Skip to content Skip to main navigation Skip to footer

Blog

Avliyye meselesi nedir?

Kur’an-ı Kerim’de belirtilen miras paylarının mirasçılara yetmemesi diye bir durum söz konusu değildir. Belirtilen taksim isabetli olmayan içtihada dayanmakta olup mirasçılar arasındaki ilişkinin görülememesinden kaynaklanmaktır. Burada öncelikle ölünün karısı sekizde birini alacak kalan da rahim yoluyla akraba hısımlar arasında pay edilecektir. Kalandan anne altıda bir, baba altıda bir ve üç kız çocuk da kalanın üçte ikisini alacaktır. Belirtilen meselede terekenin toplamı 48 hisse kabul edilirse karısı sekizde biri olan 6 hisseyi alacak. Kalan da rahim sahibi hısımlar arasında Allah’ın Kur’an’da belirttiği oranlara göre taksim edilecektir. Buna göre anne ve baba kalan 42’nin altıda bireri olan 7’şer hisseyi alacak. Üçte ikilik 28 hisseyi de üç kız çocuğu alacaktır.

Avliyyenin yapılmaması gerektiği, ilk defa ne zaman avl yapıldığı ile ilgili lütfen aşağıdaki yazıyı inceleyiniz:

www.suleymaniyevakfi.org/arastirmalar/avliyye-meselesi.html

Çocuklara Hayber ismi konulabilir mi?

Hayber, Medine’nin yaklaşık 180 km. kadar kuzeyinde başlayan ve denizden 850-1000 km yükseklikte yer alan etrafı volkanik topraklarla çevrili geniş bir vadinin adıdır. Bazı müelliflerin ifadesine göre kelime bölgede oturan Yahudilerin dilinde, “kale” anlamını taşımaktadır. Şehrin, adını kurucusu Hayber b. Kâniye b. Mehlâil’den aldığı da rivayet edilir. (Kaynak: Muhammed Hamidullah, “Hayber”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c: 17, s. 20-22.)

Hayber, İslam öncesi Araplarda isim olarak kullanılmakla birlikte günümüzde bir şehir ismi olarak meşhur olmuştur. Aynı zamanda tarihi bir vakıayı da (Hayber’in Fethi) anımsatmaktadır. Bu açıdan çocuklara isim olarak verilmesi uygun düşmemektedir. Bunun yerine anlamı dinimize, örfümüze uygun daha güzel isimleri koymanızı tavsiye ederiz.

Hz. Ebû Bekir zekât vermeyenlerle niçin savaştı?

Hz. Ebû Bekir, siyasi otoriteye karşı gelenlerle savaşmıştır ki bu zaten savaş suçudur. Kur’an-ı Kerim’e baktığımızda “Namaz kıl/kılın”, “Oruç tutun” gibi ibadetle ilgili emirlerin tamamen kişisel olduğunu anlıyoruz. Zekât içinse bir taraftan “Zekâtı verin” buyurulurken diğer taraftan siyasi otoriteyi de temsil eden Peygamberimize hitaben “Mallarından sadaka/zekât al; böylece onları arındırmış ve geliştirmiş olursun.” (Tevbe, 9/103) buyurulmuş, zekâtın bir yönüyle bireysel; ama diğer taraftan siyasi/devlet yönü olan bir ibadet olduğu gerçeği vurgulanmıştır.

Tevbe sûresinin 60. ayetinden de anlaşıldığı kadarıyla bizzat devlet tarafından toplanan zekât, yine devlet tarafından 8 fona taksim edilecektir. Bu açıdan zekât diğer ibadetlerden ayrılmakta, verilmemesi hem Allah’a hem de devlete isyan suçu kabul edilmektedir. Zekâtı vermeyenlere savaş açılması da bu sebepten dolayıdır.

Lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/hz-ebu-bekir-zekat-vermeyenlere-nicin-savas-acmistir.html

İnsanlara yardım etmek amacıyla paramızı faizde değerlendirebilir miyiz?

Burada iki ayrı işlem söz konusudur: Biri karşılıksız borç vermek, diğeri, bankada faiz karşılığı para tutmak. Bankada faiz karşılığı para tutmak- amaç ne olursa olsun- faize ortak olmaktır ve caiz değildir. Ancak kişinin faiz veya başka nedenle sahip olduğu para, bir başkası tarafından faizsiz olarak borç alınabilir.

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/banka-hesaplarinda-olusan-faizi-bankada-mi-birakmak-lazim.html

Doç. Dr. Servet Bayındır

 

Margarinlere domuz yağı katıldığı iddialarına karşı ne diyorsunuz?

