zaman da bu yardımcı o işin yapılması hususunda) başkana yardımcı olur.
Eğer Allah onun hakkında başka bir şey dilemişse ona kötü (huylu) bir yardımcı verir. Eğer (yapılması gereken bir işi) unutursa (vezir bu işi) ona hatırlatmaz. Eğer (başkan bu işi kendiliğinden) hatırlarsa (o zaman da bu yardımcı o işin yapılmasında) ona yardımcı olmaz.” (Ebû Dâvûd, Harac, 4; Nesâî, Bey’at, 33; Ahmed b. Hanbel, 6/70)
Azra (العذراء) ismi, Arapça kökenli bir isim olup “el değmemiş bakire kız, delinmemiş inci, ayak basılmamış kum” gibi anlamlara gelir.
Kız çocuklarına bu ismin verilmesinde herhangi bir sakınca yoktur.
Asıl olan, hiç bir şekilde faiz vb. haram işlere bulaşmamaktır. Ancak soruda belirtilen kazanç kaynağının karışık olduğu durumlarda elde edilen kazancın asıl hangi kanaldan geldiğine bakılır.
Şayet kazancın önemli bir bölümü haram nitelikli işlerin yapılmasından geliyorsa bunun terki gerekir. Yok, kazancın büyük kısmı helal nitelikli işlerden olduğu halde, az bir kısmı haram nitelikli işlerden ise buna umum-u belvâ gereği katlanılır ve fakat bu meblağın hesaplanıp elden çıkarılması tavsiye olunur.
www.fetva.net/yazili-fetvalar/dinimize-gore-muhasebecilik-yapmak-caiz-midir.html
Bankadan kredi kullanan bir iş yeri, faiz yemiş değil yedirmiş olacağı için bundan dolayı sizin kazancınıza faiz parası karışmış olmaz.
Doç. Dr. Servet Bayındır
Âdem Aleyhisselama nebîlik, İblis’in onu kandırmasından ve hep birlikte yaşadıkları yerden (dünyadaki bahçeden) çıkarılmalarından sonra verilmiştir.
www.fetva.net/yazili-fetvalar/seytan-adem-ve-havvayi-kandirmak-icin-cennete-nasil-girdi.html
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Meleklere ‘Âdem’e secde edin.’ dediğimizde hemen secde ettiler; ama İblis öyle yapmadı. Kendini büyük görerek direndi ve kâfirlerden oldu.
Dedik ki ‘Âdem! Sen eşinle birlikte şu bahçeye yerleş. Beğendiğiniz yerlerden bolca yiyin. Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa yanlış yapmış olursunuz.’
Sonra Şeytan, o ağaç yüzünden onların ayaklarını kaydırdı da bulundukları yerden çıkardı. Onlara şöyle dedik: ‘İnin oradan! Biriniz diğerinin düşmanıdır. Sizin için yeryüzünde yerleşecek bir yer, bir süreye kadar da geçimlik bulunmaktadır.’
Âdem Rabbinden uyarılar aldı. Sonra Rabbi tevbesini kabul etti. O, tevbeleri kabul eder, ikramı boldur.
‘Oradan birlikte inin.’ dedik. ‘Benim tarafımdan size bir yol gösteren gelir de kim benim yol göstericime uyarsa, onlar üstünde ne bir korku olur, ne de üzülürler.’
Ayetlerimiz karşısında yalan söyleyerek onları görmezlikten gelenler ise cehennemin halkıdır. Orada ölümsüz olacaklardır.” (Bakara, 2/34-39)
38. ayette altı çizili olan yerden Âdem’in o zaman nebî olmadığı anlaşılmaktadır.