Margarin, “bitkisel sıvı yağların hidrojene edilmesi sonucu elde edilen ve içinde emülsiyon halinde su, süt tozu ve peynir tozu bulunabilen bir yağ türüdür.”

İslam hukukunda “el-beyyinetü ale’l-müddeî…” şeklinde yerleşik bir kural vardır. Yani “kim bir iddiada bulunuyorsa onun delil getirmesi gerekir.” Ülkemizde üretilen margarin yağlarına domuz yağı katıldığını iddia etmek ve insanları bu hususta şüpheye sevk etmek ancak elde kuvvetli bir delil varsa olabilecek bir şeydir. Kim böyle bir iddiada bulunuyorsa bunu ispatlamakla mükelleftir. Dolayısıyla bunu bize değil, iddia sahiplerine sormanız gerekir.

Margarinlerle ilgili önceki cevabımızı aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/margarin-yaglarinin-icinde-domuz-yagi-var-mi.html

Dinimize hakaret eden web sitelerini çökertmek caiz midir?

Web sitelerinde dinimize ve ülkemize karşı hakaretlerde bulunanlarla mücadele etmek gerekir. Fakat bunun yolunun hack yapmaktan geçmediğini, zira bunun havayı yumruklamak gibi bir şey olacağını düşünüyoruz. Sizin de bildiğiniz gibi hack yapılsa bile bunlar mantar gibi çoğalmaya devam edecektir. Dolayısıyla bunlara zaman ayıracağımıza kendimize ait sitelerimizi hem içerik hem de altyapı açısından daha da güçlendirmemiz, mücadelemizi fikri boyutta sürdürmeye gayret etmemiz gerektiğini düşünüyoruz.

Lütfen aşağıdaki linkleri de tıklayınız:

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/islama-ve-muslumanlara-hakaret-edenlere-tepkimiz-nasil-olmalidir.html

www.fetva.net/goruntulu-fetvalar/dusmanin-silahi-ile-silahlanmak-gunumuzde-nasil-mumkun-olur.html

Esnaf açık hesapla iş yaparken nelere dikkat etmeli?

Bu tür satışlarda işlem ya malın fiyatı belirtilerek/kaydedilerek yapılıp belgeler bu şekilde düzenlenir ya da malın kendisi, miktarı yazılarak. Şayet malın fiyatı belirtilerek kayıt tutulmuş ve işlem yapılmışsa ödeme günü veya başka bir gün bu bedel üzerinde herhangi bir değişiklik yapılamaz. Yok, eğer malın kendisi, miktarı belgeye kaydedilerek satış yapılır, anlaşma bu şekilde olursa ödeme günü, o malın raf fiyatı/piyasa fiyatı ne ise hesap o fiyattan kapatılabilir.

Bu yöntem, ticari malların satılıp karşılığında paranın alındığı normal ticari işlemlerde geçerlidir, yoksa faiz kapsamına giren işlemlerde değil.

Doç. Dr. Servet Bayındır

Daha geniş bilgi için lütfen aşağıdaki linki de tıklayınız:

www.fetva.net/yazili-fetvalar/vadeli-satilan-bir-malin-bedeli-yeni-fiyati-uzerinden-mi-hesaplanir.html

Kur’an nazil olurken Mekke ve civarında domuz eti yeniliyor muydu?

Kur’an’ın nazil olduğu dönemlerde Mekke, Medine ve çevrelerinde sadece Araplar değil, başka milletlerden ve dinlerden insanlar da yaşamaktaydı. Kâbe’nin Mekke’de bulunuyor olması sebebiyle Mekke daima bir ticaret merkezi olarak günümüze kadar gelmiştir. O dönemlerde de çeşitli millet ve dinlerden insanlar gerek hac ve gerekse ticaret için Mekke’ye geliyorlardı.

Kur’an’ın ilk muhatapları arasında müşrikler kadar kendilerine “ehl-i kitap” denilen Yahudi ve Hristiyanların bulunduğunu da unutmamak gerekir. Her ne kadar Yahudilikte domuz eti kesin olarak haramsa da (Bkz: Levililer, 11:7; Tesniye, 14:8) Pavlus sonrası Hristiyanlıkta domuz eti de dâhil olmak üzere her şey caiz kabul edilmiştir. (Bkz: 1. Korintliler, 10:23-26; 1. Timoteyus, 4:4–5)

Buradan hareketle Kur’an’ın nazil olduğu dönemlerde en azından gerek o çevrede yaşayan ve gerekse ticaret için Mekke’ye gelen Hristiyanların domuz eti yediği anlaşılmaktadır.

İslam’ın emir ve yasaklarını anlamada indiği coğrafyanın önemi inkâr edilemez.  Ancak bunlar o bölgeyle sınırlı değil, evrenseldir.